Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

İstersen sulh-u salah

Eğer düşmanlarının şerrinden emin olmak istiyorsan, önce silahının gücü, zırhının sağlamlığı, kılıcının keskinliği ya da bileğinin gücü değil, aklının ve imanının gücüne inanmalısın.

Unutma, tek başına akıl da yetmez! Elbette aklın gerçekliği idraki çok değerlidir. Aklı olmayana iman da gerekmez. Bugün Müslümanların tefrikasına sebeb olan en tehlikeli düşman cehalettir. Bu cahillerin bir kısmı akılsızlığın kurbanı olurken, bir diğer kısmı da aklı put edinmektedir. Aklı put edinen, öteki cahillerden daha eşedtir. Çünkü o “Ebu Cehil” soyudur. Bu durum dini çevrelerde de böyle, pozitif bilim çevrelerinde de. Kitap durduk yerde; “Din büyüklerinizi ilah ve Rab edinmeyin” demiyor. Belamlardan, Karunlardan, ilahlık ve rablik taslayan devlet adamlarından söz etmiyor. Haktan sapan kimi Yahudi din büyüklerinden söz etmiyor. Biz de Allah’ın oğlu olduğunu değil de, onun gölgesi olduğunu, onun adına yeryüzünde tasarrufta bulunma yetkisine sahip olduğunu söyleyenler yok mu? Oysa, zaten her insan Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olsun diye, bu anlamda “Allah’ın kulu” olarak yaratılmadı mı?

Peygamberler “Göklerin orduları ve yeryüzünün hazineleri benim ellerimdedir demiyorum” derken birileri daha fazlasını söylüyor, nerede ise, haşa. Şeytan şeytanlığını yapmaya devam ediyor ve birileri de bunların peşine takılıp gidiyor.

Bakın Allah’ın yardımı olmadan hiç kimse bir şey yapamaz. Tanrı kral zamanının en güçlü ordusuna sahip Calut'u yani nam-ı diğer Goilath’ı, Allah dilerse çocuk Davud’un sapan taşıyla yenilgiye uğratır. Biz Calud’a karşı Talud’u Peygamberler soyundan ve krallar soyundan bir kurmay olmadığı için küçümseyenler gibi olmayalım.

Sahi yenilmez (!?) komutan Halid b. Velid’i Hz. Ömer niye görevden almıştı. Peki o kalp ve o ahlaka sahip miyiz? Elbette, o imanı taşıyacak bir akıl da gerekli. O aklın iradesinin tecellisi için esbaba tevessül babında keskin bir kılıç misali silahlar ve koruyucu zırhımız, kalkanımız da olmalı. Dün kılıcınız, okunuz vardı, bugün füzeniz, topunuz, tüfeğiniz, kalkan olarak da radarlarınız olmalı. Sadece asker sayınıza, askerinizin cesaretine, gücüne, silahlarınıza güveniyorsanız yanılıyorsunuz. Allah’ın yardımını almadan hiçbir şey yapamazsınız. Adil olacak, emirleri yerine getirecek ve yasaklardan sakınacaksınız.

Göreceksiniz, yakında Türkiye’ye uygulanan örtülü ve açık silah ambargoları kalkacak. Elbette geleceği Allah bilir, ben onların hal ve hareketlerine, beyanlarına, planlarına bakıyorum da, görünen köyün hikayesinden söz etmek istiyorum.

G20’ye dikkat. 9-10 Eylül'de Hindistan’da Yeni Delhi’de toplanıyorlar. Sloganları “One Earth, One Family, One Future” antik bir slogan bugünkü globalistlerin vadettikleri geleceğe ilham kaynağı oluyor. Eylül ayı ve tam da “AKP’nin Papatyaları” yazısı ile ilgili açılan davanın duruşma günü. İlginç değil mi, Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası başkanı “Hafize” hanım Yellen'le görüşmeden önce “Tek dünya” diye başlayan o slogana atıf yapıyor.

Sahi, Yeni Delhi’nin bizim için tarih olarak ne anlamı var? Siz bugünden düşünmeye başlayın, o gün gelirken bunu yazacağım inşallah. O güne dikkat.. Silah üreticileri, yeni dünyada ihtiyaç duymayacakları ve tüketilmesi gereken tüm konvansiyonel silahlarla dolu depolarını boşaltacaklar. Ve bunların kullanılması için dünyanın dörtbir yanında vesileler oluşturulacak. Kimi depolarında patlatılacak, kimi teröristlerin eline geçecek yolda giderken.

Balkanlarda, başta Somali ve Yemen çevresi, Sudan ve Moritanya, Nijerya havzaları olmak üzere Afrika’da, Asya’da Afganistan, Doğu Türkistan, Azarbaycan, Trans Kafkaslar, Fergana, Kore bölgesinde sıcak gelişmeler yaşanabilir. Ve tabii Rusya'da sıcak gelişmeler yaşanabilir.

İster misiniz? Kosova ile Sırbistan arasında bir sıcak çatışma ortaya çıksın. Orada bir de Bosna var. Herhalde bu senaryoya göre, Bosna’nın koruyucu rolü NATO’da olacak. Daha önce Bosna'yı nasıl koruduklarını biliyoruz(!?). Ee, bu durumda herhalde Türkiye de Bosna'nın yanında olacaktır!? Zaten NATO acil görev gücü olarak Türk askeri orada. Orada çıkacak bir çatışmada taraflardan biri Rusya’ya yaklaşacak, ötekisi NATO'ya, ya da NATO ve Rusya orada bir yere hakim olacak. Türkiye, NATO gücü olacağına göre, Rusya’nın karşısında olacak. O takdirde Rusya’nın Türkiye’ye tepkisi Karadeniz’den ve Kafkaslar'dan olacaktır. Domuzlar Körfezi çıkartmasını hatırlayın, Küba ve Sinop’taki nükleer başlıkların ABD ile SSCB arasında nasıl takas edildiğini hatırlayın.. Orada başlayacak bir çatışmanın nereye yayılacağını tahmin edemezsiniz. Türkiye’yi paratöner olarak kullanmak isteyecek NATO! Boşuna sırtımızı sıvazlamıyorlar. Sam amca kurbanlık koyununu seven bir derviş gibi sırtımızı sıvazlıyor olmasın sakın.

Rusya tahıl koridoru anlaşmasını sonlandırdı. Batı Karadeniz’de OHAL ilan etti. İster misiniz? Ukrayna’dan gelen iki gemi, tersine bir Çanakkale krizine sebep olsun. Bu kez Çanakkale’den Marmara’ya geçmek için değil, Karadeniz’den Marmara’ya geçmek için gelsinler. Ve Ruslar bunların peşine takılsın.. İngilizler Braslav ve Goben’i (Namı diğer; Yavuz ve Midilli) Cezayir önlerinden sürüp gelmediler mi Çanakkale’ye. Malta’da kömür ikmali yaparken iki Alman gemisini niye ele geçirmediler dersiniz. Akletmez misiniz?

FETÖ’cüler, bu 15 Temmuz’da nerede ise hiç konuşmadılar. Sakın böyle bir gelecek senaryosu öncesindeki sessizlikleri böyle bir senaryo ile ilgili olmasın.

İstersen sulhu salah, hazır ol cenge de, kimin tarafında, ne için.. Kore’ye asker gönderir gibi tarafı olmadığımız bir savaşa girmeyelim de. Batının ucuz asker deposu, paratöneri, vekalet savaşçısı, sıçrama tahtası, savaş alanı olmayalım da. Suriye ve Kandil'e askeri operasyon için kullandığınız silahlarla böyle bir savaşı yönetemezsiniz. Sanırım bazı şeyleri yeniden düşünmemiz gerek. Yarın çok geç olabilir. Onlar bize “oltayı yutan balık yem istemez” diye bakıyorlar. Dikkat edelim, onların bir planı varsa, Allah’ın da bir hükmü var! Öte yandan Allah’ın yardımı olmadan bu savaşı kazanamayız. Çünkü Allah(cc) cahil, zalim, fasık, münafık, münkir, müstekbirlere yardım etmez. Biz kendimizi değiştirmeden de bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmez. İçeride öyle kişiler var ki, onların olduğu yere melek girmez.

Çözüm mü? Bu, akademisyenlere, cemaat liderlerine, bürokratlarınıza, siyaset erbabına, bu media’ya, aydınlara filan fazla güvenmeyin, onlar artık başka şeylerle ilgileniyorlar. İlgilendikleri işleri yönetmekte bile zorlanıyorlar. Onların kerameti ile olacak bir iş değil bu. Akif’in dediği gibi, Allah’a dayanacak, sa’ye sarılacak, hikmete ram olacak, tefrikadan uzaklaşacaksınız ki Allah’ın yardımı size ulaşsın. Yoksa işiniz zor. Yeni bir yüzyıl hayalleri başlamadan biter yoksa. Baksanıza euro 30 lirayı geçti, enflasyon ve faiz sarp dağlara tırmanıyor. Şimdi bugünü değil, dünü düşüneceksiniz, “biz nerede yanlış yaptık” diye düşüneceksiniz ve “İnni küntü minezzalimiyn” diyeceksiniz ve hatanızdan dönecek, yüzünüzü Hakk'a ve halka dönüp gerçeği söyleyecek, haksızlığa uğrayanlara hakkını vereceksiniz ki, Allah szie yardım etsin.

Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 330 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar