İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

İsyan çağına girdik, bu öfkeden korkun..

İlk günden bu yana şuna inandık: Küresel kriz, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana gördüklerimizle aynı değil. Dünya sistemini temelden sarsacak, yeryüzünün eksenini değiştirecek, müthiş güç kaymalarına yol açacak, "merkez güçlerin" gerilemesine hatta çöküşüne yol açacak bir kriz.

Bu, sadece ekonomik kriz değil, sosyal ve siyasal krizdir, dedik. Dolayısıyla sarsıntıları çok şiddetli olacaktır. Öyle banka kurtarmayla, şirket kurtarmayla, devlet kurtarmayla çözüme ulaşılacak gibi değil. Halkı batırıp krizin gerçek sorumlularını ödüllendirenler fena halde bedel ödeyecek.

Bunu bildikleri için, birkaç yıldır olağanüstü hal yasaları çıkardılar, sıkıyönetim şartlarını değiştirdiler. Artık başkentler krizden değil, kendi halklarından, sokaklarından korkuyor. Artık güvenlik önlemleri, dış düşmana karşı değil, içerideki halka karşı alınıyor.

Tehdit içeriden geliyor... ABD başkenti, Avrupa başkentleri, merkez şehirler, bankalar, finans baronları korku içinde. Kitlesel, yaygın ve nerede duracağı asla kestirilemeyen bir dip dalga geliyor ve hiçbir silah, askeri güç, siyasi ikna yöntemleri bu dalganın büyümesini, yayılmasını, varolan sistemi tepetaklak götürmesini önleyebilecek gibi değil.

Tunus'ta, Mısır'da ve diğer Ortadoğu başkentlerinde liderleri deviren ruh, belki de en esaslı değişimi Batı'da gösterecek. Tahrir ruhu Arap Baharı ise, İslam Orta Kuşak'ta derin değişim ise, Avrupa'da, Amerika'da Sonbahar hatta Kış'tır.

Her şeyi küçümseyenlerin bunu anlamasına imkan yoktur. Onlar ilk günlerde krizi de küçümsüyordu, bir tür nezle gibi sunuyordu, Batı'nın sınırsız ekonomik gücünün bunun üstesinden geleceğini söylüyordu. 2006'dan bu yana, tarihi bir kırılma yaşandığını, güç kaymalarının, eksen değişimlerinin insanlık tarihini değiştireceğini, krizin siyasal ve sosyal sonuçlarının bugün dünyayı yönetenler için yıkıcı olacağını haykırıp durduk.

Kahire'de, Bingazi'de, Sana'da ya da Şam'daki öfkenin örneklerine Paris'te, Barselona'da, Londra'da, ABD'nin bir çok eyaletlerinde de tanık olacağımızı, Batı'daki Tahrir meydanlarının dolup taşacağını, Arap Baharı dediğimiz kitlesel taleplerin Asya'dan ABD'ye kadar bütün iklimleri etkileyeceğini, 21. yüzyılın asıl böyle şekilleneceğini söyledik ve buna inandık.

Çünkü, Ortadoğu'da, İslam-Arap kuşağındaki rahatsızlığın sebebi zorbalıksa, Avrupa'daki sebebi refah çökmesi, Asya'daki sebebi refah ve özgürlük arayışıydı. Kaddafi'nin devrilmesi, Mübarek'in, Salih'in, Bin Ali'nin ya da Baas rejiminin devrilmesi yerel sarsıntılar oluşturacakken, kitlesel öfke ve talepler yeni bir siyasal dil oluşturacak, kıtalararası etki uyandıracaktı.

Öngörülerimiz şöyleydi: Kaynaklara yönelik müthiş bir güç mücadelesi başlayacak. İttifaklar ve çatışmalar kaynak eksenli olacak. Teknoloji değil doğal kaynaklar öne çıkacak, tarım ve gıda ürünleri üzerinde şiddetli gerilimlere tanık olunacak. Benzer sebeplerden ülke ve bölge haritaları değişecek. Fakirlerin, refah kaybı yaşayanların öfkesi yönetimleri devirecek, yeni yönetim şekilleri gelişecek.

Bugün Ortadoğu'da baskıcı rejimlere yönelik öfke, kimlik ve refah kaybı üzerinden Avrupa'yı vuracak. Avrupa Barışı, Birleşik Avrupa düşüncesi ve gelecek perspektifi yerini ayrışmaya, belki çatışmaya terk edecek. Atlantik İttifakı, kendi iç hesaplaşmalarına yoğunlaşacak. Ülkelerin emperyal hırsları, kendini kurtarma telaşı ortak gelecek hayallerini vuracak. Okyanusun iki yakası ırkçı dalgalarla yüzleşecek, çok kültürlülük ve ortak yaşam düşüncesinin yerini ulusların kaynaklar üzerindeki mücadelesi alacak. Krizin vurduğu ülkeler hızla kendi zaaflarına teslim olacak. Dünyanın bir çok bölgesinde yaşanan, projelendirilip uygulanan ayrıştırma projeleri, bugünün refah ülkelerinde görülecek. Etnik çatışmalar, mezhep eksenli saflaşmalar kendini gösterecek.

Aslında 20 yüzyıl boyunca oluşmuş tortulara karşı küresel bir devrime, derin değişime, yeni iktidar yapılanmasına, yeni ekonomik düzene duyulan ihtiyaç, refah toplumlarında hissedilmiyordu. Asya'da ve bizim bölgemizde ise huzursuzluk baskıyla, hileyle denetlenebiliyordu. Ama artık Batı'nın refah düzeni sarsılıyor, toplumsal çıkar ortaklığı bozuluyor. Kimlik üzerinden yeni bir itiraz dili kendini hissettiriyor. İşte şimdi bu Avrupa, batı başkentlerine yansıyor.

New York'ta başlayan ve seksen iki ülkeye yayılan, daha da yayılması, kitleselleşmesi öngörülen isyan dalgasını küçümsemeyin derim. Küçümserseniz yanılırsınız... Bir tarihsel dönüşüm eşiğindeyiz. Sınırsız güce tapınanların bunu anlaması mümkün görünmüyor. Aç insanların, fakirlerin, adalet arayanların öfkesinden çekinin.. Gerçekten hiçbir silah ya da askeri güç bu öfkenin üstesinden gelemez.

Buraya kadar yazdığım cümlelerin hepsi defalarca bu köşede tekrarlandı. Bir kez daha tekrarlanmasında sakınca görmüyorum. Çünkü ciddi bir durum var ortada. Krizin yol açtığı öfke bütün iklimlere yayılacak. Çok kez tekrarladığım bir öngörü daha var, bir kez daha hatırlatmayı zorunlu buluyorum.

"Avrupalılar için 20. yüzyılın sonları 2. Dünya Savaşı ile yakın zamanda çıkacak kimlik savaşının arasındaki dönem olacak. Bu savaş, bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu olan bölgeyi tamamıyla yutup Avrupa'ya yayılacak. Devletler veya süper güç blokları ya da imparatorluklar arası bir savaş olmayacak. Bir iç savaşa benzeyecek. Yaklaşan çatışma çerçevesinde ordular, kıtalar veya ülkeler arasındaki jeo-stratejik fay hatlarında mevzilenmeyecek, savaşanlar siviller, siyasetçiler, polisler olacak. Kentler mahallelere, devletler internet ve örgütlü suç üzerinden başka yerlerdeki müttefiklerine bağlı etnik ve mezhepsel gruplara bölünecek. İhtilaflar kimlik üzerinden yaşanacak. Leeds, Kopenhag, Marsilya, Halepçe, El Halil, Kerkük ve İskenderiye varoşlarında çatışma belli zamanlarda kanlı bir hal alacak. Avrupa devletleri ayakta kalacak ama liberal demokrasi pahasına. Ortadoğu'da bazı devletler çözülecek ve savaşın başladığı nokta bu olacak...."

Evet, isyan çağı bu. Çok şey değiştirecek bir isyan...


yenişafak

Bu yazı toplam 1407 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar