İTİKAF(FIKIH)
İtikâf, bir yerde durmak, beklemek, kendini hapsetmek demektir. Dinimizde itikâf deyince, Ramazan'ın son on gününde, bir mescide...
tikâf, bir yerde durmak, beklemek, kendini hapsetmek demektir. Dinimizde itikâf deyince, Ramazan'ın son on gününde, bir mescide kapanıp ibadet, zikir ve tefekkürle meşgul olmak akla gelir. Mescidin 'cemaatle namaz kılınan bir mescit' olması şarttır. (el-Hidaye, 1/185) Zira Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, "İtikâf ancak, cemaatle namaz kılınan mescidde olur" buyurmuştur. (Darekutni, 2/201)
İtikâfın, vacip, sünnet-i müekkede ve müstehap türleri vardır. Sözü verilen itikâf vaciptir. Bir kimse, mescitte beş gün itikâf yapacağım diye söz verse, bu sözünü yerine getirmesi vaciptir. Gündüzlerinde oruç tutmak şarttır. Efendimiz aleyhi ekmelü't tehâyâ, "Oruçsuz itikâf olmaz" buyurmuştur. (Darekutni, 2/199200, Bedâî, 3/6) Vacip i'tikâfın en azı bir gündür. Hazreti Ömer radıyallahu anh, Mescid-i Haram'da bir gece itikâfa girmeye söz vermiş, Peygamberimiz de sözünü yerine getirmesini tavsiye etmişti. (Buhari, itikâf, 16) Akıllı, Müslüman olmak ve hayız, nifas ve cünüplük gibi hallerden temiz bulunmak, bu ve diğer itikâfların şartlarındandır. Cuma namazına çıkma, tuvalet ihtiyacını giderme, abdest alma gibi mecburi ve insani hallerin dışında dışarı çıkmak, bu itikâfı bozar. Ayrıca, gusül gerektiğinde de dışarı çıkılabilir. Kadınların mescidde itikâfa girmeleri mekruhtur. Onlar için en güzel yer kendi evlerindeki mescid gibi kullandıkları, devamlı namaz kıldıkları odadır, o odada girmeleri gerekir. Mescidde itikâfa girenlerin şartları onlar için de geçerlidir.
Sünnet-i müekkede olan itikâf ise, Ramazan'ın son on günü girilen itikâftır.
Müstehap itikâfa gelince o, vacip ve sünnet olanların dışındaki itikâftır. Belli bir süresi ve vakti yoktur. Hatta mescide giren biri, itikâf niyetiyle orada bir müddet kalsa, çıkıncaya kadar itikâfta sayılır. Oruçlu bulunmak şart değildir.
İtikâf, Kur'an ve sünnetle sabittir. Kur'an'da Ramazan ayının gecelerinden söz edilirken; "... Camilerde itikâfta iken de hanımlarınıza yaklaşmayın..." (el-Bakara, 2/ 187) buyurulur. Başka bir ayette itikâf ibadetinin daha önceki ümmetlerde de yapıldığına işaret edilir (bk. el-Bakara, 2/125). Hz. Peygamber'in özellikle Ramazan içinde ve Ramazanın son on gününde itikâf yaptığını bildiren çeşitli hadis-i şerifler vardır. Hz. Âîşe'nin şöyle dediği nakledilmiştir: "Resulullah (s.a.s) Ramazan'ın son on gününde itikâf yaparlardı. Bu durum vefat zamanına kadar bu şekilde devam etmiştir. Daha sonra Hz. Peygamber'in zevceleri itikâfı sürdürmüşlerdir" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 67, 129; bk. Buhârî, İ'tikâf, 1-18; Ezân, 12, 135; Hayz 10; Müslim, İ'tikâf, 1-6; Ebû Dâvud, Ramazân, 3; Savm, 77).
Bizim burada daha çok üzerinde duracağımız itikâf, sünnet-i müekkede olan Ramazan'ın son on gününde girilen itikâftır. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, oruç farz kılındıktan sonra ahirete irtihaline kadar bu sünneti hiç terk etmemiştir. Hazreti Aişe validemiz radıyallahu anhâ şöyle der: "Ramazan'ın son on günü geldiğinde, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, itikâfa girerdi. Vefat edinceye kadar buna devam etti. Vefat ettikten sonra da hanımları devam ettiler." (Buhari, i'tikâf 1) Sünnet itikâf Ramazan'da gerçekleştiğinden dolayı zaten gündüzleri oruçla geçirilir. Ancak, hasta ve oruç tutamayacak kadar zayıf olanlar oruçsuz da itikâfa girebilirler. Bu itikâfta da niyet etmek şarttır. Kalben niyet yeterlidir.
Bu itikâfın ön önemli özelliklerinden biri "kifaye" olmasıdır. (İbni Abidin, 4/384 Terc; V.Zuhayli, 3/223-Terc,) Yani, bir beldede birkaç insanın yapmasıyla diğer Müslümanların üzerinden sorumluluk kalkar. Dolayısıyla, bir beldede hiç kimse itikâfa girmiyorsa bütün Müslümanlar sorumlu oluyor demektir. Birkaç kişi itikâf yapıyorsa, bunun sevabından o beldedeki diğer Müslümanların da yararlanacağı Allah'ın sonsuz rahmetinden ümit edilir.
Belki pek çok Müslüman, bu itikâfı baştan sona eda edemeyebilir. Ancak, geceleri veya gündüzün belli bir kısmını itikâf niyetiyle camilerde geçirmek, hatta teravihe giderken itikâf niyetiyle gitmek de bize, bu büyük ibadetin sevabını kazandıracaktır ümidindeyiz.
Ebu Hanife'ye göre içinde beş vakit namaz kılman her mescidde itikâfta bulunmak caizdir. Ebu Hanife ve İmam Mâlik'e göre itikâfın nâfile olarak en azı bir gündür. Ebû Yusuf en az süreyi, bir günün yarıdan çoğu olarak belirlerken İmam Muhammed itikâf için bir saati de yeterli bulur.
Mesciddeki itikâf erkeklere mahsustur. Kadınlar evde mescit edindikleri bir yerde itikâfta bulunabilir (ez-Zebîdî, Tecrîd-i"Sarîh, Terc. Kamil Miras, Ankara 1984, VI, 323-326).
İtikaf üçe ayrılır:
a. Vacip olan itikâf: Adak olan itikâf vaciptir. Bu, en az bir gün olur ve gündüz oruçla geçirilir. Hz. Ömer, Resulullah (s.a.s)'den, "Cahiliyye devrinde Mescid-i Haram'da bir gece itikâfta bulunmayı adamıştım; ne yapayım" diye sormuş Resulullah (s.a.s); "Adağını yerine getir" buyurmuştur (Buhârı, i'tikâf, 16; Ahmed b. Hanbel, ll, 10).
b- Sünnet olan itikâf: Ramazan'ın son on gününde itikâfa girmek sünnettir. Hz. Âîşe'nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (s.a.s) orucun farz kılınmasından ömrünün sonuna kadar Ramazan aylarının son on gününde itikâfa girmiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 67, 129). Bir yerleşim merkezinde bulunan müslümanlardan birisi bu sünneti yerine getirirse, diğerleri üzerinden bu görev düşer. Bu duruma göre, her yerleşim birimi için itikâf sünnet-i kifâye hükmündedir. Bir kişinin bunu yapması o beldedeki diğer müslümanları sorumluluktan kurtardığı gibi Cenâb-ı Hakk'ın, itikâf yapanın ecrini diğer belde müslümanlarına da vereceği umulur.
c- Müstehab (mendub) olan itikâf: Vacip ve sünnet olan itikâfların dışında itikâfa girmek müstehabdır. Bunun belirli bir vakti yoktur. Hatta mescide giren kimse çıkıncaya kadar itikâfa niyet ederse orada kaldığı sürece itikâfta sayılır. Bu itikâfda oruç şart değildir. Bazı müctehidlerin, itikâf süresinin bir saat bile olabileceği görüsünde bulunduklarını yukarıda zikretmiştik.
İtikâfın Şartları
1- Niyet; Niyetsiz itikâf olmaz. Nezredilen itikâfda niyetin ayrıca dil ile ifade edilmesi gerekir.
2- Mescid: Erkeğin, itikafı cemaatle beş vakit namaz kılman mescidde olmalıdır. İtikâfın en faziletlisi Mescid-i Haram'da, sonra Mescid-i Nebevî'de ve sonra da Mescid-i Aksa'da olandır. Diğer mescidlerdeki fazilet cemaatin çokluğuna göre değişir.
3- Oruç: Daha önce de belirttiğimiz gibi vacip olan itikâf için oruç şarttır. Sünnet itikâf Ramazan ayında olduğu için zaten oruçlu bulunma şart vardır.
4- Temizlik: Kadınların hayız ve nifastan temiz olmaları gerekir. Cünüplük oruca mani olmadığı gibi, itikafı da bozmaz. itikâfa giren cami içinde iken ihtilâm olursa, dışarı çıkarak gusül abdesti alır ve yeniden itikâfa devam eder.
tikâfta erginlik çağına gelmiş olmak şart değildir. Bu nedenle mümeyyiz bir çocuğun itikâfı da geçerlidir.
Kadının itikâfa girebilmesi için kocasının iznini alması şarttır.
İtikâf sırasında kötü ve çirkin söz söylememek, Ramazanın son on gününü ve cemaatı kalabalık olan mescidi tercih etmek, itikâf günlerinde Kur'an, hadis, Allah'ı zikir ve ibadetle meşgul olmak ve temiz elbise giyip güzel kokular sürünmek itikâfın adabındandır.
İtikâfı bozan şeyler
a- Cinsi ilişkide bulunmak. Kur'an-ı Kerimde; "Mescidlerde itikafa çekildiğinizde kadınlarınıza yaklaşmayın " (el-Bakara, 2/187) buyurulur. Öpmek ve kucaklamak gibi şeylerden dolay inzal vaki olursa yine itikâf bozulur.
b- Herhangi bir ihtiyaç yokken mescidden dışarı çıkmak.
c- Bayılmak.
İtikâfa giren kimse mescidden ancak şer'î, zaruri ve tabiî ihtiyaçları için çıkabilir.
İtikâfa giren kimsenin bulunduğu mescidde cuma namazı kılınmıyorsa, cuma namazını kılmak üzere başka bir mescide gitmesi, küçük ve büyük abdest bozmak için mescidden dışarı çıkması tabiî bir ihtiyaçtır.
İçerisinde bulunduğu mescidden zorla çıkarılması ya da şahsı ve eşyası hakkında korkusu sebebiyle başka bir mescide taşınmak için çıkması ise zarûrî ihtiyaç sebebiyle çıkıştır.
Bunların dışında mescidden çıkmak itikâfı bozar. İtikâfda olan kimsenin yemesi, içmesi, uyuması ve ihtiyacı olan şeyleri satın alması mescidde olur (bk. İbn Âbidîn, Reddü'l-Muhtâr, İstanbul 1984, II, 440 vd.; ez-Zebîdî, a.g.e., VI, 323 vd.; Mehmed Zihnî, Ni'met-i İslâm, İstanbul 1328, s. 98 vd.).
İtikâfın gayesi
İtikâftan maksat, Allah'ın rahmet ve mağfiret kapısına dayanarak O'ndan merhamet ve bağışlanma dilenmektir. On gün boyunca, bütün meşgalelerini bırakıp, dünya işlerini Allah'a teslim edip O'nun kapısında kah el pençe divan durarak, kâh rükû vaziyetinde, kâh başını secdeye koyarak, dualarla, zikirlerle, Kur'an tilaveti ve tefekkürle, işlemiş olduğu günahların ağırlığını atmak ve yeni bir hayata sıçramak istemektir. Elini, dilini, gözünü, kulağını dünyevi meşguliyetlerden uzak tuttuğu gibi, hayalini de dünyevi hırs ve cazibelerden azade kılarak, bütün âzâ, duygu ve düşünceleriyle kendini Allah'a vermektir.
Büyük Hadis âlimlerinden İmam Zührî şöyle der: "İtikâfı terk edenler şaşıyorum. Allah Resulü, bazı adetlerini ara sıra terk ettiğini biliyorum ama O sallallahu aleyhi ve sellem, itikâfı hiç terk etmedi." (Bedaî, 3/5)
Allah dostu Atâ el Horasanî'nin dediği gibi, itikâf, insanın kendini Allah'ın önüne atıp, "beni affetmedikçe buradan ayrılmayacağım ya Rabbî" demektir.
İtikâf, bir antrenman gibidir. gelecek bir sene için bir antrenman.. İbadetlere daha bir keyfiyet kazandırma, teslimiyet içinde bir kulluk sergileme, iman ve İslam esasları hakkında tam bir itminana ulaşma, uhrevi âlemlere yelken açma adına girilmiş bir dolum yeridir. Kadir gecesini avlamak için kaçırılmaz bir fırsattır itikâf. O gece ki, seksen yıllık ömrün semeresini kazandırır insana. İtikâf, kalbin ve ruhun derecelerine çıkma mevsiminin zirve iklimidir. Üç ayların başından beri, Kur'an'ın manevi atmosferine bürünen, Ramazan'la daha bir Rabbanîleşen ve uhrevi alemlere ehil hale gelen mü'mini, alıp semaların ötesine çıkarmanın "hususî konulmuş" zamanıdır itikaf..
Büyük bir ganimetle karşı karşıyayız. Allah, hakkıyla değerlendirmeyi nasib etsin. Dualarınızda, yeryüzünde hizmet eden hakikat erlerini, topyekûn Müslümanları ve mazlum, mağdur ve hakikate muhtaç bütün masumları da unutmamanız dileğiyle.
Asr-ı Saadetten Bir Hatıra
Peygamber Efendimizin itikafı ile ilgili Hz. Safiyye validemizin naklettiği asr-ı saadetten bir hatırayı kaydetmek istiyoruz. Hz. Safiyye validemiz şöyle anlatıyor:
"Hz. Peygamber mescidde itikafta iken bir gece ziyaret maksadıyla yanına gittim. Bir müddet kendisiyle konuştuk. Sonra geri dönmek üzere kalktım. O da beni evime getirmek için benimle beraber kalktı. Hz. Safiyye'nin evi Üsema b. Zeyd'in arsasında idi. Ensardan iki kişi oradan geçiyordu. Resûlullah (s.a.s.)'i görünce sür'atlendiler. Resûlullah (s.a.s.):
"Yavaş olunuz, yanımdaki eşim Huyey'in kızı Safiyye'dir." dedi. Onlar:
"Sübhânellâh! Yâ Resûlellah, bu da ne demek. (Biz sizden şüphe mi ediyoruz)" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s.):
"Şüphesiz şeytan insanın damarlarında kanın dolaştığı gibi dolaşır. Ben onun, sizin kalbinize bir kötülük atmasından korkarım." buyurmuştur.[10]
Alimler bu hadis-i şeriften itikafla ilgili bazı hükümler çıkarmışlardır. Şöyle ki:
Mescidde itikafa girmiş olanı gece ve gündüz eşinin ve diğerlerinin ziyaret etmesi caizdir.
İtikafta olanın ziyaretçilerle konuşması, onları uğurlaması gibi mübah olan işlerle uğraşması caizdir.
İnsanları sû-i zanna götürecek durumlardan kaçınılmalıdır.