Hasan Karakaya
Kadına şiddet ne ki... Bu ülkede Şalcı Bacı’yı astılar!
Hani, “insan” için, “nisyan ile malûldür” denilir ya, gerçekten de öyle!..
“Unutuyor” insan!..
Bazen, “sembol isimleri” ve “sembol olayları” bile unutuyor!..
“Şalcı Bacı” gibi!..
Ben unutmuştum ama, bereket ki; adını, Kocaeli’ndeki “Başörtüsüne Özgürlük” eylemleri ile duyuran “İnsan Hakları Savunucuları Derneği”unutmamış!..
ERZURUMLU ŞALCI BACI
Dün; “25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü”ydü ya; İnsan Hakları Savunucuları Derneği de, Kocaeli’de yaptığı “basın açıklaması”nda bu konuyu ele alıp demiş ki;
“Kadına Şiddetle Mücadele Günü’nde, kadına yöneik şiddeti kınıyor ve bu konuda sembol bir şahsiyet olan Erzurumlu Şalcı Bacı’yı rahmetle anıyoruz... Şalcı Bacı Şapka Kanunu’na muhalefetten asılmıştı. O, yaşlı, kendi halinde zavallı bir bohçacı kadındı. Sırtında bohçası, içinde kumaşlar, havlular evden eve dolaşır, bir iki parça mal satarak ekmek parası çıkartırdı.
Ne ilginç bir tesadüftür ki; Şalcı Bacı “kadına karşı şiddetle mücadele günü” olan 25 Kasım’da çıkan Şapka Kanunu’ndan dolayı asılmış, sehpada sallanan cesedi iki gün; halkı korkutmak, dehşete düşürmek için teşhir edildikten sonra gömülmüştür. Kadına şiddet, bu ülkede ilk olarak devlet tarafından yapılmıştır. Bugün ülkemizde her 5 kadından 2’si şiddet görmektedir. Bunun tek sebebi de eğitimde insanların kalbine Allah korkusu ve kul hakkı anlayışının yerleştirilmemesidir. Bu yapılmadıkça, kadına şiddet artarak devam edecektir. Kadına şiddetle mücadele gününde, kadına karşı şiddetin her türlüsünü İnsan Hakları Savunucuları Derneği olarak kınıyoruz.”
Ne enteresan değil mi;
“25 Kasım” tarihi, dünyada “Kadına şiddetle mücadele günü”dür amaTürkiye’de, Şalcı Bacı başta olmak üzere, birçok insanın “idamı”na yol açan “Şapka İktisası Hakkında Kanun”un çıkarıldığı tarihtir!..
Evet, “89 yıl önce” dün, yani 25 Kasım 1925 tarihinde Meclis’te kabul edilen 671 Numaralı kanun, “Şapka İktisası Hakkında Kanun”dur ve bu kanun, İskilipli Atıf Hoca’ların, Şalcı Bacı’ların idam sehpasında sallandırılmasına yol açmıştır!..
KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ!
Bugün, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “kadın”larla ilgili sözlerini dillerine dolayıp, ona buradan “çakmak” isteyenler, ilk önce “Şalcı Bacı’nın idamı”nı sorgulamalı değil mi?..
Ne dedi Tayyip Erdoğan?..
Önceki gün, “KADEM 1. Uluslararası Kadın ve Adalet Zirvesi”nde dedi ki;
“Kadın ile erkeği eşit tutamazsınız. O fıtrata terstir. Çünkü fıtratları farklıdır. Tabiatları, bünyeleri farklıdır. Örneğin; iş hayatında hamile bir kadını erkek ile aynı şartlara tabi tutamazsınız. Bir anneyi, örneğin çocuğu emzirmek zorunda olan bir anneyi bu tür yükümlülükleri olmayan bir erkek ile eşit konuma getiremezsiniz. Kadınları, erkeklerin yaptığı her işte çalıştıramazsınız... Komünist rejimlerde geçmişte olduğu gibi; eline ver kazmayı-küreği çalışsın. Olmaz böyle bir şey. Onun narin yapısına ters düşer.”
Ne var bunda eleştirilecek?..
Bu sözde, doğru olmayan ne var?..
Ama, “Erdoğan’a saldırmakla görevli” Batı medyası ve yerli işbirlikçileri, Erdoğan’ın; “Kadın ve erkek eşit değildir” sözünü dillerine dolayıp, “vur abalıya” kampanyası başlattılar!..
İngiliz BBC’sinden Amerikan Washington Post’una, Guardian’ındanIndependent’ine kadar, bütün “Yahudi gazeteleri” Erdoğan’a yüklendiler...
Eee, “Batılı ağababaları” böyle yapar da, onları “otorite” kabul eden “yerli işbirlikçi”leri geri kalır mı?.. “Bremen Mızıkacıları”na onlar da katıldı ve“fırsat bu fırsat” deyip, Erdoğan’ı kıyasıya eleştirdiler!..
KADIN-ERKEK, İDAMDA EŞİT!
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan söylenmesi gerekeni söylediğine göre, ben, ayrıca üzerinde durmayacağım...
Yalnız, “Kadın ile erkeği eşit tutamazsınız... Bu fıtrata terstir” sözüne küçük bir itirazım var!..
Çünkü, kadın ile erkek; evet “yaratılış” itibariyle “eşit değiller”dir ama,“idam edilmede eşittir”ler!..
Öyle ya;
“Şapka Kanunu’na muhalefet”ten dolayı, bir “erkek” olarak İskilipli Atıf Hoca’yı “idam” edenler, Erzurumlu Şalcı Bacı’ya da, “kadın” diyerek ayrımcılık uygulamamışlar, “kadın-erkek eşitliği”(!)nin gereğini yapıp, onu da “idam sehpası”nda sallandırmışlar, üstelik naaşını da, “2 gün boyu”sehpada bırakmışlardır!..
Anlayacağınız;
Kadın ve erkeğin, “idamda eşit” olduğunu, bütün dünyaya göstermişlerdir!..
EYLEMDE İRONİK GÖNDERME!
İnsan Hakları Savunucuları Derneği’nin dün Kocaeli’nde yaptıkları eylemde, “ironik bir gönderme” de vardı... Basın açıklamasını yapan İHSD Genel Başkanı Ali Akbaş’ın yanında, “şapkalı” olan fakat elinde “Beni öldürmeyin, şapka giyeceğim” yazılı pankart taşıyan bir vatandaş vardı.
Ali Akbaş yaptığı basın açıklamasında, bir çifte standardı, bir ikiyüzlülüğü, daha doğrusu yüzsüzlüğü dile getiriyor ve diyordu ki;
25 Kasım’da çıkarılan Şapka Kanunu ile; vatandaşa, memura, milletvekillerine şapka giyme mecburiyeti getirilmiştir. Bugün hâlâ yürürlükte olan bu kanuna göre sokağa fötr şapka ile çıkmayan milletvekili, memur ve vatandaşlar suç işlemektedir.
Bu kanun insan haklarını ihlaldir, insanların özel yaşamına müdahaledir ve ülkemize yakışmamaktadır. İnsanlar özgür iradesi dışında zorla yaptırım içeren bu kanunun derhal kaldırılması için harekete geçmelidir.
Gece saat 10.00’dan sonra, batıda birçok ülkede olduğu gibi, “içki satış yasağı” uygulamasını, “insanların yaşam biçimine müdahale” olarak nitelendirenlerin, gerçek anlamda insanların yaşam biçimine müdahale sayılabilecek bu kanunla ilgili olarak hiçbir açıklama yaptığını duymuyor ve görmüyoruz.
İçki konusunu köşelerinde enine boyuna inceleyenlerin, şapka kanunu ile ilgili hiçbir açıklamasıyla karşılaşmadık.”
Hiç karşı çıkarlar mı?..
Karşı çıkıp da, “CHP’nin despotluğu”nu yeniden hatırlatırlar mı?..
Öyle ya; onların görevi “Erdoğan’a saldırmak”tır!.. Erdoğan’a saldırsınlar ki, “Batılı ağababaları”nın talimatını yerine getirsinler!..
Onlar, “kadına şiddet”ten, “insan hakları ihlalleri”nden, “yaşam biçimine müdahale”lerden, “hak ve özgürlük”lerden dem vururlar da, meselâ “28 Şubat Süreci”nde uygulanan “başörtüsü zulmü”nden ve “ikna odaları”ndan hiç bahsetmezler!.. İskilipli Atıf Hoca ve Erzurumlu Şalcı Bacıise, gündemlerinde hiç yoktur!..
Adlarını bile bilmezler!..
ASILAN İLK KADIN!
Her neyse... Biz, gelelim Şalcı Bacı’nın hikâyesine... Şalcı Bacı, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde; “siyasal suçtan(!) asılan ilk kadın”dır!..
Şalcı Bacı’nın “boyu iki metreye yakındı” ve kadınlar için çarşaf, şal, poşusatardı... Şapkayla ve inkılaplarla hiçbir ilgisi yoktu.
Şalcı Bacı, şapkaya muhalefetten asılacağını öğrendiği zaman hayret etmişti: “Kadın şapka giye ki asıla?” diye şaşkınlığını gizleyememişti. Nimet Arzık, “Şalcı Bacı Asılmaya Gidiyordu” başlığı altında bu hadiseyi çok nefis bir üslupla ortaya koymuştur:
“Giyer giymez, ama icapları vardı. Görev icapları, ödev icapları, ibret icapları, gösteri icapları... Şalcı Bacı’yı iki metre boyuyla, isli yüzüyle, siyah poşusuyla ve bütün sabrıyla darağacına vardırıyordu bu icaplar... Bildik evler; arkasında kalıyordu, hükümet meydanına dek. Erkek adımlarla bilmedik bir dünyaya yürüyordu. Donuklaşmış halkın arasından, konuşanlar vardı ağlayarak, onu o diğer dünyanın eşiğine kadar uğurlayan!”
“Şapka isyanı” var diye, Erzurum’da vaziyete el konulmuştu. “İsyan”dedikleri, vatandaşın şapka giymemekte, “birazcık” direnmiş olmasıydı... Bu büyük bir suç sayılıyordu. Vali, bir Paşa idi.. Bir de; Çetin Altan’ın dedesi, Mehmet ve Ahmet Altan’ın büyük dedesi Tatar Hasan Paşa vardı. O da kumandandı. Vali Paşa ile Tatar Hasan Paşa, kafa kafaya vermişler, bu işi kestirmeden halletmenin bir yolunu arıyor. “Muhalefeti kırmak lazım” diyorlardı.
Vali Paşa ile Kumandan Paşa; Nimet Arzık’ın ifadesiyle şöyle düşünmüşlerdi:
“Ne yapalım, muhayyilelere dehşet salmak için, kimse hükümetin emrinden çıkmasın diye n’apalım? Bir kadın asalım, inkılaplara karşı geldi diye..
Sonrası da şöyle..
İnkılaba karşı gösterişli boyundan ötürü Şalcı Bacı’yı bulmuşlardı. Şalcı Bacı’nın ne şapkadan, ne de inkılaplardan haberi vardı. Ama, ihbar diye bir müessese vardı, hâlâ acı acı işler ya Türkiye’de... İşte o müessese işlemişti.
Ve asıldı..
Sarkmış vücudu ne kadar, ne kadar uzundu, Türkiye’nin her tarafına gölgeler salacak kadar uzun!”
ÇETİN ALTAN’IN DEDESİ!
Şalcı Bacı, darağacına giderken yolun iki tarafında dizilen erkeklere, korkularından dolayı “sitem” etmiş... Hem de Türkiye’nin yaşadığı çarpıklığı bir cümle ile gözler önüne sermişti:
“Kadın şapka giye ki asıla?”
“Paralel Medya’nın baştacı” olan ve her gün Hükümet’e çakan Mehmet Altan’ın babası Çetin Altan, Şalcı Bacı’yı asan, Erzurum’da komutanlık yapan Tatar Hasan Paşa’nın torunu olmasından dolayı, yıllar sonra öğrendiği bu hadiseyi “İnce bir sızı gibi, tatsız bir burukluk kaldı içimde”diye anlatmış ve demişti ki;
“Dedem Hasan Paşa çok sert bir askerdi. İsmet Paşa topçu okulunda öğrenci iken, Hasan Paşa okul müdürüydü. Daha sonra ünlü komutanlar olan o dönemin öğrencileri, anlatıp dururlar Hasan Paşa’nın sertliğini. Bir şapka isyanını bastırmakla görevlendirildiği bir kentte, hızını alamayıp bir de kadın asmıştı. Sanırsam siyasal suçtan ilk asılan kadın odur tarihimizde. Kadın sehpaya çıkmadan önce, “Ben bir hatun kişiyim. Şapka ile ne derdim ola ki” demiş galiba. Ben o tarihte henüz doğmamışım. Çok ama çok sonradan öğrendim bunları. Ve inanın ince sızı gibi tatsız bir burukluk kaldı içimde.”
ADAM OL, KADINI DÖVME!
Şalcı Bacı için, Erzurum ağlar!..
Ama, “gizli gizli” ağlar!..
Çünkü, açık açık ağlarlarsa, “şapkaya açık muhalefet” yapmakla suçlanacaklar ve belki “zindan”a atılacaklardır!..
Allah’a şükürler olsun ki; “25 Kasım 1925’ler” de, “28 Şubat 1997’ler” de geçti ve başörtüsü, AK Parti İktidarı ile “özgür”lüğüne kavuştu...
Bugün, “asılan kadınları” ve “okuldan atılan” kadınları değil, “dövülen kadınları” konuşuyoruz... “Kadına şiddet” uygulayan kim olursa olsun, bu, bir “acizlik” ifadesidir!..
“Adam olan, kadına el kaldırmaz!”
Kadını “asanlar” da, “dövenler” de, “öldüren” veya “taciz ve tecavüz”edenler de “adam değil”dir!..
“Kadına şiddet”in konuşulduğu bu günde, Şalcı Bacı’yı rahmetle anıyorum...
Mekânı cennet olsun...
**********************************************************************
Ne ağlıyorsun?.. Dün fotoğraf çektin, bugün de cezanı çek!
Hani; “Akşamdan yenilen hurmalar, geceleyin mideyi tırmalar” diye bir sözümüz vardır ya, Prof. Dr. Rennan Pekünlü’nün durumu da buna benziyor!..
Malûm;
Prof. Pekünlü, Ege Üniversitesi Fen Fakültesi’nde çalıştığı dönemde,“başörtülü öğrenciler”in derse girmesine engel olmakla kalmamış, okula“başörtülü” gelen öğrencilerin “fotoğraf”larını da çekerek, onları fişlemişti!..
“Üniversite öğrencilerine başörtüsü serbestisi” getirilmesine rağmen, Prof. Pekünlü’nün “yasakçı” tavrı devam etmiş ama “2012 yılı Haziran ayı”nda, başörtülülerin “fotoğraf”larını çekerken, gazeteciler, onun da “fotoğraf”ını çekmişti...
Daha sonra ise; “kanunlara uymadığı” için YÖK tarafından görevden alınmış, bir “başörtülü öğrenci”nin açtığı dâvâ sonucu “2 yıl 1 ay hapis cezası”na çarptırılmış, bu ceza da Yargıtay tarafından onaylanmıştı!..
İşin özü ve özeti şu: Prof. Dr. Rennan Pekünlü, “4 ay 10 gün hapis”yatacak!.. Bu yüzden de, ağlıyor!..
Sadece o değil, “Ege Üniversitesi’nin bazı hocaları” da ağlıyor!.. Dün, Rektörlük binası önünde toplanıp, “Karar, hukuka aykırı” demişler!.. Ne garip değil mi?.. Dün 25 Kasım’dı ve “kadına şiddet” protesto ediliyordu... Ama, EÜ’nün bazı hocaları, “şiddetin mağdurları”na değil de, “şiddet uygulayan” adama sahip çıktılar!..
Oysa;
“Dün başörtülü öğrencilerin fotoğraflarını çektin, bugün de cezanı çek”demeliydiler!..
Bu, Türkiye’deki “ikiyüzlülüğün fotoğrafı”dır!..
yeniakit