Abdurrahman Dilipak
Kalvinistler, Protestanlar, Tapınakçılar ve Oppus Dei’ciler
Batıda okulların, hastahanelerin büyük bir bölümü kiliselerin kontrolündedir.. Bizdeki Saint Benoit ya da Notre dame de Sion, Notre Dame de Lourd Fransız Okulu, Saint Pulcherie Fransız Okulu, Saint Michel Fransız lisesi, Saint Joseph Fransız Erkek Lisesi, Amerikan kolejleri hep Hıristiyan tarikatlarının okullarıdır.. Yine Haçlı döneminden kalma birtakım yapılar hâlâ korunmaktadır. Mesela Christianty Army ya da God’s Army bunlardan bazıları.. Mussolini’nin kara gömleklileri yani İzciler, bu geleneğin devamıdır aslında.. Bizdeki Yavrukurtlar ve Grizedli İzciler bu maksatla örgütlenmişlerdi..
Bizdeki diğer gizli gençlik kampları da bir şekilde bu mirasın devamıdır ve sanılandan daha yaygın bir örgütlenme içindedirler..
Şu “ılımlı İslam” konusunu konuşuyoruz ya, batılılar bu ihaneti önce kendi dinlerine yaptılar. Artık inandıkları gibi yaşamıyorlar, yaşadıkları gibi inanıyorlar.. Din onlar için sadece bir ritüel. Din de değil artık, religio..
Katoliklik, Ortodoksluk, Protestanlık, Kalvinizm, Scinetolistler, Mormonlar aynı dine mi inanıyorlar şimdi! “Dinlerarası diyalog” filan, aslında herkesi kendilerine benzetmenin bir aracı olarak paketlenip servis edilen şeyler..
Mesela, “Kalvinizm, Jean Calvin’in 16. yüzyıl başlarında ortaya attığı görüşlere dayanarak kurulan bir Hıristiyanlık mezhebi. Bu dinsel inanç sistemi, ilk kez Cenevre’de, daha sonra Hollanda, İskoçya, Almanya ve Fransa’da kurulan yeni kiliselerde örgütlendi. Bu mezhep Fransa’da Nantes Fermanı ile kabul edildi. Son şekli, Hollandalı tüccarların öşürlerini verdikleri ve günahlarını çıkarttıkları kiliselerde şekillenen bir inanç sistemi..”
Kalvincilik, toplumsal kurumları; gelenekçi din anlayışına göre değil de, “Hıristiyanlığın başlangıcındaki özüne göre düzenlemeyi savunur gibi” yaptı. Ama öte yandan “piyasaya uyumlu” hale getirerek reforme etti. Yani, inandıkları gibi yaşamayı bırakıp, yaşadıkları gibi inanmaya başladılar, bir bakıma.. Bunun için bilimsel gelişmelere paralel olarak bir eğitim-öğretim uygulamaya çalıştı ve buna dayalı bir toplumsal düzen ve yeni bir teknoloji oluşturdu. Calvin’e göre çalışkan, dürüst olan, dünya nimetlerinden uzak durarak ibadet edenler, rahipler kadar Tanrı’nın selametine hak kazanmış, küçük seçilmişler grubunun üyeleriydi. Günah olansa, israfa dayalı lüks yaşam, süslü elbiseler ve mücevher kullanmak; dans etmek, sarhoş olmak ve tembellikti. Kendilerine göre yeni bir erdem ve ahlak anlayışı da geliştirdiler..
Aslında religio nitelikli dini akımlar, Mebde ve Mead, başlangıçla son arasında yaşadıkları zamanı konumlandırmaya çalışırlar.. Mebde ve Mead, dünya hayatı öncesi ve ahiret yurdu ile ilgili olduğu kadar, dinin peygamberinin yaşadığı dönem bugün ve bizden sonrası döneme ilişkin kaygıları da kapsar ve mezhepler bu toplumsal, siyasal ve kültürel gerçeklik içinde kendini bulur.. Kendini üretir..
Protestanlık, Hıristiyanlığın en büyük üç ana mezhebinden biridir. 1529’da Martin Luther ve Jean Calvin’in öncülüğünde Katolik Kilisesine ve Papa’nın otoritesine karşı girişilen Reform hareketinin sonucunda doğdu. Reform sonrası ortaya çıkan dini akımlar öncelikle kendi içinde 3 ana kola ayrılmıştı. Bunlar; Lutheryanizm, Kalvinizm ve bağımsız bir batı kilisesi olan Anglikanizm. Başkaları da var: Pentakostalizm, Baptistler, Metodizm ve Adventizm vs..
Aslında, Hıristiyanlık, O’na nisbet edilse de Hz. İsa’nın dini değil.. Hıristiyan kelimesi Hz. İsa’dan yarım asır sonra doğdu.. Ömrünün yarısını İsevilere karşı terör estirerek geçiren Tarsuslu Saul, daha sonra Şam’da Hz. İsa ile karşılaştığını söyleyerek, İsevi olduğunu ve Pavlus adı ile, Biladı Şam, Anadolu, Balkanlar ve Roma’ya yolculuklar yaparak, yerel din, kültür, gelenek ve pagan ayinlerini kendi oluşturduğu dine eklemleyerek yeni bir din üretti. Sonunda Roma Tevhid inancından ayrı, kendi geleneğini, pagan kültürünü dinleştirerek bütün bu inanç sistemine Hıristiyanlık dediler.. Saul’un İsa Müslümanlığına yaptığını, bugün birileri bize yapmaya çalışıyor sanki!
Aslında birileri bugün de nasıl Roma Hıristiyanlığının içini boşaltmışsa, bugün de İslam’ın içini boşaltarak religiolaştırmak istiyor! Yaşanan olaylara bir de bu gözle bakmak gerek.. Bu yeni bir Haçlı saldırısı sanki! İslam’ın içi bu kezlaiklik, demokrasi ile doldurulmak isteniyor. Protestan kanat ise, İslam’ı Protestanlaştırmak, sekularize etmek, liberalleştirmek istiyor.. Bu anlamda İslam’a ve Müslümanlara karşı topyekun bir saldırı ile karşı karşıyayız.. Katolik İslam, Protestan İslam, Kalvinist İslam, Ortodoks İslam’dan söz edilmeye başlandı artık. Allah’ın dini tek, ama şimdi bir de Euro İslam çıktı.. Bizi atomize etmek, kendi toplumlarını yaptıkları gibi agnostik hale getirmek istiyorlar. Başımıza bir deMüslüman Kahinler (!) çıktı..
Bakın İslamifobiayı kim gündemde tutuyorsa, ılımlı İslam da onların işi! Batı birine havuç, ötekine sopa göstererek Müslüman toplulukları terbiye etmek istiyor.. Yaptıkları iş aslında, bize İlahlık ve Rablik taslamak!
Şimdi bütün bunlar yetmiyormuş gibi, Türkiye İslami bir Opus Dei tehdidi ile karşı karşıyadır.. Oppus Dei (Latince: Tanrının işleri/eserleri); 2 Ekim 1928’de Madrid’te sıradan bir kilise vaizi olan Jose Maria Escriva de Balaguery Albastarafından kurulan, Katolik bir örgüt. Tam adı “Sociedad de la Santa Cruz de Opus Dei”dir. Örgüt Vatikan’da “piskopos”luk şeklinde temsil edilmektedir.. Örgütün dinlerarası diyalog projesinde de etkin olarak rol aldığı düşünülmektedir. Dünyada gizli bir istihbarat ağı, basını, okulları, finans kurumları ile her zaman dikkat çekici olmuştur. Üyeleri, uzlet ve fakr gibi, fedakarlık örneklerini öne çıkarırken, siyasi olarak acımasız infazları ile dikkat çeker! Selâm ve dua ile..