Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Kapıda yeni bir 'Takrir-i Sükûn' yasası mı var?

Derin Gerçekler

DSÖ “Dünya soykırım örgütü” affedersiniz “Dünya Sağlık Örgütü”nün bir BM örgütü olmaktan çıkıp “Hükümetlerüstü bir hükümet” olmaya adım atanacağı günlere doğru ülkemizde garip şeyler oluyor. Türkiye'de 9. yargı paketi içinde TBMM gündemine gelmesi beklenen "etki ajanlığı" düzenlemesi adeta tek parti döneminde CHP’nin “Takriri Sukun. Yasası”nı hatırlatıyor. O zaman da zaten muhalefet diye bir şey olmadığı için bu yasa toplumu susturmak için tasarlanmıştı. Bugün ise çok partili dönemde, aslında muhalefet “Uluslararası sisteme uyum konusunda AK Parti-CHP, MHP ve HDP arasında bir fark olmadığı için bu yeni yasa, bu konuda olmayan muhalefeti değil, halkı susturmak için çıkartılmak isteniyor.

Eğer AK Parti ve MHP bu yasaya evet derse, ya da bu yasaya kim evet derse, bilsinler ki, o gün CHP’nin başını yiyen yasa bugün de buna destek veren partilerin başın ı yer. İktidar da “Sivil itaatsizlik” nasıl bir şeymiş, o zaman görür.

Bir kere daha hatırlatalım: Hukuka aykırı olmayan yasa suç aletidir.

Bakın, Mustafa Kemal de, 2. Mecliste, gerekçesiz olarak meclise sevk edilip, müzakeresiz olarak oy birliği ile, aceleye getirilen tercüme hataları ile kabul edilen bu yasalara karşı çıkan birkaç sesin nasıl susturulduğunu biliyoruz.

Netekim “Gazi Mustafa Kemal Paşa hazretleri”, TBMM’de Hilafet konusu konuşulduğu günlerde, tartışmalara son noktayı koymak için şöyle buyuracaktır: “Bu mutlaka olacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes meseleyi tabiî olarak karşılarsa, sanırım ki uygun olur. Aksi takdirde, yine gerçek, usulüne uygun olarak ifade edilecektir. Fakat, belki de bazı kafalar kesilecektir”.

“Gazi paşa hazretleri”nin bu açıklamasından sonra, mecliste herkes sus pus olmuştu. Bu müdahalenin ardından "padişah" Vahdettin ve ailesi gemiyle ülkeyi terk etmişti. Bu olayları anlatarak iktidara gelenler, eğer bugün aynı anlama gelen bir yasayı, Uluslararası sistem istiyor diye, buna itiraz edenleri susturmaya kalkarlarsa bu kendilerini inkardan başka bir şey olmaz.

Bu halkın, siyasi emellerini müstevlilerin siyasi emelleri ile tevhid eden, şahsi menfaatlerini yabancı ülkeler ve uluslararası finans kapitalin çıkarları ile tevhid edenler” konusundaki hassasiyetini bu günkü iktidar sahipleri ve iktidara aday olanları bilmesi gerekir. Bu konuda Kuva-i Milliye ve Müdafayı Hukuk’un manevi ikizi hükmündeki Çanakkale’deki Mücahid Birliği İzzeddin Kasamın Gazze direnişinden ders almaları gerekir.

CoVİD sürecinde Aşı öncesi ve sırasında, CHP’lilerin polis zoru ile zorlama aşılama teklifinden bu yasa tasarısının bir farkı yoktur. Bu günkü AK Partililerin, AK Parti içindeki FETÖ’nün zihniyet ikizi AKP’liler ve AKP’nin Papatyalarına karşı direnmeleri sürpriz olmayacaktır.

“Takriri sükûn” Türkçe “Huzurun sağlanması” yasası demektir. Bu yasa çıkmadan önce, o zaman Başbakan olan İnönü Örfi İdare ilanı istedi. Meclis bunu kabul etmedi. Bunun üzerine İnönü İstifa etti. Fethi Okyar başbakan oldu. Şeyh Said isyanı başlayınca Örfi İdare ilan edildi. Tekrar İnönü geldi, bu Takriri sukun yasası böyle çıktı. Ardından da Örfi İdareden de beter İstiklal Mahkemeleri yeniden çalıştırıldı. İsmet Paşa, o günlerde bir konuşmasında en önemli tehlikenin aslında Şeyh Sait İsyanı ile ortaya çıkan durum olmadığını söyler. Ona göre asıl tehlike "memleketin umumî hayatında hâsıl olan (ortaya çıkan) teşevvüş (karışıklık) ve tezebzüb (kararsızlık)" olduğunu söylemiştir. İsmet Paşa'ya göre Takrir-i Sükûn yasası "bu müşevveş (karışık) hakayık-ı eşyayı (şeylerin hakikatleri) görmek için memleketin üzerine gerdiği kalın dumanı izale (ortadan kaldırmak) eylemiştir." Takriri Sükun Kanunu; 4 Mart 1925 tarihinde muhalefete ve dini taleplere karşı çıkartılan yasadır. (İlga tarihi 4 Mart 1929) İnşallah AK Parti bu yasanın benzerini çıkartarak bu çabayı yeniden ihya etmek gibi bir gaflete düşmez.

Bu şekilde “toplumsal düzen, huzur, güvenlik ve asayişin bozulmasına neden olacak tüm davranışlar, kuruluşlar ve yayınlar cumhurbaşkanı onayı ile hükümet tarafından yasaklanabilir’’. Bakın böyle bir yasa geçerse bu AK Partinin CHP’leşmesi olur. Bu yasa ile huzur sağlanmak, ülke genelinde huzursuzluk olur. Biz GlobalResete, TransHumanizme, NeuraLink’e, 5G’ye, “Sıfır atık” maskeli İklim bahanesi ile “Karbon ayak izi” , tek para sistemi gibi, WEF’in öncülüğünde örgütlenen global tehditlere, Şeytani planlara karşı sonuna kadar direneceğiz. DSÖ’nün İnsanlığa karşı biyolojik savaş tehdidine karşı direneceğiz.

DSÖ “Salgın Antlaşması görüşmeleri”, nihai taslak anlaşma metni üzerinde anlaşma sağlanamadan sona erdi! DSÖ'nün, 27 Mayıs 2024'te başlayacak olan “Dünya Sağlık Asamblesi “ öncesinde, durum belirsizliğini koruyor. Haziran ortasın da bundan sonraki GLOBALRESET sürecini yönetecek, Yapay zeka kontrolünde yeni bir Asamblenin kurulması söz konusu idi. Hükümetlerin bazı yetkilerini bu asambleye devri söz konusu ediliyordu. Yeni Delhi G20’de bunun altyapısı hazırlanmıştı aslın da. Bugünden bazı ülkeler DSÖ belgesini imzalamayacaklarını bildirdiler. Bu belgeye göre “Küresel Sağlık Acil Durum Gücü” kurulmaktan söz edilmektedir. Karbon ayak izi yeni bir Global vergi sistemi getirmektedir. “Performans Pas” ve tek para sistemi ile aslında adım adım egemenliğin devrine ilişkin bir altyapı oluşturulmaya çalışılmaktadır.

Bugün bu “yeni “Takriri sükûn” yasası tasarısı, bu çerçevede çok farklı bir anlam kazanmaktadır. Aynı şekilde bu anlamda bu YENİ ANAYASA tartışması mide bulandırıcı çağrışımlara sebeb olmaktadır. ETKİ AJAN’ı komplosu, Uluslararası sistemin ajanlarının, halka karşı aba altında gösterdiği bir sopa gösterme çabalarının bir ürünü olmasın sakın. Bu tasarının sahipleri “Türkiye Aleyhinde kara propaganda alan açılmasına yol açanlar” karşı bir tedbir gibi sunuyorlar. Yani Dezenformasyona karşı mücadele gibi gösterilmeye çalışılıyor. Bunu CoVID günlerinde mRNA konusunda kim dezenformasyon yapıyormuş gördük. Kimine göre bu tasarı Etki Ajanlığı" FETÖ'yü ve PKK’lıları PANİKLETMİŞ. Ağuyu altın tas içinde , yine her zaman yaptıkları gibi bala karıştırıp sunuyorlar. “Yeni Dünya Düzeni”ni kurmak isteyen şeytanin örgütün talimatı doğrultusunda hareket edenler yine “ıslah edici” maskesi takıp “bozgunculuk” yapmak için seferber olmuş gözüküyorlar.. Her zaman olduğu gibi Muhalefet derin bir sessizlik içinde. Cemaatler ve anlı-şanlı STK’lar, vakıflar, sendikalar derin bir uyku içinde ne yapacaklarını bilmez halde, boş gözlerle çevrelerine bakınıyorlar.

Anayasa konusuna gelince, bu anayasa yamalı bohça anayasası. Değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen yasalar olan bir anayasadan kime ne hayır gelir ki. Aslında kaldırın gitsin, anayasasız da olur. 1982 Anayasası bugüne kadar 19 kez değiştirilmiş. Maddelerinin yaklaşık üçte ikisi değişmiş. Artık yama tutacak tarafıda kalmadı. AK Parti 22 yılda 12 defa Anayasa değişikliğine gitmiş. Ya hu makam arabanız bu kadar tamir görse onu bile değiştirirdiniz. AK Parti, 177 maddelik anayasanın 30’u aynı maddelerde olmak üzere toplam 134 hükmünde değişikliğe imza atmış . Bugün yapılmak istenen değişikliğin, Milli egemenliğin uluslararası sisteme devri ile ilgili uyum anayasası olması, bu çerçevede herkesin desteğini almak için genel bir af ile birlikte mali yolsuzluk ve çete davalarının da üstünün örtülmesinin hedeflendiği, AYM’nin yetkilerinin sınırlandırılarak Cumhurbaşkanlığının etkinlik ve hızının artırılması yönünde bazı yeni düzenlemeler yapılmak istendi iddia ediliyor.

Bakın, haddinden fazla şiddet gayedeki hikmeti yok eder. Hukukla bu kadar oynanırsa, hukuk düzeni yalama olur.

Egemenliğin uluslarüstü bir sisteme devri son derece sorunlu. Hele hele Carbon vergisi ile devleti uluslararası sisteme vergi ödeyen, tek para sistemi ile kamu maliyeti ve özel kişi ve tüzel kişiliklerin uluslararası sistemin denetimine verilmesinin ötesinde “Küresel Sağlık Acil Durum Gücü” ile global bir polis teşkilatının devlet içinde devlet olarak örgütlenmesi asla kabul edilemez. Bu kavram, BM Şartı'nın 6. ve 7. bölümleri kapsamında görev yapan mevcut askeri, polis ve zabıta ile telifi mümkün değildir. Buna benzer bir yapının fikri altyapısı DSÖ çatısı altında “Global bir Salgında Yangını Söndürme Gücü” şeklinde tanımlanan GERM nin devamı mahiyetindedir.

DSÖ tek dünya hükümetine giden yolda sağlıkta acil durum ve iklim kaynaklı global tehditlere karşı ortak eylem planı bahanesi ile ülkeler işgal edilmeye çalışıyor. Bu Şeytani plan için çeyrek asırdır hazırlıklar yaptılar. “Yerli ve Milli” maskesi kullanarak Lokalizmle başladılar, “Yerelden Evrensele sloganı ile Globalizmle devam ettiler. Tek dünya devletine giden yolda “Tek dünya, tek aile, tek gelecek, tek hukuk düzeni, tek para” ile Globalizmle son noktayı koymak istiyorlar.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in 17 Temmuz 2023 tarihli mesajında: “Sorunsuz bir şekilde organize edilen G20 Maliye Bakanları ve Merkez Bankası Başkanları zirvesine ev sahipliği yaptığı ve büyük misafirperverliği için Hindistan’ı tebrik etmek istiyorum. Eylül ayında ‘Tek Dünya, Tek Aile, Tek Gelecek’ odaklı G20 Liderler zirvesini sabırsızlıkla bekliyorum.” diye yazıyordu. Bu temenni gerçekleşecek olursa, mülkiyetsiz ve cinsiyetsiz bir toplum gerçekleşmiş olacak. Zaten şimdiden kimlik kartlarımıza “biyolojik cinsiyeti reddeden, toplumsal cinsiyet tanımı olarak LGBTQIP+’ı da içeren “Gender” yazılmadı mı!

Evet Sentetik et diye böcek yemek istemiyorsanız, kendinizi GENDER diye tanılandırmıyorsanız. Egemenliğinizin uluslararası sisteme devredilmesini istemiyorsanız, sizi, çocuklarınızın “köpek gibi”(!?) aşılanmasını, biyokimyasal olarak kısırlaştırılmayı istemiyorsanız, sizi bu planlara karşı HAYIR demek için 18 Mayıs 2024 günü saat 14.00’de İstanbul’da, Maltepe miting alanındaki BÜYÜK UYANIŞ MİTİNGİ’ne davet ediyorum. İnşallah ben de orada olacağım, sonra dönüp, Pazartesi günü başlayacak olan OSTİM ÜNİ’deki, Uluslararası KENEVİR FORUMU’na katılacağım.

Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 308 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar