Karamollaoğlu : Beni Değil Hillary’yi Dinlediler
"2011 öncesinde bir tek Suriyeli ülkesinden kaçıp mülteci olarak ne Türkiye’ye ne de başka bir ülkeye kaçmamış çünkü kaçması için bir neden yoktu."
Altılı Masa’nın etkin bir tarafı olarak Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu Twitter hesabında “Ak Parti iktidarı, Tel Aviv’e gösterdiği hoşgörünün binde birini Şam’a da göstermeyi bilmelidir. İsrail’e büyükelçi atayabilen bir iktidarın, Şam’a büyükelçi ataması çok da zor olmamalıdır! Herzog kırmızı halılarla karşılanabiliyorsa; aynı muameleyi Filistin hükümetine de gösterebilmeliydiler ve bugünden sonra Esad ile de en azından oturup konuşabilmeyi becerebilmelidirler” diye yazdı.
Tek sözcükle son tartışmaların ‘özeti’ budur.
Altılı Masa’ya sonradan monte edilen Davutoğlu umarım Temel Bey’e kızmamıştır.
Amerikalıların ve özellikle Hillary’nin “Ortadoğu’nun Kissinger’i” diye pazarlamaya çalıştığı Davutoğlu büyük ölçüde kendisinin ve elbette Erdoğan’ın neden olduğu 11 yıllık Suriye ve bölge yıkımını unutmuşa benziyor.
Ne demiş Osmanlı:
“Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür”.
Unutkanlıktan başka bir şey daha var o da Rahmetli Erbakan Hoca’nın “AKP, Erdoğan ve ekibi ile ilgili söyledikleridir”.
Bir zamanlar herkesin hocası olan Erbakan’a göre “Her şey bir ABD ve siyonizm projesidir”.
Erdoğan, Davutoğlu ve Suriye bataklığının sorumluları unutmuş olabilirler ama Karamollaoğlu unutmamışsa benziyor.
Herkes her şeyi unutuyor, unutmuş gibi yapıyor ya da karıştırıyor.
Demagoji birçoğunun ortak özelliği.
Örneğin Suriyeli mülteciler konusunda.
Daha önceleri çok kez yazdım ve anlattım ama anlamayanların sayısı giderek çoğaldığı için bir kez daha yazayım:
Sonucu değil nedeni tartışmak gerek.
Mülteciler şu anda Türkiye içinde yaşanan sıkıntıların bir nedeni değil AKP iktidarının Suriye bataklığına dalmasının bir sonucudur. Mülteciler konusunda atıp tutan herkes konuşmasına “AKP iktidarının neden olduğu mülteciler…” diye başlamalı.
Bu gerçek herkes tarafından kabullenilmeden bu sorun AKP iktidarıyla çözülmez ve çözülemez çünkü AKP çözmek istemiyor.
Herkes tarafından kabullenilen bu sorun çözülmek isteniyorsa bunun bir tek yolu var o da Şam ile masaya oturmak.
“Gönderelim ya da göndereceğiz” diyenlerin yapması gereken iki şey var ve olmalıdır:
1- Yaygara ve kuru hamasetin dışında AKP iktidarından kurtulmak için ciddi ve samimi çalışmak,
2- O zamana kadar gönderilecek olan mültecilerle ilgili olarak ciddi hazırlıklar yapmak ve bu hazırlıklarla ilgili olarak şimdiden Suriye hükümetiyle temas halinde olmak.
Bunu becermeden mültecilerle ilgili söylemlerle ajitasyon ve propaganda yapanlar bu konuda samimi olamazlar çünkü 3.7 milyon mülteciyi ülkelerine göndermek için çok yönlü hazırlık ve çalışma yapmak gerek.
Ne iktidarda ne de muhalefette böyle bir çalışma yok.
Konuşmakla bir yere varılmaz ve çok karmaşık olan Suriye sorunu çözülmez. Suriye sorunu çözülmedikçe mülteciler sorunu hiç çözülmez. Suriye sorunu çözülür ve Ankara ile Şam barışırsa mültecilerin ezici çoğunluğu döner.
Kişisel hesaplarla iktidarla içli dışlı olanlar, farklı amaçlarla iktidar tarafından vatandaş yapılanlar ve karanlık tipler dönmek istemez.
Provokasyon yapmanın ve kışkırtıcı söylemlerle düşmanca yaklaşımlar içinde olmanın hiç kimseye yararı yok ama Türkiye’ye çok zararı olabilir.
Sonuç olarak mülteciler elbette gitmeli, mülteciler kartını iktidarın elinden almalı ve Suriyelilerle Türkiyeliler 2011 öncesinde olduğu gibi yeniden dost ve kardeş olmalı.
2011 öncesinde bir tek Suriyeli ülkesinden kaçıp mülteci olarak ne Türkiye’ye ne de başka bir ülkeye kaçmamış çünkü kaçması için bir neden yoktu.
AKP iktidarı ve müttefiki ABD, Batılı ülkeler ve işbirlikçi Arap iktidarlar sonradan kaçanlar için her türlü zemini yaratmışlardı.
Bu gerçek asla unutulmamalı.
Neden-sonuç ilişkisi net anlaşılmadan bırakın mülteciler konusunu bu ülkenin hiçbir sorunu çözülmez ve çözülmeyecektir.
Hep söylüyorum:
Türkiye’de yaşanan ekonomik, politik ve güvenlik sorunlarıyla birlikte toplumsal yozlaşma ve çöküntünün nedeni AKP iktidarının dış politika tercih ve maceralarıdır.
Hepsinin özünde ideolojik tercih ağır basmıştır.
Biraz da hilafet ve saltanat hevesleri.
Hani şu “Stratejik Derinlik” dedikleri şey!
Sonrasında “Değerli Yalnızlık”…
En sonunda da “Düşman beklediklerimize gelin barışalım yalvarması”.
Daha başında “Yapmayın eylemeyin” dedim ama beni değil Hillary’yi dinlediler.
Sonuç ortada.(korkusuz)