Abdurrahman Dilipak
Karşı Mahalle...
Derin Gerçekler
Ege Cansen yazmış. O Mahalleyi “Bizim mahalle”, “karşı mahalle” diye ayırmış. O kendi mahallesini “Laik mahalle” diye etiketlemiş. Yok canım laik mahalle Laikliği bilmiyor, muhafazakar mahalle Dini bilmiyor. Sloganlar farklı olsa da aslında, dikkatlice baktıklarında farklı şeyler söylemiyorlar. Herkes serveti ve iktidarı ele geçirip toplumu dönüştürmek istiyor. Ama bilmiyorlar ki, servet ve iktidarın dönüştürücü gücü, önce kendine sahip olanları dönüştürür. Bunun sağı-solu, Alevisi Sünni’si yok. Dindar gözükenlerin önemli bir kısmı Metodik anlamda Kemalist’tir. Birinin diğerine uzaklığı, yakınlığı kadardır. Ve her ikisi de biribirine muhtaçtır. Varlığını ötekinin varlığı ile temellendirirler. Bilmezler ki, karşı oldukları yokolduklarında kendileri de yokolacak, daha doğrusu varlıklarına gerek kalmayacak.
Biz farklı mahallelerde olabiliriz. Medeniyet farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşama iradesinin ürünüdür. Bu irade Hukuk temelinde bir Meşruiyet zemini oluşturur. Erdemi yüceltir. Ötekinin varlığını kabul eder. “Öteki”ne saygı duymak zorunda olmasan da, tahammül etmeyi bilmen gerekir. Kullanacağın dil, onu kazanmak yönünde olmalıdır.
Şair ne diyordu; “ey düşmanım sen benim ifadem ve hızımsın / Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın...” Allah (cc) Şeytan'a niye kıyamete kadar mühlet verdi? Unutmamak gerekir ki herşey zıddı ile kaimdir.
Sanıyorum biz ne kendimizi, ne de ötekileri tam ve doğru bir şekilde tanımıyoruz. Müslümanım diyen kaç kişi Kur’anı anlayarak okumuştur. Solcu geçinen kaç kişi Marks'ı okumuştur. Atatürkçü geçinenler Nutku okumuş mudur.
Mesela, Laiklikten söz ediyoruz da, kaç kişi Laikliğin meşruiyetini İncil'den alan bir kilise kurumu olduğunu bilir. Dualizm, din ve dünyada iki egemenin varlığı ile ilgilidir. Kilise, Tanrı'nın krallığını temsil eder, Kral geçici olan yeryüzü kırallığını. Ve zaten Tanrı Sezar’a o tacı ve kılıcı kliseyi ve Tanrı'nın yarattığı insanları korusun diye vermiştir.
Bizim laikçilere göre Laiklik dine karşı bir dindir. Batıda laiklik, egemenliğin paylaşımı, çatışmama ve yardımlaşmayı ifade eder. Bu ruhla bedenin uyumunu ifade eder. Bizim Laikçilere bunu anlatamazsınız. Protestanlarda Tanrıyı temsil eden bir Papa olmadığı için onlar, Laiklik kelimesini kullanmazlar Sekülerizm şeklinde bir tanımla ifade ederler kendilerini. Ortodkslar ise bu konuda Bizantinist bir bakış açısına sahiptir. Ruhbanı olmayan bir dini toplulukta Laiklikten söz edemezsiniz. Ama biz Atatürkçülük adına yaptık oldu. Bizim Laikliğin yılmaz savunucusu olan Kamalistler, bu kavramı aynı zamanda Cumhuriyet ile de ilişkilendiriyor.
Bakın, bunlar Laikliği bilmedikleri gibi, Cumhuriyeti de bilmez. Cumhur’un “Halk” olduğunu düşünürler. Cumhuriyetçilik onların zihninde Halkçılık demektir. Ama Halkçılık 6 ok’da Cumhuriyetçilikten ayrı bir ok’dur. Bizim bu aydınlara, okumuşlara bunu nasıl anlatacağız. Zaten Kemalizm gerçeklikten öte ''mutlak hakikati'' ifade ettiği için onlara göre, o bir dindir. Hatta onlar için Mustafa Kemal'in Tanrı mı, yoksa bir peygamber mi olduğu tartışmalıdır. Tekinalp, zaten “Türkün dini Kemalizm”dir diye boşuna kitap yazmadı. TDK sözlüğüne din maddesine durduk yerde yazmadılar. Türk'ün yeni Amentüsü ve Mustafa Kemal için yazılan yeni mevlit bunun için yazıldı. Aslında Türkiye Kemalist Teokrasi ile yönetilen bir rejim, bu durumda. “Monarşik bir Cumhuriyet” rejiminde yaşıyoruz. “Tek adam” rejimi sadece Monarşilerde olur.
Bugün Türkiye’de en muhafazakar kesim Kamalist kesimdir. 6 ok’un en zayıf halkası İnkılapçılık’tır. Ötekiler zaten miadını çoktan doldurdu. Hele İnsan 2.0, Endüstri 4.0, Toplum 5.0 hepsini resetliyor. Onun yasaları değiştirilemez. Mesela, “Hacı, hoca, beyefendi” demek de, devlet hocaları memur yapmıştır, hac yönetmeliği yayınlar, insanların nasıl hacı olacağına karar verir.
Laiklik sadece Katolikleri ilgilendirir. Ben niye Laikliğe karşı olayım ki. Yeter ki bana, topluma dayatmasınlar. Onun dini ona, benim dinim bana. Kimse kendi din, mezhep, tarikat ve ideolojisini topluma dayatmasın. Bu İlahlık ve Rablik iddiasıdır. Adalet olsun, barış olsun, özgürlük olsun. Mahalleler arasındaki düşmanlıkları bitirmek için çözüm çok açık, aynı ülkede yaşayan herkesin, malı, canı, namusu, aklı, inancı, nesli korunsun. İnsanlar dinde kardeş olabilirler, İttihad ederler, erdemli bir şekilde ittifak ettikleri konularda Müttefik olurlar, nimet ve külfet dengesine dayalı İtilaflar gerçekleştirebilirler. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun mazlumdan yana zalime karşı dururlar, işi ehline verirler. Bilirler ki adalet yoksa barış da yok. Adalet yoksa ve barış var gibi gözüküyorsa bu bir teslimiyettir... Adalet ve barış yoksa hiçbir özgürlük güvende değildir.
Her sistemin inkarcıları, münafıkları, meddahları vardır. Aslında onları kıbleleri, para, makam ve işret üçlemesine yöneliktir. Heryerde bunlar kraldan fazla kralcıdırlar. Gerçekte hepsi birbirine çok benzer ama hep maskeli gördüğümüz için onları, 1001 surattırlar.
Her mahallenin adamları önce kendi mahallesindekilere çeki düzen verse. Yoksa bu “karşı mahalle” hikayesi bir soğuk savaş bahanesi olarak, aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerine birilerinin iktidar ve servet pazarlığının yapıldığı masada meze olacak. İdeolojik, politik, felsefi ve vicdani kanaat farklılıkları ve sağ-sol, alevi-sünni, Türk-Kürt tartışmalarının temelinde bu gerçek vardı.
Benim Firavun’un sarayında dostlarım, kendi çevremde düşmanlarım var. Kör bir taraftarlık ve sadakatla gideceğimiz bir yer yok. Kendi çöplüğümüzde boğuluruz.
Keşke bilgi sahibi olmadan kanaat sahibi olmasak.
Daha akıllı, daha dürüst ve daha cesur insanlar olabilsek.
Bunu başaramaz isek, kim gelirse gelsin daha beteri olacak belki de. Sonuçta tencere yuvarlanacak, kapağını bulacak.
Aklımızı kiraya vermeyelim. Taraftar olmayalım. Daha doğrusu HAK’tan yana, Haklıdan yana, mazlumdan yana taraf olalım. O her kimse, Haksız olan, zalim olan “Biz’den” ise, ben o BİZ’den değilim.
Selam ve dua ile.