Kavramlar Serisi -12- Rızık
Yusuf Kerimoğlu'nun "Kelimeler Ve Kavramlar" İsimli Eserinden Alınmıştır.
Kur'ân-ı Kerîm'de: "Yeryüzünü size boyun eğdiren (istifadeniz için itaatli kılan) Allah'dır. O halde yeryüzünün sırtlarında dolaşın da Allah'ın size ihsan ettiği rızıklardan istifade edin."1 hükmü beyan buyurulmuştur. Yeryüzünün insana boyun eğmesi; işlenmeye ve verimli kılınmaya müsait oluşudur. Faydalı olan nimetlerin ortaya çıkarılmasını sağlamak ve Allah'ın ihsan ettiği rızıkları temin etmek, insanların önemli faaliyet sahalarıdır(2). Ziraat, ticaret, zanaat ve di er faali etlerin sebebi, yeryüzünde mevcut olan nimetlerin ve rızıkların ortaya çıkarıl ; masıdır. Dolayısıyla rızk kelimesi ve kavramı insan hayatında önemli bir yere sahiptir. Rızk, dünyada ve âhirette verilen pay ve hisse mânâsına kullanılmaktadır. Fahrüddin-i Razi: "Arapça'da rızık pay ve hisse demektir. Cenab-ı Hak: "Rızkınıza (rızkakûm) şükredeceğinize, onu vereni mi yalanlıyorsunuz?"(Vakıa Sûresi: 82) buyurur. Yani, bu şeydeki nasibinize, hazz lâfzı kişinin nasibi olup başkasına değil, sadece ona mahsus olan şey demektir. Bazı ûlema ise "rızk, yenilen veya kullanılan şeydir" demişlerdir ki, bu bâtıldır. Çünkü Cenab-ı Hak, bize rızık olarak verdiği şeylerden infakta bulunmamızı emrederek "Ve size verdiğimiz rızıklardan infak ediniz" (Münafıkûn sûresi: 10) buyurmuştur. Şayet rızk sadece yenilen şey olsaydı onu harcamak mümkün olmazdı. Diğerleri ise, "rızk, mâlik olunan şeydir" demişlerdir ki, bu da yanlıştır. Çünkü insan bazen "Allah'ım bana rızk olarak sâlih bir çocuk, sâliha bir zevce ver" diye dua eder de, fakat o ne böyle bir çocuğa, ne de böyle bir hanıma mâlik olamaz. Yine kişi "Ey Allah'ım!.. Bana rızk olarak kendisiyle yaşayacağım bir akıl ver" der, akıl bir mülk değildir. Ve yine hayvanların rızıkları vardır, fakat mülkleri yoktur. Din ıstılâhında rızkın mânâsına gelince; ûlema bunda ihtilâf etmiştir. Ebû'l-Hüseyin el-Basrî, "rızk, Cenab-ı Allah'ın (cc) bir canlıya bir şeyden faydalanma imkânı verip, başkalarının onun o şeyden faydalanmasına mâni olmalarını engellemesidir. Biz `Cenab-ı Allah bize rızk olarak mallar verdi' dediğimiz zaman bunun mânâsı `o mallardan bize istifade imkânı verdi' demektir. Biz, Cenab-ı Allah (cc)'dan bize bir mal ile rızıklandırmasını istediğimiz zaman, bununla o malı bize tahsis etmesini; bir hayvanı rızıklandırmasını istediğimiz zaman, bununla o rızkı sadece o hayvana tahsis etmesini kastediyonız. Cenab-ı Hak, o hayvana o rızıktan faydalanma imkânı verip, hiç kimse o hayvanın o rızıktan faydalanmasına mâni olmadığı zaman, ancak o rızık, o hayvana has olmuş olur. Mu'tezile rızkı bu mânâda anladıkları için, `haram rızk olmaz’ demişlerdir. Biz ise (ehl-i sünnet) `haram rizk olur' diyoruz. Arkadaşlarimiz buna iki yönden delil getirdiler. 1) Lûgat itibariyle rızk beyan ettiğimiz gibi, pay ve nasip demektir. Haramdan faydalanan kimse için bu haram onun nasibi ve payıdır. Bu sebeple haramın, onun rızkı olması gerekir. 2) Cenab-ı Hak `Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın' (Hûd sûresi: 6) buyurmuştur. Adam, ömür boyu yaşar, çalışıp çabalamasından başka bir şey yemez. Bu sebeple de `ömür boyu kendi rızkından hiçbir şey' yemedi' denilmesi gerekir."3 diyerek, rızkın "pay, nasip ve hisse" mânâsına geldiğini izah etmiştir.
Dikkat edilirse yeryüzü, rızk temini için müsait bir yapıdadır. Hz. Abdullah b. Mes'ûd (ra)'dan rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem (sav): "Rızk temini için çalışmak (kesbi arzu etmek) her müslüman üzerine farzdır."4 buyurmuştur. Dolayısıyla mü'minler, helal ve haram hududlarına riayet ederek rızk temini için gayret sarfetmek mecburiyetindedirler. Nitekim diğer bir hadis-i şerif'te Resûl-i Ekrem (sav): "Rızkı tamamlanıncaya kadar, hiçbir kimsenin ölmeyeceği bana vahyedildi. O halde Allahû Teâla (cc)'ya karşı gelmekten sakınınız. Rızkınızı araştırırken güzel bir yol tutunuz."5 diyerek müslümanları uyarmıştır. Muhakkak ki; "Güzel bir yol tutmak"tan maksad, meşrû vasıtalarla helâl kazanç elde etmektir. Hanefi fûkahası: "Rızk temin etmede en efdal olan yol cihad'dır. Zira cihadda; hem İslâm dinini aziz kılma, hem de ganimet elde etme söz konusudur. Bu sebeple kazancın en efdali ganimet olur. Cihaddan sonra ziraatle meşgul olmak ve diğer sanatlar gelir"6 hükmünde ittifak etmiştir. Kur'ân-ı Kerîm'de: "Artık elde ettiğiniz ganimetlerden helâl ve hoş olarak yeyin."7 hükmü beyan buyurulmuştur. İmam-ı Muhammed (rha) "Ganimetin daha önceki ümmetlere helâl kılınmadığını, ancak ümmet-i Muhammed'e helâl kıldığını, bunun nassla sabit olduğunu" izah etmektedir.s Resûl-i Ekrem (sav): "Allahû Teâla (cc) kıyametin kopmasına yakın bir zamanda beni kılıçla gönderdi. Rızkımı da mızrağımın altında (gölgesinde) kıldı. Bana muhalefet edenleri zelîl ve hakir eyledi. Her kim kendisini bir kavme benzetirse, o (kimse de) onlardandır."9 buyurmuştur.
Şurası kat'iyyen unutulmamalıdır ki, rızk temin etme yolları kat'i nasslarla sabittir. Herhangi birisinin ihmali, mü'minleri zor duruma düşürür. Zira her mü'min kendi rızkını temin ederken, diğer mü'minlerin menfaatine olan hizmetleri de üretmek durumundadır. Ancak en efdal ve en temiz olan rızk elde etme yolunun cihad olduğu kat'iyyen unutulmamalıdır. Nitekim Resûl-i Ekrem (sav): "Faiz yemek için hileli yollara saptığınız öküzlerin kuyruğuna yapışan ziraatle geçindiğiniz ve cihadı terk ettiğiniz zaman, AllahûTeâla (cc) üzerinize zilleti musallat kılar. Dinimize dönmedikçe o zilleti üzerinizden sıyırmaz. diyerek, cihadın asla terkedilmemesini hassaten tebliğ etmiştir. Kur'ân-ı Kerîm'de: "Allah gökleri ve yeri yaratandır. Üstten (bulutlardan) su indirip, onunla size rızk olarak türlü mahsüller, meyvalar çıkarandır. Emir ve izni ile gemileri denizden yürümek için size râm edendir. Akarsuları da yine size (faidenize) musahhar kılandır. Güneşi, ayı âdetlerinde daim (ve hizmetinizde kaim) olarak size teshîr eden O'dur. Geceyi, gündüzü sizin (faidenize) tahsis eyleyen O'dur. Allah size istediğiniz şeylerin hepsinden verdi. Eğer (Allahu Teala'nın) ni'metlerini birer birer saymak isterseniz (ne mümkün?) Siz (ni'metleri) icmâl sûretiyle bile sayamazsınız. Hakikat insan çok zulümkâr, çok nankördür."11 hükmü beyan buyurulmuştur. Müfessirler "ve âtâ kummin külli mâse'eltumûh" (size istediğiniz şeylerin hepsinden verdi) hükmünün mahiyeti üzerinde ısrarla durmuşlardır. Buradaki "min" harfi cerri'nin teb'iz mânâsı ile ele alınması halinde "Hem size istediğiniz her şeyden verdi" beyanı ile "Hem size istediğiniz şeylerin hepsini verdi." şeklinde ele alınabileceğini izah etmişlerdir.ı2 Dolayısıyla insanın ihtiyaç duyduğu her ni'met ve rızk yaratılmıştır. Nitekim bir başka âyet-i kerime'de "Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, onun rızkı Allahu Teala (cc)'ya ait olmasın."13 buyurulmuştur. İmam-ı Şafü (rha) bu âyet-i kerimenin hükmünün umumî olduğunu, yani her canlının (hissesinin, nasibinin, payının) Allahû Teâla (cc) tarafından yaratıldığını zikretmektedir.l4 Sonuç olarak; Allahû Teâla (cc) insanların ve canlıların ihtiyaç duyduğu her şeyi yaratarak, yeryüzüne depo etmiştir. İnsana düşen; hem bu dünyadaki, hem ahiretteki rızkı için gayret sarfetmektir.
KAYNAKLAR
(1) Mülk sûresi:15.
(2) Geniş bilgi için bkz. Mecmuatû't-Tefâsir, İst. 1979, c. V, sh. 317, 318.
(3) İmam-ı Fahrüddin-i Razi, Mefiatihûl Gayh, Ank. , Akçağ Yay. c. I. sh. 46I-462.
(4) Abdullah b. Mahmud el-Mavsili, el-İhtiyar fi Ta'lilil Muhtar, İst.1980 Çağrı Yay. c. IV, sh.170. Ayrıca, Mecmuaû'l-Enhur (Şerh-u Damaclı), İst. l316, c. II, sh. 527.
(5) el-Aclûni, Keşfû'l Hafa, Beyrut 135l, c. I, sh. 231 Had. No: 707. Ayrıca İmam-ı Şafii, er-Risale, Kahire: 1979, (2. bsm.) sh. 94, Madde: 306.
(6) Abdullah bin Mahmud el-Mavsili, a.g.e.. c. IV, sh. 170-172. Ayrıca Şeyh Muhammed b. Süleyman, Mecmuaû'l Enhur (Şerh-u Damad), c. II, sh. 527.
(7) Enfal sûresi: 69.
(8) İmamı Muhammed, Siyer-i Kebir, İst. 1980, Evs Yay., c. I, sh. 40.
(9) İmam-ı Serahsi, el-Mebsut, Beyrut: ty. c. X, sh. 3.
(10) Sünen-i Ebû Davud. İst. 1401, Çağrı Yay. c. III, sh.740-741 K. Büyû, Ayrıca İmam-ı Muhammed, a.g.e., c. I, sh. 42-43.
(11) İbrahim sûresi: 32-34.
(12) Ebû's-Sûud Efendi, İrşadû'l Akli's-Selim, Kahire, ty, c. V, sh. 48. Ayrıca İmam-ı Kurtubi, el-Camü li Ahkâmi'I Kur'ân, Kahire 1967, c. IX, sh. 367.
(13) Hûd sûresi: 6.
(14) İmam-ı Şafii, a.g.e., sh. 54, Madde:180.