Kavramlar Serisi -15- Vakıf
Yusuf Kerimoğlu'nun "Kelimeler Ve Kavramlar" İsimli Eserinden Alınmıştır.
Önce kelime üzerinde duralım. Vakıf, hapsetmek mânâsında olup vakafe fiilinin masdarıdır. Bundan dolayı mahşerde insanların hesap vermeleri için hapsedildikleri yere mevkıf denilmiştir. Çoğulu evkâfdır. Istılahta: "Bir mülkün menfaatini insanlara tahsis edip; aslını Allahû Teâla (cc)'nın mülkü hükmünde olmak üzere, mülk edinme veya edindirmeden alıkoymaktır"2 şeklinde tarif edilmiştir. İmam-ı Âzam Ebû Hanife (rha) indinde vakıf, tıpkı ariyet gibi caizdir, lâzım değildir. İmameyne göre, vakıf, lâzım ve sabittir, vakfedenin onu iptal etmesi caiz değildir.3 Fûkaha; fetvanın imameyn'in kavline göre olduğunu tasrih etmiştir.
Feteva-i Hindiyye'de: "Vakfın sebebi; Allahû Teâla (cc)'nın rızasını talep etmektir"4 hükmü kayıtlıdır. Esasen vakıf hadisesi, Allahû Teâla (cc)'ya iman ve hesap gününe hazırlanma şuuru ile yakından alakalıdır. Nitekim ilk vakıf Hz. İbrahim (as)'in gayretiyle vücûd bulmuştur 5 Halilü'r-Rahman vakfının özelliği budur. İmam-ı Şafii (rha): "Allahû Teâla (cc)'m rızasını kazanmak maksadıyla yapılan vakıf; cahiliyet ehlinden sâdır olmamış, müslümanlar tarafından vâki olmuştur"6 hükmünü zikreder.
Kur'ân-ı Kerim'de: "Siz sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcayıncaya kadar asla iyiliğe ermiş (birr-i taat etmiş) olamazsınız. Her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilicidir."(7) hükmü beyan buyurulmuştur. Bu âyetin inzalinden sonra sahabe-i kirâm sevdiği malları infak etme hususunda birbiriyle yarışa girmişlerdir. Hz. Cabir (ra): "Ben hicret edenlerden veya ensardan; mal sahibi olup da, vakıf veya tasaddukta bulunmayan hiç kimseyi tanımıyorum" diyerek, sahabenin vakfa ne kadar önem verdiğini izah etmektedir.g Esasen Resûl-i Ekrem (sav)'in Medine'de bulunan ve kendi özel mülkü olan; "Fedek arazisini", fakir mü'minlerin ihtiyaçlarının karşılanması için vakfettiği bilinmektedir.9 Hz. Ömer (ra)'in en kıymetli malı Hayber'de bulunan hurmalığıdır. Resûl-i Ekrem (sav)'e gelerek: "Ey Allah'ın Rasûlü... Hayber'de öyle bir hurmalık elde ettim ki, ondan dâtıa güzeli şimdiye kadar elime geçmemişti. Bana bu hurmalığı ne yapmamı emredersiniz?" diye sordu. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (sav) "Onu aslı ile birlikte tasadduk et... Eğer böyle yaparsan o (hurmalık) satılamaz, hibe edilemez ve hiç kimse ona (hurmalığa) vâris olamaz"(10) buyurdu. Hz. Ömer (ra) bunun üzerine "Satılmamak, hibe edilmemek ve mirâsa konu olmamak şartıyla hurmalığın gelirlerini, fakirlere, akrabaya, kölelikten kurtulmak isteyenlere, Allah yolunda savaşanlara, yolda kalmışlara ve misafirlere harcanmak üzere vakfetti. Ona bakan kimse (mütevellı) iyilikle yiyebilir ve dostuna da yedirebilir." Dikkat edilirse; vakfedecek kimsenin, nelere riayet etmesi gerektiği bu hadisede açıkca görülmektedir.
Vakfedilen malın; alış-verişe, hibeye ve mirâsa konu olmayacağı hususunda ittifak vardır. Zira, vakıfta asıl olan belli bir süre ile sınırlandırılmamasıdır.ıı Nitekim İbn-i Abidin: "Vakıf, muvakkat olarak yapılırsa caiz olmaz. Meselâ: Bir kimse `Şu hanemi bir gün veya bir ay müddetle vakfettim' derse, bu vakıf sahih olmaz. Çünkü vakfm ebedî olması şarttır" hükmünü zikreder.
Esasen vakfın hükmü; vakfedilen şeyin, vakfeden kimsenin mülkünden çıkması ve Allahû Teâla (cc)'nın mülkü hükmüne girmesidir.ı3 Bu sebeple; alış-verişe, hibeye ve mirasa konu olamaz. Mülkünün bir kısmını vakfetmek isteyen kimse; vakfedeceği şeyin mahiyetini, ne için vakfettiğini (fakir, miskin vs.) ve nasıl kullanılması gerektiğini kat'i olarak beyan etmelidir. Vakfın rüknü; mülkün vakfedildiğine delâlet eden hususî lâfızlarıdır. Bahru'r-Raik'te böyledir."(14)
Vakıf; kitap, sünnet ve sahabe-i kiram'ın icmaı ile sabit olan İslâmî bir müessesedir. Camiler, mescidler, medreseler, kütüphaneler, zaviyeler ve kervansaraylar hep "vakfın" önemini kavrayan mü'minlerce meydana getirilmiştir. Anadolu'nun büyük bir bölümünde "vakıf' arazilerine rastlamak mümkündür.
Herhangi bir vakıf kadı'nın (hâkim) tasdik ettiği vakfiyede belirtilen şartların dışında kullanılamaz. Vakıf olan şeyin, muayyen ve malûm olması ilk şarttır(15) Bugün, İslâmî kaygılarla teessüs ettirilen vakıfların büyük bir bölümü işgal altındadır. Hatta "Vakıflar Bankası" gibi kuruluşlarla, "vakıf' mallarına haram karıştırılmış ve gelirlerine el konulmuştur. Vakfiyelerde belirtilen şartlar tamamen gözardı edilerek; hevâ ve heveslere uygun faaliyetler hız kazanmıştır. Bunun mahiyeti üzerinde iyi düşünülmelidir.
KAYNAKLAR
(1) İbn-i Abidin, Reddü'l Muhtar, Ale'd Dürri'l Muhtar İst. 1983, c. IX, sh. 238, Ayrıca İmam-ı Merginani, el-Hidaye Şerhû Bidayetü'l Mübtedi, Kahire 1985, c. III, sh.13.
(2) İmam-ı Kasanî, el-Bedaiû's Senai, Beyrut 1974 c. VI, sh. 2I8, Ayrıca Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuk-ı İslâmiyye ve Istılâhat-ı Fıkhiyye Kamusu, İst. 1976, c. IV, sh. 284.
(3) İmam-ı Serahsî, el-Mebsut, Beyrut, ty. c. VII, sh. 28. Ayrıca İmam-ı Kasani, a.g.e., c. VI, sh. 13, İmam-ı Merginani, a.g.e., c. III, sh. 13, İbn-i Abidin, a.g.e., c. IX, sh. 238.
(4) Şeyh Nizamüddin ve Heyet, el-Feteva-ı Hindiyye, Beyrut: 1400, c. II, sh. 352 (Dürri'l Muhtar'da "Vakfın sebebi, dünyada insanlara ihsan ve ikramı, âhirette sevabı irade ve kasdetmektir" hükmü kayıtlıdır. Mahiyeti aynıdır).
(5) İmam-ı Serahsî, a.g.e., c. XII, sh. 28.
(6) İbn-i Abidin, a.g.e., c. IX, sh. 238.
(7) Âl-i İmrân sûresi: 92.
(8) Ömer Nasuhi Bilmen, a.g.e., c. IV, sh. 304 Madde:ll.
(9) İmam Serahsî, a.g.e., c. XII, sh. 30.
(10) İbn-i Hümam, Fethû'l Kadir, Beyrut: 1316, c. V, sh. 41-42. Ayrıca Molla Hüsrev, Dürerü'l Hükkam fi Şerhi Gureri'l Ahkâm, İst.1307, c. II, sh.134.
(11) İmam-ı Kasanî, el-Bedaiu's-Senai, Beyrut, 1974, c. VI, sh. 220.
(12) İbn-i Abidin, Reddü'l Muhtar Ale'd Dürri'l Muhtar, İst.1983, c. IX, sh. 248.
(13) Şeyh Nizamüddin ve Heyet, el-Feteva-ı Hindiyye, Beyrut,1400, c. II, sh. 352.
(14) Şeyh Nizamüddin ve Heyet, a.g.e., c. II, sh. 352. Ayrica, ibn-i Abidin, a.g.e., c. IX, sh. 242.
(I5) İmam-ı Kasanî, a.g.e., c. VI, sh. 221 vd.