Kavramlar Serisi - 6 Mal Emniyeti

Kavramlar Serisi - 6 Mal Emniyeti

Yusuf Kerimoğlu'nun "Kelimeler Ve Kavramlar" İsimli Eserinden Alınmıştır.

İslam dininin zaruriyyat mertebesinde gördüğü maslahatlardan birisi de mal emniyetidir. Meseleyi daha net olarak kavrayabilmek için "mal nedir?" sualine cevap arayalım. İslâm ûleması; "O ki yeryüzünde ne varsa, hepsini sizin için yarattı"2 Ayet-i kerîmesini esas alarak, "insanların ihtiyaçlarını karşılamak için Allahû Teâla (cc) tarafından yaratılmış ve istenildiği zaman elde edilip kullanılabilen, insandan maada (gayri) şeylere mal denir"3 tarifini esas almıştır. İmam-ı Şafiî (rh.a), haramı, ihtiyaç olarak kabul etmediği için "İhtiyaçlarımızı karşılayan şeylere mal denir"4 tarifini benimsemiştir. Tevhid ve sıfat ilmi ile meşgul olanlar "haram; rızk ve mal hükmünde midir, değil midir?" suali çerçevesinde kıymetli eserler ortaya koymuşlardır.

Ehl-i Sünnet'in müctehid imamları malı genellikle iki kısma ayırarak tahlil etmişlerdir. Bunlar: 1. Mütekavvim mallar ve 2. Gayr-i mütekavvim mallar.

Bu iki ıstılâh mahiyet itibariyle çok önemlidir. Zira bir malın mütekavvim (dayanıklı) olabilmesi için, helâl olması şarttır. Umûmi kaidelerden birisi de "haramlığına dair husûsi bir delil (nass) bulunmayan her eşyada ibaha (mübahlık) esastır."5 şeklinde tarif edilmiştir. Ayrıca "helal" ve "haram" hududları, bütün insanlar için müşterektir.

Dolayısıyle bir malın "mütekavvim" olup olmadığını tesbit etmek kolaydır. Herhangi bir malın, insanın mülkiyetine konu olabilmesi için "mütekavvim" olmasının yanında, meşrû (şer'i) yoldan elde edilmesi de şarttır. Bir mal helâl dahi olsa, hırsızlık veya akd-i fasidle (faiz, vs.) veya akd-i bâtılla elde edildiğinde, kişinin mülkiyetine devredilemez. Bu noktada "helâl ve haram hududlarını kim tayin edecek?" sualine muhatap olabiliriz. Timdi Sünen-i Tirmizi'de, yer alan ve Adiyy b. Hatem (r.a)'dan rivayet edilen şu hadis-i şerife dikkat edelim: Hz. Adiyy b. Hatem (r.a): Henüz İslâm'a girmeden önce, Resûli Ekrem (sav)'in "Onlar Allah'ı bırakıp bilginlerini, Meryem oğlu Mesih'i ilâhlar edindiler"6 âyet-i kerîmesini okuduğunu işittiğini, bunun üzerine "Yâ Muhammed, onlar bunlara ibadet etmediler" şeklinde itirazda bulunduğunu, bu itiraza karşılık Resûl-i Ekrem (sav)'in; "Gerçi onlar bunlara şeklen ibadet etmiyorlardı. Fakat (bilginler, rahipler ve Meryem oğlu Mesih adına konuşanlar) bunlar, her hangi bir şeyi onlara "helâl" kıldıkları vakit onu "helâl" kabul ediyorlardı veya herhangi bir şeyi onlara "haram" kıldıkları vakit onu "haram"kabul ediyorlardı.(7) şeklinde izah buyurduğunu beyan etmektedir. Görüldüğü gibi selâhiyetleri (devlet başkanı, başbakan, vs.)ne olursa olsun hiçbir kimsenin "helal" ve "haram" hududlarını tayin etme hakkı yoktur. Resûl-i Ekrem (sav)'in "helâl" ve "haram" hususundaki hadîs-i şerîfleri, Allahû Teâla (cc)'nın iradesini ve hükmünü açıklamaktan ibarettir. Nitekim "Ve o, kendi hevâ ve hevesinden söz söylemez's âyet-i kerîmesindeki mahiyet budur. İslâm ûleması, mütevatir sünnetin inkârının insanı küfre sürükleyeceği hususunda müttefiktirler 9

Helâl ve haram hududlarının tayininde; delâlet-i ve subûti kat'i bir nassın bulunması, zarûrettir.ıo Bu da; ya muhkem bir âyet, ya mütevatir bir sünnettir. Dikkat edilirse, Kur'ân-ı Kerim'de bulunan müfesser ve muhkem nasslar (âyetler) ve mefhumu kat'iyyet ifade eden mütevatir sünnetler, aynı zamanda "farz olan hükümlerin" temelini teşkil eder. "Haram" hududlarını tayinde de, aynı kat'iyyet gerekir. Nitekim bütün müctehid imamlar: "Bir kimse helâlin haram olduğuna veya haramın helâl olduğuna itikad ederse kâfir olur."11 hükmünde ittifak etmişlerdir. Tabiî burada zikredilen "haram li aynihî"dir.l2 arap, domuz eti, leş, vs...

Bütün bu izahlardan sonra şunu hatırlatalım ki; "helal" ve "haram" hududlarını, insanlardan herhangi bir zümrenin (bilginlerin, ruhban sınıfının veya işçi sınıfının) tayin etmesine rıza göstermek, onları "`ilâh" kabul etmektir ki, bu tevhid akidesini parçalar. Zira kelime-i tevhid "lâ ilâhe (İlâh yoktur)" diye başlar. İlâhları inkâr etmeden, Allahû Teâla (cc)'ya iman etmek mümkün değildir. İşte bütün ideolojik sistemler; üretim, üretim araçlarının mülkiyeti ve tüketim konularında, insanlar üzerine hükümler koyduğu için, "tâgûtî" nitelik taşır.

İslâm dini, insanların mal emniyetini sağlamak için başta hadd-i sirkat olmak üzere, hıraba ve ta'zir cezalarını vaazetmiştir. Şimdi hadd-i sirkat'ın (hırsızın elinin kesilmesi) mahiyetini ortaya koyarak "mal emniyetini" izah edelim. Hanefi fûkahası, hadd-i sirkat'ın uygulanması için:

1. Malın menkûl (taşmabilir) olmasını,

2. Mütekavvim (mübah dayanıklı) olmasını,

3. Bir kimsenin mülkiyetine dahil olmasını,

4. Nisap miktarından (on dirhem gümüş miktarı) fazla olmasını şart koşmuştur.l3

Bu dört hususta ittifak vardır. Eğer bir beldede; hadd-i sirkat uygulanmıyorsa, orada "mal emniyetinden" söz etmek mümkün değildir ve o belde dâru'l-harp tir."14 Ehl-i Sünnet ve'l cemaatin bütün akaid kitaplarında "ulû'lemr" veya "imametle" ilgili fasıllarda; "eşkiya ve mütegallibenin tenkil edilmesi ve yola getirilmesi için imama ihtiyaç vardır" ibaresi yer alır(15). İmam-ı Serahsî; "eğer eşkiya, yalnız soygun yapmış (mütekavvim-mübah) ve muhterem olan (şer'an dokunulmaz) malı almış mal sahiplerini öldürmemişlerse, sağ elleriyle sol ayakları çaprazlama kesilir."16 hükmünü zikrediyor ve bunun hangi kat'i delillere (nasslara) istinad ettiğini izah ediyor. İmam-ı Kasanî: "Eşkiya bir şarap kervanını soysa, herhangi bir ceza uygulanamaz. Çünkü şarabın haram olduğu kat'i delillerle sabittir. Mal hükmünde (mütekavvim-mübah, dayanıklı) görülemez. Bu hususta ittifak vardır." buyuruyor. Görüldüğü gibi İslâm'ın "mal emniyeti" ve "mülkiyet" anlayışı, hiçbir çağdaş idelojiyle kıyaslanabilecek mahiyette değildir. Son yıllarda kaleme alınan birçok latince eserde İslâm'ın iktisat ve mülkiyet anlayışıyla, çağdaş ideolojiler kıyaslanmıştır. Halbuki kıyasta dikkat edilecek ilk husus, illet birliğinin bulunmasıdır. Ruhlar âleminde, Allahû Teâla (cc)'ya itaat edeceğine dair söz veren insan, bunun sonucu olarak "mülkiyet"e nâil olmuşlardır. Allah (cc)'ı inkâr eden insanın, O'nun yarattığı nimetler üzerinde söz sahibi olması düşünülemez. Dolayısıyle "demokratik-lâik" düzenlerde. İslâmî anlamda "mal emniyetinden" söz etmek,tevhid akidesine düşmanlıktan başka bir mânâ taşımaz.

1İmam-ı Gazzalî, el-Mustafa min İlmû'l Usûl, Beyrut: 1937, c. I, sh. 286 vd. Aynca, Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuk-ı Islâmiyye ve Istılâhat-ı Fıkhiyye Kamusu, İst:1976, c. I. sh. 202, Madde: 513.

(2) Bakara sûresi: 29.

(3) İbn-i Nüceym, el-Bahru'r-Raik, Kahire 1311, c. V, sh. 277.

(4) İmam-ı Serahsi, el-Mebsut, Beyrut, Dâru'l-İhya Neşri, c. XI, sh. 78.

(5) Abdülaziz el-Buhari, Keşfu'I-Esrar, İstanbul 1308, c. III, sh.196.

(6) Tevbe sûresi: 31.

(7) Muhammed İsa et-Tirmizi, Sünen-i Tirmizî, İst: 1400, Çağrı Yay. c. V, Tefsir babı: 10. (Türkçe Nüsha: Yunus Emre yay. İst. ty. c. V, sh. 206, Had. No: 3292).

(8) Necm sûresi: 3 (Mecmuatu't-Tefâsir, İst. 1320 baskısından tıpkıbasım, Çağn Yayını, c. VI, sh. 99).

(9) Molla Hüsrev, Mir'at el-Usûl fi Şerhi Mirkat el Vüsûl, İst:1307. c. II, sh. 8 vd.

(10) İbn-i Abdin, Reddü'I Muhtar Ale'd Dürri'I Muhtar, İst:1294, tb. c. V, sh. 295 vd.

(11) Molla Hüsrev, Gurer ve Dürer Tercümesi, İst: 1980, c. II, sh. 95. Ayrıca, Feteva-ı Hindiyye, Beyrut: 1400, c. II sh. 277.

(12) Muslihûddin Mustafa Kestelli, Naşiye-i Kestelli ala Şerhi'l Akaid, İst:1973, Salah Bilinci Yay. sh.191.

(13) Yusuf Kerimoğlu, Fıkhî Meseleler, İst: 1982, c. I, sh. 221 vd.

(14) Khustani, Camiû'r Rumuz, İst:1300, c. II, sh. 311.

(15) Metn-i Akaidi'l Ömer Nesefi, sh. 12. (Şerhi Akaidi'I Kesteli'nin sonunda) İst: 1973, Salah Bilici Yay. Ayrıca Hüsnü Aktaş, Medenî Vahşet, Ank. 1981, (3. bsm.), sh. 212-213 (Okuma Parçası: III).

(16) İmam-ı Serahsi, a.g.e., c. IX, sh.196-199.

(17) İmam-ı Kasani, el-Bedaiû's-Senai, Beyrut, 1974, (2. bsm.), c. VII, sh. 70.

KAYNAKLAR

Kaynak:Haber Kaynağı