Korkudan Emin Olmak !
Korkudan emin olmayan mü’min Namaz’ını dahi gereği gibi kılamaz. Bunun içindir ki İslâm devleti beş emniyeti esas alan bir hukuk nizamı üzere kuruludur.
Korku; kişinin herhangi bir gerekçe ile kendini emniyetsiz his- setmesidir. Kulluk için nasıl ki açlık insanî standartta asgari alt sınırıdır, korkudan emin olmakta da böyledir. Kendisini emniyette hissetmeyen bir insan Allah’a gereği gibi yönelemez. Korkudan emin olmayan mü’min Namaz’ını dahi gereği gibi kılamaz. Bunun içindir ki İslâm devleti beş emniyeti esas alan bir hukuk nizamı üzere kuruludur. Can, akıl, din, nesil ve mal emniyeti tamam olmadan insan kendini güvende hissetmez.Güvende hissetmedikçe de kulluğunu gereği gibi yapamaz.
“Eğer korkarsanız, yaya veya binekte iken kılın. Güvenliğe girdiğinizde ise, yine Allah’ı, size bilmediklerinizi nasıl öğrettiyse öyle anın.” (Bakara 239)
Korkuya lâyık olan yegâne otorite Allah Teâlâ’dır. Allah’tan kork- mak, zâlim, merhametsiz bir ilâhdan korkmak değildir. Allah’tan kor- karak rızasına, kulluğuna erememek, yaradanın huzuruna yüz kızarıklığı ile varma kaygısı taşımaktır. İmam Ali (r.a) kulluğun gereklerini bizlere şu veciz ifadelerle öğretir:
“Bir bölük halk sevap için Allah’a ibadet eder; bu ibadet, tacirlerin ibadetidir. Bir bölük de Allah’a korkudan ibadet eder, bu da kölelerin ibadetidir. Bir bölükse, Allah’a şükretmek için ibadet eder; işte hür kişilerin ibadeti budur.”
Hz. Ali (r.a) Efendimiz’in bu mübârek tespiti de bir anlamda üzerinde düşündüğümüz ayeti tefsir eder niteliktedir. Zira tarihsel Ku- reyş’te, çokça tacir ve çokça köle bulunmakta idi. Kâbe’nin Rabbi olan Allah’a kulluk eden ehl-i iman şahsiyetlerin o gün sayısı azdı. Açlıktan doyurulmaklığı, korkudan emin olmaklığı bir değer sayan tacir ve köle fıtratlılarında kulluktan imtina edecek mazeretlerinin kalmadığını, hür şahsiyet olan ehl-i imana tâbi olmaklığı gerekliliğini de Kureyş Sûresi’nin dördüncü ayeti beyan etmiş oluyor. Bu minvalde korkulacak, itaat edilecek nimet veren, cezalandıracak olan yegâne güç Allah Teâlâ’dır. Nimet vererek ve taşınamaz bir musibet vermeyerek Allah Teâlâ iki ihsanda bulunmuş olur.
“İşte bu şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Siz onlardan korkmayın, eğer mü’minlerseniz, Ben’den korkun.” (Al-i İmran 175)
Havf َخ ْو ٍف
Havf, korkun anlamındaki ibaredir. Türkçede olmayan noktalı “Ha”
harfidir “Ha” harfi çıkarırken ses gırtlaktan, küçük dilin arka kısmından çıkartılır. Sufilerden bazıları “Köpek havlaması ve vahşi hayvanların kükremesi bu ses iledir. Havlama ve kükreme ile hem kendi tabiatlarının zarar verici olup ‘Havf, Havf’ (korkun, korkun) diyerek uyarması hem de ‘Yaratıcıdan korkun!’ hatırlatmasıdır.” derler. Hatta Mevlana Celâleddin de Mesnevi’sinde hakikat kulağı ile duymayanların Karganın “Hakk” deyişini “gag” diye duyduğunu ifade ederek hoş bir noktaya temas eder.
Nuhbe yayınlarından çıkan “Namaz Okumaları” isimli eserden iktibas edilmiştir.
Kaynak: