Ahmet Taşgetiren
“Kul hakkı yemedim” kampanyası
Kemal Kılıçdaroğlu çok güçlü bir lider mi?
En azından tartışılır. Tartışmada da “gücünün sorgulanması” kısmı daha ağırlıklı olur.
Kılıçdaroğlu, ekonomiyi Tayyip Erdoğan’dan daha iyi mi bilir?
En azından tartışılır.
Kılıçdaroğlu’nun elinde ekonomiyi düzeltmek için sihirli bir değnek mi var?
Bu noktada “kendisi adına” çok iddialı olduğu kanaatinde değilim. Ama partisindeki, müttefiklerindeki ve Türkiye’deki bağımsız ekonomi kadrolarıyla bir “Şampiyonlar takımı” kuracağını söylüyor.
Kılıçdaroğlu’nun halktaki karşılığı da Tayip Erdoğan kadar olmadı bugüne kadar.
Peki ne oluyor da, sonunda ipi göğüsler göğüsleyemez ayrı ama halen en azından “başabaş” bir siyasi karşılık oluşturmaya muvaffak oldu.
Müttefikleri mi var, evet.
Ama benzeri bir ittifakı Tayyip Bey de oluşturdu.
Neden, nasıl yükseltiyor toplumsal karşılığını? Bunu anlamak gerekmiyor mu?
Birkaç özelliğinin altını çiziyor ısrarla:
-Dürüstlük, kul hakkı yememek, harama el sürmemek.
Bunlar bizim toplumumuzda, son zamanlardaki şımarık çıkarcılar hariç, bunlara riayet etmeyenlerin bile saygı duyduğu özellikler.
Burada asıl mesele, Kılıçdaroğlu’nun kendisini bu özelliklerle takdim etmesi olmadığı açık. Nedir asıl mesele?
Bir: Toplumun bunu inandırıcı bulması. Şu ana kadar Kılıçdaroğlu en güçlü biçimde bunu vurguluyor ve diyelim iktidar kanadı bu konuda bir tartışma yapmıyor ya da bu iddiaya etkin bir sorgulamaya yönelmiyor.
İki: Toplumun, siyaset zemininde böyle bir özelliğin gerekliliğini anlamlı bulması. Sizin şu veya bu konuyu önemli bulmanız, ülke gündemine sokma isteğiniz, çabanız olabilir ama bunlar toplumda karşılık oluşturmazsa “siyaseten” fazla bir anlam taşımayabilir. Oysa dürüstlük, haram yememek, kul hakkına el sürmemek, mevcut süreçte siyaseten de karşılık buluyor.
Üç: Bunların, ülkedeki iktidar değişiminde aranan özellikler olması.
Kılıçdaroğlu bu söylemini mevcut iktidara karşı, onu eleştirmek için ve ülkede kul hakkına ve haram yemeye karşı dürüstlük etrafında bir devlet yönetimi oluşturmak iddiasıyla geliştiriyor.
Kılıçdaroğlu bunları “bilinen” CHP şartları içinden ve kendisini “Muhafazakâr” olarak tanımlayan bir kadroya karşı seslendiriyor.
Kılıçdaroğlu bunları söylerken, iktidarın muhafazakâr tabanında bir karşılık bulacağını ümit ediyor.
Kılıçdaroğlu ya da herhangi bir muhalefet lideri, diyelim Ak Parti, ”Adalet ve Kalkınma” şiarıyla, “Yolsuzluklara, Yasaklara ve Yoksulluğa son vermek üzere” yola çıkarken “dürüstlük, kul hakkı ihlali, haram yememek” gibi söylemlerle yola çıksaydı, herkesin “Ne alaka?” diye soracağı kesindi. Bunun 10 yıl kadar böyle sürdüğü de kesindir.
Peki ne oldu da, Kılıçdaroğlu’nun “kul hakkı, haram yememe ve dürüstlük” söylemi siyaset zemininde tutmaya başladı?
Soralım: Şu anda iktidar cenahı yüreğinden koparak, “Bizim iktidarımızda bu alanlarda hiçbir sorun yok” diyebiliyor mu? İktidarı her şeye rağmen inanç temelli olarak savunma zorunluluğunu hisseden “Dostlar” iktidar cenahında tam da bu alanlarda hiçbir sorun yaşanmadığından emin mi?
Yoksa herkeste bir miktar “Kirlenme” notu var da, boyutları her ne kadarsa bunlar, “Siyasette olur böyle şeyler” savunması içinde mi hazmediliyor?
Ben diyorum ki, içimizden hiç olmazsa birileri itiraz etsin, bu işi Kılıçdaroğlu’na bırakmasın. “Bunlar kendi yanlışlarını düzeltebilirler” gibi bir algı oluşsun.
Doğru söyleyenin 9 köyden kovulduğu bir dünyaya mı geldik Allah aşkına!
Muhafazakar iktidarın, tam da “muhafazakar değerlerde verilen fire sebebiyle” yıpratılabildiği bir siyaset ortamına gelmek “Bizim mahalle” tarafından hiç yadırganmayacak mı diye sormak istiyorum.
Kılıçdaroğlu muhafazakârları gene muhafazakâr değerler üzerinden eleştiriyor, bu da muhafazakâr değerleri yükseltir yine… Ya birileri çıkıp “Müslümanlık bu ise…” diye eleştirseydi…
ABDULLAH ŞANLIDAĞ’A: Hemşerim. Öncelikle selam ediyorum. Yazılarını okuyorum. Akit’ten farklı, insaflı, hakikat hassasiyetli yanını önemsiyorum. Benim için kullandığın “savrulma” ifadesini sana yakıştıramadım. Dilerim yazılarındaki farklılık sebebiyle aynı ifade senin için de kullanılmaz. Bunun için her eleştirinin peşine bir “iktidar güzellemesi” katman fark ediliyor. İktidara eleştirel yaklaşıyorum.
Kirlenmemeye dikkat eden, adalet hassasiyeti taşıyan, vicdanlı, merhametli bir “Müslüman damar” bulunsun gibi bir düşüncem var. Her Müslümanın siyasi iktidarla bütünleşmesi gibi bir mecburiyet bulunmadığı kanaatindeyim. Vicahen görüşmek dileğiyle…