Kur’an’ın Başına Gelenler – Ateist Bir Yaklaşım: “Kur’an İslam’ı”
Kur’an’dan farklı sonuçlar elde etmek ve onu modern çağa/modern yaşama/modern düşünceye uyarlamak isteyenler, yaptıkları “araştırmalarla” İslam’da olmayan bin bir türlü şeyi “İslam” diye önümüze koydular. Bunlardan biri -ve başlangıç teşkil etmesi bakımın
Kur’an’ın Başına Gelenler – Ateist Bir Yaklaşım: “Kur’an İslam’ı”
“Kur’an’ın zihnî inşası, hayatın Kur’an kavramlarıyla inşası, Müslüman kimliğin inşası, İslam toplumunun yeniden inşası…” Son 30 yıldır bunları dinliyoruz, görünen o ki, bu inşaat bitmeyecek.
Kur’an bugün “araştırma grupları”nın elinde bir tüketim nesnesi haline gelmiştir. Kur’an üzerinde bol miktarda “araştırma” yapanların İslam nokta-i nazarından mevcut sosyal, siyasî ve iktisadî sorunlara yönelik sağlam analizleri ve somut çözüm önerileri olmadığı gibi, İslam medeniyetine dair bir perspektifleri de yoktur. Kur’an metni açık bir biçimde sohbet ve tartışma malzemesine dönüştürülmüştür. 30 yıldır bitmeyen, aksine uzadıkça uzayan inşa(at) faaliyetlerinin altında bu yaklaşım yatmaktadır.
Kur’an’dan farklı sonuçlar elde etmek ve onu modern çağa/modern yaşama/modern düşünceye uyarlamak isteyenler, yaptıkları “araştırmalarla” İslam’da olmayan bin bir türlü şeyi “İslam” diye önümüze koydular. Bunlardan biri -ve başlangıç teşkil etmesi bakımından en önemlisi- demokrasidir. Ne demokrasisi? “Salihler demokrasisi!” Sonra Allah’ın Kitab’ından liberalizm çıktı, kapitalizm çıktı, sosyalizm çıktı…
Kur’an metni tahrif edil(e)mediği halde onun başına gelenler diğer kitapların başına gelenler kadar vahimdir, çünkü metnin tahrif edilmemiş/edilememiş olması tek başına yeterli değil. Bugün yaşanan sorun anlamın çarpıtılmasıdır. Sünnet’i-Hadis’i yok sayan anlayış metinle baş başa kalarak ona istediği herhangi bir anlamı yüklemekte, tahrifatını bu yolla icra etmektedir.
Söz konusu yaklaşımı benimseyen kimseler, var olanın dışında belli bir usûl geliştirebilmiş değiller, bir ayeti tefsir ederken uyguladıkları yöntemi bir diğerine tatbik ettiklerinde ya da bir konuda hüküm çıkarırken uyguladıkları yöntemi bir başka konuya uyguladıklarında çelişkiye düşüyorlar ve bu nedenle bir ayete başka, diğerine başka yöntem uyguluyorlar, buna karşın yine de klasik usûlü itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar. Oysa en güvenilir olan klasik usûldür, çünkü hem kendi içinde tutarlıdır hem de haddini bilir; yol tükendiğinde uydurmaz, “Benim yolum buraya kadar” der.
Ancak iş usûlle sınırlı değil, görünen o ki, sıra eldeki mushafın gözden düşürülmesine geldi. Hoca efendinin hangi kıraati esas aldığı meçhul ama eldeki mushaf üzerinden “O kelime öyle değil böyle” diye görüş beyan ediyor. Farklı kıraatler var zaten ve günümüzde de okunuyor, bu konuda sıkıntı yok, ancak hoca efendi hangi kıraati esas aldığını söylemek veya açıkça millete “Kıraatinizi değiştirin” demek zorunda, eğer bunu yapmayacaksa konuşması anlamsız.
“Kur’an’daki İslam” aslı olmayan bir yaklaşımın ürünü, çünkü “Kur’an’daki İslam” diye bir şey yok, insanların biri diğerini nakzedecek şekilde “Kur’an’dan anladıkları -birçok- İslam” var; sadece metne odaklanan pozitivist bir anlayış bu. Bir de 14 asırdır yaşayan-yaşanan İslam var, deyim yerindeyse feleğin çemberinden geçmiş, tarih içinde ziyadesiyle sınamış, türlü badireler atlatmış ve bugüne kadar gelmiş, usûlü, belli bir pratiği, adabı, erkânı var, somut ve yüzde yüz hayatın içinde.
Son olarak belirtmek gerekir ki, Kur’âniyyûn -nam-ı diğer “Kur’an İslam’ı”- mezhebi aynı zamanda ateisttir, çünkü ateizm, Rıza Tevfik’in de belirttiği gibi Allah’a inanmamak değildir aslında, avamın inançlarını paylaşmamaktır. Bu anlamda hem Mekke aristokrasisi hem de onlarla irtibat halinde olan Medine münafıkları ateistti, onlara “İnsanların iman ettiği gibi iman edin” dendiğinde, “ayak takımı” olarak nitelendirdikleri Müslüman halk için “Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?” demekteydiler (bkz. Bakara: 13). Bu ayet her ne kadar Medine münafıkları hakkında nazil olmuş olsa da Mekke aristokrasisinin de aynı yaklaşıma sahip olduğu bilinmektedir.
Atilla Fikri Ergun