Kurban Kesme İbadetinin Gerekliliği Üzerine...

Kurban Kesme İbadetinin Gerekliliği Üzerine...

Kurban; İbadi ve Siyasi Yönü, İktisadi Yönü, Sosyal Yönü, Tıbbi Yönü, Zirai Yönü... "Sen afv yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir"(Araf 199)

Kurban Kesme İbadetinin Gerekliliği / İbrahim Küçük / Tevhid Haber

Yakınlaşmak, yakın olmak, yaklaşmak manalarına gelen kurban kelimesi, kurban etmek, kurban kesmek tabirleriyle çok yönlü bir kavram olarak anlam zenginliğine kavuşur. Bu anlam zenginliği ve yüklü muhteviyatı ile İslam dininde köşe taşı niteliğinde bir ibadet halini alır. Kurban kesme ibadetinin fıkhi açıdan hükmü İslam mezheblerine göre farklılık arz eder. İslam Hukuku'nda şartları haiz olmuş bir mü'mine, Ebu Hanife(rah. a)'e göre kurban kesmek vaciptir. Şafi, Maliki ve Hanbeli(rah.alh.)'ye göre kurban kesmek müekked sünnettir. Kurban edilecek hayvanın deve, sığır ve cinsi, koyun ve keçiden olması şarttır.
Kurban ibadetinin fıkhi hükmüyle birlikte diğer yönlerinin de niçinler ile tahkik edilmesi bu ibadetin gerekliliğini daha net ortaya koyacaktır. Burada kısaca değinelim ki; günümüzde mezhebler arasındaki fıkhi ihtilafları kullanarak "tele fetva" tarzında izahlar görülmektedir. Halkın bu konuda bilmesi gereken; İmam Malik(rah.a), İmam Şafi(rah.a) gibi imamların sünnet anlayışı, sünnet hükmüne karşı duyarlılığı "tele müftüler"in sünnet anlayışıyla alakasızdır. İmam Malik(rah.a) gusûl abdesti almadan hadis rivayet etmeyecek kadar sünnet noktasında hassastır. Bir sünnete binlerce kere canlarını feda edecek kadar ehli sünnet olan evvel ulema saygın birer kişiliktirler. Oysa bugün Allahu Teâla'nın kat'i farzlarına dahi lakayıtça yaklaşanların Hududullah'ın çiğnenmesine çanak tutanların Tevhid dinine ait bir meselede farz, vacip, sünnet gibi kavramları kullanarak şöhretlerini korumaya çalışmaları gülünç bir tiyatro seviyesindedir.
Kurban kesme ameliyesinin fıkhi gereklilik derecesine kısaca değindikten sonra diğer beş yönden gereklilik teşkil edecek esaslarda şöyledir:
1) KURBAN İBADETİNİN İBADİ VE SİYASİ YÖNÜ:
Tevhid dininde Kurban kesme ibadeti tıpkı namaz, oruç, zekat, hacc ibadetleri gibi hep varola gelmiştir.
“Biz, her ümmete (Kurban kesmeye uygun) hayvan cinsinden kendilerine rızık olarak verdiklerimiz üzerine Allah'ın adını ansınlar diye kurban kesmeyi gerekli kıldık. İmdi, İlâhınız, bir tek İlah'tır. Öyle ise, O'na teslim olun. (Ey Muhammed!) O ihlâslı ve mütevazi insanları müjdele!” (Hacc 34)
İslam'da her emrin ya da nehyin mutlak ibadi ve siyasi bir yönü mevcuttur. Malum Kurban kesme emri ilahisi Hz. İbrahim(a.s) ile birlikte mana yoğunluğunu zirveye taşımıştır. Hz. İbrahim(a.s) ve Hz. İsmail(a.s)'dan miras kalan bu ulvi ibadet biz mü'minleri belli bir maksada taşır. Zahir şekilleriyle ibadetleri değerlendirmek, içeriğine bakmaksızın dış çizgileriyle emir ve nehiyleri değerlendirmek bizleri kulluk şuurundan uzak tutacaktır. Namazdan maksadın eğilip doğrulmak olmadığı, oruçtan maksadın açsusuz kalmak olmadığı, zekattan maksadın zenginin malına göz dikmek olmadığı, haccdan maksadın aynı yerde oturmaktan sıkılmış ümmetin şöyle bir gezip görmek olmadığı gibi kurban kesmekten maksatta şartlara uygun bir dört ayaklının belli günlerde boğazlanması değildir. Allahu Teâla ne İsmail(a.s)'ın kanına ve etine ihtiyaç hisseder nede kurbanlıkların kan revan içerisinde boğazlanmasına ihtiyaç duyar. Alemlerin Rabbi olan Allahu Teâla ete ve kana susamış, kullarının sadakatini olmadık sembollerle deneyen Budizm tarzında bir ilah değildir. İslam'ın kurban ibadetinde etlerin ve kanların asliyette bir kıymeti yoktur. "Onların ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır; fakat O'na sadece sizin takvânız ulaşır. Sizi hidayete erdirdiğinden dolayı Allah'ı büyük tanıyasınız diye O, bu hayvanları böylece sizin istifadenize verdi. (Ey Muhammed!) Güzel davrananları müjdele! (Hacc 37)"
Kurban kesme ibadetini Hz. İbrahim(a.s) ve Hz. İsmail(a.s)'ın ruh halinde kavrayamamak kurban kesme ibadetini kasaplıktan ve cambazlıktan öteye taşımayacaktır. Bu bağlamda Hz. İbrahim(a.s) ne becerikli bir kasaptır nede kurbanın etine buduna bakarak kaç okka et çıkabileceğini tahmin edebilen usta bir celebtir. Hz. İsmail(a.s)'da en iktisatlı bir şekilde temin edilmiş kavurması ve köftesi lezzetli olabilecek taze bir kuzu değildir. O halde Hz. İbrahim(a.s) ve Hz. İsmail(a.s) kurban kesme ibadetinin neresindedir. Et, kan, bıçak, göz bağı, kurban eden, kurban olan gibi nesnelerin ve sıfatların sahnelendiği bu gerçek öğretide kim hangi görevdedir? İbrahim ebarahimdir. Yani merhametli baba. Yaş ortalamasını çoktan aşmış merhamet ehli bir baba. İsmail'i kadar kıymetli bir şeyi yok. Tevhid'in ve neslin devamiyetini sağlayabilecek bir evlat. Gelişi yıllarca beklenmiştir. En çok sevdiği varlığını Rabbine kurban edebilen rahmet ehli bir baba. İsmail ise işitilmiş duanın icabet edilmişi. İsmail işitilmiş kul. Ömrünün baharında taze bir delikanlı. Babası tarafından adanmış, kurbanlık olarak sunulmuş bir genç. Kendisinin haberi dahi yokken, kendisinden izin alınmadan kurbanlık olarak nişanlanmış. İsmail(a.s)'ın imanında ve ruhunda nişanlısı kendi bedeni, eti ve kanı. "Babacığım beni Allahu Teâla'ya kurban etmek için bir ahidde bulundunsa hemen sözünü yerine getir." Diyecek kadar aceleci. Ama aceleciliği gençliğinden ve hamlığından değil. Kulluğundan ve imanından, itaati biran önce yapmak isteyen bir evveliyatçı. Evvelin ve ahirin hep Rabb'e kayıtlı olduğunu bilmiş er kişi. Baba oğul kurban mahalline doğru adımlar. Anne Hacer ile vedanın arkasından. Ne baba kasaptır nede evlat koyun. Şeytanın yalvardığı yerdir yürünen yol. Ve o yol aynı zamanda sıratı mustakim yoludur. Şeytan tam üzerinde yalvarır. Taşlanır tıpkı Ebrehe'nin taşlanacağı gibi. Ebabillerin taş atmayı öğrendiği bir kurbanlık, kurban olmaya doğru yürümektedir. Kurban olmak, yakın olmak, Rahman'a yaklaşmak için, ahdin yerine gelmesi ve emre itaat için kurban olmak ve kurban etmek. Baba evladını yatırır. Kurbanın ricası; "el ve ayaklarımı bağla ki can havliyle karşı gelemeyeyim" El, ayak, göz bağlanır. Kokusuna doyamadığı İsmail, yüzüne bakmaya kıyamadığı İsmail. Can, ciğer İsmail. Hacer'in oğlu İsmail. Topuklarının altında zemzemin fışkırdığı İsmail. Gelişi yüz yıl sürmüş İsmail. Özlenmiş, beklenmiş İsmail. Bıçak iyi yanaşsın diye perçeminden tutulup başı arkaya çekilmiş İsmail. Bıçak boynuna vurulup da bıçağın kesmediği İsmail. Koçların kurban olmak için yarıştığı kurban İsmail. Ya Rabbi! Nasıl bir imtihandır böyle? Ya Rabbi! Nasıl bir kulluktur böyle? İbrahim(a.s) halildi onu bildik. Ya İsmail(a.s) Halil'e de Halil, Halil'in Halili'ne de Halil. Halil oğlu Halil.
Kurban kesme vaktine kavuşmuş mü'min kardeş bil!
Kulluk bilincinden bakıldığında pazardan aldığın kurbanlık İsmail(a.s)'ı temsil ediyor. Sen ise oğlunu kurban eden ibrahim(a.s)'ı temsil ediyorsun. İlk evvelde derdin kasaplık değil. Kaç paraya kaç okka et değil. Tek düşünmen gereken kulluk. Rabb'ine ulaştıracağın sakınma, itaat, teslimiyet ve ahid duyguların.
Allahu Teâla'nın adını anarak ve tekbirleyerek kıbleye çevirdiğin kurbanlığının şah damarlarını koparırken hal diliyle ifaden şudur: "Ey Rabbim! Şu kurbanlığı bağlayıp kıbleye çevirdiğim gibi senin haramlarına da ellerimi, ayaklarımı, gözlerimi bağlayıp, gönlümü gövdemi ve ruhumu sana çeviriyorum. Allah'ım! Sen de biliyorsun ki benimde İsmaillerim var. Ömür boyu hayalini kurduğum, çok sevdiğim değerlerim var. Rabbim! Sen şahid ol, bu kurbanı senin yolunda boğazlayıp harcadığım gibi gönlümde kıymeti olan her ne varsa senin yolunda boğazlayıp harcamaya hazırım. Ve Rabbim bil ki İsmail(a.s)'ın senin yolunda boğazlanmaya hazır olduğu gibi ve bu koyunun boğazlanıp harcandığı gibi ben de sana kurban olmaya hazırım! Ey Rabbim senin bize gönderdiğin kitapta var olan tüm ayetlere iman ettiğim gibi şu ayeti kerimeyi de ikrar ediyorum." "De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir." (En'am 162)
Böylesine bir kulluk şuuruyla kurban kesemeyen mü'min kasaplık ve koyunlukla karşı karşıyadır. Kurban kesme ibadetindeki kulluk şuurunu, Tevhid'in babasından ve oğlundan öğrenmiş mü'min yine Kur'an'dan kurban'ın ibadi ve siyasi yönlerini hikmet rahlesinde tedris edecektir. Hikmet rahlesini Kur'an' daki en uzun ve en kısanın önüne serecektir. Bakara sûresindeki kesim emri ile Kevser sûresindeki kurban emrini mukayese edip ibadi ve siyasi çıkarımlarını dağarcığında biriktirecektir. Sûrei Bakara'da İsrail oğullarına emredilen boğazlama fiilinin "tezbehu" şeklinde geçmesini, Sûrei Kevser'de ise Hz. Muhammed (s.a. v)'e ve ümmetine kurban ameliyesinin "nıhar" ifadesi ile buyrulmasını tefekkür edecektir.
Bakara sûresindeki kıssada İsrail oğullarının bir nevi kefaret kurbanı olarak kesmesi gereken bakaradır. Zebhetmek şeklinde bakarayı boğazlarlar. Zebhetmek; yanı üzere yere yatırılarak boğazlama halidir. Kevser Sûresindeki nıhar emri ise; deve gibi iri olan bir kurbanlığı ayakta iken boğazlama halidir. Kurban kesim ibadetini yerine getirecek mü'minin buradan alacağı hikmet nedir?
Mü'min iman etmiş olmakla aynı zamanda Allahu Teâla'ya kurban olmaya hazır olduğunu da ikrar etmiş olur. Kelimei Şehadet ile ifade ettiği dil şehadetini islami yaşantısıyla bedeni ve ruhi şehadetiyle tamamlar. Yeri geldiğinde ölümüyle de bu şehadeti tekrar eder. Kelimei şehadet ile başladığı dünya yolculuğuna mevti şehadet ile son verir. İşte bu hal kurban olma halidir. Allah'ın adının anılarak ve Allah adına kesilen kurbanların temiz ve makbul olduğu gibi Allah yolunda Allah adına kurban olmuş mü'min de temiz ve pak olarak Rabbine yürür. Allah adına nihayete ermemiş tüm hayatlar kirli ve değersizdir. Bu bağlamda kurban kesim ibadeti ile şehadete ulaşma kavramı arasında ciddi bağlantılar vardır. Kurban kesimi zebh ve nıhar şeklinde olabildiği gibi şehadet de zebh ve nıhar şeklinde olabilir. Nasıl ki İsrailoğulları'nın bir suçtan dolayı yapması gereken kesimi yere yatırarak yapmaları gerekiyorsa mü'minin zebh halinde de bir nevi kefaret vardır. Hududullah'ta yapılan bir taşkınlık ya da kitabı ve sünneti unutarak nefsani bir yaşantıya dalan mü'minler kafirler tarafından günün birinde zebh edilecektir. Mü'min oldukları için boğazlanacaklardır. Bu hal muteber ölüm de olsa arzu edilen hal değildir. Tevhid dininden uzaklaşan islam toplumunun başına bu hep gelmiştir. Bosna'da yaşananlar zebh halidir. Ama ümmeti Muhammed (s.a.v)'den istenen muteber ölüm hali nıhar halidir. Kendilerine verilmiş ibadi, siyasi, iktisadi, ahlaki, ictimai gibi bir çok donanım sayesinde elde ettiği dinamik şuur ile namazı terk etmeden nıhar halinde kurban olmak. Allah yolunda ayakta kurban olmak. Küfre ve işgale kıyam edip şuurlu bir ölüm halinde şehadete kavuşmak. İntihar ve nıhar kelimeleri aynı kökten gelmektedir. Dinini unutmuş ümmetler küffar tarafından yere yatırılarak boğazlanırken Kitab'ı ve Sünnet'i unutmamış ve yaşamış mü'minler de intihar halinde şehadete kavuşurlar. Bu kıyam halindeki intihar ölümü, nıhar halidir. Yoksa bunalımlarından dolayı hayatına son veren birinin ölümü gibi değildir.
Mü'min küfre ve işgale nıhar halinde olmalıdır. Ya da bu halle hazırlık yapar halde olmalıdır. Çeçenistan, Filistin, Irak gibi İslam beldelerinde kıyam halindeki mü'minlerin nıharları islam düşmanları tarafından telef ve terör gibi gösterilse de kurban kavramını anlayabilenler nıhar eylemlerinin şehadet eylemi olduklarını bileceklerdir.Diğer bir yönden;mü'min,nefsinin deve kadar büyümesine engel olabilmelidir.Deve kadar irileşmiş bir nefsi sabır,namaz ve tevazu bağıyla bağlayıp nıhar halinde teskin etmelidir.
Kurban kesme ameliyesinin ibadi ve siyasi yönleri özet olarak böyledir. Daha nice hikmetler de vardır. Allahu Alem.
2) KURBAN İBADETİNİN İKTİSADİ YÖNÜ:
Kurban kesme ibadetinin iktisatla ciddi alakası vardır. Kurbanın iktisatla alakası tahkik edildiğinde kurban kesmeyip bedelinin infak edilmesiyle kurban kesilmiş olmayacağı hükmünün altında yatan hikmetlerden biri de net anlaşılacaktır.
Belirleyici iktisadi çizgileri olmayan bir Tevhid dini olamaz. Tevhid dini toplum idaresini Kitap ve Sünnet'e endeksli akıl ve iktisat esasına göre idare eder. Bunun içindir ki bütün peygamberler aynı zamanda üstün bir iktisatçıdır. Misal; Yusuf (a.s)'ın iktisatçılığı malum ve meşhurdur. Kamu yönetiminde beceriksiz ya da hain idarecilerin en belirgin özelliği iktisadi hayatı katletmeleridir. İslam'ın iktisadi emir ve tavsiyeleri, ibadi konuların iktisadi hayatla bağlantıları, kamu yönetiminde İslam'ın becerikli kudretinin ön habercisidir. Halkına sevdalı her yönetici toplumun iktisadi yönlerini mutlak ayrıntılı hesap eder. Değer ve fayda ortaya çıkarmada en iktisatlı yönleri keşfedip iktisadı toplumun lehine kullanmayı hedefler. Kurban kesme ibadetinin iktisat ile bağlantısı da bu noktadadır. İktisadi hayatın güçlenmesinde en önemli ayaklardan biri tarım ve hayvancılık sektörüdür. Tarım ve hayvancılığı zayıf toplumlar iktisadi olarak mutlak zayıf toplumlardır. Burada denilebilir ki "Japonya sanayileşmiş bir ülkedir ve iktisadi kalkınması üst düzeydedir." Doğ rudur ancak Japonya gıda ihtiyacının % 60'ını deniz ürünlerinden sağlamaktadır. Tarım noktasında da esaslı projeler yürütmekteler. İkincisi; tarım ve hayvancılık sanayileşmeye engel değildir. Allahu Teâla'nın verdiği yağmur, toprak, bitki iktisadi bir değere dönüşüyor. Yaratılış gerçeğiyle hayvanat çoğalıyor. Sıfıra yakın maliyetle elde edilmiş bitki yem'e dönüşüyor. Sünnetullah'ın gereğiyle büyüyüp gelişen hayvan kısa sürede iktisadi bir değer haline geliyor. Doğal işleyişte tek masraf iş gücü. Hayvan nakite dönüştüğünde ise iş gücü masrafı fazlasıyla karşılanabiliyor. Hayvan sayısındaki fazlalık maliyeti ciddi oranda azaltıyor. Söz gelimi iki koyunu da iki yüz koyunu da tek kişi yayacaktır. Sayısal oran yakalandığında tarım da, hayvancılık da en az bire on verecektir. İktisat ilminde artan verimler kaidesinin en güzel işlediği alanlardan biride hayvancılık sektörüdür. İnsanlığa verilen bu doğal nimet bilgi ve teknoloji vasıtasıyla daha da verimli hale gelecektir. Eğer aç gözlü kapitalizm daha çok kazanmak için fıtrata müdahele etmezse Allah'ın yarattıkları mutlaka iktisatlı ve istifadelidir.
Kurban kesim ibadeti tarım ve hayvancılığa ivme kazandırıcı boyuttadır. Kurban kesimi vasıtasıyla dağlardaki bitki, koyun, keçi v.s şehirlerde iktisadi hayata aktif olarak katılıp nakite dönüşecektir. Aynı zamanda kurban kesimiyle birlikte deri giysi ve ayakkabı gibi eşya maliyetlerini pozitif yönde etkileyecek değerler iktisadı hayata girmiş olur. Kurban kesmeyip bedeli infak edilmiş olsa doğadaki pasif değerler aktife dönüşmemiş olur ki bu da ciddi bir ekonomik kayıptır. Kurban kesmeyip, nakit infakı yapan kişinin sadece kendi iktisadi değeri toplumsal aktife dönüşmüş olur. Bu, tek yönlü bir aktivitedir. Ama kurban kesiminde alıcı ve satıcının iktisadi değerleri toplumsal aktife dönüşür. İktisadi olarak söz konusu iki durum arasında derin bir vadi vardır. Kurban ve iktisat konusu zekatla da ilişiktir ancak konumuz gereği o yöne girmiyoruz.
3) KURBAN İBADETİNİN SOSYAL YÖNÜ:
Kurban ibadetinin sosyal hayata katkısı büyük orandadır. Kurbanın sünnetleri arasında yer alan bir hükümde; kurban etinin üç hisseye bölünüp bir hissesinin ev halkına, bir hissesinin misafire, bir hissesinin de ihtiyaç sahibi akraba ve komşulara dağıtılması kayıtlıdır. Kurban bayramı dışındaki zamanlarda çoluk çocuğuna et yedirme imkanı olanların dağıtma ve ikram sünnetini yerine getirmeleri evladır. Görülüyor ki kurbanın yarıdan fazlası toplumsal katkıya dönüşüyor. Toplumsal katkının bu derece oranlanması ikram ve dağıtımda gayri Müslimlerin de hesaba katılması toplum içerisinde birlik ve merhamet duygularını pekiştiriyor. Aynı zamanda ekonomik sebeplerden dolayı evine et alamayan fakir fukarayı senede bir seferde olsa et nimetini tadıp gıdalanması sağlanmış oluyor. Her şeyi karşılık esasına dayamış kapitalist mantığın ve her şeyi katkı esasına dayamış sosyalist mantığın üzerinde bir yardım ve ikram anlayışıyla İslam halkçılığın gerçek boyutlarını bu ameliyeyle de belirginleştiriyor.
Kasıtları İslam'ın bir hükmüne karşı gelmek olan sözde "hayvan severler" kurban bayramlarında feryat figan etmektedir. Oysa aynı "hayvancılar"ın yılbaşı günlerindeki hindi kıyımına ses çıkartmamaları gariptir. Ya da çevrecilerin "sevgililer günü" adı altında yapılan bitki ve çiçek katliamına, yine noel günlerindeki çamağacı cinayetlerine alkış tutmaları maksatlarının ne olduğunu anlatır durumdadır. İslam coğrafyasında insan katliamı sürerken yahut kendi halkları açlık, sefalet sürerken gözlerini kıpırdatmayanlar, insana fino köpeği kadar değer vermeyenler kurban bayramına karşı çıkarken aslında İslam'ın sosyal yardımlaşma ulviliğine hasedlerini dile getirmektedirler. Bu psikoloji bildik psikolojidir. Kur'an'da "Dini yalanlayanı gördün mü? Yetimi itipkakan, yoksulu doyurmayıp doyurulmasına da engel olan odur"(Maun 1/2/3) buyruklarıyla bu tipler deşifre edilmiştir. Asıl sıkıntıları dindir. Özellikleri ise; yetim malı yemek, yoksulu gözetmemektir.
4)KURBAN İBADETİNİN TIBBİ YÖNÜ:
Kurban kesme ibadeti yerine getirilip fukaranın dahi et nimetine bolca kavuşmasıyla tıbbi olarak olumlu neticeler doğacaktır. İbni Mace'nin süneninde kayıtlı Ebu Davut(r.a) rivayetiyle Resulullah (s.a.v) "Dünya ve ahiret ehlinin yemeklerinin en üstünü ettir." Buyuruyor. İbn Kayyim el-Cevziye'nin Tıbb'un-Nebevi'sinde Hz. Ali (r.a)'ın "Et yiyiniz, zira et, rengi netleştirir, kanı yumuşatır ve huyu güzelleştirir" sözü kayıtlıdır. Et hakkında sahabe ve tabiinden daha çokça övgü dolu sözler vardır.
Fıkıhta, kurbanın en faziletlisi olarak erkek koyunun kurban edilmesi zikredilir. Erkek koyunun kurban edilmesi kurbanın sünnetleri arasındadır. Etler içerisinde en kıymetli ve kalitelisi koyun etidir. Koyun etinin de en kıymetlisi koç etidir. Et, protein ve vitamin bakımından zengindir. Kan oluşumundaki kaliteyi arttırdığı gibi güçkuvvet verici bir gıdadır. Aşırıya kaçmamak şartı ile et yiyen insanlarda dinamiklik oluşur. Sığır eti ise koyun eti kadar makbul değildir. Özellikle sığır etini domates, kekik, biber, sarımsak gibi gıdalarla tüketmekte fayda vardır. Tıbben yenilmesi gereken bir gıda olan etin kurban vesilesi ile senede bir sefer de olsa bolca tüketilebilmesi İslam'ın insanlığa bir ikramıdır.
Et gıdasının toplumsal psikolojiyle de alakası vardır. Güç kuvvet ve dinamizm veren et gıdasının az tüketilmesiyle miskin ve öz güvensiz bireyler çoğalır. Güdülümcü ve kabulcü bir toplum oluşur. Tabiatta otçulların uysal ve ehil, etçillerinde atik ve asi olduğu gibi et tüketimi azalmış toplumlarda siyasi idarenin güdümü daha kolay olacaktır. Haksızlık karşısında susabilmenin arkasında manevi gıdasızlığın yanında maddi gıdasızlıkta vardır. İbni Kayyim'in Tıbb'unNebevi'sin de Hz. Ali (r.a)'dan rivayet edilir ki; "Bir kimse kırk gün et yemeyi bıraksa ahlâkı kötüleşir".
Gıda biyolojiyi etkiler, biyoloji psikolojiyi etkiler, psikoloji sosyolojiyi etkiler, sosyoloji siyaseti etkiler, siyaset de tarihi etkiler, tarih de birey ve toplumların dünya ve ahiretini etkiler. Bu etkileşim zincirinde gıdanın rolü azda olsa mutlaktır. Ama asıl etkileşim zinciri birey ve toplumların iman gıdasından ne oranda nasiblendiğiyle belirginleşecektir.
5) KURBAN İBADETİNİN ZİRAÎ YÖNÜ:
Fıtrata müdahalede mahir kapitalist ve vahiysiz mantık zirai dengeye de el atarak binlerce hastalığın türemesine sebep olmuştur. Günümüz tıbbının uğraştığı hastalıkların çoğu fıtri dengeye yapılan müdahaleler sebebiyledir. Hormonal gıdalar ve olmadık şeylerin hayvan yemi olarak kullanılması insanlara bitki ve hayvanlar vasıtasıyla bir çok hastalığın bulaşmasına sebep olmaktadır. Deli dana, çılgın keçi(!) gibi bir çok garip hastalıkların temelinde fıtratla oynamalar yatmaktadır. Kurban kesim ibadeti sağlıklı et gıdasının temininde önemli bir rol oynar. Şöyle ki; erkek ve dişi canlının kromozomlarının bir araya gelmesiyle yumurta ana rahminde yerleşik bir cenin haline dönüşür. Sünnetullah'ın muazzam iradesi gereği genler eşleşirken baskın gen esasına göre şekillenir. Yani babanın genlerinde görme duyusu zayıfsa annenin görme duyusu güçlü ise, ceninde oluşan gen yapısı, görme duyusu güçlü olana tekamül edecektir. Gen ilmiyle de sabit olan bu gerçek üzere hareket edilerek bir adaya bir çift insan ya da hayvan konsa bunlar tek erkek üzerinden çoğalsalar oluşacak nesil mutlak sağlıksız olacaktır. Nesil tek erkek eliyle çoğalacağı için baskın gen işlevi gerçekleşmeyeceğinden hastalıklı nesil baskın genleri oluşturacaktır. Kurban kesimi ibadetiyle sürüdeki nesil yenilenerek sağlıklı nesillerin oluşumuna zemin hazırlanmış olur ki bu da İslam'ın nice hikmet ve ikramlarından biridir.
İslam Hukuku'nda birinci dereceden akraba evliliğinin haramlığı fıkhen, ahlaken, fıtraten olduğu gibi genetik olarak da mahsurludur. Burada akla gelmiştir zannı ile Hz. Adem ve Hz. Havva'dan türeyen neslin durumuna kısaca değinirsek; birincisi; insanlık tek erkek eliyle çoğalmamıştır, ikincisi; Hz. Adem (a.s)'ın çocukları arasındaki nikah karındaşlar arasında da haramdı, üçüncüsü; takdiri ilahi gereği çoğalım bu şekilde olmuştur, dördüncüsü; bu nikah şekli sonradan nesh edilmiştir, beşincisi; belki de genetik hastalıkların çoğu ilk nikaha dayanmaktadır. Hz. Havva annemiz de Hz. Adem'den bir nevi kopyalanarak yaratılması da genetik hastalıklar noktasında üzerinde düşünülmeye değer bir konudur. Allahu Alem. Buradan sonrası Müslüman gen mühendislerinin ve tabiplerin işidir.
Netice olarak; kurban kesim ibadetinin hükmü, gerek vacip gerek sünneti müekkede olarak algılansın, yerine getirilmesi gereken bir ibadettir. Bu ibadetin yerine getirilmesine nebatatın, hayvanatın, insanatın ihtiyacı vardır. Kurban kesim ibadeti Rabbimizin bizlere bir öğretisi ve ikramıdır. Kurban edenlerin, kurban olanların, kurbanından diğer insanlara tattıranların, kurban kesemeyenlerin, Kurban Bayramları mübarek olsun.

(ARŞİV)