Hakan Albayrak
Kutlu bir çocukluk hatırasının izinde
Hür Suriye Ordusu ve onunla beraber hareket eden bazı mücahit gruplarının Busra’yı fethetmeleri münbasebetiyle, bu güzîde şehre dair eski bir yazımı dikkatinize sunmak isterim.
Bugün, hayatımın en güzel günlerinden biriydi. Şam’dan Busra’ya geçtim bugün.
Hatem’ul Enbiya Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi vesellem) henüz küçük bir çocukken, üzerinde koruyucu bir bulutla, bu şehri şereflendirmiş… Bulutu fark eden Rahip Bahira, O’’nun Son Peygamber olduğunu anlamış… Efendimiz’’in amcası Ebu Talib’e, “Kardeşinin oğlunu Mekke’ye geri götür ve onu Yahudilerden koru. Çünkü benim bildiğimi onlar da bilirler ve görürlerse ona kötülük yaparlar. Kardeşinin oğlunun geleceğinde büyük şeyler gizli” demiş…
Tarihin derinliklerinden gelen binaların kalıntıları arasında ilerlerken, içim içime sığmıyor. “Efendimiz buralardan geçmişti” diyorum, “Efendimiz şu anda benim baktığım yerlere bakmış ve benim gördüğüm sütunları, duvarları, merdivenleri görmüştü” diyorum, “Efendimizin yürüdüğü yerdeyim, Efendimizin durduğu yerdeyim” diyorum, mutluluktan uçuyorum.
Keşke kadim Mekke de böyle muhafaza edilseydi. Efendimizin yaşadığı atmosferi neredeyse aynıyla yaşamak müthiş bir his.
Her şey, 1400 küsur sene önceki gibi; işte şurası, Efendimizin devesinin çöktüğü yer, Rahip Bahira’nın O’nu görüp tabıdığı yer… Ve işte şurası, Rahip Bahira’nın Efendimizi ağırladığı ve sırtındaki Peygamberlik mührünü gördüğü manastır… Şu kapıdan bizim Efendimiz geçmiş, düşünebiliyor musunuz?
Tatlı bir sarsıntı geçirdim. Zihnimde canlanan resimler içimi tatlı tatlı titretti. Efendimizi görmüş, O’na dokunmuş gibi oldum.
Yolunuz Suriye’ye düşerse klasik Halep-Hama-Humus-Şam rotasıyla yetinmeyin, mutlaka ama mutlaka Busra’ya da gidin. Orada, kutlu bir çocukluk hatırası bütün canlılığıyla sizi bekliyor. Salavat getire getire yürüyün Busra sokaklarında. Allah’ın selamı üzerinize olsun.