Hasan Karakaya
Sevgi Engin’den... Gamze Tembel Eser’e, Paralel tuzak!
Daha önce çok yazdım...
Sadece “Tahşiye Yayınevi” mensuplarına değil, “Deniz Feneri”ne ve “1998 yılında da MÜSİAD üyesi 16 işadamı”na operasyon yaptırıp, tutuklatanların “Paralel İhanet Çetesi” olduğunu çok yazdım...
Operasyonların bir tek sebebi vardı: “Kendilerine rakip olabilecek hiçbir kişi ve kuruluş istemiyorlardı!”
Kim ki, “Paralel’in nasırı”na basan sözler sarf etmiştir, tutuklat, at içeri!..
Kim ki, “Paralel’in kurumlarına rakip” olmuştur, düzenlet operasyonu; hem “itibar suikastı” yap, hem de indirt kepengini!..
Bu işleri nasıl yaptıklarını, “KPSS hırsızlığı operasyonu” ile bir defa daha ortaya çıktı!..
“Önce istedikleri öğrencileri, kendi istedikleri fakültelere yerleştiriyorlar... Oradan mezun olunca da; sorularını önceden çaldıkları KPSS’de tam puan almalarını sağlayıp, yine istedikleri devlet dairelerine sızmalarını sağlıyorlar!”
Herhangi bir “aksilik” çıkması ve “deşifre” olma durumunda da, “savcı”lar hazır, “hakim”ler hazır!..
“Soruşturmayı” kendi adamları yürütüyor, “dosya”ları kendi adamları kapatıyor!..
“Tezgâh” böyle kurulmuş,
“Sistem” böyle işliyor!..
“KPSS hırsızlığı” ile ilgili soruşturma, işte bütün bunları açığa çıkardı...
... ESER YOK ŞİMDİ!
Bir de şöyle bir durum var:
Paralel’in “Abi” ve “Abla”larının; meselâ “TSK’ya veya Emniyet’e sızmaları” mı gerekiyor?..
Yapmaları gereken tek şey; “onlar” ve hatta “onlardan da ileri”görünmek!..
Onların bulunduğu ortamlarda “içki” mi içmeleri gerekiyor?..
Kadeh kaldırıp, içiyorlar!..
“Denizde yüzmeleri” mi gerekiyor?..
Diğer kadınlar “mayo” mu giyiyor, “Abla”lar hemen bir “bikini” giyip, dalıyorlar denize!..
Yeter ki;
“Paralelci oldukları bilinmesin!”
Yeter ki;
“Deşifre olmasınlar!”
“Hedefe ulaşabilmek” için her yol mübah!.. Her renge bürünüyorlar, her kılığa giriyorlar!..
Bunun en son örneği, dünkü sürmanşetimizde, “2009’un Tembel’i, 2010’un şampiyonu” başlıklı haberimizde verdiğimiz Gamze Tembel Eseradlı kadının tavrı...
Haberimizde de ifade ettiğimiz gibi;
2008’deki KPSS’de 51.204 puan 2009’daki KPSS’de 60.585 puan alanGamze Hanım, her nasıl olmuşsa olmuş; FEM Akademi Dershaneleri’ne gittikten sonra, 2010’da girdiği KPSS’de, “120 tam puan” almış ve bir“devlet dairesi”ne kapağı atmış!..
Ne yalan söyleyeyim;
Önceki gün, bu haber “Yayın Kurulu”na geldiğinde, “fotoğraf” kullanıp-kullanmamakta tereddüt ettik!..
Öyle ya;
Gamze Hanım “Başörtülü”ydü!..
“Başörtülü bir hanım”ın, böyle bir “yolsuzluk ve hırsızlık” olayında adının geçmesi, bizi son derece rahatsız etti!..
Ama;
Mecbur kaldık, fotoğrafı kullandık!..
Dün, bazı “eleştiriler” aldık;
“Başörtülü bir hanımı afişe etmeniz doğru mu?.. Hem dindar geçiniyorsunuz, hem de başörtülü bir hanımı afişe ediyorsunuz?.. Siz, ne biçim Müslümansınız?”
Bu eleştirilerin “Paralel cenah”tan geldiğini bilsek de, yine de “özeleştiri”yapmaya başlamıştık ki; Haber Müdürümüz Kenan Kıran, Gamze Hanım’ın“yeni fotoğraflarını” getirdi!..
Aaa, o da ne?!?..
Gamze Hanım’ın “başı açık”tı!.. Üstelik de, “mini etek” denilebilecek kısalıkta bir “etek”le dolaşıyordu “Roma sokakları”nda!..
Evet, evet;
Memuriyeti kazandıktan sonra; “yabancı dil” öğrenmek için, “ERASMUS Projesi” kapsamında Roma’ya gitmiş ve orada “kabak çiçeği” gibi açılmıştı!..
O fotoğrafı görünce; aylardır dile getirdiğim “tez”ler doğrulanmış oldu!.. Birçokları gibi Gamze Hanım da; “nerede, nasıl giyinmesi” gerekiyorsa, öyle giyinmişti!..
Yeri geldiğinde “başörtülü!”
Yeri geldiğinde “başı açık!”
Hatta, “mini etekli!”
Hani, “binbir surat” derler ya, bunlar da öyle: “Ortama göre kılık değiştir!”
Hele bakın fotoğraflara!..
“Eski halinden Eser yok şimdi!”
Bizi eleştirenlere; “Gabze Hanım’ın son fotoğrafları kapak olsun” diyor, başka da bir şey demiyorum!..
SEVGİ ENGİN OLAYI
Gelelim, yazının başına...
Yazının başında; “Paralel’e rakip olanlara hayat hakkı tanımadıklarını ve bir operasyonla itibar suikastı yaptıklarını” yazmıştım ya, şimdi anlıyorum ki, bu operasyonları “1994’e kadar uzanıyor”muş!..
“Son”dan başlayalım...
17 Aralık 2004 tarihli Vakit’te şöyle bir haber vardı:
“Başörtüsü yasağı sebebiyle okulu bırakmak zorunda bırakılan, gördüğü zulüm ve baskılar sonucu 10 yıl önce Almanya’ya yerleşmek zorunda kalan Sevgi Engin, 16 Aralık 2004 günü Türkiye’ye döndü.
Sevgi Engin, 1985 yılında Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencisi iken, o dönemde ısrarla üzerinde durulan başörtüsü yasağı sebebiyle, başörtüsü ile okulu arasında tercihe zorlanmış, 1987 yılında okulunu terk etmek zorunda kalmıştı.
1994 yılında, gözaltına alınan Engin, işkenceli bir sorgudan sonra tutuklanarak İzmir Kapalı Cezaevi’ne konuldu. Oradan da Alaşehir Kapalı Cezaevi’ne gönderildi. Belli bir süre tutuklu kaldıktan sonra tahliye oldu. Daha sonra aldığı 4 yıl 6 aylık cezası kesinleşince, Almanya’ya hicret etti. Yedi yıldan beri yaşadığı Almanya’da, Bochum Üniversitesi’nde öğrenimine devam eden Engin, TCK’da yapılan değişiklikler ardından cezasının infazının ertelendiği için 16 Aralık 2004 günü Türkiye’ye döndü.”
Peki, Sevgi Engin’in “cezaevi”ne girmesine yol açan olay neydi?..
O günlerde yazdığım bir yazıda, olayı özetle şöyle anlatmıştım:
Polis; Sevgi Engin’in kaldığı evi basmış ve orada seks dergileri, porno kasetler ve prezervatifler bulmuştu!
Gazeteler; o zamanlar başlık atmışlardı:
“İşte İslâmcı militanların gerçek yüzleri!..”
Yanlış hatırlamıyorsam; “grup seksi” yaptıklarını yazan alçaklar bile çıkmıştı.
Ancak, uzun sürmedi oyun.
Sevgi Engin’in “zindan”dan yazdığı mektup; tezgâhın gerisindeki çirkefliğiolanca dehşetiyle ortaya koymuştu.
SEVGİ ENGİN’İN MEKTUBU
Peki, o “mektup”ta neler yazıyordu?..
Sevgi Engin, diyordu ki;
“İzmir’in İslam’la Mücadele Masası, Ankara ve İstanbul’dan da yardım istemişti. İslamla Mücadele Servislerinin koordineli işkenceleri gün geçtikçe artıyordu. Öncelikle başörtümü çıkardılar. Daha sonra elbiselerimi çıkarıp, işkenceye başladılar. Vücuduma elektrik verdiler.
l Tecavüz tehdidi...
l Aynı işkenceleri, ellerinde esir olan çocuğumun gözü önünde sürdürme tehdidi...
l Ellerinde esir olan müslümanların çırılçıplak soyulmuş bir halde askıda, falakada avazlarının çıkabildiği en yüksek sesle işkencehaneleri inleten tekbir sesleri arasında bağırmalarını bana gösterdiler. Bunlara karşı bana yapılanın az olduğunu söylüyorlardı.
l Hicabıma uzanan kirli eller, vücudumdaki ağrı ve sızılar, açlık ve susuzluk, esir alınan çocuğum ve de yanı başımda sadece müslüman oldukları için en ağır işkencelere maruz kalan insanlar...
Evet, bir taraftan bunları düşünürken diğer taraftan Suriye, Mısır, Irak... gibi tağuti diktatörlüklerin zindanlarındaki müslüman kadınların feryadları gözlerimin önünde canlanıyordu...
Mekkeli müşriklerin Sümeyye’ye reva gördükleri işkenceli ölümün sebebi neydi? Ya Aişe anamıza reva görülen zina iftirası?...
ZAMAN’IN HABERLERİ
Gözaltına alınmamdan sonra işkencecilerin yayın organı niteliğindeki basın, hemen görev başı yaptı... Ama bunların içinde Zaman gazetesinin farklı bir misyon yüklendiği hemen göze çarpıyordu...
l 9 Haziran 1994 günlü Zaman Gazetesi’nde dinamitin fitili çekildi. Bu yazıda “Türbanlı bir kadın” diye kaleme aldılar beni...
“İslami Hareket adıyla takdim edilen örgüt, ...bizim burada olduğumuzu ve gelişmeleri sıcağı sıcağına izlediğimizi bilmiyormuş gibi davranmaktan vazgeçmeli...” diyerek olayları takip eden biri olduğunu söylerken, gazetenin icra ettiği fonksiyonun bilincinde olduğunu anlıyoruz...
l 10 Haziran 1994 günlü Zaman gazetesi İzmir bürosunun haberinde İzmir Emniyet Müdürü ve Terörle Mücadele Şubesinden BİR ÜST DÜZEY YETKİLİ (?)’ye dayanılarak evlerde porno kaset, prezervatif, Klips, Vizyon gibi dergilerin bulunduğu, Suriye’ye ait dokümanlar çıktığından, PKK bağlantılı olabileceğimizden, davranış ve yaşantı olarak MÜSLÜMANLIK (!)’la bağdaşmayan bir hayat yaşadığımıza dikkat çekilmiş.
Yine aynı yazının sonunda “... hâlâ gaspçılık, fidyecilik, banka ve otomobil hırsızlığı, tarihi eser kaçakçılığı gibi organize suçları işleyenlerin ‘İslami’ kimlikle dolaşmaları kendilerine daha kolay imkanlar veriyor olmalı galiba...” denmekte...
Bir kere müsnet suçları, bu müslümanların işleyip işlemediğini ortaya çıkarmak için rejim bile yargılama ihtiyacı duymakta ve yargılamalar sürmektedir...
Rejimin yargısız infaz bürosu olan gazete, peşinen mahkûmiyet kararını vermiş ve kamuoyuna açıklamakla infazı da gerçekleştirmiş bulunuyor...
Müslüman kimliğine gelince; Allah’ın dinini bir hayat tarzı olarak benimsemiş ve tağutlara rağmen yaşantısını bu dine göre sürdüren müslümanın sahip olduğu kimliktir. Yoksa otoriter, İslam düşmanı, dikta rejimlerini Mevlana mantığı ile memnun etmek gayreti içinde bulunan uzlaşmacı-işbirlikçilerin İslami kimlikle bir alakaları olamaz.
l 11 Haziran 1994 günlü Zaman gazetesinde bir yazar, yazısı ile bir kara mizah örneği gerçekleştirmiştir. KOMÜN hayatı benimsediğimizi, porno kaset izlediğimizi, kanunsuz her türlü işin içine girdiğimizi, nedense evlerimizde dini yayın da bulunmadığını yazdıktan sonra “...Hayret! Bir de birkaçının fotoğraflarını basın mensuplarının çekmesine izin verilmemiş...”demektedir...
Fotoğrafların basına gösterilmemesine gelince... Günlerce yapılan işkenceler neticesinde, ayakta duramayacak müslümanları sedye ile basın önüne çıkarmak, işkencecilerin insan haklarına ve meri kanunlarına bağlılıklarını (!) gözler önüne sereceği için basına çıkarılmamışlardır...
SORULARA CEVAPLAR
l 12 Haziran 1994 günlü Zaman gazetesi İzmir bürosundan A. Yıldız, haberinde;
“... Yakalanan kişilerde, İslam’ı çağrıştıran özellikler bulunmadığı gibi, evlerinde porno kaset, prezervatif gibi şeyler de ele geçirildi...” dedikten sonra belli sorular soruyor...
“-Villalarda örgüt mensubu erkeklerle kadının bir arada yaşadığı tespit ediliyor. Müslüman bir kadın, nikahsız olarak kendisine haram bir erkekle nasıl olur da aynı mekanı paylaşıyor?” diye sormakta...
Söyleyeyim:
Bir kere ben, böyle bir villayı ne biliyorum, ne de burada kaldım. Beni, silahlı bazı siviller yoldan aldı... Ben, diğer basının adresini de verdiği bir evde çocuğum ve eşimle birlikte yaşıyordum. Eşimin bulunmadığı bir zamanda alındım.
“-İslam adına eylem yaptığı, bu yolda hayatını feda ettiği söylenen insanlar, nasıl olur da porno kasetler seyreder?”
Bu kasetler; işkencecilerin, operasyonda bu evlere bıraktıklarından olamaz mı?
“-Sait Engin kimdir?”
Sait Engin’in kim olduğunu, kişiliğini, okul arkadaşlarından, hemşehrilerine kadar herkes çok iyi bilir... Yazımın başında belirttiğim gibi bu maceralı operasyonlardan nasibini almış müslümanlardan biridir. Benim eşimdir. İslam’ı kendisine hayat tarzı seçmiş bir müslümandır...“Kimdir” sorusu ile birilerini ihbar etmene gerek yok. Efendilerin onu, senden daha iyi tanırlar...
“-Neden ısrarla yüzlerini kapatıyorlar?”
Sizin çarpık ve gerçek dışı yayınlarınızdan dolayı beyefendi...
“-Evde bulunan ilk 3 sayfası yazılmış ajandada ‘cihad nedir’, ‘İslam’ı anlamak” türü yazılar görüldü. Bu ajanda İslami Hareket iddiasını ispatlamak için sonradan mı yazılmıştır?
Bu soru ile maskelerinizi kendi kaleminizle düşürmüşsünüz. Şu“senaryo”yu, “sözde”cilik ne kadar da ruhunuza işlenmiş... Göreviniz gereği şartlanmışsınız. İslami yazılar içeren defter, eve sonradan konulabilir de, porno kasetler vs... konulamaz mı?”
21 YIL SONRA ANLADIK
Bu “mektup”tan da anlaşılıyordu ki, Sevgi Engin’e “operasyon”yaptıranlar ve onu “çırılçıplak” soyup “işkence” yapanlar, “Paralelci polisler”den başkası değildir!..
Sevgi Engin adlı “tesettürlü” bir hanımla ilgili “Algı Operasyonu” yürütme görevi de, “Zaman gazetesi”ne verilmiştir!..
Bütün bunları o zamanlar elbette fark edemedik...
Ya basiretimiz bağlanmış, ya da gözlerimizin önüne perde inmişti!..
Evet, “Sevgi Engin’e sahip çıktık ve sonuna kadar yanında olduk” ama, ona“operasyon” yapanların “Paralelci” olduğunu anlayamadık!..
“21 yıl sonra” bu gerçeği ifşa ediyor, “Paralelciler”in nasıl “tuzak”lar kurduğunu, “insanların hayatları ve haysiyetleri ile nasıl oynadıklarını” bir defa daha gözler önüne seriyoruz...
21 yıl önce “başörtülü bir hanıma tuzak” kuranlar, bugün “kendi tuzaklarına, kendileri düştüler!”
Ve iyice “deşifre” oldular!..
İşte Sevgi Engin...
İşte Gamze Tembel Eser!..
Biri hâlâ tesettürlü,
Diğeri mini etekli!..
Durum bu... Yorum sizin!..
***************************************************************************
Bay Kılıçdaroğlu’nun vaatleri... Ya da, SSK’yı batıran kimdi?
Malûm, bizde; “Söz senettir” derler... Eğer “inanılır, güven duyulur biri değil” isen, “yemin” de etsen, hiç kimseyi inandıramazsın!..
“Yalan” söylemede Pinokyo ile yarışa giren Bay Kemal Kılıçdaroğlu;“yalan vaatler”ine hiç kimsenin inanmayacağını düşünmüş olmalı ki, bu vaatlerini, gitmiş “Noter”e tasdik ettirmiş... Sonra da, “Noter tasdikli vaatleri”ni okumuş gazetecilere:
“Tüm emeklilere, Ramazan ve Kurban Bayramlarında birer maaş ikramiye vereceğim!..”
Peki, “para” nerede?..
“Benim adım Kemal... Ben bulurum!”
İyi de, “1990’lı yıllar”da “SSK’yı batıran” kimdi?..
Detaylarına şimdilik girmeyeceğim... Sadece “o günlerdeki gazete başlıkları”nı hatırlatacağım Bay Kılıçdaroğlu’na...
Buyrun, okuyalım:
l “SSK’nın gizli iflas raporu!”
l “Genel Müdür’ü düşündüren tablo!”
l “Kılıçdaroğlu: Emekliye maaş ödeyemem!”
l “Bağ-Kur, tamamen tıkandı!”
l “Kılıçdaroğlu: SSK’yı sadece ve sadece Geç Emeklilik kurtarır!”
l “Emeklinin Haziran maaşı tehlikede!”
Daha sayayım mı Bay Kılıçdaroğlu?.. Dün yaptıklarınız, yarın yapacaklarınızın birer teminatıdır!..
Size inanan, çıra gibi yanar!..
yeniakit