Lübnan'da Zulmün Belgeseli Çekildi
Didem Şahin binbir güçlükle ulaştığı Beyrut'ta tek başına belgeselini çekip tamamladı insanlık dramını gözleriyle gördü ve filmini yaptı. Şimdi herkes bu belgeselin peşinde...
Didem Şahin binbir güçlükle ulaştığı Beyrut'ta tek başına belgeselini çekip tamamladı insanlık dramını gözleriyle gördü ve filmini yaptı. Şimdi herkes bu belgeselin peşinde....
Suriye ile Beyrut arasında zorlu bir karayolculuğu daha yaptı Didem Şahin... İsrail saldırısı altındaki Beyrut'ta neler olup bittiğini gözleriyle görecek ve bu dramı dünyaya anlatacak bir film çekecekti. Bunun için yola çıkmıştı, tek düşüncesi de buydu. Yol boyunca kamerasını açık tutarak çekimlerine devam ediyordu. Bir yandan da aklı ailesindeydi. Çünkü ailesi onu 'tatilde' biliyordu. Savaş topraklarına gideceğini öğrenseler asla müsaade etmeyeceklerdi. Her şeyi göze almış, Lübnan'daki dramı dünyaya anlatacak bir belgesel çekmek için binbir zorlukla geçen yolculuğa çıkmıştı. Günler sonra yolculuğunu bitirdi.
SAVAŞ ÇOCUKLARI
Beyrut'a geldiğinde Suriye'deki Türk kuyumcunun telefon açtığı Lübnanlı ailenin evini buldu. Aile Didem Şahin'e kucak açtı. İngilizce ve çat pat Arapça diyalog kuruyorlardı. Didem, Beyrut'a geldiğinden beri gördüğü manzaraların etkisinden kurtulamamıştı. O, kitaplarda, dergilerde anlatılan masallar şehri Beyrut yoktu. Her taraf yakılmış, yıkılmıştı. Her yıkıntının başından çığlık sesleri geliyordu. Ve çocuklar... Savaşın çocukları gözlerindeki korkuyla büyüyorlardı... Didem, Lübnan'daki yıkımın televizyon ve gazetelere yansıyandan çok daha büyük olduğunu görmüştü. O geceyi zor geçirdi. Ertesi sabah erkenden dışarı çıktı. Sokak sokak gezip, her gördüğünü kamerasına kaydetti. Bu arada birçok insanla tanışıyor, onların hikayelerini de dinliyordu. Her evde ayrı bir acı, her evde ayrı bir kayıp vardı.
DÜNYA ÖĞRENMELİ
Parçalanan aileler, sakat kalan masum çocuklar, hayatının baharında ölen günahsız insanlar, hepsi belgeselin konusu içindeydi. Tek başına hem kameraman, hem yönetmen olmuştu. Hem de ropörtajlar yapıyordu. Bu arada yanlarında kaldığı ailenin küçük oğlu da gönüllü asistanlık yapıyor, bir yandan da gezilerinde rehberliğini üstleniyordu. Konuştuğu insanlar yardım istiyordu Didem'den. Her şey bir umuttu onlar için. 'Bu insanların sesi olmalıyım' diye geçirdi içinden. Zaten bunun için katlanmıştı bunca zorluğa... Didem Şahin iki hafta kaldı Beyrut'ta. Çekebildiği kadar görüntü çekti. Artık bu görüntüleri birleştirerek bir belgesel yapabilecek ve yola ilk çıktığı andaki amacına ulaşacaktı. Dramı dünyaya anlatabilecekti... Şimdi sadece bunu düşünüyordu... Önce çektiği filme bir isim bulması lazımdı. Bunun için çok zorlanmadı ve ismi buldu: 'Beyrut'a gittiğimi anneme söylemeyin...' Aynı zorlu yolculuğu tekrar yapıp Türkiye'ye döndü. Kredi kartında kalan son limiti de harcayarak filmini montajladı. 40 dakikalık belgesel olmuştu. Bu işlerden anlayan birkaç belgeselciye izlettirdi filmini. Herkes çok beğeniyordu.
MÜJDE TELEFONLA GELDİ
Aradan birkaç ay geçtikten sonra Uluslararası Bodrum Film Festivali'nden aradılar Didem Şahin'i. Belgeseli duymuşlar ve yarışmaya katılmasını istiyorlardı. Çok sevinerek belgeselini yarışmaya gönderdi. 15-21 Haziran tarihlerinde yapılan film festivalinin sonuçları açıklandığında dünyalar Didem Şahin'in olmuştu. Çünkü filmi belgesel dalında birinci seçilmişti. O, dramı bütün dünyaya anlatabilme fırsatı bulmuştu.
Artık Beyrut'a gittiğini ve amacını annesine rahatça anlatabilirdi...
BEYRUT'ta her sokakta, her binada ayrı bir acı vardı. Yıkılan evlerini tamir etmeye çalışan insanlar, gözyaşları içinde kaybettiklerine yanıyorlardı. Anlamsız bir saldırı olmuş, masum siviller ölmüş, çocuklar sakat kalmıştı. BM askerleri geldiğinde kurtaracak bir şey kalmamıştı...
BEYRUT'ta ev ev, sokak sokak dolaşan Didem Şahin, küçücük kamerasıyla görüntüler çekti; insanların yaşadığı acıları kare kare kaydetti. Her evde bir hikaye, her insanın yüreğinde onarılmaz acılar vardı...