MAZLUMDER'den Anayasa Teklifi

MAZLUMDER'den Anayasa Teklifi

MAZLUMDER, Yeni Anayasa''ya ilişkin teklifini TBMM Başkanlığına gönderdi

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI'NA

ANKARA

1982 Anayasası'nın tasfiyesi ile birlikte oluşturulacak Yeni Anayasa'ya yönelik tekliflerimiz derneğimizin ilgi alanı olan "Temel İnsan Hakları" konuları ile sınırlı tutulmuş olup, Yeni Anayasa'ya ilişkin madde teklif ve gerekçeleri ekte sunulmuştur.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

Ahmet Faruk ÜNSAL

MAZLUMDER Genel Başkanı



TEKLİF VE GENEL GEREKÇESİ

1- GİRİŞ

"Erken davranmak tıpkı geç kalmak gibi tehlikelidir.[1]"

Türkiye, farklılıklar gözetilmeksizin bugüne kadar varlığını sürdürmüş ve de Türkiye'yi ileriye taşımak yerine medeni manada geriliğe mahkûm etmiş askerci-vesayetçi[2] zihniyetten ve bu zihniyetin müesses kurumlarından kurtulmakta gecikmiştir. Mevzubahis gecikme, iliklerine kadar sistemin içine işlemekte, adeta sistemi kilitlemekte mevcut zihniyetin lehine, geri kalan her kesimin ve unsurun ise aleyhine neticeler doğurmaktadır. Ne yazık ki kendini asla sorgulatmayan bu askerci-vesayetçi mantık devlet ve bireyin hukuk karşısında eşit konuma gelmesine imkân tanımamıştır. Türkiye'yi şeffaflıktan ve hesap verebilirlikten uzak kan ve gözyaşının hâkim olduğu karanlık bir dehlize sürüklerken, Türkiye'nin çağdaş ülkelerle eşit seviyeye gelmesine mani olmuştur.

Amerikan Bağımsızlık Beyannamesi şu cümlelerle başlar: "Beşerî hâdiselerin cereyanı sırasında, bir millet için, kendisini diğer bir millete bağlayan siyasî bağları ortadan kaldırmak ve dünya devletleri arasında, tabiat kanunlarının ve tabiatın yaradanının bahşeylediği hakka istinaden, ayrı ve eşit mevkiini almak zarureti hasıl olursa, insanlık camiasının umumî efkârına karşı gösterilmesi gereken saygı, o milleti, ayrılmağa karar vermek hususuna sevk eden sebepleri beyan eylemeğe mecbur tutar.[3]" Alıntıladığımız cümleyle aktarmak istediğimiz, bir devletin ve onu oluşturan unsurların ancak ve ancak bağımsız, hakları koruyucu metinlerle kendilerini ifade edebileceği ve gerçek manada özgürleşebileceğidir. Medeni toplumlarda bu metin Anayasadır. Anayasayı oluşturan zihniyet ve kurduğu sistem, devletin oluşturucu unsurlarını önceler, haklarını gözetirse ancak üzerinde uzlaşılan bir senet/sözleşme ortaya çıkar. Bunun dışındaki seçeneklerin tamamında ise en iyi halde dahi "kerhen" kabul edilen bir sözleşme ortaya çıkar ki, bu da farklı unsurların gelişen ve değişen taleplerini karşılamadığı için, toplum tarafından kabul görmemesine veya her seferinde yanlış yapılanı düzeltmek için adeta yamalar yapılmasına sebep olur. Meri Anayasada olduğu gibi 30 yıl gibi kısa bir sürede 17 (toplamda 119 maddesi) kez değişikliğe

uğratması bu sebepledir.[4] Bu hal tarzı da kimseyi memnun etmemekte, neticede düzeltmek için yapılan her müdahale işi daha da çıkmaza sokmakta, kırk yamalı bohçaya dönen toplumsal sözleşme de, toplumsal sözleşme karakterinden epeyce uzaklaşmaktadır.

Anayasa yapmak sadece belirli bir metni, kanun yapma tekniğine uygun olarak kodifiye etmek değildir. Anayasa yapmak bunun dışında ve üstünde bir umdedir. Anayasa yapma yönünde oluşan irade ve toplumun kendisi için metinde bulmak istedikleri üzerinde anlaşılmasından sonra sadece, söz konusu irade ve toplumun farklı kesimlerinin istekleri kanun yapma tekniğine uygun şekilde düzeltilerek metin oluşturulur. Yapılması gereken de budur. Önemli bir nokta ise vekillerin aracılığıdır (vekillerin şahsi olarak aynı zamanda mensup oldukları fikri-ideolojik kesim ya da toplumun bir unsuru olarak dillendirdiği istemler müstesna). Vekiller topluma rağmen bir metin oluşturmamalı, toplumun taleplerini meclise taşımalıdır. Burada kolektif olarak yasama organı vekil olduğunu, asile irca etmesininin önemini unutmamalıdır. Nitekim metin her ne kadar kendilerini de şahıs olarak ilgilendirirse de, asıl olan, toplum için yapıldığı bilinci ile hareket edilmesidir.

Türkiye, egemen olan askerci-vesayetçi zihniyetin oluşturmuş olduğu baskıcı totaliter sistemden çok çektiği gibi, bu mantalitenin getirmiş olduğu teknik kanuni yapıdan da mağduriyetler adına payını ziyadesi ile almıştır. Osmanlı İmparatorluğu'na kül halinde redd-i miras eden Cumhuriyet sistemi, İmparatorluğun hukuk sistemini reddiyattan istisna etmemiştir. Akabinde muasır medeniyetler olarak addedilen Avrupa devletlerinin hukuk sistemini, yani kodifikasyona dayalı hukuk sistemini iktibas etmiş, Anayasayla bu sistemi yerleştirmiştir. Mevzu bahis sistem, Hans Kelsen'in teorisi doğrultusunda dizayn edilmiş "Normlar Hiyerarşisi[5]" sistemine dayanmaktadır. Kelsen'in ön gördüğü sistemde, Anayasa, en üst norm olarak kabul edilmekte, bunun altında Kanun-Kanun Hükmünde Kararname, Tüzük, Yönetmelik yer almaktadır. Sistemde aşağıdan yukarıya doğru hiçbir düzenlemenin bir üst düzenlemeye aykırı olamayacağı ön görülmüş, nihayetinde hiç bir düzenlemenin Anayasaya aykırı olamayacağı sonucuna varılmıştır. Normların biri birine göre astlık-üstlük ilişkisi sistemin temel belirleyici hasiyetidir[6]. Sistemin diğer karakteristik özelliği ise kodifikasyondur. Öyle ki düzenleme yapılmayan hiçbir alan ve mevzu için işlem yapılamayacağından, her iş ve işlem için ayrı düzenlemeler yapılmak zorunluluğu bulunmaktadır. Kabul edildiği günden bu güne kadar değiştirilmeksizin, farklı Anayasalarca (1961 Anayasa'sı, 1982 Anayasa'sı) muhafaza edilen bu sistem, Türkiye'nin kabul etmediği kökleri, köklerinden intikal eden hukuk nosyonu/hafızası nedeni ile özümsenmemiştir. Özümseme gerçekleşmediğinden, düzen bir türlü rayına oturtulamamış, gelinen noktada ise Türkiye mevzuat çöplüğüne, mezarlığına dönüşmüştür. Gelinen noktayı nazardan geriye bakıldığında ise uygulanmayan[7], uygulanması unutulmuş[8] ve ya zaman zaman tehdit, yıldırma için kullanılan[9] çelişik, hakları yok sayan onlarca düzenlemeden müteşekkil hantal bir mevzuat kütlesi ortaya çıkmıştır. Alman filozof Kant'ın sözünde ifadesini bulan "Nerede çok kanun varsa, orada o kadar çok adaletsizlik vardır." özdeyişi adeta Türkiye için söylenmiştir. Anayasal düzence ön görülen bu yapı değiştirilmeli, en azından sadeleştirilerek yumuşatılmalıdır.

Ayrıca Anayasanın bütün bu söylenenleri gerçekleştirebilmesi için öncelikle kendi dili düzletilmeli ve sadeleştirilmelidir. Kazuistik (ayrıntıcı) Anayasa metodu olarak bilinen tafsilatlı Anayasa yapma tekniği terk edilerek, sade, daha anlaşılır bir yol alan çevre sistem benimsenmelidir.

Tarafımızdan dillendirilen bütün hususlar bir araya getirildikten sonra görülecektir ki Anayasa ancak bu özellikleri taşırsa uzlaşılabilir bir metin olabilecek, her kesimin kendi yansımasını bulabileceği bir toplumsal uzlaşı metni ortaya çıkacaktır. En başta alıntıladığımız cümlede ifade edildiği gibi şimdi bu uzlaşı metninin ortaya çıkarılması için zaman gelmiş, erken dönem geçilmiş ve fakat geç kalınması da tehlikeli bir döneme girilmiştir.

2- ANAYASA İÇİN YENİ BİR PARADİGMA

Yeni Anayasa sistem dönüşümünü esas almak zorundadır[10]. Bu sistemsel dönüşüm ise ancak yeni bir paradigmayla/ zihniyetle mümkündür. Nitekim zihniyet, yukarıda tarafımızdan ileri sürüldüğü üzere Anayasanın içerisindeki maddelerle alakalı değil, bizatihi Anayasanın yapılışının nüvesi olan ve onun gerisinde duran saiktir. Eğer Anayasa'nın mevcut Anayasadan farklı olarak "sivil" olacağı söyleniyorsa dahası böyle yapılacağı ifade ediliyorsa, bu tam da yapılış paradigmasına taalluk eder. Öyle ki, meri Anayasanın yapılışına bakıldığında, her ne kadar cuntacı bir yapı tarafından dikte soncunda yapıldı ise de, Anayasanın yapılış sürecinde görev alan bütün şahsiyetler sivil şahsiyetlerdir. Metin seçilmiş akademisyenlerce hazırlanmış, sivil üyelerden oluşan Danışma Meclisince değerlendirilmiştir. Hakları kullanılmaz hale getiren ve metinden sözde yer alan maddelerce tanınan hakların, eğer, fakat gibi deyimlerle başlayan kısımlarla içini boşaltan, sivil kişilerin ta kendisidir. Fakat vurguladığımız üzere, mesele sivil giyimli ya da üniformalı kişilerce hazırlanan metin değil, mesele gerisinde duran düşünce umdesidir.

Anayasal sivil bir düzen isteniyorsa, vekalet görevini yerine getiren meclis efradı, asaleten hak sahibi olan toplumun bakış açısı ile düzenlemeyi yapmalıdır. Anayasa ise tamamen bunun ürün olmalıdır. 1982 Anayasasında yer alan ve de tamamen militer düzenin askerci-vesayetçi mantığının ürünü olan "Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü[11]" gibi ibarelere yer verilmemelidir. Anayasa bir üst norm olarak çerçeve hale getirilmeli, meseleci/kazuistik usul terk edilmelidir. Bir anlamda Anayasa sadece temel insan haklarını tanımalı, bu hakları koruyucu düzenlemeler getirmeli, genel ilkeler koymalıdır. Anayasaya, darbe Anayasalarında olduğu gibi bir şeyi yapmamak için değil, toplum adına yapılacak olumlu bir şeyi yapmak için başvurulmalı, hakların temeli olarak bu üst norm gösterilmelidir. Ancak bu halde Toplumsal Sözleşme olarak kabul edilebilecek bir metin ortaya çıkabilir, geniş kesimler yansımalarını bu yolla Anayasada bulabilir ve de toplumsal barış ancak bu yolla sağlanabilir.

Farklılıkların zenginlik sayıldığı insanlığın geldiği aşamada, kamu hukukunda ortak olmak kaydıyla, özel hukukta vatandaşlara, felsefi veya dini inanışına göre "seçmeli çok hukukluluk " imkânı tanınmalıdır. Özel hukukta ihtilaf halinde, mağdurun hukuku olaya uygulanmalıdır. Herkesin inandığı gibi yaşayabildiği, insanların "maskelerle" dolaşmak zorunda kalmadığı "içi-dışı bir" bir toplum mümkün kılınmalıdır.

Hiçbir ırki temele atıf yapmayan, toplumu oluşturan tüm etnik kimliklerin "tek yumurta ikizleri gibi" eşit kabul edildiği bir vatandaşlık tanımı yapılmalıdır. Bu husus, anayasada açık bir madde ile teminat altına alınmalıdır.

Artan nüfus ve karmaşıklaşan ilişkiler ağı içinde, merkeziyetçi zihniyetle yönetimin yetersizliği, toplumsal ihtiyaçları karşılayamadığı anlaşılmalıdır. Merkeziyetçi, hantal idari yapı değiştirilerek, "hakim devlet " değil, "hizmetkar devlet" anlayışına uygun, katılımcı, şeffaf, toplum tarafından denetlenebilir, adem-i merkeziyetçi bir yapıyı ve yerinden yönetimi esas alan bir yapılanma anayasal teminat altına alınmalıdır.

Şu halde söylenebilir ki, başarılabildiği takdirde, tarihçiler, darbe Anayasalarından kurtuluş tarihini, kırılma noktasını kaydederken bugün yapılan Anayasayı göstereceklerdir.

3- TEKLİF METİNLERİ

Bu başlık altında Mazlumder olarak, Anayasada bulunmasını istediğimiz hususları şöyle sıralayabiliriz;

1. 1982 Anayasasının başlangıç metni olarak bilinen metni tamamen Anayasadan çıkarılmalıdır. Amerikan Bağımsızlık bildirgesine öykünerek yazılan bu metnin yine de olması gerekiyorsa, metin tamamen değiştirilerek, renksiz, ideolojiden arındırılmış bir başlangıç metni yazılmalıdır.

2. Anayasa maddeleri içersinde "Atatürk Milliyetçiliğine Bağlı (1982 Anayasası m.2)" gibi resmi ideolojiye hizmet eden, dayatan ifadelere yer verilmemelidir.

3. Anayasanın 4. Maddesinde ifadesini bulan "Değiştirilemez Maddeler" gibi düzenlemelere yer verilerek, gelecek nesillerini iradelerine ipotek konulmamalı, bu maddeye ve benzerlerine yeni Anayasa metninde yer verilmemelidir.

4. "Egemenlik" başlıklı 6. Madde 1961 Anayasasındaki hali ile düzenlenmeli """""yetkili organları eliyle kullanır." İbaresi özelikle madde metininden çıkarılmalıdır.

Madde için öneri metni;

Egemenlik

MADDE 6 veya """""[12]

Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.

5. Eşitlik başlıklı 10. Madde metni aynen korunmalı, ancak bu metne (toplum olarak yaşanılan acılar ve hak talepleri göz önüne alınarak)

"Hiç kimse dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep sebebiyle ayrımcılığa maruz bırakılamaz. Ayrımcı uygulamalarla, çalışma hakkı, eğitim hakkı, sağlık hakkı, siyasal ve sosyal hakları ve bu hakların kullanması engellenemez." şeklinde hüküm konulmalıdır.

6. Anayasanın üst norm olduğu ve altındaki düzenlemelerin kendisine aykırı olamayacağına ilişkin maddede, genel gerekçede teklif ettiğimiz üzere Kanunların ve Yönetmeliklerin Anayasaya aykırı olamayacağı düzenlemesine yer verilmelidir. Devam eden maddelerde ise buna uygun düzenlemeler yapılarak, yönetmeliğin altında çıkarılacak düzenlemelerin (karar, tebliğ, tavsiye, sektör direktifi vs.) kendi üstündeki düzenlemelere (Yönetmelik-Kanun-Anayasa) aykırı olamayacağı, böyle bir durumun olması halinde herhangi bir mahkeme hükmüne gerek kalmaksızın bu düzenlemelerin geçersiz olduğunun ve de uygulanmayacağının belirlenmesi gerekmektedir. Uygulamada pek kullanılmayan Tüzük olarak anılan düzenleme çeşidinin ise tamamen Anayasadan çıkarılması gerekmektedir.

Madde için öneri metni;

Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü

MADDE 11 veya """"..

Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.

Anayasa en üst hukuki norm olarak; Kanunlar, kanunların uygulanmasını göstermek amacı ile çıkarılan Yönetmelikler, Kanunlara ve Anayasa'nın hükümlerin aykırı olamaz.

İdarinin kendi idari işleyişini sağlamak için çıkarmış olduğu düzenlemeler bu madde ile getirilen düzenleyici kurallara aykırı olamazlar. Böyle bir aykırılığın varlığı halinde ayrıca bir mahkeme hükmüne veya her hangi bir makam kararına gerek olmaksızın ilgili düzenleme geçersiz sayılır.

7. Temel hak ve hürriyetlere ilişkin genel ilkeler korunmalı (m.13, m.12 vs.) "Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamaması" başlıklı 14. Maddesine muadili maddeler yeni Anayasa metnine alınmamalıdır. Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması başlıklı 15. Maddenin temel hak ve hürriyetlerin varlığını inkar eden 1. Fıkrası gibi hükümlere Anayasa'da yer verilmemelidir.

Madde için öneri metni;

Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulamayacağı

MADDE 15 veya """"".

Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, dahi Anayasada tanınan Temel İnsan Hak ve Hürriyetlerinin kullanımı durdurulamaz, bu hakların kullanımını engelleyici tedbirler alınamaz.

Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.

8. Temel hak ve hürriyetlerin özlerine dokunan ve tanınan hakkın için boşaltan 1982 Anayasası ve 1961 Anayasasında çokça yer verilen "Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, """"""" yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir." gibi ifadelere yer verilmemeli, bu tarz muğlak kavramlar içeren kısıtlama sebepleri, maddelere konmamalıdır. Temel hak ve hürriyetlere ilişkin kısıtlamalar uluslararası düzenlemelere, özellikle de Türkiye Cumhuriyeti tarafından 18 Mayıs 1954 yılından onaylanarak yürürlüğe konulan (yeniden düzenlenerek yürürlüğe giriş tarihi 1 Kasım 1998-11. Protokol) Avrupa İnsan Hakları Sözleşme'sine uygun hale getirilmelidir.

9. Irki temellere dayanılarak yapılan 1982 Anayasası "Türk Devleti", "Türk" gibi ifadelere yer verilmemelidir. Özellikle birlikte yaşama bilincini yok eden "etnik temelli " vatandaşlık tanımına yeni Anayasada yer verilmemelidir. Vatandaşlık ırki temelden bağımsız olarak Vatandaşlık Kanununda tanımlanmalıdır. Anayasa gerekçede belirttiğimiz üzere meseleci/kazuistik usulle yapılmamalıdır.

10. Siyasi Partilerin kapatılmasın ilişkin hüküm tamamen değiştirilerek siyasi partilerin sadece suç sayılan fiillerin işlenmesine bulaşması ve ya şiddete açıkça teşvik etmesi halinde kapatılması öngörülmelidir. Siyasi parti tüzel kişiliğine son verilmesi halinde dahi siyasi parti faaliyetleri kapsamında suç işlediği açıkça ispatlanmış kişiler hariç, hiç kimse içinde bulundukları siyasi partin kapatılması nedeniyle, siyasi yasaklı olmamalıdır. Siyaset yapmak, siyaset yapmak amacı ile parti kurmak, siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin temel düsturlara, aynı maddede yer verilerek genel bir düzenleme yapılmalı, ayrıntılar ise çıkarılacak ayrı bir kanunda (veya siyasi partiler kanununda düzenlenmelidir.)

Madde için öneri metni;

Siyasi faaliyette bulunma, parti kurma, partilere girme ve partilerin siyasi faaliyetlerinin durdurulması

MADDE 68 veya """..

Herkes, meşru yol ve vasıtaları kullanmak kaydı ile siyasi faaliyette bulunma, siyasî parti kurma, usulüne göre partilere girme ve partilerden ayrılma hakkına sahiptir.

Siyasi faaliyette bulunma hakkı için yaş sınırı öngörülebilir ve vatandaş olma şartı getirilebilir.

Siyasi partiler ancak, faaliyetleri kapsamında suç işlendiği veya açıkça şiddete teşvik ettikleri, Anayasa Mahkemesi kararı ile tespit edildiğinde kapatılabilirler.

11. Merkezi ve mahalli idari kuruluşlar ile Yüksek Öğretim Kurulu, RTÜK, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurum, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi kamu kurumları Anayasada düzenlenmemelidir. İdari hizmetlere ilişkin sadece genel ilkelere Anayasada yer verilmelidir.

12. Yargıya ilişkin genel haklar ve ilkeler ile hakimlik teminatına ilişkin maddeler korunmalıdır. İlk derece mahkemeleri ve Yüksek Mahkemeler için ön görülen "yargı yolu" çeşitliliği ortadan kaldırılmalı, bir tek yargı yolu ön görülerek bu yargı yolu içerisinde ihtisaslaşmış dairelere yer verilmelidir. Hak arama hürriyetini engelleyen ve adeta kuruldukları düzenin bekçiliğini yapan İdari Yargı Yolu (İdari Mahkemeleri, vergi mahkemeleri ve bu mahkemelerin üst mahkemesi olan Danıştay), Askeri Yargı Yolu (Askeri Disiplin Mahkemeleri, Askeri Ceza Mahkemeleri ve bunarlın üst mahkemesi olan Askeri Yargıtay) ve Askeri İdari Yargı Yolu (Askeri Danıştay) katiyetle kaldırılmalıdır. Bu mahkemelerin görevleri ön görülecek tek Yargı Yolu olan Adli Yargı Yolu içerisindeki ihtisas dairelerine aktarılmalıdır. Hali hazırda var olan "Yargı Reformu" çerçevesinde, İstinaf mahkemeleri faaliyet geçirilerek, kurulacak bu düzen üç aşamalı hale getirilmelidir. Anayasa Mahkemesinin görevleri de kurulacak yeni tek yollu adli mahkemelere aktarılmalı, Anayasal denetim bu mahkemelerden birinin görevi haline getirilerek Anayasa Mahkemesi kaldırılmalıdır. Sayıştay genel hak arama hürriyeti kapsamı dışında olduğundan, yaptığı teknik işler gözetilerek "Mahkeme" olma vasfı kaldırılıp, bir üst kurul olarak, görevine devam etmesi sağlanmalıdır.

Madde için öneri metni;

MADDE """"".

Yargı faaliyetleri, kurulacak adli mahkemeler vasıtasıyla yürütülür.

Yargı örgütü, ilk derece mahkemeleri, Bölge Adliye Mahkemeleri (İstinaf Mahkemeleri), ve Temyiz Mahkemesi olarak Yargıtay olmak üzere üç aşamada oluşur.

Mahkemelerin kuruluşu, görevleri ve yetkileri kanunla düzenlenir. Özellik gerektiren teknik işler için yargı örgütü içerisinde gösterilen mahkemelerde bulunan daireler arasında iş bölümü yapılabilir. İş bölümü, kanunda gösterilen kıstaslar çerçevesinde yetkili makamlar eli ile yapılır.

13. İnkılap kanunlarını korunması gibi baskıcı dönemlerden kalma maddeler Anayasaya hiç alınmamalı, devrim kanunları gibi ibarelere de, Anayasada yer verilmemelidir.

14. Yerinden yönetim ilkesi esas alınmalı, adalet ve güvenlik dışındaki tüm alanlarda, merkezi idarenin hantal yapısına son verilmelidir. Bu ise 1921 tarihli ilk anayasamız olan Teşkilat-ı Esasiye Kanununun 11. maddesi aynen alıntılanarak dahi yapılabilir

Madde Metni:" Vilâyet mahalli umurda manevi şahsiyeti ve muhtariyeti haizdir. Harici ve dahili siyaset, şer'i adlî ve askeri umur, beynelmilel iktisadî münasebat ve hükûmetin umumi tekâlifi ile menafii birden ziyade vilâyata, şâmil hususat müstesna olmak üzere Büyük Millet Meclisince vaz edilecek kavanin mucibince evkaf, Medaris, Maarif, Sıhhiye, İktisat, Ziraat, Nafia ve Muaveneti içtimaiye işlerinin tanzim ve idaresi vilâyet şûralarının salâhiyeti dahilindedir."

15. İçinde hiçbir ırki atıf bulunmaya, Anayasal vatandaşlık teminat altına alınmalıdır.

Madde Metni: Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan herkes Türkiye Cumhuriyetinin eşit ve saygın vatandaşlarıdır.

16. Çeşitliliğin zenginlik sayıldığı insanlığın geldiği aşamada, kamu hukukunda ortak olmakla birlikte, kişilere, felsefi veya dini inanışlarına göre, özel hukukta "seçmeli çok hukukluluk" imkanı tanınmalıdır.

Madde Metni: Kamu hukukunda ortak olmakla birlikte, özel hukuk alanında, kişilere, felsefi ve dini inanışlarına göre, "seçmeli çok hukukluluk " imkanı tanınır. Bunun usul ve esasları kanunla düzenlenir.

17. Farklı dillerde yaratılmış olmanın eğitim konusunda bir engel teşkil etmemesi gerekmektedir. Okul çağına gelen çocuklar hem hakim dilde hem de kendi anadillerinde öğretim almalıdırlar. Buradaki amaçlardan biri anadilde daha kaliteli öğretim yapmak iken, çift dili öğretimin diğer bir amacı da birbirimizin farkında olmamızı sağlaması suretiyle toplumsal konsolidasyona hizmet etmesidir.

Ayrıca, tıpkı batı dillerinin öğretimi yapıldığı gibi bu topraklarda konuşulan başka dillerin de örgün eğitim kurumlarında öğretimi yapılmalıdır. Böylece birbiriyle akraba olan insanların birbirinin dillerini bilmeleri ve anlamaları sağlanmalıdır.



Madde Metni: Resmi dil Türkçe'dir. Farklı etnik kimliğe mensup vatandaşlara kendi dilinde eğitim imkanı tanınır.

4- SONUÇ

Tarafımızdan yapılan teklif, İnsan Hakları Örgütü Olan Mazlumder'in üzerinde yıllardan beri çalışmış olduğu ve İnsan Hakları İhlallerinin vermiş olduğu tecrübenin bir imbikten süzülerek billurlaşmış halini yansıtmaktadır. Keza bu tecrübe insanların umumi efkarını temsil eden serencamın ayinesi durumundadır. Dikkate alınması bu nedenle elzemdir. Anayasaların acıların değil, hakların kaynağı olması umut ve arzusu ile...



[1] Begoviç, Aliya İzzet, İslam Deklarasyonu, S.75, 4. Bası, Fide Yay, İstanbul 2010.

[2] Elibol, Ahmet, Yeniçeriler ve İktidar Bağlamında Osmanlı Sisteminin Dönüşümü, Akademik Bakış Dergisi, Cilt:3, Sayı 5, Ankara 2009; "Yeniçerilik kurumunun klasik formunu tamamlayıp, bilhassa XVI. yüzyılın ortalarından sonra yaşadığı değişim ve farklılaşmalar, günümüzde yaygın tarih anlayışı tarafından, kurum adına

"bozulma" ve Osmanlı siyasal ve sosyal sisteminin işleyişi açısından ise "gerileme"nin önemli bir sebebi olarak gösterilmektedir."

[3] Çev. Akbay, Muvaffak, Amerika Birleşik Devletleri Anayasa Metinleri, Ankar Üni. Hukuk Fakültesi Dergisi, Say.38 S.245, Ankara 1995.

[5] Kelsen, Hans, "La garantie juridictionnelle de la constitution : la justice constitutionnelle", Revue du droit public, s.211., 1928,

[6] Gözler, Kemal, İnsan Hakları Normlarının Anayasaüstülüğü Sorunu, 17.12.2011, http://www.anayasa.gen.tr/.

[7] 477 Sayılı Memleketlerinde Türk Tebaasından Kavanin Ve Tedabiri İstisnaiyei Harbiyeyi Refetmiş Olan Devletlerin Türkiye'deki Tebaasına Mevzu Tedabirin De Refine Dair Kanun, Kabul Tar. 12.04.1924, Yayın Tar. 26.04.1924, Yayınlandığı R. Gaz. Say. 69, Tertip 3, Cilt 5, s. 415.

[8] 805 Sayılı İktisadi Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullanılması Hakkında Kanun, Kabul Tar. 10.04.1926, Yayın Tar. 22.04.1926, Yayınlandığı R. Gaz. Say. 353, Tertip 3, Cilt 7, s. 9.

[9] 89/14391 Karar Nolu, Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar, Kabul Tar. 07.08.1989, Yayın Tar. 11.08.1989, Yayınlandığı R. Gaz. Say. 20249.

[10] Can, Osman, Yeni anayasa, bir sistem dönüşümünü esas almalı, 13.04.2011, Köşe Yazısı, Star Gazetesi.

[11] 1982 Anayasası m.14

[12] Metinde geçen madde ve numarasından sonra gelen "veya "".." ibaresi yeni yapılacak Anayasa metninde denk gelen maddenin ne olduğunun bilinmediği, denk gelen maddeye hangi numaranın gerekiyorsa onun konabileceği anlamına. 1982 Anayasasında maddenin bulunduğu madde numarasının metne alınması ise yol göstermek amacı ile yapılmıştır.