Medya rövanş peşinde... Papa’dan sonra Haşim Kılıç güzellemeleri!

Hani, “benim teröristim iyidir” mantığı vardır ya; bu mantıktan hareketle bazı insanlar, olayları “sempati duydukları” kişilere göre değerlendirirler ya, son günlerde bunun “somut örneklerini” görüyoruz “medya” ve“siyaset”te!..

Dedim ya; olaylara bakışlar, “sempati duyulan kişiler”e göre değişiyor... Kimi de, bunu; bir “vurma çakma ve rövanş alma” vesilesi olarak kullanıyor!..

HIRİSTİYANLARARASI DİYALOG!

Meselâ, şu “Papa” olayı!..

Malûm, Papa Franciscus, Türkiye’ye geldi ve 3 gün kalıp gitti.

Peki, niye geldi?..

Tek cümleyle özetleyelim:

Fetullah Gülen Örgütü, yıllardır “Dinlerarası Diyalog” peşinde koşarken, papa; “Hıristiyanlararası Diyalog” için geldi.

Bu ziyaretin amacı;“Katolik Hıristiyanlar” ile“Ortodoks Hıristiyanlar”arasında 1050yılında yaşanan“karşılıklı aforozlaşma”nın1964’te kalkmasına rağmen, hâlâ devam eden“gerilim”in sonlandırılmasıdır!..

Nitekim, Papa Franciscus ile Fener Rum Patriği Bartholomeos, birlikte“ayin” yöneterek, hiç olmazsa “resmî” olarak Hıristiyan dünyadaki“kavga”yı sona erdirmişlerdir!..

“Hakikat” bu iken ve hemen herkes bunu biliyorken; bazı yazarlar,“Cumhurbaşkanlığı Yerleşkesi”ne de atıfta bulunarak, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a “Papa üzerinden çakma” gibi bir “hinlik” sergilediler!..

Neymiş; Papa “lüks bir otel”de kalmak yerine “Vatikan misafirhanesi”nde kalmış!.. Ve yine; “lüks bir otomobil”e binmek yerine, “Renault Symbol”marka ufak  bir otomobile binmeyi tercih etmiş!.. Bu da onun ne kadar“alçakgönüllü”, ne kadar “mütevazı” olduğunun göstergesiymiş... Ama bizimkiler, “lüks ve şatafat” içindeymiş!..

VATİKAN, BİR HOLDİNG!

Duyanın da, Papa’ya “sadaka” veresi gelir!..  Bu “angut”lar şunu anlamıyor: Papa “alçakgönüllü” veya “mütevazı” olduğu için değil, “PR” için öyle göründü!..

Bir nevi propaganda!.. Yoksa, “zenginlik”te; değil Türkiye’yi; dünyanın birçok ülkesini toplasan, hepsini sollar!..

Sadece şu kadarını söyleyeyim:

Bundan önceki Papa Benediktus’un, “bir tek şahsî hesabında 33 milyar dolar” bulunduğu ispatlanmıştı!..

Evet, “bir tek hesabı”nda!..

Oysa, daha “17-18 hesabı” vardı...

Allah bilir onlarda “kaç milyar dolar” hesabı vardı?!?..

Merhum Aytunç Altındal,

“Vatikan’daki 600 kişinin yönlendirdiği 900 milyon insan, şartsız olarak Vatikan’a bağlıdırlar ve onun emirlerine tabidirler” derken, tabloyu şöyle değerlendirmişti: 

“Katolikler, Papa’yı korumak, geliştirmek ve gerçekte daha da zenginleştirmekle yükümlüdürler.”

Bu emeklerine karşılık Papa’dan alabilecekleri tek “gelir”, her Pazar günüPapa’nın onlar adına yaptığı “Şükran Duası”dır, o kadar!..

Vatikan’ın doğrudan ya da dolaylı olarak sahibi olduğu veya yönlendirdiği günlük, haftalık ve aylık 200’den fazla gazete ve dergi, 154 radyo istasyonu veya emisyonu, 49 TV kanalı veya kablolu yayınıbulunmaktadır. 

Bu yayınlar 24 saat süreyle bütün dünyayı bir ağ gibi sarmaktadırlar.

Bu açıdan bakıldığında Vatikan’ın kendi dinini en iyi pazarlayan holdingolduğu apaçık görülebilir! Vatikan’ın gelirleri sadece bunlar değildir. Vatikan, “dünyanın önde gelen birçok şirketinde hissedar”dır. Çeşitli ülkelerde sayısız gayrimenkulü vardır. 

Vatikan’ın gelirleri, her ülkedeki Katolikler’den kesilen kilise vergisi, aidatlar, bağışlar, şirket gelirleri, hisse senedi-tahvil-bono gelirleri, bankacılık ve faiz gelirleri, hediyelik eşya satışlarıyla elde edilen gelirlerden oluşmaktadır. 

Vatikan’ın; giyim ve turizm sektörlerinde çok kâr getiren yatırımları vardır.Avrupa Birliği içinde Vatikan’a bağlı olarak çalışan “Katolik Tekstil Sanayicileri Birliği” onun çıkarlarının yöneticisi durumundadır. Benzer şekilde ayakkabı, yiyecek ve enerji ile inşaat sektörlerinde de kârlı yatırımları ve ortaklıkları vardır. 

VER İNCİL’İ, AL TOPRAĞI!

Hepsi bir yana da;

“Hıristiyanların Afrika topraklarına çöreklenme” hadisesini nereye koyacağız?

Kenya’nın kurucu Devlet Başkanı Jomo Kenyatta’nın sözünü hatırlarsınız...

Demiş ki;

“Avrupalılar geldiklerinde onların elinde İncil, bizim elimizde ise topraklarımız vardı... Bize gözlerimizi kapatıp dua etmeyi öğrettiler... Gözlerimizi açtığımızda baktık ki; İncil bizim elimizdeydi, topraklarımız ise beyazların olmuştu.”

Peki, hâlâ “işgal” altında bulunan bu topraklardan elde edilen “rant”tan,“sömürülen petrol ve madenler”den “Vatikan”ın payı”na düşen nedir?..

Söyleyin Allah aşkına;

Bu Papa mı “alçak gönüllü”dür, bu adam mı “mütevazı”dır?..

Belki de “yüz milyarlarca dolar”ı yöneten bir “Holding patronu”nun; kalkıp da “küçük bir otomobil”e binmesine “alçak gönüllülük” demek,“aptal”lıktan başka bir şey değildir!..

Adam “PR” çalışması yapıyor, medyadaki “salak”lar da bunu yutuyor!..

Ama, dertleri başka... Dertleri; Papa üzerinden Erdoğan’a çakmak...

Ne var ki, “gerçek”ler de ortada!..

AYM’NİN YETKİSİ YOK!

Aynı “embesil” ve “gerçek” taifesi; “Papa’yı kullandıkları” gibi, şimdi de“Haşim Kılıç’ı kullanmaya” başladılar!..

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın; “Yüzde 10 olan seçim barajının kaldırılması ile ilgili raportörlerin çalışması bitti... Yüksek mahkeme; hak ihlali olup olmadığı yönündeki kararını 2-3 hafta içinde verecek” şeklindeki sözleri, “yeni bir tartışma” başlattı!..

Neymiş; Anayasa Mahkemesi; “yüzde 10 seçim barajının hak ihlali olduğuna” karar verirse demokratik siyasetin önü açılırmış. 

Neymiş, Anayasa Mahkemesi“AİHM’den daha özgürlükçü bir karar alabilir”miş!..

Lütfen dikkat;

Bu sözleri,“pencere kenarındaki saksılar”  değil, koca koca “hukukçu”lar, anlı-şanlı “siyasetçi”ler, burunlarından kıl aldırmayan “prof”lar ve “prostatlı gazeteciler” söylüyor!..

Bu adamlar; ya “akıllarını peynir-ekmekle yemiş” olmalı, ya da “kuyruk acıları” depreşmiş olmalı!..

Ulan “salak”lar, ulan “embesil”ler ve ulan “angut”lar; hele sorsanıza kendinize; “Anayasa Mahkemesi’nin böyle bir yetkisi var mıdır?”

Ne yani; 

Anayasa Mahkemesi, “yasa koyucu” olan TBMM’nin önüne geçip; “Seçim barajı yüzde 7 veya 5 olsun” diyebilir mi?..

Var mı böyle bir yetkisi?..

Eğer varsa; biz niye “sandık”lara gidip de “oy” kullanıyoruz ki?.. Oy kullanıp da, niye “Milletvekili, Bakan, Başbakan” seçiyoruz ki?.. Madem“seçim barajı”na Anayasa Mahkemesi karar verecek, o zaman kapatalım“siyasetin kepenkleri”ni de, bırakalım Anayasa Mahkemesi yönetsin ülkeyi!.. Seçime de o karar versin, geçime de!.. Baraja da o karar versin,garaja da!

Vazgeçelim “Demokrasi”den, ülkeyi “Yargıçlar Cuntası”nın eline terkedelim!..

Ama, bunları yapmadan önce soralım: Anayasa Mahkemesi, “seçime 6 ay kala” niye böyle bir lâf attı ortaya?..

Niye karıştırdı ortalığı?.. Yoksa, yine “Paralel bağlantılar” mı rol oynadı?..

Tekrar edelim;

Anayasa Mahkemesi’nin, “Seçim barajı şu olsun!” deme gibi bir hakkı veyetkisi yoktur!..

Haa, sırf “gıcıklık” olsun diye, “baraj iptal edilsin” veya “baraj düşürülsün”yönünde bir karar alabilir!.. Bu karar da çok tartışılır ama, nihayetinde“barajın kaç olacağına” karar verecek olan, yine Meclis’tir!..

Farzedelim ki, Meclis de bir karar aldı... Ama, Meclis’in alacağı karar da,“bir yıldan önce uygulanamaz!”

Dolayısıyla, “2015 Haziran’ındaki seçimleri” etkilemez!..

O halde; bu “umut” vermeler niye, bu “şehvetli demeçler” niye?..

Anayasa Mahkemesi, en azından “demeç kaosları”na yol açan bu açıklamalardan dolayı utanmalıdır!..

AİHM’İN 2007 KARARI

Sadece “utanmak”la kalmamalı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin“yedi yıl önce” verdiği kararı da okumalıdır!..

Okuyun Haşim Bey, okuyun!..

Hatırlarsınız;

Daha sonra kapatılan DEHAP’ın üyeleri olan Resul Sadak ve Mehmet Yumak, 2003 yılında AİHM’e yaptıkları başvuruda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin özgür seçimlerle ilgili ek protokolünün 3. maddesini gerekçe göstererek; yüzde 10’luk seçim barajının seçmenlerin kendilerini özgürce ifade edebilme haklarına engel teşkil ettiğiniiddia etmişlerdi... Türkiye’de 3 Kasım 2002 tarihinde düzenlenen genel seçimlerdeŞırnak’tan aday olan Sadak veYumak, partilerinin kentte yüzde 45,95oranında oy almasına rağmen milletvekili seçilemediklerine işaret etmişlerdi.

AİHM, 26 Mart 2006  tarihinde, başvurunun kısmen incelenmeye alınmasını kabul etmişti... Mahkemenin ilgili dairesi, 30 Ocak 2007tarihinde 4’e karşı 13 oyla aldığı kararda; Türkiye’de uygulanan yüzde 10’luk seçim barajına karşı açılan davada insan hakları ihlalinde bulunulmadığı görüşüne varmıştı. AİHM’nin gerekçeli kararında,“Türkiye’de özellikle 1970’li yıllardaki istikrarsızlığın göz önünde tutulduğu” ifade edilerek, bu barajın TBMM’nin “aşırı şekilde bölünmesi ve işlevsiz hale gelmesini” önlemeye yönelik olduğu belirtilmişti.

Özetleyecek olursak;

AİHM, 2007’de verdiği kararda, “Türkiye’de uygulanan yüzde 10 seçim barajında hak ihlâli yoktur” demişti!.. Mahkemenin “temyiz” niteliğindeki“Büyük Daire”si de, “ihlâl yok” kararına varmıştı!..

Hadi, AİHM’i bir kenara bırakalım ve altında “Haşim Kılıç’ın imzası” da bulunan “1995 tarihli Anayasa Mahkemesi kararı”nı hatırlatalım... 

Haşim Kılıç’ın da imzası bulunan “1995 kararı”nda Anayasa Mahkemesidemiş  ki; “Yüzde 10 barajının Anayasa’ya aykırılığı yoktur!”

Toparlayacak olursak; 2007 tarihli AİHM kararı da, 1995 tarihli AYMkararı da; “seçim barajının hak ihlâli olmadığı” yönündedir!..

Peki; geçmişte verilen bu kararlara rağmen; Haşim Kılıç’ın başında bulunduğu Anayasa Mahkemesi ne yapmaya çalışmaktadır?..

ZAMANLAMASI MANİDAR!

“Niye şimdi?” sorularına cevap veren AYM demiş ki; “Bireysel başvuru yeni yapıldı!”

Her “yeni başvuru”ya niye öncelik tanıyorsunuz ki!.. Madem böyle bir“âdet”iniz var, o halde söyleyin:

Yabancı sermayeli “Twitter” adlı şirketle ilgili kararı “öncelikle” ele alırken, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın aynı konudaki “bireysel başvurusu”na, niye hâlâ cevap vermediniz?..

Açık söylemek gerekirse;

Anayasa Mahkemesi’nin “seçim barajı”yla ilgili olarak alacağı her karar, en az “367 kararı” kadar “ucube”, en az o karar kadar “hoyratça” ve o karar kadar “yetki gaspı” olacaktır!..

Bazı “Paralel gazeteler ve televizyonlar” ile “Paralel’in güdümünde”yayınlar yapan medya organlarının “Haşim Kılıç güzellemeleri” yapmaları;“demokrasi ve hukuk”tan ne kadar nasipsiz, “sivil siyaset”e ne kadar düşman ve ne kadar “Paralel’in kucağında” olduklarını göstermiştir!..

BİRİ GÖSTERİ, BİRİ HİSTERİ!

“Haşim Kılıç güzellemeleri” yapıyorlar, onu “cilalıyorlar” ki, “AK Parti iktidarı”na vurabilsinler!..

Tıpkı; “Papa üzerinden” vurmaya ve “Hükümet’i yıpratmaya” çalıştıkları gibi!..

Ama, boşuna kürek sallıyorlar!..

Papa’nın “gösteri”si de ortada, 

AYM’nin “histeri”si de!..

Milletin bu tür numaralara karnı tok ve artık yemiyor!..

Yiyenlere afiyet olsun!..

 *****************************************************************

O satırları yazmak Ekrem’e kaldıysa, vah, vah, vah!..

Adı, artık “Tokatçı Ekrem”e çıkmış olan Ekrem Dumanlı dünkü yazısındaPensilvanya’yı “tasvir” etmiş... “Pensilvanya’nın ücra bir köşesinde camdan dışarı bakıyoruz Fetullah Gülen Hocaefendi ile” diye başlamış satırlarına... Sonra; “dramatik ve ağlamaklı bir üslupla” demiş ki; “Bu kaçıncı zemheri, bu kaçıncı hasret ateşi?.. Birkaç günlüğüne geldiğim Amerika’da Hocaefendi’yi ziyaret etmenin böyle bir ikilemi var!”

Ekrem’in yazısını okurken, “eski günler” geldi aklıma... Evet; “Kirli 17-25 Aralık darbe girişimi”nden önceki günler!..

O zamanlar, Fetullah Gülen’i hiç “yalnız başına” ziyaret etmezdi Ekrem... Yanında, mutlaka “birkaç gazeteci” götürür, giden gazeteciler de, dönüşlerinde çarşaf çarşaf “röportaj” yayınlar, sayfa sayfa “güzelleme”yaparlardı!.. O “röportaj”ların yayınlandığı gazeteler de, “Cemaat mensupları” tarafından “tomar tomar” alınır, gazeteler; “tiraj patlaması”yaşadıklarını zannederlerdi!..

Bugün bakıyorum da; Ekrem Dumanlı, “Pensilvanya’da tek başına!”

“Hocaefendi’si” ile baş başa, camdan dışarıyı seyredip, “ah” çekiyorlar!.. Eskiden olsaydı, bu satırları Ekrem değil, “başka gazeteciler” yazardı!..

Gördüğüm o ki; “Türkiye ve Tayyip Erdoğan yalnızlaşıyor” algısı oluşturmaya çalışan “Zamane”lerin aksine, asıl yalnızlaşan Fetullah Gülen’dir!..

Baksanıza, “iş başa düşmüş” olmalı ki, “Gülen güzellemeleri” yapmak,Ekrem’e kalmış... Vah, vah vah!..

yeniakit

Bu yazı toplam 604 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar