Mehmet Kaya :Yaşamaktan Çok Ölümü Seven  Bir Halk

Mehmet Kaya :Yaşamaktan Çok Ölümü Seven Bir Halk

Yaklaşık 9 yıl Gazze’de kalmış olan Mehmet Kaya, Kudüs Der’de bu süre boyunca edindiği izlenimleri anlattı.

Filistin'deki mevcut durumdan halkın yaşadığı sorunlara, savaş sırasındaki yaşanılanlardan Ramazan soflarına, Kudüs'teki mücadelelerden bugün turistik gezilere dönüşmeye başlayan seyahatlare, direnişin gücünden İsrail'in korkularına, camilerdeki eğitimden intifadaya kadar birçok konuya temas eden Kaya, özellikle yaşadığı tecrübeleri anılarla birlikte harmanlayıp Gazze'deki zulmü doğrudan bir şekilde deneyimlemiş biri olarak dinleyicilere aktardı.

Kaya konuşmasına Allah’a Hamd, peygambere salat ve ümmete selamla başladı.

“Yaklaşık 18 yıldır Türkiye dışındayım. Bunun 9 yılı Gazze'de geçti. Sizlere Gazze’deki direnişi, yaşanmışlıkları, İslami Hareketin orada ne denli başarılı olduğunu anlatacağım.” diye söze gire Kaya, Filistin tarihinden kesitler sunarak sözlerine devam etti.

“Allahın kutsal kıldığını söylediği topraklar. 1870li yıllarda Yahudilerin ‘topraksız halk halksız toprak sloganı’ vardı. Herkese böyle anlatıyorlardı. Böylelikle bir kamuoyu oluşturdular. Siyasal siyonizmle birlikte, kültürel siyonizmi de beraber başlattılar.”

Filistin toprakların Yahudilerin yerleşme girişimlerinin Osmanlı zamanında başladığını belirten Kaya sözlerine şöyle devam etti: “Osmanlı zamanında küçük küçük çiftlik alarak girmeye bölgeye girmeye çalıştılar. Lakin bu durum bir süre fark edilince önüne geçildi.”

"Yahudiler çok uzun vadeli düşünür, acele etmezler; hedeflerine varmak için her türlü riski göze alırlar"

Arapların Siyonist rejimin kurulduğu ilk yıllarda yaptıkları savaşlarda çok kısa süreler içerisinde yenildiğini söyleyen Kaya 2008-2009’da 21 gün süren savaşta aynı ve hatta daha da güçlenmiş olan Siyonist rejimin Gazze’ye 1 km dahi giremediğini belirtti ve bunun sebebi olarak; “çünkü Araplar ırk savaşı yapmıştı, Filistinliler din savaşı yaptı.” dedi.

Mehmet Kaya’nın gerçekleştirdiği konuşmadan satır başları şu şekilde:

Bize 2014’te 2000 küsür şehidin verildiği 51 gün süren savaşta sordular, “Sığınaklarınız var mı?” diye. Dedim ki burada sığınak olmaz; sığınak ancak Yahudilerde olur. Çünkü onlar ölmeyi sevmiyorlar.

İsmail Haniyye’nin şu sözü de bu durumu anlatıyor: "Siyonistler yaşamayı ne kadar seviyorsa biz onlardan daha fazla ölümü seviyoruz" Şimdi bu halk nasıl boyun eğsin?

Filistin'de bir anahtar sembolü vardır. Bu sembol şunu temsil eder. Halkın büyük bir çoğunluğu siyonist rejimin işgal ettiği topraklardan çıkartılırken kapılarını kitleyip çıkmışlar. Şu an da bu topraklar rejimin işgali altında ancak Filistinliler, özellikle o dönemden kalan yaşlılar biz döneceğiz diyorlar ve bu yüzden şu an yaşadıkları Gazze’de ev yapmıyorlar.

"Bu topraklar bize emanet; kapı açılırsa 2 çocuğumla birlikte girip direneceğim"

Bir gün Mısır üzerinden Gazze’ye yardım sokmak için sınırda bekliyorduk. Bizimle birlikte kapıda bekleyen bir de Filistinli kadın vardı. Kapıda bekliyor, açılırsa içeri girecek ve içeride de savaş vardı. Sınırda bekleyen bir sürü gazetecinin arasından Yunan asıllı bir gazeteci benden de yardım alarak kadına sordu. “Neden bekliyorsun?” Kadın dedi ki “Ben burada doğdum ve burada öleceğim. Bu topraklar bize emanet. Kapı açılırsa 2 çocuğumla birlikte girip direneceğim…” Tabi bunu elin Avrupalısı anlamaz, ama orada durum bu ve halkın geneli çıkıp gitmeyi düşünmüyor.

Savaş dönemlerinde çoğu kimse evlerine bile girmiyor. Ancak çok yoğun bir bombardıman olursa giriyorlar. Mesela bir keresinde İsrail havaalanına Filistin’den bomba atılmış ve havaalanı kapatılmıştı. Bunun üzerine tüm gençler tekbirlerle dışarı çıkmıştı. Savaşın ortasında, bombardıman sürüyordu.

Orada garip bir manevi duygu var. Herkese sirayet ediyor. Elbette kötü insanlarda var ama geneli hakikaten çok farklı. Gazze'deki savaş, cihad farklı bir cihad. Orada Allah’ın lanetlediği kavimle savaşılıyor. Cihadın temizliği elbette yüreklere de sirayet ediyor. Ve bu cihad tüm dünyaya örnek olması gereken bir cihad.

Mehmet Kaya konuşmasını Gazze’deki sorunları 3 temel başlıkta ele alarak sürdürdü:

1) Öncelikle Gazze’nin %70'i işsiz. İş yok, iş alanı yok. Sanayi ve ticari faaliyet yok. Çoğu memur. Daha büyük bir gelir grubu yok. Yardımlarla geçinen bir toplum.

Yahudiler ve emperyalistler bu durumu fırsat bilip toplumu bitirebilmek için neler yapıyorlar?

Kısaca, ekonomik olarak bitirdikleri toplumu yardımlarla dilenci haline getirmeye çalışıyorlar. İrade olarak zayıflatmaya çalışıyorlar.

İntifadadan sonra Filistin'de İslami hareket insanların içerisine girmeye başladı. Bunu kim başlattı? Felçli olan Şeyh Ahmet Yasin... Toplumun içinden çıkan ve toplumla yaşayan birisi. Şehid olana kadar yaşadığı ev ki o dönemde çok teklif gelmesine rağmen yıkık döküktü. O diyordu ki eğer ben bu insanların içerisinden çıkarsam onlar benim arkamdan gelmezler. Eğer bir insan zulme ve zalime direnilmesini söylüyorsa böyle yaşamalı. Bir lider her manada ordunun önünde olmalıdır.

"Bugün hangi Müslüman, bir liderin yakasını tutabilir?"

Bugün ne yazık ki dünya müslümanlarının en büyük problemlerinden biri bu. Bir tanesi müdür olduğu zamanda dahi onun yanına varamıyorsunuz. Hatırlarsınız, bir gün ganimetin pay edilmesinin ardından bir sahabe Hz. Ömer’in yeni bir gömlek diktirdiğini görür ve onun yakasına yapışır. İkimizde ganimetten pay aldık sen bunu nasıl diktirdin der? Tabi Hz. Ömer oğlunun payını kendisine verdiğini ve böylece ancak 2 pay ile diktirebildiğini söyler.

Bugün hangi Müslüman bir liderin yakasını tutabilir? Biz bu noktaya gelemezsek hiçbir zaman başarılı olamayız. İşte Ahmet Yasin de bunu yapıyordu. Ona o kadar inanmışlardı ki intifada taşla başladı. 2005'in sonunda israil Gazze’den çıkmak zorunda kaldı.

Bugün Gazze İslam ümmetine her açıdan örnek olan en iyi toplumlardan biridir. İnşaallah böyle devam ederler.

"Son 2-3 yıldır Gazze adeta “sessiz ölüme” bırakılmış bir konumda"

2) Bir diğer sorun sosyal yaşamın çok zor bir durumda olmasıdır. Artık 3 saat elektrik geliyor ve orada her şey elektriğe bağlı. Bu yüzden kuyulardan su çekilemiyor. Mesela benim son oturduğum evden akan su deniz suyuydu. Şu anda durum bu. Bu toplum orada bunlara sabrediyor.

Savaş döneminde maneviyat çok yüksek oluyor ancak savaş bittikten sonra insanlar hemen unutuluyor. Son 2-3 yıldır Gazze adeta “sessiz ölüme” bırakılmış bir konumda.

Yalnız tüm bunlara rağmen Gazze halkı eşi benzerini göremeyeceğiniz oradan da cömerttir. Bir misalle anlatayım. Ramazanda fakir evlerine iftara gidiyorduk. Ezan okunmadan 10 dk önce arıyor öyle gidiyor, elimizde ne varsa onu götürüyorduk. Son dakika da aramamızın sebebi de çok cömert olmalarıydı. Çünkü daha önceden arasak ne yapar eder mükemmel bir sofra hazırlar...

Onların yapmış oldukları yemekten yediğimizde çok mutlu oluyorlardı. Her yemeğin sonunda Allaha hamd ederlerdi. Asla dilinden düşürmezlerdi. Her haliyle şükretmelerine ben bazen utanıyordum.

Sosyal vakıalardan biri de şehadeti idrak etmiş olmalarıdır. Bunu bir düğün olarak görüyorlar. Taziye evinde anne baba sizi gülerek karşılıyor. Doğarken ağlamıyoruz ölürken neden ağlayalım diyorlar. İnşaallah böyle bir toplumu yahudi çeteleri yenemeyecekler.

İnsanlar nasıl yetişiyor, direnişin ne kadar gücü var?

En yüksek eğitim düzeyi olan insanlar Arapların arasında Filistinlilerdir. Eğitim konusunda çok dikkatliler. Gazze’de mescit ve camilerin anlamı farklı. Adeta bir Daru’l Erkam. Camilerde düğün yapılır, yemek yenir, çocuklar oyun oynar vs. Her sene neredeyse 10.000 çocuk hafız oluyor Gazze’de. Sene sonunda da toplu tören yapılır. Aynı zamanda bu hafızlık eğitiminin içerisinde bilgisayar bölümü, spor bölümü, kütüphane bölümü var.

1980 öncesinde camilerde genç bulunmazmış. Lakin son 11 yıldır sıkı bir çalışma var ve sabah namazında cemaatin yarıdan fazlası genç çocuk. 7-8 yaşından 20-25 yaşına kadar.

3) Diğer bir problemden de sağlık problemidir. Neredeyse her savaşta 2-3 bin kişi sakat kalıyor. Bu durum orada yaşama şartlarını daha da ağırlaştırıyor. Bununla birlikte hastahaneler de yetersiz. Savaşlar sırasında odalar dolmakla birlikte hastahane koridoları dahi dolu oluyor.

Sorular

1) Gazze’ye maddi olarak yardımlar yapılıyor ancak siyasi olarak yardım yapan bir ülke var mı?

Gazze’ye siyasi yardım yok denecek kadar az. Öncelikle bir savaş vs. olduğunda ilk tepki Latin Amerika ülkelerinden geliyor. Bizim ülkelerimiz ise kınamakla yetiniyorlar.

Türkiye yaptığı yardımları devlet statusünde siyasi bir yardım gibi değilde daha çok STK çalışması şeklinde yapıyor. İran’a gelecek olursak, İran’ın Filistin’de farklı bir boyutu var; silah desteği veriyor. Maalesef bugün bunlar dinlenilmek istenmiyor. Söylenildiğinde değişik anlaşılıyor, paramparça olduğumuzdan.

Diğer yandan Katar’da ciddi bir maddi yardım yapıyor.

2) Son zamanlarda el-Fetih ile yapılan uzlaşı anlaşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? İkinci olarak Türkiye’nin yolladığı yardımlar Aşhod limanından nasıl geçti, bir daha yardım oldu mu?

El Fetih ile Hamas arasındaki anlaşma derinliği olan bir anlaşma. Bununla ilgili eleştirenlerde var eleştirmeyenlerde. Eleştirenler Hamas’ın davayı satıp ihanet ettiğini söylüyorlar. Bunu diyen insanların çoğu klavye başında gece gündüz oturup haber üreten, o coğrafyada neler yaşandığını bilmeyen insanlar. Orada yaşananları görmeden anlaşmanın ne olduğunu bilmek zor. Tabi anlaşmanın zor kısımları da var.

Bizim endişemiz şu. Arafat Oslo’da anlaşmayı yapıp Filistin’e geldiğinde ona söylenen Filistin devletinin kurulacak olmasıydı. Böyle mücadeleler masalarda kazanılmaz. Neticede Arafat'ta böyle oldu. O ölünce de mesele kapandı. Siyonistler ve işbirlikçileri hiçbir şekilde o topraklarda silah olmasını istemiyor. Bu durumda neden bu anlaşmaya izin verdiler diye düşünüyoruz.

Aşhod’dan geçen yardımlar, İsrail ile yapılan Mavi Marmara anlaşması neticesinde sokulan yardımlardı. 3 gemi girdi. Daha fazla bir yardım gitmedi.

3) Gazze halkının Türkiye ve Türkiyeli Müslümanlara bakış açısı nasıl? İkinci olarak Filistin davasına gönül vermiş Türkiye’deki Müslüman gençlere oradaki gençleri de görmüş biri olarak ne söylemek istersiniz?

Filistin halkının Türklere karşı tarihten gelen bir sempatileri var. Bu Sultan Abdülhamid’den kaynaklanıyor. 2008 Savaşı’ndan bu yana Filistinliler Türkiye’de olup bitenleri de iyi takip ediyorlar. Onların meseleye bakış açısı insani değik akıdevi. Dolayısıyla Türkiye’deki İslami hareketin de bakış açısı akidevi olmalıdır.

Diğer soru için, gençler adeta orada ocağın başında yetişiyorlar. Orada mücadele vermek burada mücadele vermekten daha kolaydır. Eline silah alıp savaşmak sizi bir idrak düzeyine çıkartır. Sonra korkuyu bırakırsınız. Çünkü orada cihad ve şehadet kültürü var. Buradaki gençler ellerinden geldikçe Gazze’yi, Filistin’i, Aksa’yı ve oralarda olup bitenleri hatırda tutma, hatırlama, hatırlatmaya yönelik programlar yapabilirler. Çünkü seküler bir toplumuz ve burada yetişmek çok zor.

Kaya: Son olarak şunları söyleyeyim:

"Türkiye’de Kudüs ziyaretlerine ve turistik ziyaretlere götürmeye çalışan bir algı var"

Siyonist elçilik dedi ki “Türkiyeli Müslümanların buralara gelişini saygıyla karşılıyoruz.” Şu anda Türkiye’den çok insan gidiyor. Kudüs’te 300.000 Müslüman var ve bu nüfusun %20'sinin altında. Yahudiler çok dikkatli bir şekilde uzun vadeli programlarını yapıyorlar. Orada once sabah baskınlarıyla zaman mefhumunu bitirdiler. Şu an mekan mefhumu kaldı. O zaman da Aksa’yı el Halil camisinde yaptıkları gibi ikiye bölecekler ve yıkıp Süleyman mabedini yapacaklar. Yahudilerin bu teşviklerini nasıl görüyoruz anlamıyorum. Geçenlerde bir afiş vardı mesela. Kubbetu’s Sahra manzaralı 5 yıldızlı sabah kahvaltısında ağarlamak istiyoruz şeklinde. Bu nasıl şey anlamış değiliz.

Şurası da önemli ki Gazzeli yetkililer böyle yapılmasının Aksa’yı giderek turistik bir konuma getireceğinden tedirginler.

“Allahın davasına saldıranlar bilsinler ki bunun hesabını verecekler”

Bizler önce kendimizi yetiştirmeliyiz. Allah diyor ya “İman edenler iman edin...”. Ne zaman ki rüya ve düşüncelerinde yatmadan önce Kudüsü düşünen Selahaddin gibi olursak o zaman Allah bize zaferi nasip eder. Yoksa biz bu parçalanmışlıkla bir şey yapamayız.

Ve’s-selamu aleyküm ve rahmetullah