Merve Kavakçı O Geceyi Anlattı
Kadın ve çocukları korkutarak efendilerinden aferin alanlardan, Nuh deyip peygamber demiyenlerden ne zaman hesap sorulacak...
O yaşadıklarıyla postmodern sürecin simge isimlerinden biri oldu. Kavakçı, 18 Nisan 1999'da milletvekili seçilip Meclis'e adımını attığı günden itibaren adeta bir lince tabi tutuldu. İşin psikolojik altyapısını her zamanki gibi medya hazırlarken ordu 'Meclis'te başörtüsüyle yemin ederse darbe olur' mesajını gönderiyordu. Dönemin cumhurbaşkanı, 'ajan' diye yaftaladı. Milli iradeyi temsil eden üstelik hemcinslerinin de içinde bulunduğu milletvekilleri ise kürsüyü işgal ederek yemin ettirmedi. Oysa ne azılı bir katil ne de hükümeti ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya yemin etmiş bir terör örgütü üyesiydi. Suçu, sadece inancının gereği olarak başörtüsü takmaktı. Gerçi sıkıntılar çekeceğini biliyordu. Ancak 2 Mayıs 1999'da Meclis'te yaşanan manzarayı tahmin bile etmemişti. 2 Mayıs yemin eden arkadaşları için en mutlu gün olurken onun için bir kâbusun başlangıcı oldu. Kavakçı, "Yaşadığım korkuyu asla unutamam." dediği o günü Zaman'a anlattı: "Öyle şaşkındım ki! Önce bir sevinç (milletvekili seçildiğim için) ama o sevincin yerini bir anda kaplayan büyük bir korku var. Öyle bir korku ki karşınızdakiler her şeyi yapabilir. Sıralara vuruyorlar arkasından avazları çıktığı kadar 'dışarı dışarı' diye bağırıyor, kavga ediyorlardı. En çok korkmama sebep olan gerçek ise bu insanların; artık hak, hukuk, kanun dinlemeyeceği oldu. O kadar gözleri dönmüştü! Ecevit'in 'Bu kadına haddini bildirin!' komutuyla başlayan linç girişimi kampanyasına eşzamanlı olarak televizyonda canlı yayında, dönemin Cumhurbaşkanı Demirel de beni, ajanlıkla suçlamıştı. Bu da tabii parti içerisinde bir korku oluşturdu."
SAVCININ KAPIYA DAYANDIĞI GECE KORKUNÇTU
Yemin krizini, durumdan vazife çıkaran dönemin DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel'in imza attığı hukuk skandalı takip etti. Kavakçı hakkında "bölücülük ve silahlı örgüte üye olma" iddiasıyla soruşturma açan Yüksel, 18 Ekim'de ifade için Kavakçı'nın Beşevler'deki evinin kapısına dayandı.
Kavakçı, baskın anında yaşadıklarını anlatırken gözleri doluyor. Sanki o geceyi adeta yeniden yaşıyor: "Bir akşamüstüydü. Telefon çaldı, bir arkadaş 'Merve Kavakçı ifadeye alındı.' şeklindeki haberinin geçtiğini söyledi. 'Yok dedim ben evdeyim.' TV'ye baktım orada da öyle geçiyor. Biraz sonra Nuh Mete Yüksel kapıya dayandı. Belki de en çok korktuğum gece o geceydi. Çocukları ve anneannemi bir yakınımıza gönderdim. Yanımda milletvekili olan dayım Zeki Ünal vardı. Savcının "Aç kapıyı yoksa kıracağım, biliyorum içeridesin." bağırtılarını duydukça korkum artıyordu.
Abdullah Gül'ü arayarak, "Abi, Nuh Mete Yüksel kapıda." dedim. O da şaşkın bir ifadeyle, "Yok canım, olur mu öyle şey!" dedi. Kapıda bekleyen Yüksel ile dayım Zeki Ünal arasında bir pazarlık yaşandı. Yüksel, bir saat mühlet vererek çilingir getirmek üzere ayrıldı. Rejim başörtüsünü terör sembolü olarak görüyor. O gece dayımla birlikte evde kaldım ve sabaha kadar bekledik. O arada partiden ulaşabildiğim insanlara ulaştım. Zincirleme telefonla Zeki amca ile herkes birbirine haber veriyor. Nazlı Ilıcak, FP, MHP, ANAP, DYP partilerden ve doğu illerinden bazı milletvekilleri de o gece sabaha kadar kapıda bekledi. Etten bir duvar gibi de takdire şayan bir bütünlük gördük. Evin önü bir panayır gibiydi çünkü sadece vekiller değil, terörle mücadele ekipleri, basın, satıcılar, köfteciler, dondurmacılar ve daha pek çok kişi vardı. Bir saat sonra geleceğini söyleyen Nuh Mete Yüksel de bir daha gelmedi.
Sabah oldu şaşkınım, neler olacağını bilmiyorum. Bana, hazırlıklı olmam söylendi. Çünkü sabah itibarıyla tutuklanabileceğim ihtimalim de vardı. Hâlâ hiçbir şey belli değildi. O daha farklı bir korkuydu. Özgürlüğünüzü kaybetmek korkusu gerçekten nefse çok ağır gelen bir şey. Ben o günü geçirdikten sonra ertesi sabah uyandığımda gün ışığının bana verdiği mutluluğu hiçbir mutlulukla eş tutamam. Bir gece önce o gün öyle uyanıp uyanmayacağınızı bilecek durumda değilsiniz."
GAZETECİLER ÇOCUKLARIMIN OKULUNA GİDİP ÖĞRENCİLERE ALEYHİMİZE SLOGAN ATTIRDI
Merve Kavakçı, 28 Şubat sürecinde medyanın çok önemli rol oynadığını düşünüyor. "Yapılan röportajların nihayetinde, öyle yazılar yazdılar, öyle manşetler attılar ki, hepsi başörtüm üzerinden yürütülen bir linç kampanyasının hazırlığı haline geldi. Tansiyon yükseltildi." diyen Kavakçı, psikolojik savaşın gönüllü neferi gibi çalışan medya mensuplarının ilkokula giden çocuklarına bile acımadığını gözleri dolarak dile getiriyor:"Gazeteciler bilgi almak için öğretmen hanımı taciz ediyor. Müdür bey de bir süre okula gelmesinler güvenliklerini sağlayamayız, dedi. Kızlarım okula gittiğinde, medya mensupları başka arkadaşlarının çocuklarını organize ederek Fatıma ve Meryem'i görünce 'Türkiye laiktir laik kalacak' diye protesto ediyorlar. O süre zarfında çocuklar uzun süre bodyguard ile okula gittiler. Hem de teneffüslerde dışarı çıkamadılar. Çünkü arkadaşlarına da güvenemez hale geldiler. Daha sonra okullarını değiştirdik, bu kez de olmayınca Türkiye'den ayrılmak zorunda kaldık."
UZUN BİR SÜRE EVİMDEN, ÇOCUKLARIMDAN UZAK BİR YERDE YAŞADIM
Siyaset hayatına başlarken böyle bir noktaya geleceğini hiç düşünmeyen Merve Kavakçı, protestolu ve sancılı siyaset denemesinin ardından daha zor günler yaşıyor. Öyle ki tehditler üzerine uzun bir süre çocuklarının bile bilmediği bir evde yaşamaya mecbur kalıyor: "Bir sancı yaşıyor rejim, bunun için de beni yok etmek istiyor. Öyle ki benim hayatım tehlikedeydi. Uzun müddet. O gün korumak için polis bile gönderildi. Devlet, kimi kimden koruyacak, bugün faili meçhul cinayetleri tartışıyoruz. Onun için ben uzun müddet evimden uzak bir yerde, başka bir mekânda, İstanbul'da kaldım. Ailemle görüşemiyordum. Telefonlarımın dinlendiğini bana Hüsamettin Özkan söyledi. O dönemde hükümet telefonlarımı dinledi. Ailemle görüşemiyordum. Çocuklarımın, ailemin güvenliği açısından onların da bilmediği İstanbul'da bir yerde kaldım."
KÜÇÜK KIZDAN ECEVİT'E MEKTUP: ANNEMİ MECLİS'E NİYE ALMIYORSUNUZ?
Bütün bunlar yaşandığında Kavakçı'nın büyük kızı Fatıma sekiz, küçük kızı Meryem ise yedi yaşında. Merve Kavakçı, üzüntüsünü çocuklarına yansıtmamaya çalışmış. Ancak büyük kızı Fatıma aklı erdiği için yaşananların farkında. Küçük Fatıma, annesinden habersiz Başbakan Bülent Ecevit'e mektup yazmış. Çocukluğun verdiği masumiyetle dönemin Başbakan'ına çok soruyu sormuş: "Annemi Meclis'e niye almıyorsunuz?"
Vatan haini gibi vatandaşlıktan çıkarıldım, 28 Şubat soruşturmasında müdahil olacağım
Kavakçı, 28 Şubat cuntasının milletvekilliğini düşürmek için her yolu denediğini belirtiyor. TSK'nın dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel aracılığıyla parti yetkililerine, "Merve Kavakçı'nın vekilliği düşmezse darbe olacak." tehdidinde bulunduğunu, Başbakan Bülent Ecevit'in ise kendisine, "TBMM salonuna gelme! Sana burada bir oda verelim, gel otur." teklifinde bulunduğunu söylüyor. "Beni seçen halk kitlesi, ben orada bir odada oturayım, çay kahve içeyim, diye seçmemişti. Orada halk beni hizmet etmek için seçmişti. Ancak, ben kabul etmeden onlar bir hazırlık içerisine girmiş, yemin etmemem için her yolu düşünmüşlerdi." diyor. Yemin krizi, çifte vatandaşlık formülüyle çözüldü. Kavakçı, Bakanlar Kurulu'ndan izin almadan ABD vatandaşı olduğu gerekçesiyle Türk vatandaşlığından çıkarıldı. Böylece milletvekilliği düştü. 1980'de vatan hainlerinin yargılandığı madde ile vatandaşlıktan çıkartıldığını belirten Kavakçı, bu yüzden başlatılan 28 Şubat soruşturmasını memnunlukla karşılıyor. Davalara müdahil olacağını açıklayan Kavakçı, "Orada başörtüsü sembolikti. Benim üzerimden yürütülen bir İslam düşmanlığı vardı." diyor. Bu noktada kendisini bir kadın milletvekili olarak hayal kırıklığına uğratmakla suçladığı eski Başbakan ve eski DYP lideri Tansu Çiller'e de şu çağrıyı yapıyor: "Çiller, benim gibi ABD vatandaşıydı. O ülkeyi iyi bilen, özgürlük konusunda bilgili bir kadındı. Aynı zamanda siyasi arenada kadın siyasetçi olmanın zorluklarını yaşıyordu. Ama sanki benim olayım hiç olmamış gibi konuya tamamen uzak kalarak işin içinden sıyrılmıştır. Bugün konuşup o dönemle ilgili bildiklerini söylemeli. Çiller'in bildiklerini anlatması eski bir başbakan ve siyasetçi olarak milletine karşı bir görevidir."
Kavakçı'nın yaşadıkları yabancı ülkelerde ders konusu oldu
Merve Kavakçı'nın 28 Şubat sürecinde maruz kaldığı muamele, yurt dışında derslere konu oldu. Olay, Kanada'da milli eğitimin ders müfredatına girdi. Dinlere karşı hoşgörü anlatılırken Kavakçı olayı da hoşgörüsüzlüğe örnek olarak gösterildi. ABD'nin en önemli üniversitelerinden biri olan Rathkers'ta siyaset bilimi derslerine konu olarak işlenmeye başlandı. Kuveyt'in en ileri gelen ailesi, Kavakçı'nın Meclis'te o gün örttüğü başörtüsünü satın almak isterken yine ABD'de Meclis'te protesto edildiği gün örttüğü başörtüsü sergilendi.
AYTEN ÇİFTÇİ İSTANBUL
ZAMAN