Hasan Karakaya
Mesele Kobani değil, Kürt kardeşim... Sen hâlâ anlamadın mı?
Bir ülkenin “sinir uçları” ile bu kadar oynanmaz!.. Bir ülkenin“sabır ve tahammül” sınırları bu kadar zorlanmaz!.. Bir ülkenin“anlayış ve iyimserliği” bu kadar istismar edilmez!..
Bunları; “Çözüm Süreci”ni, yani “Barış Süreci”ni, yani“Birlik, Beraberlik ve Kardeşlik Projesi”ni dinamitleyerek havaya uçurmaya, yeniden “kan, barut ve gözyaşı”nın eksik olmadığı “Eski Türkiye”ye dönmek için, adeta “canhıraş bir gayret” sarf eden “Kürt aktörler” için söylüyorum...
Biliyorum, “aktör” deyince, Kadir İnanır fena halde bozulacak!.. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “Akiller Heyeti ile buluşması”nda, arkadaşlar,“Kürt aktörler”den söz edince, Kadir İnanır; “Ne aktörü arkadaş” demişti; “Aktör biziz!.. Onlar bir film mi çevirmiş ki aktör oluyorlar?.. Aktör olmak istiyorsan, durma, hemen bir film çek!.. Tabiî, kolaysa!”
Kadir İnanır haklıydı ama, aktörlük denilince “film çevirmek” akla geliyorsa, Kürt aktörler,“filmin âlâsı”nı çeviriyor, “rol”den role giriyorlar!..
İstediğimiz kadar;
“Biz bu filmi görmüştük” diyelim, onlar “aynı filmi” bıkmadan, usanmadan gösterime sokuyorlar!..
IŞİD’TEN FARKLARI NE?
Hele bakın şu yaptıklarına;
“Türkiye Kobani’ye kayıtsız kalıyor!” diyerek “acil çağrı” yapıp, insanları sokağa döktüler!..
Sokağa dökülen “maskeli vandal”lar; yaktılar, yıktılar, ortalığı “savaş alanı”na çevirdiler!..“Kur’an Kursu binası”na saldırıp, “Kur’an-ı Kerim”leri bile ateşe verdiler!..
Sonuç, 42 ölü!..
Yüzlerce yaralı!
“Molotof”larla yakılan “dershane”leri, “okul”ları, “otomobil”leri, “ambulans”ları saymıyorum... Ama, “kurban eti” dağıtan Yasin Börü adlı “16 yaşındaki bir Kürt genci”ni apartmanın 3. katından atıp, kafasını taşlarla ezerek “vahşice katletmeleri” vardı ki, unutulur gibi değil!..
Neymiş; “IŞİD’in Kobani’ye saldırısını protesto” ediyorlarmış!..
Ulan;
Sizin IŞİD’ten ne farkınız var?..
IŞİD, insanların kafasını “kılıç” ile kesiyor, sen ise, bir genci, “kafasını taşla ezerek” öldürüyorsun!..
Hele söyleyin;
Onlardan ne farkınız var!?!..
KOBANİ’DEN KAÇAN KİM?
Bu, “kan donduran cinayet”le de yetinmediler... Bir yandan da; “Bak, Çözüm Süreci’ni bitiririz haa!” diye tehditler savurdular!..
İstiyorlardı ki; Türkiye, Kobani’ye bir “koridor” açsın ve “PYD’liler” o koridordan rahatlıkla girip-çıksın!..
O koridor, bir süreliğine açıldı ve “PYD saflarında savaşmak” için “Sınır kapısı”na saldırıp, koridoru geçen ateşli gençler, kısa bir süre sonra; “Eyvah!.. IŞİD geliyor!” diye, arkalarına bile bakmadan gerisin geri kaçmadılar mı?
Eee, Türkiye’de “erkek”leşen bu gençler, IŞİD militanlarını görünce, niye “ürkek tavşan”lar gibi tabanları yağladılar?..
Şu hâle bakın; “Kobani’deki katliama sessiz kalıyor” diye Türkiye’yi suçlayanların gözleri o kadar körleşmiş ki; “Katliamdan kaçan Kürtler”e kucak açan, hatta “savaşta yaralanan PYD’lileri” sınırdan içeri alıp tedavi eden ülkenin Türkiye olduğunu görmezden geliyorlar!..
Kobani’de “Kürt” mü kaldı?..
Hepsi Türkiye’ye sığındı!.. Avrupa ülkeleri kapılarını kapatırken, Yunanistan; “sığınmacı” girmesin diye “sınırlarındaki tel örgüleri daha da yükseltirken” Türkiye ne yaptı?.. 200 bin civarında Kürt’e kucak açtı, karınlarını doyurdu, hastalarını tedavi etti!..
Daha ne yapsın Türkiye?..
Ama, “vandal”lar ne yaptı?..
Yaralılara “kan” taşıyan ambulansları bile ateşe verdi!.
Bu mu “Kobani’nin yanında” olmak, bu mu “katliam”a sessiz kalmamak!..
KÜRT AKTÖRLERDE “BAŞ” KİM
Herkes biliyor ki;
“Mesele Kobani değildir!”
Mesele, “üst akıl”ların verdiği taktikle, “Çözüm Süreci”ni sona erdirmek ve eski “çatışmalı yıllar”a geri dönmektir!.. Çünkü, İran öyle istiyor!.. Çünkü Suriye öyle istiyor!.. Çünkü Amerikalı“Neo-Con çetesi”, çünkü İngiltere, çünkü Almanya, çünkü Fransa, çünkü İsrail öyle istiyor!..
İstiyorlar ki; “Türkiye kaostan kurtulmasın” ve belini doğrultup da kendi ayakları üstünde duramasın!..
Bu “üst akıl”la hareket eden “Kürt aktörler” de, ne yazık ki; bu filmde “rol” almaya, yeniden“taşeron” olmaya can atıyor!..
“Rol” dedim de; sahi bu filmde “başrol” kime ait?.. Başrolde oynayan Abdullah Öcalan mıdır,Murat Karayılan mı?.. Yoksa, Öcalan’ın “sokaktan çekilin” mesajı Kandil’e ulaştığında; “infaz emrinin geldiğini” zannedip, “iki gün boyunca ortalıkta görünmeyen Cemil Bayık” mı?..
Başroldeki aktör, HDP’nin genel başkanı Selahattin Demirtaş mıdır, yoksa; PYD lideri Salih Müslim mi?..
“IŞİD’e karşı savaşmak” için Kobani’ye gelmek isteyen“Peşmerge”lerin ve “Özgür Suriye Ordusu” askerlerinin, “Laik ve demokrat olmayabileceği” ihtimaline binaen, “Türk askeri” gelirse de,“işgalci” sayacağını açıklayan; Ahmet Kekeç’in ifadesiyle bir “Küçük Stalin”dir!..
İyi ama;
Bu filmde “başrol” kimindir?..
Malûm, atalarımız; “Horozun çok olduğu yerde sabah olmaz” diyerek; her biri “horoz”olmaya çalışan “Kürt aktörler”in durumunu çoook eskiden özetlemişlerdir!..
“Baş” kim, “ayak” kim?..
Belli değil!..
Kürt aktörlerin her biri; “rol çalmak”tan vazgeçtim, artık birbirlerinin ayağını kaydırıp, “başrol çalmaya” başladılar ki, bu gidişle Abdullah Öcalan’ı dışlayıp, “Paralel PKK” kurarlarsa hiç şaşmam!..
Yeter ki;
“Taşeronluk” devam etsin!..
“Çözüm Süreci” kimin umurunda?..
BİR KANLI ÇAĞRI DAHA!
Bütün bu yazdıklarım “dün”e ait!..
Ne zaman ki, “6-8 Ekim isyanı”ndan sonra HDP içinde de “özeleştiri”ler yapıldı ve “yanlış yaptık” denildi, “sağduyu hakim oldu” deyip, eleştirileri kestik!..
Ama, “Yüksekova’da 3 askerimizin kalleşçe pusuya düşürülüp öldürülmesi, Bitlis’in Çeltikli Köyü’nde Nihat Çaprak adlı Köy Korucusu’nun elektrik direğine bağlanıp kurşunlanarak katledilmesi” ve önceki gün de “Nejdet Aydoğdu adlı astsubayımızın, hem de hamile eşi ile Diyarbakır’da gezerken hunharca öldürülmesi” sonrasında, “N’ooluyor?”dedik!..
N’ooluyor ki, “pişmanlık” ifadelerine rağmen, “yine asker ve korucu katletmeye” başladılar!.. Bizler “ne olduğunu” anlamaya çalışırken, “HDP’den bir isyan çağrısı daha” geldi!..
Kurban Bayramı’nın 3. günü yapılan “sokak çağrısı”ndan sonra ortalığı “savaş alanı”na çevirdikleri, “42 Kürt vatandaşımızın ölümü”ne yol açtıkları yetmemiş gibi; “önceki gün” bir“isyan çağrısı” daha yapıp; “Halklarımızı, 1 Kasım’da bir kez daha sokağa çıkarak küresel eyleme destek vermeye çağırıyoruz” dediler!..
KOBANİ’DE DEĞİŞEN NE?
Tamam, anladık da; Kobani’de bizim bilmediğimiz ne gibi bir gelişme oldu ki; yeniden “eylem”çağrısı yapılıyor?..
Değil ya; farz edelim ki, 6-8 Ekim’den önce “Kobani yalnız”dı!..
Peki, ya şimdi?..
Kobani’de “sivil halk” kalmadı ki!.. Hemen hepsi Türkiye’de!..
IŞİD’e karşı savaşan PYD güçlerine ise, ABD uçakları sürekli destek veriyor, sürekli “IŞİD hedefleri”ni bombalıyor!.. O bombardımanlar olmasaydı, ortada PYD diye bir örgüt kalır mıydı acaba?..
Dahası;
Önceki günden itibaren “Peşmerge” ve “Özgür Suriye Ordusu”nun askerleri de “Türkiye sınırı”ndan geçip; “IŞİD’e karşı, PYD ile birlikte savaşmaya” başladılar!..
Yani, “aranan destek” geldi...
Öyle sanıyorum ki; “Küçük Stalin”in, yani Salih Müslim’in daha önce; “Laik ve demokrat olmayabilirler” diyerek karşı çıktığı ama bir yerleri sıkışınca gelmelerini kabul etmek zorunda kaldığı “Peşmerge ve ÖSO askerleri”nin, hem de “ağır silâhlar”la savaşa katılmasından sonra; IŞİD, daha fazla tutunamayacak ve “Kobani’yi terk etmek” zorunda kalacaktır!..
Hâl böyleyken, “HDP’nin amacı” nedir, “ne yapmaya” çalışmaktadır ki, yine “sokak çağrısı”yapıyorlar?..
HEDEF KÜRT DEVLETÇİĞİ Mİ?
Benim anladığım şu:
“Gezi kalkışması” esnasında, Mehmet Ali Alabora adlı sanatçı(!); nasıl ki “gerçeği itiraf”etmiş ve “Mesele ağaç meselesi değil arkadaş... Sen hâlâ anlamadın mı?.. Hadi gel”demişti ya; HDP’nin”sokağa çağrı”sı da; “Mesele, Kobani meselesi değil arkadaş!.. Sen hâlâ anlamadın mı?” demekten başka bir anlam taşımaz!..
Eve, mesele “Kobani” değil!..
Mesele, “petrol kavgası”dır!..
Mesele, “nüfuz” kavgasıdır!..
Mesele; Amerika’nın, Kobani’de “kendi güdümünde bir Kürt devletçiği” kurdurması ve“Türkiye’nin başına çorap örme” meselesidir!..
Mesele, “Büyük Türkiye” hedefinin önüne takoz koyup, “Türkiye’ye diz çöktürme”meselesidir!..
Anlayacağınız; asla ve kat’a “Kobani meselesi” değildir!..
Heyy Kürt kardeşim;
Sen hâlâ anlamadın mı?..
O halde; “HDP’nin çağrısı”na 6-8 Ekim’de uymadığın gibi, 1 Kasım’da da uyma!..
Hem, sokağa çıksan ne olacak?..
“Kürt”lüğüne filan bakılmadan, “öldürülen” yine sen olacaksın!..
“6-8 Ekim”de olduğu gibi!..
Dilerim ki; HDP, “ateşle oynadığının” bir an önce farkına varır!.
Çünkü, “tahammül”ün de bir sınırı var!..
Verilen “kredi”yi boşa harcamayın!..
*******************************************************************************
Yıl 1948... CHP; bugünkü gibi, o facia esnasında da eğlencede!
“18 işçinin madende mahsur kalması... İşçilerin ana-baba ve kardeşlerinin hüzün içinde beklemeleri” CHP’nin umurunda mı?.. Ermenek’teki maden ocağında mahsur kalan 18 işçi, belki de “şehit” olmuşken, CHP’liler; “şarkılı-türkülü eğlenceler” düzenlemişler...Hiç yadırgamadım... Çünkü CHP’nin “gen”lerinde var bu!.. Bakın; “1948 yılındaki bir facia”dan sonra, CHP’lilerin ne yaptığını Eşref Edip, kitabında nasıl anlatıyor:
“Sene 1948, Cumhuriyet’in 25. yılı dönümünü kutlamak için CHP’liler; Ankara civarındaki kasabalardan, köylerden toparladığı binlerce halkı Ankara’ya nakil için kiraladığı tren, yolda müthiş bir kazaya uğramış, istiab haddinden birkaç misli fazla insan doldurulan vagonlardan birinin dingili kırılarak yoldan çıkmış ve diğer vagonlar da uçuruma yuvarlanmıştır. Yüzden fazla insan ölmüş ve yaralanmıştı. Bu hadise bütün memlekette derin bir üzüntü ve mateme neden olmuştu.
Bu facia karşısında herkesten, her partiden ziyade CHP’liler matem tutmak, kazaya uğrayanların cenazelerine saygı için baloyu ertelemek, hiç olmazsa dansları ve cazları kaldırmak, o geceki toplantıyı sadece bir resmi kabul mahiyetinde yapmak icap ederken, CHP’liler bunu yapmak yerine, balo bütün ihtişamı ile icra edilmiş, Halkçılar üzülmeye bile lüzum görmemişlerdir. Cazlar çalınmış, danslar edilmiş, şampanyalar, viskiler, türlü içkiler su gibi içilmiş, parti erkanı, Halk partinin, kodamanları sabahlara kadar zevk-u sefa içinde neşe’lenmişlerdir, eğlenmişlerdir. Kazaya bile uğrayanları hatırlamamışlardır bile.”
Başka söze hacet var mı? CHP; dün neyse, bugün de o!.
yeniakit