Mesut Yılmaz'a 'Biat' Eden İki Gazeteci
Erhan Göksel'den flaş açıklamalar. Mesut Yılmaz'ın konutuna çağırarak kendisine 'biat' karşılığında, CNN Türk ve Milliyet'e yönetici olarak atadığı iki gazeteci kim?...
Erol Metin/Aktifhaber
Stratejist Erhan Göksel'in çarpıcı analizlerinden oluşan yazı dizisi devam ediyor. Erhan Göksel, yine birbirinden flaş açıklamalarda bulundu. Ergenekon Örgütü ve son dönemde artan çete faaliyetlerini konuştuğumuz VERSO Başkanı Göksel, bu sefer medyayla ilgili gündem yaratacak açıklamalarda bulundu.
GÜNDEM YARATAN RÖPORTAJIN ÜÇÜNCÜ BÖLÜMÜ:
Televizyonlarda Türk Medyası'nın , dünya ekonomik krizini, AKP'nin de işine yarayacak şekilde gizlediğini ileri sürüyorsunuz…
Bunun iki temel nedeni var: (1) Kendisi sadece bir MEDYA değil; bir yığın ekonomik iş ilişkisi içinde ve özelleştirme, toprak rantı ve enerji fiyatlaması gibi faktörlerle HÜKÜMET'e GÖBEĞİNDEN BAĞIMLI... Bu nedenle, dünya krizini Türk halkına yansıtırsa, hükümetin işi zorlaşacağı gibi, kendisi de yuvarlanacak uçurumdan aşağıya, ya da Hükümet uçurumdan düşerse, medyayı da çekecek birlikte… Daha açmak gerekirse, medya, medya-dışı işlere boğazına kadar gömülmüş, geleceği ve yaşaması Hükümet'in elinde. (2) HÜKÜMET ile iyi ilişkiler kurmaya mecbur olduğundan, ona karşı olumsuz sonuç verecek hiç bir konuyu işlemiyor ya da yüzeysel kapsıyor.
Neden?
Sadece daha önce söylediğim nedenlerden değil; ayrıca bu Hükümet'in dış bağlantılarının ve Global Finans Piyasası'nın aktörlerinin de bizim Medya üzerinde derin etkisi var. Ekonomik olarak Türkiye'yi istikrarsız hale getirmemek, hem medyanın, hem hükümetin, hem de dış finans piyasalarının işine geliyor. Türkiye gibi çok yüksek faizle dış borç alan, yani onlar için altın yumurtlayan tavuğu kesmeyi kim ister?
Her İktidar döneminde “Medya - Hükümet İlişkileri” böyle değil mi?
Elbette, ama bu ilişkiler her gün, her iktidarda adım adım ilerliyor. Özal'la başladı, bugün nerelere geldi? Bu bambaşka bir röportaj konusu. Biz kısaca değerlendirelim.
Rahmetli Özal medya için; “ilerde iki buçuk medya kalacak” demişti. Bu sözü kendisine boyun eğmeyen ve “kudretli” iktidarına kafa tutan, bir türlü boyun eğmeyen; Hürriyet'in sahibi Erol Simavi'ye yönelik bir tehdit olarak söylenmişti. Simavi direnince, çare ona karşı alternatif oluşturmaktan geçiyordu. Kendisine destek verecek medya yaratmak için önce basın imparatoru Maxwell'i Türkiye'ye davet etmiş, o yatırım yapmayınca Asil Nadir'i getirtmişti. Devamını hepimiz biliyoruz.
Mesut Yılmaz'a gelince; Özal'ı kat kat aştı; ama sonucu istediği, öngördüğü gibi bitmedi. Yapmak istedikleri siyasi geleceğine ayak bağı oldu. Önce medya içinden kendine patron ve yönetici düzeyinde dostluklar sağladı. Sonra medyayı yönlendirmeyi…
Nasıl ilişkiler sağladı?
Mesut Yılmaz kartlarını iş yaptığı kişilerle çok açık oynardı. Özellikle Medya'da. Onlarcası var; ama ben size isim vermeden tek bir olay aktarayım: CNN Türk ve Milliyet'e iki kişiyi kendisine “biat” etmeleri koşuluyla yönetici olarak atanmasını sağladı. Necip Matbuat'ın hala köşe yazan iki gazetecisine. Önce kendilerini özel olarak Ankara'ya konuta çağırdı; sonra da, teklif etti demiyorum; “dikte” etti. Bu arada bu “biat” sözü benim yakıştırmam değil; bizzat Mesut Bey'in kendi ağzından çıkan sözcüktür.
Mesut Yılmaz, döneminde Medya ile çok iyi ilişkiler kurmuştu. Arka planda bilmediğimiz bir şeyler var mıydı?
Hem de neler neler var. Sayın Yılmaz; Özal'dan çok önemli bir “siyaset dersi” öğrenmişti. İktidar olmak yetmiyordu. Muktedir olmak için “kamuoyu”na dayanmak; kamuoyunu yaratmak ve kontrol etmek için de “medya” gerekmekteydi; medya da bilahare devlet pastasından desteklenirse mesele kalmaz, ekonomik bağlarla sağlamlaştırılmış sacayağı kurulmuş olurdu.
Kişisel meseleleri anlatmak bana yakışmaz, ama siyasal analiz yapabilirim. “Mesut Yılmaz Dönemi” Medya ilişkileri aslında “Siyaset - Medya” ilişkisi için dünya ölçeğinde tez yazılabilecek bir konudur. Kamuoyu, çok az bir kısmına vakıf oldu. Yine hatırlatalım; Mesut Yılmaz Hükümeti, 1988 sonuna doğru bildiğiniz üzere “Türkbank”ın satışı ilişkilerinin ortalığa dökülmesi sonucunda yıkıldı. Asıl önemli olan bu ilişkilerde “geceyarısı toplantıları”ndan ortaya dökülen “pazarlıklar”da Mesut Bey, Aydın Doğan'ı “ikna” etmeyi başarmış; Korkmaz Yiğit'e, Milliyet Gazetesi'ni ve ayrıca bir kanalı satın aldırmıştı. Bir büyük müteahhite de yine TV kurdurmuştu. Tansu Çiller'i destekleyen Dinç Bilgin'in Sabah Grubu'nun defteri dürülmeye hazırdı…. Bu böyle devam etti.
2000'lere gelince siyasal ortam artık oldukça değişmeye başlamış; Türkiye'nin sınıfsal yapısı değişmiş; Anadolu'dan yükselen tepkinin iktidarı yürütmekte zorlayacağını fark edince Sayın Yılmaz 2002'de yeni bir atak yapacaktı. Plan Aydın Doğan'ın Hürriyet'in Almanya Matbaası'nın açılışı vesilesiyle herkes bir araya gelmişken Frankfurt”ta hazırlandı: Bahçeli'nin MHP'sini koalisyondan atıp, Ecevit'i de Hüsamettin Özkan'la devirip, Derviş'i de alacaklar, eski düşman Tansu Çiller'in DYP'si ile devam edeceklerdi.
Bu tür Siyaset – Medya ilişkileri devam edip gider mi?
Şimdilik evet, ama bu politikanın sonucu çıkmaz sokaktır. Nereye kadar devam eder bu saadet zinciri? Bir yerde kırılacak. Kırılma zinciri ise kamuoyunda medyanın çöküşü ile başlayacaktır. O zaman domino taşı gibi önce medya, sonra sermaye ve en sonra da siyasal yapı çökecektir.
Tabii, bu dünya krizini fırsat bilip, dünyaya egemenlik sağlamaya ya da ABD egemenliğini kısmaya ve sınırlamaya çalışan uluslararası aktörler bu işte rol oynayacaklardır. Mesela Rusya; mesela Çin ve onun Afrikalı ve İran gibi müttefikleri. Ayrıca, Fransa da hazır bekliyor.
Bütün bu aktörler, işte bu saadet zincirini kırabilecek politikalar geliştiriyorlar. Daha doğrusu zinciri kendilerine yararlı hale getirmeye çalışıyorlar.
ABD Genelkurmay 2. Başkanı bu nedenle mi gelmiş? Olabilir mi?...
Ankara'ya gelen, hükümetin bile haberi olmadan Genel Kurmay ile görüşen Amerikan generalleri, ne için geliyor zannediyorsunuz? Rusya, Çin, İran gibi aktörlerin oyunlarını bozmak için yapılacak operasyonlar için. Bakın dün, Cheney'in Afganistan için Türk askeri istediği ortaya çıktı. Eski hikaye bu ama, yeniden alevlendi... Kendisi de Martta Türkiye'ye geliyor.
Dünyada yeni bir düzen oluşuyor, bunun krizleri yaşanıyor ve Türkiye artık karar vermek zorunda, nerede olacağı ile ilgili kesin karar vermek zorunda... Medya bunu Türk halkından gizliyor...
Bu süreç, neo-liberal politikaların iflası ile sonuçlanabilir ve Wallerstein'ın dediği gibi, “zaten 1500'lerden beri bir hastalık, bir anamoli olarak ortaya çıkmış olan kapitalizm, elli yıl sonra yok olabilir.”
(Yarın: AKP'nin Genelkurmay planı… Ergenekon-PKK-Hizbullah ilişkisi... 'Müesses Nizam' dağıldığı için, çeteler ortaya çıktı… )
Stratejist Erhan Göksel'in çarpıcı analizlerinden oluşan yazı dizisi devam ediyor. Erhan Göksel, yine birbirinden flaş açıklamalarda bulundu. Ergenekon Örgütü ve son dönemde artan çete faaliyetlerini konuştuğumuz VERSO Başkanı Göksel, bu sefer medyayla ilgili gündem yaratacak açıklamalarda bulundu.
GÜNDEM YARATAN RÖPORTAJIN ÜÇÜNCÜ BÖLÜMÜ:
Televizyonlarda Türk Medyası'nın , dünya ekonomik krizini, AKP'nin de işine yarayacak şekilde gizlediğini ileri sürüyorsunuz…
Bunun iki temel nedeni var: (1) Kendisi sadece bir MEDYA değil; bir yığın ekonomik iş ilişkisi içinde ve özelleştirme, toprak rantı ve enerji fiyatlaması gibi faktörlerle HÜKÜMET'e GÖBEĞİNDEN BAĞIMLI... Bu nedenle, dünya krizini Türk halkına yansıtırsa, hükümetin işi zorlaşacağı gibi, kendisi de yuvarlanacak uçurumdan aşağıya, ya da Hükümet uçurumdan düşerse, medyayı da çekecek birlikte… Daha açmak gerekirse, medya, medya-dışı işlere boğazına kadar gömülmüş, geleceği ve yaşaması Hükümet'in elinde. (2) HÜKÜMET ile iyi ilişkiler kurmaya mecbur olduğundan, ona karşı olumsuz sonuç verecek hiç bir konuyu işlemiyor ya da yüzeysel kapsıyor.
Neden?
Sadece daha önce söylediğim nedenlerden değil; ayrıca bu Hükümet'in dış bağlantılarının ve Global Finans Piyasası'nın aktörlerinin de bizim Medya üzerinde derin etkisi var. Ekonomik olarak Türkiye'yi istikrarsız hale getirmemek, hem medyanın, hem hükümetin, hem de dış finans piyasalarının işine geliyor. Türkiye gibi çok yüksek faizle dış borç alan, yani onlar için altın yumurtlayan tavuğu kesmeyi kim ister?
Her İktidar döneminde “Medya - Hükümet İlişkileri” böyle değil mi?
Elbette, ama bu ilişkiler her gün, her iktidarda adım adım ilerliyor. Özal'la başladı, bugün nerelere geldi? Bu bambaşka bir röportaj konusu. Biz kısaca değerlendirelim.
Rahmetli Özal medya için; “ilerde iki buçuk medya kalacak” demişti. Bu sözü kendisine boyun eğmeyen ve “kudretli” iktidarına kafa tutan, bir türlü boyun eğmeyen; Hürriyet'in sahibi Erol Simavi'ye yönelik bir tehdit olarak söylenmişti. Simavi direnince, çare ona karşı alternatif oluşturmaktan geçiyordu. Kendisine destek verecek medya yaratmak için önce basın imparatoru Maxwell'i Türkiye'ye davet etmiş, o yatırım yapmayınca Asil Nadir'i getirtmişti. Devamını hepimiz biliyoruz.
Mesut Yılmaz'a gelince; Özal'ı kat kat aştı; ama sonucu istediği, öngördüğü gibi bitmedi. Yapmak istedikleri siyasi geleceğine ayak bağı oldu. Önce medya içinden kendine patron ve yönetici düzeyinde dostluklar sağladı. Sonra medyayı yönlendirmeyi…
Nasıl ilişkiler sağladı?
Mesut Yılmaz kartlarını iş yaptığı kişilerle çok açık oynardı. Özellikle Medya'da. Onlarcası var; ama ben size isim vermeden tek bir olay aktarayım: CNN Türk ve Milliyet'e iki kişiyi kendisine “biat” etmeleri koşuluyla yönetici olarak atanmasını sağladı. Necip Matbuat'ın hala köşe yazan iki gazetecisine. Önce kendilerini özel olarak Ankara'ya konuta çağırdı; sonra da, teklif etti demiyorum; “dikte” etti. Bu arada bu “biat” sözü benim yakıştırmam değil; bizzat Mesut Bey'in kendi ağzından çıkan sözcüktür.
Mesut Yılmaz, döneminde Medya ile çok iyi ilişkiler kurmuştu. Arka planda bilmediğimiz bir şeyler var mıydı?
Hem de neler neler var. Sayın Yılmaz; Özal'dan çok önemli bir “siyaset dersi” öğrenmişti. İktidar olmak yetmiyordu. Muktedir olmak için “kamuoyu”na dayanmak; kamuoyunu yaratmak ve kontrol etmek için de “medya” gerekmekteydi; medya da bilahare devlet pastasından desteklenirse mesele kalmaz, ekonomik bağlarla sağlamlaştırılmış sacayağı kurulmuş olurdu.
Kişisel meseleleri anlatmak bana yakışmaz, ama siyasal analiz yapabilirim. “Mesut Yılmaz Dönemi” Medya ilişkileri aslında “Siyaset - Medya” ilişkisi için dünya ölçeğinde tez yazılabilecek bir konudur. Kamuoyu, çok az bir kısmına vakıf oldu. Yine hatırlatalım; Mesut Yılmaz Hükümeti, 1988 sonuna doğru bildiğiniz üzere “Türkbank”ın satışı ilişkilerinin ortalığa dökülmesi sonucunda yıkıldı. Asıl önemli olan bu ilişkilerde “geceyarısı toplantıları”ndan ortaya dökülen “pazarlıklar”da Mesut Bey, Aydın Doğan'ı “ikna” etmeyi başarmış; Korkmaz Yiğit'e, Milliyet Gazetesi'ni ve ayrıca bir kanalı satın aldırmıştı. Bir büyük müteahhite de yine TV kurdurmuştu. Tansu Çiller'i destekleyen Dinç Bilgin'in Sabah Grubu'nun defteri dürülmeye hazırdı…. Bu böyle devam etti.
2000'lere gelince siyasal ortam artık oldukça değişmeye başlamış; Türkiye'nin sınıfsal yapısı değişmiş; Anadolu'dan yükselen tepkinin iktidarı yürütmekte zorlayacağını fark edince Sayın Yılmaz 2002'de yeni bir atak yapacaktı. Plan Aydın Doğan'ın Hürriyet'in Almanya Matbaası'nın açılışı vesilesiyle herkes bir araya gelmişken Frankfurt”ta hazırlandı: Bahçeli'nin MHP'sini koalisyondan atıp, Ecevit'i de Hüsamettin Özkan'la devirip, Derviş'i de alacaklar, eski düşman Tansu Çiller'in DYP'si ile devam edeceklerdi.
Bu tür Siyaset – Medya ilişkileri devam edip gider mi?
Şimdilik evet, ama bu politikanın sonucu çıkmaz sokaktır. Nereye kadar devam eder bu saadet zinciri? Bir yerde kırılacak. Kırılma zinciri ise kamuoyunda medyanın çöküşü ile başlayacaktır. O zaman domino taşı gibi önce medya, sonra sermaye ve en sonra da siyasal yapı çökecektir.
Tabii, bu dünya krizini fırsat bilip, dünyaya egemenlik sağlamaya ya da ABD egemenliğini kısmaya ve sınırlamaya çalışan uluslararası aktörler bu işte rol oynayacaklardır. Mesela Rusya; mesela Çin ve onun Afrikalı ve İran gibi müttefikleri. Ayrıca, Fransa da hazır bekliyor.
Bütün bu aktörler, işte bu saadet zincirini kırabilecek politikalar geliştiriyorlar. Daha doğrusu zinciri kendilerine yararlı hale getirmeye çalışıyorlar.
ABD Genelkurmay 2. Başkanı bu nedenle mi gelmiş? Olabilir mi?...
Ankara'ya gelen, hükümetin bile haberi olmadan Genel Kurmay ile görüşen Amerikan generalleri, ne için geliyor zannediyorsunuz? Rusya, Çin, İran gibi aktörlerin oyunlarını bozmak için yapılacak operasyonlar için. Bakın dün, Cheney'in Afganistan için Türk askeri istediği ortaya çıktı. Eski hikaye bu ama, yeniden alevlendi... Kendisi de Martta Türkiye'ye geliyor.
Dünyada yeni bir düzen oluşuyor, bunun krizleri yaşanıyor ve Türkiye artık karar vermek zorunda, nerede olacağı ile ilgili kesin karar vermek zorunda... Medya bunu Türk halkından gizliyor...
Bu süreç, neo-liberal politikaların iflası ile sonuçlanabilir ve Wallerstein'ın dediği gibi, “zaten 1500'lerden beri bir hastalık, bir anamoli olarak ortaya çıkmış olan kapitalizm, elli yıl sonra yok olabilir.”
(Yarın: AKP'nin Genelkurmay planı… Ergenekon-PKK-Hizbullah ilişkisi... 'Müesses Nizam' dağıldığı için, çeteler ortaya çıktı… )