Mevdudi'ye İftira İfşa Oldu
Edeb ve usül dışı yaklaşımlarla, gayri ilmi tarzlarıyla fitne üreten iftira sayfalarının asılsız oluşu belgelenip ifşa edildi...
Rahman, Rahim Allah'ın İsmi İle...
Niyetimiz bağ yada bağcı ile uğraşmak değil bağa girmiş hadsizin elinden üzüm salkımını kurtarmaktır. Uzun zamandır nadirattan da olsa karşımıza çıkan ' Mevdudi ve sapıklığı' (!) konusuna değinmek istedik. İstemekten öte bir cehalete kurban edilen ve Ümmet'i kin ve düşmanlığıa sevk etmekten öte başka hiç bir işe yaramayan iftira ve gıybet yumağındaki çözümsüz düğümlere demir tadında dokunmak istedik.
Şu ahir asırda Ümmetin son derece vahdet ve kardeşliğe ihtiyacı var olduğu zamanda kafir,münafık, müşrik ve dahi zalimlerin tepemize üşüştüğü anda böylesi asılsız , mesnedsiz iftiralar ile cemaatçilik oynamak cidden bizlere yakışmamaktadır.
Aşağıda da görüleceği üzere Seyyid Mevdudi'nin HİLAFET VE SALTANAT isimli eseri sözde sayfa sayfa taranıp, madde madde itirazlar isnadlar sıralanmıştır. Hilafet ve Saltanat kitabını okuyanlar bilirler ki faydalanılan kaynakların bir çoğu Ehl-i Sünnet tarafından kaynak kabul edilen eserlerdendir. Dipnotlarda bu açıkca görülecektir. Bahsi geçen maddeleme de aşağıda kitaptaki sayfa resimleri ile birlikte verilecek ilmi seviyeye taşımaya gerek kalmaksızın ilkokul düzeyinde bir bakışla dahi görülebilecek olan iftirayı ifşa edeceğiz. Malum sitede hangi beyfendi yada hanımefendi bu insafsızlığı yapmışsa belki yeniden gözden geçirecektir. Beyfendi yada hanımefendi diyoruz zira değerlendirmeyi (değersizlendirmeyi) yapan kişinin bey mi hanım mı olduğu net olarak anlaşılamamaktadır. Zaman zaman eril bir dil , zaman zaman da dişil bir dil kullanılmıştır. İlm-i Kıyafet yolu ile çözümlemeye kalkışsak da karmaşık bir tını ve ahenk aksetmiştir.(Allah-u alem )
Bahsi geçen internet sayfasından alıntıladığımız resimler;
Bakınız, burada" Mevdudi iyidir kötüdür sapıktır değildir" (!) hiç bu konulara girmeksizin sadece giriş bölümü oluşsun makamında bu resimleri koyduk.
İslam'da " Din Adamı" sınıfı varmı ki, Hulefa-i Raşidin evliya , zahid, muttaki , ehl-i ilim iken aynı zamanda siyaset adamı ve siyasi lider değil miydi ? diye sormadan geçeceğiz buraları...
Ve yine kimin ne kadar hayırda ne kadar şerde olduğunu ölçeklendirebilecek bir edavat-ı terazi ne zamandır icad olmuştur da demeyeceğiz(!)...
Kitabın sayfa resimlerinde de yer yer görülecektir ki Mevdudi, Hz Osman ( rd.a) efendimizi şiicilik saldırılarından ve meyyalinden koruyup ,hz. Osman (rd.a.) efendimize olası cahilce yaklaşımların önüne geçerek Zinnureyn-i Osman efendimize edepsizlik yapabileceklere haddini bildirmiştir.
Evet, yukarıdaki resimde görüldüğü üzere yazıyı hazırlayan hanımefendi yada beyfendi mezhebsizlik konusuna değinmek isterdik lakin mezheb konusunu enine boyuna yazışmak için tarafların iyi derecede usül bilgisine ve bu bilgiyi yansıtabileceği bir zemine ihtiyaç olacağı için maalesef asıl konuya döneceğiz. Hatırlatmadan da edemeyeceğiz ki; MEZHEB kelimesi yazı içerisinde çoğu yerde MEZHE(P) şeklinde yazılmış olup P harfi ile seslendirilmiştir. Malumdur ki arabiyede P harfi olmadığı gibi Z-H-B kökünden gelen MEZHEB kelimesinde de P harfi bulunmamaktadır. Hoş, bizim için Türkçe telaffuzun imana yada ameliyeye manisi olmamakla birlikte Mevdudi'nin arabi lisana hakim olmadığından dem vuran kalemşörün tahsise muhtaç şekilde yol alması dikkatimizi cezbetti...
Bahsi Geçen Kitabın Kapak Resmi..
Uyarı: İfşası yapılacak olan iftira metinler kırmızı renkle belirtilmiştir.
Diyor ki malum yazıda;
Şimdi Mevdûdî’nin HİLAFET VE SALTANAT isimli mezhebsizlik zehiriyle dolu kitabına bir göz atalım:
1- Kitabın çeşitli yerlerinde “İslâm nazariyesi” tabirini kullanmaktadır. Halbuki İslâmda nazariye yok, edillei şer’iyye vardır.
Birincisi; "İslam Nazariyesi" ile "İslam'da Nazariye" iki farklı değim ve konudur. "İslam Nazariyesi" Edille-i şer'iyye den sonra oluşan meşru zeminde durup hüküm, kanaat, görüş bildirmek veyahud idrak ,edinim,öğrenim elde etmek İslam'ın zaviyesinden hadiseleri değerlendirebilmektir. İkincisi; "İslam'da Nazariye" konusuna gelince; Kitap ,Sünnet, Kıyas- Fukuha ve İcma-i Ümmet'e rağmen kişi cahilce aykırı ve mesnedsiz görüşler bildiriyor, " BENCE BÖYLE" diyorsa bu başka bir muahkeme ve tedip konusudur.
2- Bir İslâm memleketinde, müslüman olmayanların iman edenlere verilmiş bulunan bütün medenî haklardan aynı şekilde istifade imkânına sahip bulunduğunu iddia etmekte S.58.
Halbuki bir gayri müslim, müslüman bir kadınla evlenemediği gibi seçme ve seçilme hakkına da sahip olamaz. Mevdûdî’nin savunduğu demokratik rejimlerdedir.
Evet Hilafet Ve Saltanat isimli kitabın 58. sayfasına bakalım ;
Mevdudi burada İslam Devleti'nde halkların hukuksal yargılanma ve yasalardan istifade etme, muhakeme anında eşit haklara sahip olduğunu anlatmaktadır. Malumdur ki Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimiz meşhur MEDİNE VESİKASI ile Medine'de yaşayan gayr-i müslim teba ile anlaşma imzalamış ve onların haklarını garanti altına almıştır. Sayfa 58'e yapılan itiraz maksadın dışında olup sayfdaki konu akaidi bir ahkam değil devlet nezdindeki vatandaşlık haklarından bahsetmektir. Hz. Ömer (rd.a)'nın öz oğluna had tatbik etmesi de bu konuya ayrı bir örnektir. Yer ve zaman sorunundan dolayı konuyu tahkik ediciye bırakıyoruz...
3- “Benim nazarımda bütün insanlar eşittir.” Demekte ve “Bizden olsun olmasın” diye de bir ilâve yapmakta. S.68
Halbuki insanlar ancak insan olarak eşittir. Fakat bir müslümanla bir kâfir eşit değildir. Müslümana namaz kılması icbar edildiği halde kâfire icbar edilemez.
4- “Ancak mü’minler kardeştir.” Âyet-i kerimesine istinaden bütün vatandaşların eşit olduğu hükmünü çıkarmakta S. 69-70.
Sayfa 69 ve 70 den alıntı yapılmış sayfa 68, 69 ve 70'i görelim;
Görüldüğü üzere sayfa 68, 69 ve 70'de bahsedilen konu ile iddia arasında en küçük bir ilinti söz konusu değildir. Konu bir önceki maddede olduğu gibi vatandaşlık ve adalet karışısında eşit şartlarda yargılanmadır. Dikkat edilirse zaten Hadis-i Şerifler aktarılmıştır. Daha da dikkat çekici olan yeri ise dipnotlardaki kaynaklardır.
5- S. 89’da Kâinatın Efendisinin kendisinden sonra bir şahsın yerine geçmesi hususunda işaret buyurmadığını iddia ederken hemen S. 90’da Hazret-i Ömer ile Hazreti Ebu Bekir’i hilafete tensip buyurduğunu yani hilafet derdine düşdüklerini söyleyerek açıkca bir iftira atmaktadır.
Bakalım sayfa 89 ve 90'a, gerçekten kalemşörün dediği gibi bir abeslik var mı?
İyi derecede Türkçe okuma yazma ve anlama kabiliyetimizin olduğuna inanarak yukarıdaki 89 ve 90'ıncı sayfada Mevdudi ne gibi bir yanlış ima ,kusur, itham yapmış? Yani Hz.Ebubekir (rd.a.) Hz. Ömer (rd.a.) efendimizi halifeliğe tensib buyurmadı mı. Tarihi gerçeklik yalan mı (Haşa)? Af edersiniz siz nediyorsunuz?!? Nasıl olsa bu sayfalara kim açıp bakacak temennisi ile laf olsun torba dolsun babından alıntılar yapılmış. Ölüm var ! Ahiret Var ! Hesab Var !
6- Eshâb-ı Kirâm’dan Sa’ad bin Ubade Radiyallahü Anh’a, farklı ictihadını kabilecilik taassubu olarak vasıflandırmaktadır. S. 112.
Halbuki dört halifenin sünneti, Resulullahın sünneti olduğu hadis-i şerifle sabitken son iki halifenin nümune teşkil etmediği intibaını çıkarmak suretiyle mezkûr Hadis-i şerifi tekzip etmektedir.
Akıl baliğ olmuş herhangi bir kişinin anlayabileceği netlikte bir konu sırf Mevdudi'ye söz söyleme adına 6'ıncı madde olarak ele alınmış. Sanılmış ki kitabı kimse eline almaz bakmaz baksa bile sadece 112. sayfaya bakar 111 ve 113'e bakmaz. 112'nin devamında 113'de Hz. Ali(rd.a.) efendimiz Sa'ad bin Ubade(rd.a.)'ye cevap vermiş ve tutumundan vaz geçirmiştir. Konunun Mevdudi ile ilgisi olmayıp sahabeler arasaında cerayan etmektedir.
Bir diğer konu; her sahabi müctehid midir? Sahabilik ile müctehid sahabilik arasında farklılıkar var mıdır? Her sahabi müctehid ise sahabelerin bir kısmı bazı sahabelerden neden fetva sormaktadır. ( Hz. Ömer,Hz. Muaz, Hz Abdullah ibni Mesud, Hz. İbni Abbas, Hz.Ali gibi sahabelere neden çokca ilmi müracat yapılmıştır mademki her sahabe müctehiddir?)
8- Hazret-i Osman Radiyallahü Anh’ın Hülefa-i Raşidinin tesis ettiği hükûmet nizamının aydınlattığı meşaleyi de söndürdüğünü iddia ederek köpek dilini göstermektedir. S. 117.
Sayfa 117'ye bakmadan 116'ya da bakalım;
Şimdi Allah için ne var bu sayfalarda, Hz. Ömer(rd.a)'nın nasihati ve Hz. Osman(rd.a.) sözleri ve sonrasında fitnenin baş göstermesi... Hz: Osman (rd.a.) döneminde fitnecilerin elde ettiği bulanık ortamla Ümmetin bu güne kadar süregelen sıkıntıları ihtilafları aydınlık dönem midir? Ümmetin yolunu aydınlatan adalet ve sukünet meşalelerinin sönmesi hakikat değil midir? Meşale yanıyordu da neden başta Hz. Osman efendimiz olmak üzere binlerce şehid verildi? Bu tarihi hakikati tespitlendirmek mezhebsizlik fitnecilik yada fasıklık mıdır?
Kalemşörün 7. maddesi yoktu yazısında 6'dan 8'e atlıyordu aynıyla verdik. Bir diğer konu; okuyucudan özürdiliyoruz. "Köpek dili" vs gibi mümine ve ilim insanına yakışmayan kaldırım ağzı kelimeleri sizilere okutmak zorunda kaldık. Af ola...
9- Hulefa-i Raşidinin doğru yolu gösterdiklerini fakat gitmedikleri intibaını vermek için, “Bu zevat-i kirama hülefa-i raşide-doğru yolda giden halifeler- demekten ziyade, Hülefa-i Mürşide- Doğru yolu gösteren halifeler- demenin daha doğru olduğunu söyleyebiliriz.” diyebilmektedir. S. 122.
122'ci sayfayı görelim; ne hazindir ki 122. sayfada alakalı bir şey yok aksine Mevdudi raşid halifeler adına olumlu ve övgü dolu şeyler söylemeye devam ediyor. Gülünç ama komik değil !!!
10- Dinî mevzularda ince değil, çok ince düşünmenin gerektiğine ehemmiyet vermiyerek “Her şeyin üzerinde bu kadar ince düşünürsek o takdirde İslâm tarihinin %90’nını bir tarafa bırakmamız icap eder.” demektedir. S.129.
Halbuki yanlış bir hâdise anlatmamak için tarihin %100’ünü bıraksak dinimizde noksanlık mı meydana gelir?
11- Benî Ümeyye, yani Hazret-i Osman sülâlesinin memleket idaresinde söz sahibi olmasının kabiliyet ve işbirlikte izahının mümkün olamıyacağını, yani iltimasla getirildiğini iddia etmektedir. S. 130.
Bakalım yine sayfalara 128,129,130,131 'e
Sahabelerin kendi aralarındaki konuşmalar malum. Mevdudi dipnotta teferruata takılmadan hakikati yakalayalım babında bir cümle sarfetmiş lakin kalemşör kişi bunu bayraklaştırmış. Ayrıca bakınız lütfen kaynaklarda ; Velid bin Ukbe Kufe valisi iken şarhoş olarak sabah namazını dört rekat kıldırıp sonra da Medine'ye çağırılıp bizzat Hz Osman'ın (rd.a.) huzurunda mahkeme olup içki haddi cezası yemiş mi yememiş mi ? Sonrasında bakılsın dil nasıl bir mahluktur kemiksiz mi oynak mı köpeksi mi şeytansı mı ?
12- Hazret-i Osman’ın İslâmın ne olduğunu hâşâ bilmediğini isbat için “İslâm sadece memleket fethetmenin işi demek değildir.” diyebilmekte S. 133.
Yine yukarıdaki iddilarda olduğu gibi sadece 133. sayfayı vermekle yetinilmeyecek 132. sayfanında okunması ile maksat hasıl olabilir düşüncesi ile her iki sayfaya da bakalım;
Görüleceği üzere Mevdudi burada Hz. Osman (rd.a.) ile ilgili bir itham yapmayıp o günün sahabenin psikololojisini yansıtan bir tespit yapmaktadır. Kısacası; Mekke'nin fethinden sonra müslüman olmuş ve sonrasında çeşitli şaibelere karışmış kişilerin aralarında Bedir,Uhud,Hendek ehli gibi faziletçe üstün olan insanların üzerine yönetici olarak atanmasının toplum içerisinde huzursuzluk var edeceğinin tespiti yapılmakta ve nihayetinde de bu korkulan durum vuku bulmuştur.
13- Eshâb-ı Kirâmdan baba ile oğulun Medine’ye getirilişine kızarak getirilmesini isteyen Resûlullah’a diş biliyor veya Hazret-i Osman’ın yalan söylediği intibaını vermek için “Hazreti Osman şöyle bir mesele ortaya attı: Resulüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) “bir müddet sonra onların Medine’ye dönmelerine izin vereceğim” dediğini duymuştum.” şeklinde rivayet edebilmekte S. 134.
Hadis-i şerife istinaden getirdi demiyor da şöyle bir mesele ortaya attı, demekle Hazreti Osman’ı töhmet altında bırakmak istiyor mezhepsiz.
14- İbn-i Teymiyye’den bile nakiller yapmakta S. 135.
Hakem bin As ve oğlu Mervan bin Hakem malum olduğu üzere Mekke'nin fethinden sonra müslüman olmuş sonrasında Medine'ye gelmişler ve Peygamberin sır olarak verdiği bilgiyi yaymaya kalkışmış ,başka bir rivayete göre de Peygamber (s.a.v.)'in evini perdesiz yerinden gözetleme hadsizliğine kalkışmış sonrasında oğlu ile birlikte sürgün yemişlerdir. Bu iki zat Hz. Ebubekir (rd.a.) ve Hz.Ömer(rd.a.) döneminde defalarca Medine'ye geri gelme talebinde bulunmuş ve kabul görmemişlerdir. Hz Osman (rd.a) akrabalarına düşkünlüğü sebebi ile Paygamber (s.a.v.)'den bir hadisi delil getirerek amcası Hakem bin As'ı ve oğlunu Medine'ye kabul etti. Mervan bin Hakem'i de kendisine yardımcı olarak atayınca Medine halkı içerisinde huzursuzluk ve itirazlar başladı. Şimdi kim o günkü Medine halkına kabul edişte mutmain olmadığı için Hz. Osman'a (rd.a.) kötü söz söylenmiştir diyebilir?
Yine tarihi kaynaklarda da kayıtlıdır ki Mervan'ın Hz. Osman'ın mührünü kopyalayıp olmadık fermanlara imza atmıştır. Yine bir rivayete göre Cemel savaşında Hz. Talha'yı da katleden Mervan'dır. Mevdudi kaynakçadan yola çıkarak bu tarihi vakıaları anlatıyor olması ile kötü adam ilan ediliyor.
14. maddede İbni Teymiye'den nakil yapıyor diye öfkelenirken mezhePli ve cüPPeli arkadaş Velid bin Ukbe'nin Hucurat 6 ayetindeki fasık kişi olmaklığından hiç bahsetmeden topu İbni Teymiye'ye atmaktadır. Ama ayetle fasıklığı tescillenmiş Velid'in Kufe'ye vali olarak atanması ve orada sarhoşken sabah namazını dört rekat kıldırması ve sonradan suçunun sabitlenmesi ile içki had cezası yemesi ve bu durumun o günkü halk tarafından hoş karşılanmamasının olağan olmasına değinememesi akla ziyan bir durumdur.
Diğer yandan ibni Teymiye'nin bizim akaidimizden ve mezhebimizden farklı olmasından yola çıkarak tekfir eder bir ağızla yaklaşımda bulunması da diğer bir tezattır. İbni Teymiye'ye ilmi reddiye başka tekfir etmek başka bir konudur. Eğerki Ehl-i sünnet akaidinden isek, Maturidi veya Eşari isek ehl-i kıble tekfir edilebilir mi?
15- “Hazreti Osman’ın siyaseti hatalı idi.” demekte S. 141
140'cı sayfadaki dipnot yayıncıya aittir beyanı ile değerlendirmeye başlarsak; yine sadece 141 sayfayı vermekle yetinemiyoruz. Zira mızrak çuvala sığmamakta iftira yerine yapışmamaktadır. Kitaptaki sayfaları okuduğumuzda Hz.Osman(rd.a.)'nın salih ve yüce kalpli bir kişi olmaklığından dolayı susitimale uğradığını ve Hz. Osman'ın hanımı Hz. Naile'nin (rd.anh) uyarısı kalpleri titretir niteliktedir.
16- Hazret-i Ali, Hazret-i Osman’ın temiz olduğunu isbatladı, demiyor da, “Hazreti Osman’ı temize çıkardı,” demek suretiyle hem Hazret-i Osman’ın suçlu olduğu, hem de Hazret-i Ali’nin bir nevi iltimas ettiği intibaını vermeye çalışıyor. S. 146.
Görüleceği üzere sayfa 146'da bahsi geçen ibare yok. Sayfa 145'de Hz. Ali ile Hz.Osman'ın konuşması geçmektedir. Ancak sayfa 145'de de bahsi geçen konu geçmemektedir. Nasılsa kimse bakmaz temennisi ile boş meydanda kılıç sallayan beyfendi ( hanımefendi de olabilir) burada da karavana yapmıştır.
17- S. 148’de “Hadiseler büyüyünce Hazret-i Osman bile hadiselerin bu şekilde gelişeceğini hesaplıyamamıştı.” Demek suretiyle güya Hazret-i Osman’ın ferasetsizliğini ortaya koymaya çalışmaktadır. Hadiselerin o şekilde tecelli etmesi takdir-i ilâhidir. Peygamber aleyhisselâmın Taif’te mübarek ayaklarının kan içinde kalmasını hesaplıyamamış mıydı? Mezhepsiz aklının ermediği işlere karışmasan olmaz mı?
Çok ilginç bir yaklaşım. Ne deseydi Hz. Osman(rd.a.) olayın buraya geleceğini bile bile işin büyümesine göz yumdu mu deseydi. Fitnenin o gün bu denli büyüyeceğini hesap edilseydi elbet daha farklı tedbirler alınabilirdi. O kara günde Hz. Osman'ın katledilmemesi için çaba sarfeden başta Hz. Ali ve diğer sahabeler takdir-i ilahinin tecelli etmesine mi engel olmaya çalıştırlar ?!?
Hayber günü Hz. Peygamber (s.a.v.) Hz. Ali'nin Hz. Hamza ve Hz. Cafer ibni Ebutalip gibi şehid olmaması için dua ederken acaba kaderin tecelli etmemesine mi etmesine mi hesab dışılığa mı yada hesap dahilinde olacak olana mı dua etmiştir?
18- İslâmın emrettiği seçim şeklinin modern olmadığını veya modern seçim sisteminin islâmın koyduğu seçim sisteminden üstün olduğunu, dolayısıyle Hazret-i Ali’ye haksızlık yapıldığını belirtmek için “Bugünkü modern usullerle bir seçim yapılmış olsaydı Hazreti Ali kazanacaktı.” demekte S. 151
Nefret ve kin insanın akıl ve muhakeme yeteniğini iflas ettiren iki sevimsiz kardeş olsa gerek. Sözü çok uzatmadan modern nedir medeni nedir sorularını kısaca cevaplarsak maksada ulaşırız diye umud ediyoruz. Modern kelimesi onure edici bir kelime olmayıp çağdaşlığı ifade eder. Mevdudi günümüz seçim sistemi gibi sayısal nitelikte bir seçim olsa dahi Hz. Ali'nin seveni çoktu diyor. Yani hem sayısal hem de nitelik olrak Hz. Ali'yi isteyenlerin vesilesi ile Hz. Ali hilafete uygundu diyor.
Daha iyi anlaşılması için şöyle misal verirsek; tesettürsüz bir kadın modern kıyafette, tesettürlü bir kadın medeni bir kıyafettedir. Modern ve medeni kavramları farklı içerik taşırlar. " MezhePsiz" zikri çekmektense okuyup bilgi sahibi olmak daha medeni bir durum olsa gerek zira moderniyette boş lakırdı makbuldür...(!)
19- Hazret-i Sa’ad İbni Ubade gibi biat etmeyen bazı eshâb-ı kirâm için “Onlar islâm nizamını iyi düşünselerdi, biat etmelerinin zaruri olduğunu anlamış olacaklardı.” demek suretiyle (S. 152) farklı içtihadlardan dolayı bazı Eshâb-ı kiramı islâmı iyi iyi düşünmemek gibi bir ithamda bulunmaktadır. S. 153’de ise “Yeni halifeye bu zevat inanmıyorlar, veya inanmak istemiyorlardı, yahutta böyle hareket etmekle hususi bir maksatları vardı.” diyor. Ağzını topla Mevdûdî!
Mevdudi burada görüldüğü üzere akıl ve muhakeme yolu ile o dönemde başka bir halife olmadığı ve hali hazırda meşru bir halife varken ve dahi bir müminin biatsız ölümü de rivayetlere binaen hoş karşılanmadığına göre "neden biat edilmedi ki?" yi ortaya koymaktadır. Ne var bunda ? bizler sahabenin hayatını tefekkür ederek onların hayatından dersler çıkararak kendi hayatımızı düzenleyecek olan nesiller değil miyiz?
"Ağzını topla Mevdudi" diyerek aynı zamanda kendisinin toplayacak yerinin ağzı olmadığını beyan etmişliğinin farkında olmayan şahıs cidden edepsizlik yapmaktadır. Bu tutum ilmi bir tutum değil bilakis kaldırım ağzıdır. Yazık...
20- Mezhepsiz herif farklı içtihadlarından dolayı Eshâb-ı kirâma bakın nasıl yükleniyor: “Biat etmeyenlerin hareket tarzı, ümmeti hilâfet nizamından ziyade padişahlık tarafına yöneltmekten başka bir mânâ ifade etmez.” diyor. S. 153
Kabak tadı veren bir madde ,sayfayı aktarmakla yetindik geçiyoruz.
21- S. 160’da şartlı biatın caiz olmadığını beyan ettikten sonra S. 162’de Aşere-i mübeşşere’den iki sahabinin şartlı biat istediklerini söyleyerek cennetle müjdelenen iki sahabiye noksanlık yüklemeye çalışıyor mezhepsiz.
İslam Hukuku'na göre Mevdudi "şartlı biat caizdir" mi deseydi. Caiz midir ki?
Hz. Zübeyr ve Hz. Talha'nın şartsız biat etmesi gerektiğini söyleyen bizzat Hz. Ali'nin kendisidir.(162 s.)
22- S. 164’te “Neticede Talha, Zübeyir ve diğer kan davâsı peşinde koşanlar.” diyor da Şer’i kısasın yapılmasını isteyenler demiyor. Aşere-i mübeşşereden bu iki zata “kan davâsı peşinde koşanlar” şeklinde suçlamaya çalışıyor alçak herif.
"Osman'ın kanını istiyoruz" diye yola çıkan bir zümreye kan davası peşine düşenler demenin ne gibi mahsuru olabilir. İkincisi; kan davası peşine düşmek kısas diyet istemek şer'i istem değil midir? Üçüncüsü; Meşru otoriteye biat etmeden o otoriteden otorite sağlamasını istemek hukukun işleyişini sağlamak açısından makul müdür? Dördüncüsü ; az yukarıda Mevdudi'ye saldırmak için Mervan'ı aklayan kalemşör şimdi de Hz. Talha'yı överken hiç utan mıyor musun ki Hz. Talha'nın kanında Mervan'nın eli vardır.
23- S. 167’de Hazret-i Ali’nin karşı taraftakilerin şehitlerine de hürmet gösterdiğini ve mallarını da ganimet saymadığını rivayet ettiği halde mezhepsizliğinden dolayı karşı tarafa hücum etmekten kendini alamıyor.
Karşı tarfa hucüm etmekten kendini alı koyamıyor dediği Hz. Ali'ye Basralı kadınların hakaret ettini kaynakçaya dayandırarak ibraz etmesi midir?
24- Hazret-i Muaviye’ye uzatılan dile bakın: S. 169’da “Muaviye Hazret-i Osman’ın kanını istemek hususunda gayrî kanunî yolda yürüyordu.” diyor. S. 171’de ise “Muaviye Osman’ın katillerinden kan istemiyordu. O zamanın halifesinden kan istiyordu.” diyor mezhepsiz herif.
Diyoruz ki acaba bu kalemşörün tarihsel kronolojik sırlamada ve olayları yerel olarak değerlendirmede zihinsel bir engeli mi var ? Nedenine gelince ; şunu bi anlamak gerek. Hz. Ali sahabenin ve tabinin biatı ile meşru halife seçilir ve devlet başkanı sıfatı ile Şam valisi Muaviye'yi biat etmeye ve 16-17 yıldır yapmakta olduğu valiliği bırakmasını emreder. Muaviye devletin başına yani halife Hz. Ali'ye itaat etmez ve savaş başlatır. Bir çok Fıkıh kitabında da belirgindir ki Muaviye Hz. Ali ile olan savaşında haksızdır der. En yakın kaynak olarak meşhur ve muteber İbni Abidin'e baksa bunu görecektir. Biat ve emrine itaat etmesi gereken devlet başkanı halifeye biat ve itaat etmeyen vali hukuksal mı davranmaktadır? Vali devlet başkanına isyan edebilir mi?
25- Bir kısım sahabenin Hazret-i Osman’ın katilinin Hazret-i Ali’nin olduğunu söylemesi için 5 tane yalancı şahit bulunduğunu iddia ederek Eshâb-ı kirâma iftiralar etmektedir. S.173-174
Bahsi geçen beş şahit iddiası Mevdudi'ye ait bir iddia değil bilakis dipnotlarda ismi ve sayfaları verilen kaynaklardır. Kaynaklar şii yada vahabi kaynağı mıdır yoksa Ehli sünnet kaynaklarından mıdır ?
26- Hakem olayında hilafet hususunda haklıyı haksızı tesbit etmek hakemlerin selâhiyetinde olmadığını, hakemlerin yaptığı işin tamamiyle yolsuz ve yersiz olduğunu beyan etmek suretiyle başta Hazret-i Ali olmak üzere her iki hakemi ve bu hakemliğe rıza gösteren bütün Eshâb-ı kirâmı yolsuz ve yersiz iş yapmakla suçluyor mezhepsiz Mevdûdî. S. 182-183-187
188. sayfadaki HZ. Ali'nin sözlerine dikkat ediniz...
Konuyla ilgili sayfaların tamamını aktardık. Akıl ve vicdan sahibi her ferdin rahatlıkla değerlendirebileceği bir metin olması hasabi ile yorumsuz aktarıyoruz. İstisna olarak tek soru soracağız; Biat edilerek seçilmiş bir Halife bir yüzüğün parmaktan çıkması ile Halifelikten azledilebilir mi?
27- Hazret-i Ali’nin, Hazret-i Osman’ın katline iştirak eden iki sahabiyi vali yaptığını iddia ederek “İşte Hazreti Ali’nin tek hâtalı meselesi budur.” Diyerek Hazret-i Ali’ye de hâta isnad ediyor, fakat içtihadı böyle oldu diyemiyor alçak herif.
28- Hazret-i Ebubekir’in Hazret-i Ömer’i yerine hilafete seçtiği gibi Hazret-i Muaviye’nin de oğlunu hilafete seçmesini yanlış, hatalı ve usulsüz bir fikir olarak söyledikten sonra Eshâb-ı kirâmın bu işi aynen kabul etmesini hazmedemediği için onlara yükleniyor alçak herif. S. 197
Mezhepsizin samimiyetsiz olduğunu isbat için bu cümleler yetmez mi?
Yine akla ziyan ithamları görüyoruz. Hz. Ebubekir (rd.a.) ve Hz. Ömer (rd.a.) sanki kendi oğullarını velihat tayin edip hilafet makamına bırakmışcasına Muaviye'nin Yezid'i velihat tayin edip ümmetin sözde halifesi olarak yer edindirmesini meşru gören kafa önceki halifelerin biat ve seçim yolu ile meşru halife makamına erdiklerini daha az gerilerde sayıklarken şimdi unuttu mu?
Yezid'in sarhoşluğu şiir ve av paritlerine düşkünlüğü tüm İslam tarih kaynaklarında kayıtlı iken bu Yezid severlik nereden gelmektedir?
30- Hazret-i Muaviye için “Politik gayeler uğruna şeriat hükümlerini tahrif etti.” gibi büyük bir iftirada bulunmaktadır. S. 235.
Görüldüğü üzere bu konuda Mevdudi dip notlardaki İslam Tarihi kaynaklarını aktarmış olup kendi dahli pek gözükmemektedir. Bu sayfalara dil uzatanlar Ehl-i sünnet kaynaklarına dil uzatmaktadır.
31- Mezhepsiz kadınların başını kendi tutmuş gibi şöyle bir rivayet naklediyor: “Bu hâdise esnasında bin kadar kadın kendi kocalarından başka kimselerden gebe kaldı.” S. 247
Böyle bir rivayeti nakletmekle hem Eshâb-ı kirâmı ve hem de onların çocuklarını ırz düşmanı olarak vasıflandırmış oluyor. Sonra bu bin kadının kendi kocaları tarafından gebe kalmadığını acaba Mevdûdî nasıl tesbit etmiş ki?
Subhanallah... İslam tarihinde Hurre vakası olarak bilinen utanç, hüzün ve bedbahlık barındıran bu olay sanki Mevdudi'nin bir uydurmasıymış gibi edepsizce bir kelime ile saldırıda bulunması ne kadar da esef vericidir. Şu sayfaların altındaki dip notlarda en başta Ahmed ibni Hambel (rh.a.) olmak üzere nice değerli büyüğümüz bu olayı esefle anlatır. Her fırsatta ehli sünnet ,dört mezheb diye övünürken Ahmed ibni Hambel bu saydığımız dört mezheb içerisinde değil midir? ( B.. tu... biz yazamıyoruz böyle bir kelime ile siz okuyucularımızı muhattap bıraktığımız için özür diliyoruz)
İnsan azıcık kitap okumaz mı, birazcık sayfa karıştırmaz mı? Sırf Mevdudi'ye laf saydırmak için böylesi kan ve göz yaşı damlayan bir hadiseyi yok sayar mı? Allahtan korkmaz mısınız, kuldan utanmaz mısınız, tevbe etmeyecek misiniz?
Ashabı ırz düşmanı olarak sunuyormuş... Yuh olsun veyl olsun Yezid'in bu alçaklığı yapan ordusu Afrika'dan getirtilmiş paralı zenci hristıyan askerlerdir. Sahabinin adını bu işe bulaştıran sizin mesnedsiz iftiralarınızdır. Cahilsiniz , küstahsınız, yalancısınız, müfterisiniz...
Son olarak bakınız iyi okuyunuz basit bir kıyaslama yapacağız; şu an intisap ettiğiniz Hoca efendinizin ( Allah selamet versin) yakın akrabalarını ve torunlarını bir zalim taife katletse ( Allah muhafaza) nasıl bir öfke ve adalet anlayışı hissedersiniz? Bu zulme duyarsız kalıp ahirette Hoca efendinizden "şefaat dileme" yüzünüz olabilir mi? Olmaz değil mi?
Peki o halde Hz. Peygamberin(s.a.v.) yakınlarını ve torunlarını katletmiş bir taifeyi aklamaya kalkışıp fiillerini ictihad , sahabilik masumiyet vs perdesi ile nasıl masum görüyorsunuz? Ne yüzle Hz . Muhammed (s.a.v.) efendimizden şefaat ve komşuluk dileyeceksiniz? Hz. Hamza'yı katleden Vahşi'ye dahi imanını makbul saydığı halde " direğin arkasında dur" diyen bir merhamet sahibi Peygamberin(s.a.v) ciğer pareleri torunlarının katledilmesine akraba çocuklarının vahşice çölde parçalanmasına duyarsız kalabileceğini hangi akıl yürütme ile elde ettiniz? Tevbe ediniz, henüz zaman varken Peygamberin Kevserine gidebilme yüzlülüğüne eriniz. Mademki ehli tariksiniz edepli olunuz . Eleştirilerinizi edep ve ilim çerçevesinde yapınız.
NOT : Malum sayfadaki maddeler bitmemiş olup edepsizliğe tahammülümüz bu kadar olabilmiştir. Maksadın da hasıl olduğunu düşünerek bu kadarlık tahkiki uygun gördük.
TEVHİDHABER