Müftüoğlu 'Boykot'çulara Sert Çıktı: Lümpen Ajitatörcü İslamcılar
Bütüncül içeriğe, bütüncül bir tasavvura sahip olmayan bir İslam algısına hapsedildiğimizi unutuyoruz. İslam’ın Ortaçağ’a ait bir gerçeklik olarak gündemde tutulduğunu görmüyoruz...
Atasoy Müftüoğlu / Yenişafak
Kavramların despotizmi
Seküler hayat tarzının/dünya görüşünün parçaladığı hayatları ve toplumları birleştirmek için, modern zamanlar boyunca yeni mitolojilere ihtiyaç duyuldu, yeni mitolojiler tasarlandı, kurgulandı. Dinin meşruiyetini inkar edenler, dinin yerine geçecek mitolojiler ürettiler. Avrupa Aydınlanması da bu mitolojiler arasındadır. Modern zamanlarda icat edilen hiçbir seküler disiplin, tek başına ikna edici olmayı başaramadı, bu nedenledir ki, seküler düşünce hiçbir zaman krizden çıkamadı. Bütün ideolojilerin soyut önerilerden ibaret olduğunu, ideolojilerin dayatılan sistemler olduğu için yapay olarak benimsendiğini kaydetmek gerekir.
Seküler disiplinler için anlam sorunu çözümü mümkün olmayan bir sorundur ve öyle kalacaktır. Bugün de, dinin hayatın içerisindeki merkezi rolü, hiçbir disiplin tarafından karşılanamıyor. Dini alanda görünmekten korkanlar, ikinci el dinler üretmek zorunda kalıyor. Modern zamanlarda icat edilen, hiçbir seküler görüş, ilahi olanın yerini asla dolduramamıştır. Seküler görüşler ilahi olanın yerini dolduramamış, ancak, bütün ahlaki ilke ve değerleri yerinden etmiştir.
İslam ayrım yapmaz
Seküler dünya görüşü değer duyguları taşımayan bir kültür oluşturdu. Değer duyguları taşımayan bir kültür, bütün sınırları/ilkeleri belirsiz ve bulanık hale getirdi. Bugünün dünyasında yaşanan zihinsel/ruhsal karmaşaya rağmen, aklın dışına sürgün edilen, yalnızca duygusal ihtiyaçlara cevap veren birdin olsun isteniyor. İçerisinde yaşadığımız zihinsel karmaşa nedeniyle, kimliği, inşa edici bir kaynak olarak görmüyor, değişen koşullara göre değiştirilebilecek bir maske olarak görüyoruz. Koşullara göre değiştirilebilen her şey, her tür inançtan, kanaat ve düşünceden yoksunluk anlamına geliyor. Şeyler dünyasında yaşayanlar, hiççilikle bütünleşiyor.
Hiçbir sistem İslam’a rakip olma liyakatine sahip olamaz. Çünkü İslam, din/siyaset/kültür/ahlak arasında hiçbir ayrım yapmaz. İslam, bütünlüklü bir hayat tarzının bütün boyutlarını içerir. Efsanevi, esrarengiz, mitolojik desteğe ihtiyaç duyan dini yapılar akla ihtiyaç duymazlar. Teknik akıllılıkla da, ahlaki bir dünya oluşturulamaz. İslam, bütünlüklü bir dünya görüşünün ve hayat tarzının bütün boyutlarını içerir diyoruz ancak biz Müslümanlar, Müslüman yadınlar/düşünürler/bilginler vb seküler iktidarın baskı ve tehditleri, manipülasyon ve propagandaları, telkin ve uyarıları doğrultusunda hareket ederek, küresel/emperyal ideolojik aklın talimatlarına uyarak, İslam’ı yalnızca ahlaki/kültürel bağlamda temsil etmeye çalışıyoruz.
Lümpen ajitatörler
İslam’ın siyasal boyutlarıyla ilgili sorumluluk üstlenmeye, İslamcılık davasını gereği gibi sürdürmeye cesaret edemiyoruz. Aydınlar, düşünürler, bilginler, akademisyenler bu konuda açıkça geri çekilince, İslamcılık mücadelesi, İslami bütünlük bilincini temsil ahlak ve liyakatine sahip olmayan lümpen kesimlerin ellerine kalmıştır.
Bizler, eleştirel ve seçici bir ilgi/dikkatle, genç kuşakların, bütün kültürleri, bütün dünyadaki entelektüel hareketleri/tartışmaları takip etmelerini, bütün dünyayı okumaları gerektiğini öğütlerken, genç kuşakları “bize gelmeyin, kendinize gelin” şeklinde uyarırken, sözünü ettiğimiz bu lümpen İslamcılar/ajitatörler, bizlerin kitaplarına yönelik boykot kampanyaları düzenliyor. Bu kısır/yavan/bağnaz İslami ortam, bu malzeme nitelikli bir dil/söylem/düşünce/kültür/vizyon/program/ufuk üretemez. Karşı karşıya bulunduğumuz bu bağnazlık ve bencillik biçimleriyle ortak bir kimlik oluşturamayacağımız açıktır. Bu bağnazlık ve bencillik biçimleriyle toplumlarımızın aklını ve kalbini kazanamayız.
Aydınlanmacı büyük kibir ve dayanılmaz seçkincilik, toplumlarımızda, insanımızı kendi inanç ve değer dünyalarına yabancılaştırıyor. Hiçbir ideolojik kurmacanın sınırlı içerikleriyle insanlığa bütünlüklü bir dünya görüşü sunamayacağını bilmek gerekir. İlgi duymadığımız, yakınlık duymadığımız, zihnimizi/kalbimizi ikna/tatmin etmeyen kavramların despotizmine boyun eğmemiz anlaşılabilir bir durum değildir. Modern-Aydınlanmacı- Seküler kavramların despotizmine boyun eğer bir toplumun, bir düşünce hayatının, bir dini hayatın, bu despotizmi aşmadıkça, yeni bir kültürden, yeni bir medeniyet tasavvurundan söz etmesi hastalıklı bir romantizmden başka bir şey değildir. Romantizmler gerçekliğin konuşulmasını, gündeme alınmasını istemezler.
Ahlaki körlük
Bugünün dünyasında, daimi öteki, daimi yabancı olarak tanımlanan Müslümanlar, bütün zaaflarımızın, yabancılaşmalarımızın, düşüşlerimizin, parçalanmışlıklarımızın ve korkularımızın farkına varan emperyal/küresel akıl karşısında maalesef sessizliği seçiyoruz.
Düşüncelerimizin, inançlarımızın, tavrımızın, tarzımızın, duruşumuzun dilimizin eskidiğini, yıprandığını, kirlendiğini, bütün bunların yenilenmesi ve temizlenmesi gerektiğini düşünmüyoruz. Bu düşüncesizliğimiz sebebiyledir ki, yanılsamalarımızı, teslimiyetçiliklerimizi, bağımlılıklarımızı biriktirmeye devam ediyoruz. Eleştirel bir dikkatten yoksun bulunduğumuz için abartılı duygular, abartılı hayranlıklar taşıyoruz. Çifte standartlar ve ikiyüzlülüklerle malûl bulunan siyasal kültürümüz, siyasal pragmatizme yaslandığı için ahlaki körlüğü bir gelenek haline getiriyor.
Bütüncül içeriğe, bütüncül bir tasavvura sahip olmayan bir İslam algısına hapsedildiğimizi unutuyoruz. İslam’ın Ortaçağ’a ait bir gerçeklik olarak gündemde tutulduğunu görmüyoruz. Hemen her konuda büyük bir dikkat yetersizliği içerisindeyiz. Günümüzde temsil edilmeyen tüm İslami boyutları temsil edebilecek yeni bir dil ve bilinç oluşturmak gerektiğini hatırlamalıyız.