Mehmet GÖKTAŞ

Mehmet GÖKTAŞ

Münafıklığı kendimizde aramakla yükümlüyüz!

Köşkün bütün kapıları mükemmel bir şekilde kapalı olmasına rağmen karı kocanın oturduğu odada birden bire bir adam peyda olur. Korkarlar, neye uğradıklarını şaşırırlar. Adam sakin bir sesle selam verir, kendisinin Azrail olduğunu ve bu evden bir kişinin canını almaya geldiğini söyler. Karı koca hiç tereddüt etmeden aynı anda evin hizmetçisine dönüp bakarlar, yani anladığınız gibi “şu anda canı alınacak birisi varsa hizmetçiden başka kim olabilir ki” demek istemişlerdir.

Dikkat ederseniz ne zaman münafıklığı anlatan bir ders, bir sohbet olsa hemen kafamızı kaldırıp etrafımızda bu şartlara uyan münafık aramaya başlıyoruz.

Ve bu konuda dilimizden düşürmediğimiz o meşhur hadisi şerifi hazır bekletiyoruz; “Münafığın alâmeti üçtür, konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiği zaman sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet edildiğinde hıyanet eder”

Maalesef birçoğumuz bu ve buna benzer münafıklığı anlatan ayeti kerime ve hadisi şerifleri bir etiket gibi elimize alıp yapıştıracak adam arıyoruz.

Halbuki Peygamber Aleyhisselam doğrudan müminlerin bizzat kendilerini uyarma babında söylemiştir; “Aman ha dikkatli olun, kendinizi kontrol edin, bu alametler, bu belirtiler sizde olmasın, eğer varsa kendisinden şüphe etsin ve bunlardan derhal uzaklaşsın…” şeklinde bir uyarıdır.

Yoksa “kimin yalan söylediğini görürseniz, kimin sözünde durmadığına şahitlik ederseniz ve kimin emanete hıyanet ettiğini görürseniz bu münafıklık etiketini ona yapıştırın” kastıyla söylememiştir.

Ne ilginçtir ki, yetkili birisi tarafından başta kanser, kalp krizi, böbrek yetmezliği, beyin kanaması gibi ölümcül hastalıkların belirtileri anlatılırken “acaba bunlar bende var mı” diye hemen kendimizde olup olmadığını kontrol ederiz, daha sonra da sırasıyla yakınlarımızda ararız bu belirtileri.

Ama münafıklık belirtilerini dinlediğimizde çoğu zaman hemen kafamızı kaldırıp etrafımızdakilerde aramaya çalışırız, Azrail’in önüne atmak için köşkün sahipleri gibi biz de evin hizmetçisini görürüz.

Hele hele rakiplerimiz varsa bu etiketi onlara yapıştırmakta hiç mi hiç tereddüt etmeyiz.

“Acaba münafıkların listesinde ben de var mıyım” diye Hz. Ömer’in (r.a) Huzeyfe’nin (r.a) peşine koşup listeyi görmek istemesini hepimiz bilmekteyiz.

Tekfir hastalığı kadar olmasa da başkalarını münafıklıkla itham etmek de kötü bir hastalıktır.

Sözü uzatmayalım, münafıklığı kendimizde aramakla yükümlüyüz vesselam.

Bu yazı toplam 388 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar