Müslümanlar Birbirini Tekfir Etmekle Meşguller
Fatma Tuncer, Afiye Sıddıki’yi yazdı: Müslümanlar birbirlerini tekfir etmekle meşguller, seni duyamazlar…
Fatma Tuncer, Milli Gazete’de 2003 yılından beri ABD’nin elinde esir tuttuğu Pakistanlı Nöroloji Uzmanı Afiye Sıddıki’yi yazdı.
Yazının tamamı şöyle:
Afiye Sıddıki’yi Unutmadık
8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesi ile kadına yönelik sorunlar yeniden gündeme geldi, tartışıldı ve ümit verici vaatlerde bulunuldu. Verilen vaatlerin, yapılan tezahüratların, alınan kararların 9 Mart günü unutulacağını bilsek de söz denizinde umut aramaya devam ettik.
8 Mart’ta kadına yönelik sorunlar tartışılırken vicdanım seslerini duyuramayan, izlerine ulaşılamayan ve azap içinde azap yaşayan kadınların hüznüne odaklandı ve Afiye Sıddıki’nin sesini duyar gibi oldum… Vicdanım kanadı, yüreğimde tarifsiz bir sızı hissettim, kulaklarımda imdat sesleri yankılandı, başımı eğdim Allah’ım dedim halimizi ancak sen anlarsın, bizi zalimlere bırakma…
Afiye Sıddıki ile hiç karşılaşmadım, onunla bir arada bulunmadım ama acısını bütün benliğimde hissettim ve onun için gözyaşı döktüm, onun için dua ettim. Gecenin sessizliğinde ona seslendim:
Zaman akıp gidiyor, doğanlar büyüyor, büyüyenler yaşlanıyor, yaşlananlar hayata veda edip gidiyor… Peki, sen neredesin ümmetin kızı Afiye? Neredesin? Sorumluluktan kaçan adamların yükünü, kadın başına taşırken nasıl oldu da düştün zulmün tuzağına? Karanlık hücrelerden beni kurtaracak kimse yok mu diye sesleniyorsun ama Müslümanlar birbirlerini tekfir etmekle meşguller, seni duyamazlar… Ah sana ulaşamamak ne acı? Sana değen acı, işkence, yalnızlık hepimize dokunuyor ama ulaşamıyoruz işte… Büyük insanların dertleri de büyük olur derler ama sana reva görüleni bilmeye içimiz elvermiyor, yüreğimiz kaldırmıyor… Ümmetin kızı Afiye bilmem senin güneşle buluştuğunu görür müyüz? Bilmem ufuklarda süzülen umutlarına ulaştığını görür müyüz? Cennet kadını Afiye ama şunu biliyoruz ki, küffar senin bedenine ağır işkenceler yapsa da, göğsünde taşıdığın imanına zerre kadar zarar veremeyecek ve sen başının üstünde taşıdığın mesajınla yolun en başında yer alacaksın…
Dünyanın dört bir yanında kadınların sorunları tartışılırken kulaklarımda Afiye Sıddıki’nin sesi, haykırışları yankılanıyor. “Dünya üzerinde beni kurtaracak bir Müslüman yok mu?” Allah’ım çaresizlik ne kötü? Allah’ım onu sana emanet ediyoruz, kız kardeşimizi zalimlerin elinden ancak sen kurtarabilirsin…
Afiye Sıddıki’yi hatırlarsınız, kimyasal silahların etkisini yok edecek çalışması ile öne çıkan bir bilim kadınıydı ve bu çalışmasını İslam toplumlarına adamak ve yetkin kişiler ile görüşerek değerlendirmek istiyordu. Fakat onun bu çalışması şer güçlerde ciddi rahatsızlık uyandırmış ve kurdukları tuzakla İslam kadını, bilim insanı Afiye Sıddıki’yi ve üç çocuğunu kaçırıp, ağır işkencelerin yaşandığı bir cezaevine erkekler koğuşuna koymuşlardı. Afiye Sıddıki beş yıl boyunca ABD’nin Afganistan’daki gizli hapishanelerinde akla hayale gelmeyecek işkencelere maruz kaldı, burada bağırsaklarının yarısı ve bir böbreği alındı, tecavüze uğradı, şiddetin her türlüsü ile karşılaştı. Gözlerinin feri gitti, ayaklarında derman kalmadı bedeni tamamen çöktü ve ayakta durmakta dahi zorlanır hale geldi. Ailesi ona ulaşmak için ne kadar çaba gösterseler de, muvaffak olamadılar ve hayatını davaya adayan bir kadın zalimlerin inisiyatifine terk edildi.
Sıddiki’nin maruz kaldığı işkenceyi aşikâr eden bir İngiliz mahkûm 2005 tarihinde yayınladığı anılarında ona genişçe yer vermiş, 650 numaralı mahkûm diye bahsettiği Sıddıki’nin çok büyük işkence gördüğünü ve onun çığlıklarını duydukça kendi yaşadıklarını unuttuğunu belirtmişti.
Afiye Sıddıki inançlı, zeki, başarılı ve İslam toplumlarına büyük hizmetler verebilecek bir İslam hanımıydı. ABD’nin en prestijli üniversitelerinden MIT’de nöroloji eğitimi almış ve bilimsel çalışmaları ile dikkatleri üzerine çekmişti. 2003 tarihinde Karaçi’de yaşayan annesini ziyaret için çıkmış, Pakistan’a iner inmez kaçırılıp, savaş suçlularının ağır işkence gördüğü bir hapishaneye atılmış, oradan da ABD’ye nakledilmişti.
Afiye Sıddıki bahsedildiği gibi terör bağlantısı olan bir hanım değildi kuşkusuz ancak küresel güçlerin elini zayıflatacak bilimsel bir çalışma yapmıştı ve bu çalışmasının işe yarayacağını düşünüyordu. Küresel güçlerin tehlike olarak gördükleri şey onun dehası, bilimsel icatları ve bu icatlarını Müslümanlara sunmak istemesiydi. Onlar için asıl tehlike buydu.
Afiye Sıddıki’nin dosyasını takip eden Talha Mahmut ona yapılan bu insanlık dışı muamelenin başta İslam ülkeleri olmak üzere tüm dünya için utanç verici bir durum olduğunu söylüyor ve suçsuzluğu ispatlanan Sıddıki’nin esaretine son verilmesi gerektiğini ifade ediyor. Fakat küresel güçler, çağın en büyük zulmüne maruz kalan Müslüman bir bilim kadınına 86 yıl ceza veriyor ve onu esaret altında tutuyorlar.
İslam coğrafyasında söz sahibi âlimler 2003 tarihinden bu yana ABD’nin elinde esir tutulan Dr. Afiye Sıddıki’nin kurtarılmasının ümmetin her ferdinin üzerine farz olduğu yönünde fetva verdiler. Fakat birbirlerini tekfir etmekle meşgul olan Müslümanlar, zalimin zulmünü kırabilecek bir etkiye sahip değiller. Fakat yine de umudunu kesmiyor Afiye Sıddıki ve zulmün susturamadığı sesini sonuna kadar yükseltip soruyor: “Dünya üzerinde beni kurtarabilecek bir Müslüman yok mu?” Sıddıki’nin bu haykırışları ruhumu yaralıyor ve umutlarımı kuşanıp aynı soruyu onun adına soruyorum:
Müslümanlar dünya üzerinde bu kardeşimizi kurtaracak kimse yok mu? Susuyorum sonra başımı önüme eğiyor ve Aliya’nın şu sözünü hatırlıyorum:
“Her şey bittiğinde hatırladığımız şey düşmanlarımızın sözleri değil dostlarımızın sessizliği olacaktır.”