Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

'Müslümanlık Oranı'

Türkiye Optimar Araştırma Şirketi’nin “Kendinizi dini bakımdan nasıl tanımlarsınız?” başlıklı araştırmasından, Ertuğrul Özkök’ün Hürriyet’teki “Türkiye artık yüzde 99’u Müslüman olan bir ülke değil” başlıklı yazısından haberdar oldu.  

Araştırma sonuçlarına göre “Müslümanlık oranı” yüzde 89.5’e iniyor. Geriye kalanlar, “Bir yaratıcı olduğunu düşünüyorum ama dinlere inanmıyorum” (yüzde 4.5), “Bir yaratıcı olup olmadığından emin değilim” (yüzde 2.7), “Bir yaratıcı olduğunu düşünmüyorum” (yüzde 1.7) ve “Cevap yoku” (yüzde 1.7) gibi cevaplar vermişler.   

Optimar, iki yıl önce de benzeri bir araştırma yapmış ve orada “Müslümanlık oranı yüzde 99.9 çıkmış.  

Ertuğrul Özkök soruyor, “Bu iki yılda ne oldu ki, oran böylesine aşağıya indi?” Kendine göre bir cevabı da var.  

***

Bu sonuçlar tartışılabilir. Yüzde 99.9’luk oran da tartışılabilir, iki yılda aşağı yukarı 10.4 puanlık bir gerilemenin olup olmadığı da tartışılabilir.  

 

Ama ben şahsen Türkiye’nin “Müslümanlık oranı”ndaki bir düşüşü çok önemserim. Ve dindar insanların da, siyasetçi, devlet adamı, bilim adamı, Diyanet görevlisi, cami cemaati vs. hangi sosyal statüde olurlarsa olsunlar, önemsemelerini doğru bulurum. Bu “Türkiye’nin ‘Müslüman ülke’ olma durumu”nun ifadesidir ve bu tanımlama Türkiye için hayati değerdedir.  

Bir aileden söz etsek, çocuklarımızın değerler noktasındaki “gidişatı” bizi ilgilendirir. “Müslümanlık oranı” Türkiye toplumunun gidişatı ile ilgili bir konudur ve o iklimi paylaşan herkes için mesela bir “Değerler aşınması”nın büyük önemi vardır.   

Birilerimiz, “İslam’ı yaşama boyutu”na bakarak “Yüzde 99’u Müslüman ülke” tanımlamasına dudak büker. Böyle bir eksiltme ile “Müslümanlık oranı” yüzde 7’lere kadar düşebilir. İyi mi olur, bence iyi olmaz.  

Ben “Dolmuşa binerken ‘bismillahirrahmanirrahim’ diyen insanın Müslümanlığını önemsememiz lazım. Artırabiliyorsak artıralım, ama asla eksiltmeyelim” derim.  

Hani “Kültürel Müslüman” diye bir ifademiz var ya, onlar da eksiltilmemeli. Hatta sırf “Cenazem camiden kalksın” diyenin “aidiyet kırıntısı” da… 

Azaltmak kimseye bir şey kazandırmaz.  

Aslında gerçekten bir “Müslümanlık azalması” varsa bunun sebepleri üzerinde düşünmek “İslami bir kaygısı” olan herkesin görevidir.   

Böyle bir kaygısı olanların “İnsanlığın İslam’la ilgisi” üzerinde kafa yorması nasıl tabii ise, 1000 yıldır İslam’la birlikte yürümüş olan kendi ülkesinin Müslümanlık kıvamındaki bir aşınma öncelikle gündem olmalıdır. Çocuğunuzun savruluşu nasıl sizi yürekten vurursa, ülkenizdeki savruluş da canınızı yakmalıdır. 

O zaman “Ne oluyor ki böyle oluyor?” diye sorarsınız.   

Dedim ya, Özkök’ün kendine ait bir cevabı var, ama bence bu sorunun cevabını asıl muhafazakâr, dindar insanların vermesi lazım.  

Bir süredir şöyle bir cümle kuruyorum: “Türkiye’de Müslümanlık oranını yüzde 50 artı 1’e indirmememiz lazım.”  

Bu, siyasi mücadeleyi “Din farklılaşması” boyutuna taşımakla ilgili bir durum. O sondaki “1” var ya, onun bile hayati anlam kazandığı bir siyasi denklemde, eğer onu “Dini aidiyeti” kullanarak alabileceğinize kani oluyorsanız, onu kullanmaktan kaçınmıyorsunuz. “Oy verdin din alanındasın, vermedin öteki tarafa geçtin” yaklaşımı, zihinleri tahrip ediyor. 

“İslami STK’ların, cemaatlerin siyasallaşması”nı yanlış bulduğumu yazıp duruyorum. Bunlar, İslam’dan yola çıkıp farklı insani enstrümanlarla toplumun her kesimine ulaşması öngörülen kurumlardır ve onlar, siyasetin kamplaştırıcı diline büründüklerinde, toplumla iletişimleri kesilir. İnsanların İslam’la ilişkisinin siyasetle sınırlı hale gelmesi kadar, din açısından sorunlu bir durum yoktur. Orada Saadet’le Ak Parti’nin ayrışması gibi durumlar söz konusu olduğunda “Din ile ilişki”nin nereye konulacağı absürdlüğü ortaya çıkar.  

Şunu not etmek isterim:  

İslami görünülürlüğün niteliği İslam konusunda bilgileri çok sınırlı kesimlerin aidiyet bilincini derinden etkiliyor. Aile ortamından siyaset arenasına kadar, İslami hüviyet arz eden tüm görünürlüklerin İslam’ın nezahetini, erdemini, yüceliğini ne kadar yansıttığı sorunu masaya yatırılması gereken en acil sorundur. “Döve döve Kur’an öğretip Kur’an’dan nefret ettirmek diye bir durum-cürüm” her zaman olabilir.  

Kur’an’ın insan ilişkilerine dair ölçülerini herkesin bir kere daha okumasında, incelemesinde ve hayatına taşımasında sonsuz faydalar vardır. 

Bu yazı toplam 967 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar