İbrahim Karagül
'Namert'lik..
'Türk uçakları Suriye hava sahasında vuruldu' iddiasıyla Türkiye'nin şimşeklerini üzerine çeken muhafazakar Amerikan gazetesi, dün, kaynağının 'Amerikalı yetkililer' olduğunu açıkladı.
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın 'namert' ilan ettiği The Wall Street Journal gazetesinin kaynaklarının 'derin' olduğunu, Pentagon kaynaklı olduğunu, istihbarat bağlantılı olduğunu daha da ötesi neocon-İsrail aşırı sağı olabileceğini tahmin etmek güç değil.
Amerikan siyaseti dışında, özellikle Ortadoğu'daki gelişmelere yönelik bir derin Amerika, neocon perspektif bulunduğuna, bu gücünün kritik zamanlarda öne çıktığına, 'kaynak' olarak gösterdiği bir çok olayın sonradan başka amaçlara hizmet ettiğine tanık olduk.
Burada, iddianın yanlışlığından ya da doğruluğundan söz etmiyoruz. Bu gazetenin, bağlantılarının, ait olduğu çevrelerin Türkiye'ye bakışındaki, Erdoğan'a bakışındaki, Kürt meselesine bakışındaki sakatlığa, Türkiye'nin iç siyasetini dizayn etmeye yönelik girişimlerine varmak istiyoruz.
Yıllardır, Türkiye ve AK Parti karşıtı kampanyanın en etkin yayın organlarından biri oldu The Wall Street Journal.. Ülkemizde bazı güçlerle girdikleri çıkar ortaklığı, bu ortaklık üzerinden Türkiye'yi biçimlendirme çabaları, darbe girişimleri, AK Parti'yi kapatma ve Erdoğan'ı tasfiye etmeye planları, bu planları uygulamak için neler yaptıkları unutulmuş değil.
2003 yılından beri, medya üzerinden, ABD'nin etkin yayın organları üzerinden bir kampanya yürütüyorlar. Yazılar yayınlıyorlar, asılsız ithamlarda bulunuyorlar, Türkiye kamuoyuna korku senaryoları aktarıyorlar. Dahası iç savaş provokasyonları yapıyorlar. 'Yüzde elli darbe olacak', 'Türkiye'de iç savaş çıkacak', 'Ak Parti'ye karşı yasal süreç işletilecek' söylemleri hep bu gazete ve bağlantılı yayınlar üzerinden servis edildi. Bunların, olağan siyasi analizler olduğunu mu sanıyorsunuz!
Eli kırbaçlı köle tacirleri gibi Türkiye'yi hizaya sokmaya çalıştılar. Michael Rubin gibi tipler üzerinden Türkiye'ye yol çizmeye kalkıştılar. Andıç listeleri hazırladılar. Siyasileri, yazarları, gazetecileri, kanaat önderlerini damgaladılar. Bu ülkenin Başbakanı'na, Cumhurbaşkanı'na ağza alınmayacak iftiralar attılar. ABD'den çok İsrail istihbaratına malzeme biriktiren, insanları fişleyen gazeteci kılığındaki isimleri bu ülkeye pazarladılar.
Türkiye'yi Ortodoks İslamcılar yönettiğini, Tayyip Erdoğan'ın Türkiye'yi şeriata sürüklediğini, İran laikleşirken Türkiye'nin İslamlaştığını, Türkiye'nin bir an önce düşman kategorisine alınması gerektiğini, ABD'nin Türkiye'deki bu gidişe müdahale etmesinin zorunlu olduğunu ve Türkiye'nin AB üyeliğine destek verilmemesi gerektiğini iddia eden bunlardı.
Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı olma ihtimaline karşı tehditler savuranlar bunlardı.
Ortak noktaları İsrail aşırı sağına yakın olmaları, İslam ve Müslümanlardan nefret etmeleri. Aslında Suriye yönetimine karşılar ama yerine İslami yönü belirgin bir iktidar gelecekse Baas Yönetimi'ni savunurlar.
Öyle ki, Başbakan'ın 'namert' sözü onlara dokunmuş. Aslında onlara dokunan bu söz değil, yıllardır mücadele verip de başaramadıklarıdır. Senaryolarının hep başarısız çıkmasıdır. Darbe yapamadılar, iç politikayı dizayn edemediler, yeni 28 Şubat denemeleri boşa çıktı, Türkiye'yi iç savaşa sürükleyemediler.
Başbakan'ın çıkışı da, aslında o zamanlar gerekiyordu. Hakkında hiçbir medya organının kullanamayacağı ağır ifadeleri yazdıklarında... Mesela Rubin'e göre; Türkiye-Amerika arasındaki en önemli sorun reddedilen 1 Mart Tezkeresi değil; bizzat Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dı. Hareket noktası burasıydı.
Türk uçağının nerede vurulduğu sorusu teknik bir mesele. Er geç ortaya çıkar. Ancak burada, söz konusu gazetenin tavrı, eski bir hesabın görülmesinden başka bir şey değil. Daha doğrusu bu hesabın bitmediğini göstermesidir.
Bir öfke var; başaramamanın öfkesi. Bu öfke, Türkiye'yi sıkıntıya sokmak için, her kritik anda devreye girecektir.
yenişafak