Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Batı'nın bizden beklentisi ne olabilir?..

Korkarım, kaçtığımızı sandığımız şeye doğru koşuyoruz. Birileri, bizi birbirimize karşı kışkırtarak zayıf düşürecekleri bir Türkiye’ye dayatacaklar politikalar için hazırlık yapıyor olsalar gerek. Ve yine biz bildik tuzağa düşüyoruz.

Bu beklentiyi, Türkiye örneğinde ve İslam üzerinden okuyalım. Türkiye’nin geleceğinde Kemalizm ve Alevilik yok. Kemalizm ve Ulus devlet fikrine ihtiyaçları kalmadı. Globalistler “Ulus devletlerin sonu”dan söz ediyorlar. “Tek dünya, tek toplum tek para ve tek gelecek” demiyorlar mı? TransHumanizm’le insan NESNE olduktan sonra hangi Ulustan söz ediyorsunuz ki. Tüm alameti farikalarını / ayırt edici özellikleri yok edilmiş bir BİREY ve bir toplumda “İslamcılık” ya da “Türkçülük” diye bir şey olabilir mi?. Zaten bu yapıları oluşturanlar batılılar değil miydi. Kemalizm’in fikir babaları, Moiz Kohen, Lazaro Franko, Ziya Gökalp gibi unsurlar. Mustafa Kemal'in hocası da Şimon Zwi idi. CHP’ye alternatif olarak öne çıkartılan Celal Bayar, Alliance İsrailete mezunu.

Darbelerin arkasında ABD ve NATO var. Bütün darbeler Kemalizm adına yapıldı. Milliyetçi unsurlar da, soğuk savaş döneminde, Ruzi Nazar ekibi tarafından şekillendirildi. CHP’nin Laikçi Ulusalcılığı da aynı merkezler tarafından biçimlendirilmedi mi?

Bundan sonra artık Kemalizm’e ihtiyaç duymuyorlar. Alevilik, Nuseyrilik, Ezdilik gibi unsurlar bir Kült olarak, pagan inancına dönüştürülecek ve folklorik anlamda bir değer kazanacak. Ruhani, manevi bir kimlik taşımayacaklar. Bir aidiyet duygusu olarak varlığını sürdürecek.

Hatta Milliyetçiliğin dayandığı dini temelin yerine Şamanizm'i ikame etmeye çalışıyorlar. Deizm gidecek, Şamanizm gelecek. Kutsal bir ruha yönelecekler, renkli, hareketli, egzotik bir müzik eşlinde ayinlerle desteklenecek folklorik, içinde ezoterik ve mitolojik sembolik anlamda ritüel, seremoni ve ikonalarla desteklenen bir içinde meditasyon da içeren ezoterik bir inanç biçimi..

Etnik kimlikler de bu anlamda mevcut şeklinde daha alt grublar şeklinde polarize olacaklar.

New The İslam” ile yola devam etmek istiyorlar. Yeni İslam, bir yaşam tarzı olarak, “kültürel bir üst kimlik” olarak tanımlanacak. Ve buna örgütlü bir aidiyet söz konusu olmayacak. Yani Atomize edilecek. “Kültürel aidiyet kimliği” olarak, tabi seremoni, ritüel, ikona, kostüm, sembol ve müzikle desteklenecek ve bilimle sentezlenecek. Bulunduğu ortamla iletişim kurabilen entegrist bir “The Cemaat” yapısını örgütlemeye çalışacaklar. Aslında bu model, diğer bütün dini topluluklar için de geçerli olacak, bu Globalist, Satanistlere göre. “Yeryüzünde bir cennet ve ebedi bir hayat” hayal ediyorlar ya, insanların eski inanç kalıplarından soyutlanması, cemaat kalıplarının dışına çıkartılması gerekiyor önce.

Bundan sonrası için Türkiye’yi İslam dünyası, Balkanlar, Kafkaslar, Türk dünyası, Afrika için bir sıçrama tahtası rol model olarak olarak yanlarına almak istiyorlar. Zaten BOP eş başkanlığını bu maksatla kullanmak istemediler mi? 23 ülkenin bu şekilde sınır, rejim ve iktidar yapılarını yeniden şekillendireceklerdi. Hemen her ülkede FETÖ benzeri yapılar oluşturdular. “İslam and Democrasy” bunun İçin örgütlenmişti. Malezya’da, Pakistan’da, İran'da, Irak'da, Fas da her yerde vardılar.

Batının ve İsrail’in İslam’dan kurtulması gerek. “Çivi Çiviyi söker” hesabı, bunu bizim üzerimizden yapmak istiyorlar. Bugün İsrail'in bir yandan Azerbaycan'ı, Öte yandan Kürdistanı, öte yandan FKÖ’yü sahiplenmek istemesi de aynı oyunun bir başka yönü. İsrail'in hayalindeki Filistinin arkasında Kushner/Dahlan senaryosu var.. Hem de başkenti “Doğu Kudüs” dedikleri, bugünkü Kudüs'ün doğusunda bir yer olacak olan Filistin Abbas’ın liderliğindeki Dahlanist Filistin devletinin garantörünün de bizim olmamızı istiyorlar. Müslümanları öldürmek ve dövmekten yorulan Siyonistlere, onlarla aynı gelenekten gelen aynı işi yapacak yardımcılar gerek çünkü. Osmanlı Milletler topluluğunun şuuraltındaki birikimlerini bu iş için kullanmak istiyorlar. Aslında FETÖ’de bunun için düşünülmüştü, Adnan Oktar da, Bir takım tarikatların Balkanlara, Kafkaslara, Türk dünyasına, Afrika’ya, Asya’ya açılması durduk yerde olmadı. Şii, Sünni/Sufi, Selefi/Vehhabi tartışması durduk yerde ortaya çıkmadı. Maturidi’lik ve Eş’arilik Türk İslam’ı, Arap İslam’ı, Fars İslam’ı tartışmalarına meze yapılmak istenmedi mi? Sahi biz Çeçenistan’ı nasıl kaybettik? Ruslar kazanmadı, Cephedeki Şii, Sufi, Vehhabi kavgası sonucu Kadirov üzerinden Ruslar’ın kucağına düştük.

Eğer CHP diye bir parti olacaksa, göreceksiniz, onların hayat tarzında bir değişiklik olmayacak olsa da daha dinci bir görüntü verecekler. İmamoğlu onun için seçilmiş biri olabilir mi bilmiyorum. Ama çevresi ona uyum sağlayamadı.. Kadrosu buna hazır değil. Kemalist, Laikçi reflekslerini kontrol edemiyorlar. Kılıçdaroğlu’nun alevi kimliği, cesur olamayışı, kadrosunun olmaması, iç ve dış dengeleri iyi okuyamaması onun en büyük handikapı. Gelinen noktada İmamoğlu bir hamlede devrildi. “Yaralı bir yarış atı”na kimse yatırım yapmaz. İmamoğlu öyle biri. Kılıçdaroğlu attan düştü. Bu işler bir anda olmadı. Apo’nun TBMM’ye daveti, Şam’a giden yolda ve bugün yaşananlar, ABD, İngiltere, İsrail, Roma/Vatikan’ın ilgisi/bilgisi dışında olan şeyler değildi. Bir el Türkiye’ de ve bölgede siyaseti yeniden dizayn etmek istiyor. Bu olaylar onları açık kapı bırakıyor. Herkesi birbirine karşı kışkırtıp, ülkeyi krize sürükleyip, sonra da zayıflatılmış birilerini iktidara taşıyıp, anayasa değişikliği, af filan diye, ciddi anlamda bir revizyondan sonra Türkiye’yi seçime götürüp, yeni bir iktidar ile yola devam etmek isteyen birileri var. Sağcı’sının solcu’sunun, dinci’sinin, milliyetçisinin, liberal’inin, Türkçü, Kürtçü, İslamcı geçinen birilerinin ipi o birilerinin elinde. Nitekim zaten oltayı yutan belik de yem istemiyor. Kaldı ki, bunlar azgın iştihaları ve iktidar aşkı sarhoşluğu ile çapariyi yutmuş gibi.

CHP’ye Kayyum atarlarsa, ondan sonra olacakları tahmin etmek kolay değil. Kimine göre atanamaz. Çünkü kongre kararı alınmış. Ama tartışmalı olan Delegelerin seçimi. Şaibeli bir delege topluluğu ile bir seçim ne kadar hukuki, ne kadar ahlaki olur? Zaten bir de “Ben yaptım oldu” yasası(!?) var. Şimdilik terörden mahkum etmediler, yolsuzluktan mahkum ettiler ama dediler ki “Terör konusunda kuvvetli suç şüphesi olduğu halde, zaten bir tutuklama kararı verildiğinden 2. Bir tutuklama kararı olmadığına..”. Bunu bir pazarlık için açık kapı gibi mi okumalıyız? Bu pazarlık konusu Anayasa olabilir mi? Uçum KADER DEĞİŞİKLİĞİ şekilde tanımladığı şu malum Anayasa tasarısından söz ediyorum!?.

Eğer Kayyum atanırsa, İş Bankası hisseleri gider. Atanmasa da bu işin istenirse bir yolu bulunur. Biliyorsunuz “Demokrasilerde çare tükenmez”. Hilafet fonundan aktarılan paralar belli kişiler adına hisseye dönüştürüldü. Sadece Mustafa Kemalin hisseleri değil, ötekilerin hisseleri de gider. İttihat Terakkinin bankasından aktarılan paralar, Afyon Terakki Bankasından aktarılan paralar, 80 darbesinden sonra bankanın sermaye tezyidi sırasında aynı oranda hazineden aktarılan paralar da kaynağına geri döner. Bu kaynağın, Vakıflar üzerinden Diyanete aktarılması gerekir bugün için aslında. Ardından “Cumhuriyet Halk Partisi” adını değiştirmek zorunda kalırlar. CHP’nin adı “Cumhuriyetçi Halk Partisi”ne dönüştürülür. Aslında İş Bankasına da kayyum atanması gerekir, yargılama sonuna kadar ve yargılamanın kısa sürede tamamlanması gerekir.

Bu işin içinde daha bir çok iş var. Adil olmak gerek, Afyon Terakki Bankasından aktarılan hisselerin hak sahiplerine iadesi gerekir. İllerden toplanan ortaklık paralar karşılığı partiden makbuz verilse de hisse senedi verilmemiş, onlara kredi vermişler, paralarda parti teşkilatlarından birilerinin üstünde kalmış. Böyle bir çok iddia var. Çağrı yapıp hak sahibi olduklarını iddia edenlerin belli bir yere başvurmalarının istenmesi gerekir. İş Bankası’nda geriye dönük bir soruşturmanın ucu başka yerlere gidebilir. Belki İş Bankasına da kayyum adanması gerekebilir. CHP’nin müdahil olduğu Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu da yeniden yapılandırılabilir bu süreçte..

Bu süreç çok sıkıntılı bir süreç. Süreç içinde FETÖ borsasına milyonlarca dolar ödeyip adını By-Lock listesinden çıkartanlar da var. AK Parti’ye destek verip yan şirketleri üzerinden CHP’li belediyelerle iş tutanlar da var. Beşiktaş belediyesinin kapısından girip Kartal belediyesinden çıkmak da mümkün. CHP içinde Kılıçdaroğlu’na yakın olup, İmamoğlu / Özel ekibinden intikam almak isteyen muhbirler de var. Onlar, onları ihbar etmeseydi, ötekiler onları ihbar edecekti. Her iki taraf da bir günah keçisi arıyordu. Öte yandan birilerinin eli MHP’ye, İYİ Parti’ye de uzanıyor, sanki, Çakıcıya da uzanıyor. Bu tezgahta kimin eli kimin cebinde anlamak çok kolay değil, “Epstein Cemaatı” gibi bir Cemaat yapısı var CHP’nin içinde. Bunların hepsinin ipleri sonunda Şeytanın elinde.. Sonuçta “Her şey vatan için” Öyle ya “Sütten çıkan ak kaşık” Tansu Çiller’in dediği gibi “Kurşun sıkan da, kurşun yiyen de bizden”.. Birileri bu kandan besleniyor, aynı ülkenin çocuklarının kanları, gözyaşları, çalınan alın terleri üzerinden kendilerine iktidar ve servet üretmek isteyen, siyasi hedeflerini müstevlilerin siyasi hedefleri, şahsi menfaatlerini finans kapitalin çıkarları ile tevhid eden birilerinin dayattığı uluslararası sistemle eş güdüm içinde hareket ederek ne bu dünyada bir yere geliriz ve ne de cennete ulaşabiliriz. Bu muharrirler, bu ümera ve ulema postuna oturup meddahlık yapanlar, Emevi ve Abbasi dönemindeki zalim “ısırıcı melikler”in kapısında bekleyen “köpekler”e benziyor!.

Bu işin içinde Siyasetçi de var, bürokrat da, Cemaat da var STK da, sağ da var sol da, Media da var Mafia’da.. Akademi, spor, sanat camiası, SİAD, ne ararsan var derde devadan gayrı.. Bunların hepsi de aslında F. Gülen taklitçisi. Onların zihniyet ikizi. F.G.’nin / The Cemaat’ın hastalığı, onları tasfiye edenlere de bulaştı.. FETÖ + BÇG kardeşliğini anlamadan bu oyunu anlamamız zor. AK Parti ve CHP’yi, MHP ile HDP’yi, sonra bu her iki grubu bir araya getiren Şeytani aklı anlamadan bugün olanları anlamak zor. Tabi önce trollerin, toplum mühendisliğine soyunan PR’cıları, Algı yöneticilerini tanıyıp, Stratejik algı merkezleri üzerinden kendi yalan ve komplolarını gerçekmiş gibi gibi sunan Media’lar üzerinden gerçeklerle yüzleşmek mümkün değil. Toplumun gözüne takılan at gözlüklerini çıkartmadan, artırılmış sanal gerçeklik dünyasından çıkmadan bu gerçekleri anlamak çok kolay olmayacaktır.

Kafamızı kiraya vermeyelim. Düşünelim, Din ve devlet büyüklerini İlah ve Rab edinmeyelim. Cahillerden ve zalimlerden olmayalım. Unutmayalım ki, Doğu da, batı da Allah’ındır. Bize düşen görev yaşadığımız zamana, mekana, olaylara ve kişilere karşı adil şahidler olmaktır. Yoksa halimiz yaman. “Zulüm” bizim kitabımızda “Adaletin yokluğu” olarak tanımlanır. Nasıl karanlık aydınlığın yokluğu ise zulüm adaletin yokluğudur. Gelin dönüştürmeye kendi nefsimizden başlayalım ve itiraf edelim “Biz cahillerden ve zalimlerden olduk” Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 257 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar