Nasrullah (Allah’ın yardımı) Nasıl Olur?

Nasrullah (Allah’ın yardımı) Nasıl Olur?

Mâdem ki her alanda Peygamber (s.a.v) bize rehber ve örnektir, Allah’ın yardımını nasıl almıştır? Neler yapmıştır da Allah’ın yardımı Peygamber’e (s.a.v) gelmiştir?

Allah Teâlâ Peygamber’e (s.a.v) ve Ashâbı’na sayısız yardım ve ikramlarda bulunmuştur. “Bu yardımlar nasıl olmuştur, ne şartlarda ol- muştur, ne zaman olmuştur?” gibi soruların tahkikatlı cevapları bulunmadan “Allah yardımı” kavramı hakkıyla idrak edilemeyecektir.
Özellikle günümüzde tembellik ve vurdumduymazlık hastalığına düçar olmuş ahir ümmetin fertleri, hiçbir ameliye ve duruş göstermeden sihirli çubuk dokunuşu ile dava önündeki tüm zorlukların yok edilip, dünya ve Ahiret’te cenneti kolayca yakalamanın temennisi ile bekleşip dururlar. Sanki “Yoksa sizden önce gelip geçenlerin hali, başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda peygamber, beraberindeki mü’minlerle: «Allah’ın yardımı ne zaman?» diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah’ın yardımı pek yakındır.” (Bakara 214) Ayet’i hiç inmemiş hiç okunmamışçasına garip tutumlarla temenni ve ham hayal kurulmalar devam eder gider.
Mâdem ki her alanda Peygamber (s.a.v) bize rehber ve örnektir, Allah’ın yardımını nasıl almıştır? Neler yapmıştır da Allah’ın yardımı Peygamber’e (s.a.v) gelmiştir? Ashâb-ı Kirâm, Peygamber’in (s.a.v) yanında nasıl yer almıştır, nasıl bir tutum serd etmiştir de Allah’ın yardımı Peygamber’e (s.a.v) ve Ashâbı’na (Allah Onlardan razı olsun) yüksek derecede gelmiştir?
Soruların cevabı Peygamber’in (s.a.v) hayatının tamamında bariz, açık şekilde serpili bir vaziyette göz önünde olmakla birlikte, sadece Bedir Savaşı’nın öncesine ve savaşın sürecine bakıversek bütün cevapları neredeyse görebiliriz. Satırları çoğaltma ve hacmi büyütmeme adına maksadın hâsıl olacağı umudu ile Bedir Savaşı öncesi duruma bakalım ki Allah’ın yardımı ne zaman nasıl gelmiş görelim:
Bedir günü Peygamber (s.a.v) o denli sıkıntılı ve endişeliydi ki dilinden yardım talebi düşmüyordu. O yakarışları Hz. Ömer (r.a) şöyle anlatıyor:
“Bedir günü gelince Allah Rasul’ü kendi arkadaşlarının 305, müşriklerin ise 1000 kişi olduğunu görerek hemen kıbleye döndü, ellerini kaldırdı ve Rabbi’ne yalvarmaya başladı:
“Allah’ım, bana olan sözünü yerine getir, vaad ettiğini ver! Allah’ım eğer şu birkaç avuç Müslümanı helâk edersen, yeryüzünde şirk koşmadan Sana ibadet eden kimse kalmayacak!”
O (s.a.v) kıbleye dönük vaziyette ellerini her an biraz daha semaya doğru uzatarak durmadan Rabbi’ne yalvarıyordu; öyle ki sonunda abası omzundan sıyrılıp yere düştü. Ebu Bekir (r.a) gelip abasını yerden alarak omzuna örttü, sonra O’nu (s.a.v) kucakladı ve şöyle dedi:
“Ey Allah’ın elçisi! Artık yeter, O (c.c) sana vaad ettiğini kesin olarak verecektir!”
Bu hadise üzerine “Siz Rabbinizden yardım taleb ediyordunuz, O da: «Şüphesiz ben size birbiri ardınca bin melek ile yardım ediciyim» diye cevap vermişti.” (Enfal 9) Ayet’i nazil oldu.”
Ne kadar müteessir edici bir hadisedir ki Hz. Ebu Bekir (r.a) dahi duruma dayanamayıp, Hz. Peygamber’i (s.a.v) teskin etmek için varıp O’nu (s.a.v) kucaklamış, vaadin mutlaka geleceğini söylemiştir.
Görünen, bilinen, bilinecek olan odur ki; Bedir Meydanı’na çıkmadan, elde avuçta ne varsa, maddi ve manevi tüm veriler ortaya konmadan, beşeri imkânların tamamı sarf edilmeden, gayretlerin tükeneceği noktaya varılmadan Allah’ın yardımının gelmesini beklemek, gereğini yapmadan netice almaya kalkışmaktır. Namazdan önce abdest vardır, kaidesinden bîhaber olmaktır.
Mucize, Allah’ın yardımı, ikramı gibi haller; beşeri çabanın tükenip, teknik olarak eşyanın tabiatının zorlandığı yere gelip, matematik, fizik, kimya gibi Allah’ın tabiat yasalarının dahi sonuna kadar kullanılıp artık Allah’tan yardım isteme yüzlülüğünün olduğu an çıkagelen hallerdir. Tarih boyu Peygamberler ve salihler, yolu bu şekilde katetmişlerdir. Bedir, Uhud, Hendek gibi tüm zorlu savaşlarda Peygamber (s.a.v) ve Ashâbı’na Allah’ın yardımı farklı şekillerde gelmiştir.*1Ayrıca Allah Teâlâ’nın bilinmeyen orduları ve yardım yolları vardır. Bir Hadis-i Şerif’te rüzgârla ilgili Peygamber (s.a.v) şöyle buyurur: İbni Abbâs (r.a)’tan rivayet edilmiştir; dedi ki: “Bir adam Ra- sulullah (s.a.v)’ın huzurunda rüzgârı lanetledi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: Rüzgârı lanetleme; çünkü o va- zifelidir. Her kim müstahak olmayan birine lanet okursa, o lanet kendisine döner.” (Tirmizi, Buhari)


*1 “Karşı karşıya gelen iki toplulukta, sizin için andolsun bir ayet (ibret) vardır. Bir
topluluk, Allah yolunda vuruşuyordu, diğeri ise kâfirdi ki göz görmesiyle karşıların-
dakini kendilerinin iki katı görüyorlardı. İşte Allah, dilediğini yardımıyla destekler.
Şüphesiz bunda, basiret sahipleri için gerçekten bir ibret vardır.” (Al-i İmran 13)

“Andolsun, siz güçsüz iken Allah size Bedir’de yardımıyla zafer verdi. Şu hâlde
Allah’tan korkup sakının, O’na şükredebilesiniz.”
“Sen mü’minlere: «Rabbinizin size meleklerden indirilmiş üç bin kişiyle yardım
iletmesi size yetmez mi?» diyordun.”
“Evet, eğer sabrederseniz, korkup sakınırsanız ve onlar da aniden üstünüze çullanı-
verirlerse, Rabbiniz size meleklerden nişanlı beş bin kişiyle yardım ulaştıracaktır.”
“Allah bunu (yardımı) size ancak bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla tatmin
bulsun diye yaptı. ‘Yardım ve zafer (nusret)’ ancak üstün ve güçlü, hüküm ve hik-
met sahibi olan Allah’ın katındandır.” (Al-i İmran 123-126)

Mü’min ve Allah’ın Yardımı
“Ey iman edenler, eğer siz Allah’a (Allah adına İslâma ve müslümanlara) yardım ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır.” (Muhammed 7) Ayet-i Kerimesi ile apaçık olan şey mü’minin Allah’ın Din’ine yardım eden insan olmasıdır. Elbette Allah’ın herhangi bir konuda yardıma ihtiyacı yoktur (Haşa!). Buradaki mecaz mü’min ile alâkalıdır. Mü’minin kulluk vazifesini tam anlamıyla yerine getirebilmesi, İslâm’ın izzetini tadabilmesi için yeryüzünde mü’mince, müslimce, izzetlice gezip dolaşabilmesi için Allah’ın yardımına ihtiyacı vardır. Allah’ın yardım etmesi için Allah’ın Dini’nin ikame edilip hâkim kılınması için mü’minin, Din’in ikamesine ve hâkim olmasına katkı yapması gerekmektedir.
Mü’min bu zeminde kendisini muhasebe ve muhakemeye tâbi tutmalıdır. “Benim Allah’ın Dini’ne hangi yönden katkım ve yardımım oluyor?” diye kendisine sorması lazımdır. Mü’min namaz kılarak, takke giyerek, misk sürerek, misvak kullanarak, tesettüre riayet ederek Allah’ın Dini’ne gerçek anlamda yeterlice yardım etmiş olmaz. Farz ve sünnetleri yerine getirmekle kendisi için bir şeyler yapıp kulluk vazife ve borçlarını ödemiş olur. Bu anlamda mü’min ne yaparsa, ne yapmış olursa veya ne yapmazsa Allah’ın Dini’ne yardım etmiş olacaktır? Günümüz şartları ile tefekkür edelim:
- Mü’min Kur’an’daki ayetleri, sadece cihad ayetleri ve Kâfirun Sûresi’nden ibaret sanıp, kendisini akâiden halktan üstün görüp, etrafa “Ey Kâfirler” edâsı ile bakınıp kaba ve sert olmayı, vakarlı olmak sanarak mı Allah’ın Dini’ne yardım etmiştir?
- “Gülümsemek Sadakadır.” Hadis-i Şerifi’ni öğrenip sırıtmak ile gülümsemek arasındaki farkı anlamayıp yanı başında Allah’ın Dini ile alay edilirken, duruş ve öğreti göstermeden, herkese mavi boncuk dağıtarak mı Allah’ın Dini’ne yardım etmiştir?
- 51 tane namussuzun 49 tane namusluyu yönetebildiği çoğunluk sisteminde beş yılda bir kez oy kullanarak “Gerisi Allah’a kaldı” edâsı ile sancısız, davayı dert edinmeden gündelik hayatına döndüğünde mi Allah’ın Dini’ne yardım etmiştir?
- Edepsiz ve ahlâksızların kötü davranışlarından ibret almak yerine dürüstlüğü, yiğitliği, hicabı, güzel ahlâkı ilerideki bir zamana tehir ederek nefsinin isteklerini peşin peşin yapıp, Allah’ın Emirleri’ni en uzun vadeye yazarak mı Allah’ın Dini’ne yardım etmiştir?
- Kâbe işbirlikçilerin elinde, Kudüs siyonistlerin elinde tutsakken, kendi öz mahremini, inanç turizmi altında, zilletle ziyaret ederek iyi bir iş yaptığını sanarken mi Allah’ın Dini’ne yardım etmiştir?
- Mazlum coğrafya halklarından birçoğunun bir yıllık maişetini “İslâmik tatil” beldelerinde üç beş gecede harcarken mi Allah’ın Dini’ne yardım etmiştir?
- “Fitne kalkıp Din yanlız Allah’ın oluncaya kadar onlarla cihad edin.” Ayeti’nden sadece tekfir cihadını icat edip İslâm coğrafyasındaki oyun kurucuların ekmeğine yağ sürerken mi Allah’ın Dini’ne yardım etmiştir?
- Allah’ın Dini’ne yardım etmeye çalışan, çabalayan birilerine kişisel husûmet türetip, kötülüğü, gıybeti, düşmanlığı körükleyerek mi Allah’ın Dini’ne yardım etmiştir?
Bunun gibi daha binlerce soru üretmek mümkün ve eğer bu sorulara cevap “EVET! Bu fiiller ile Allah’ın Dini’ne yardım ettik.” ise Allah’ın yardımı nerededir?
Maalesef Allah’ın yardımını hak edecek güçte ve dozda Din’e yardımımız ve Din’in yayılmasına bir katkımız yok. Var olanlar sadece bireysel ve genele göre cılız ve yetersiz