Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

NATO-MATO derken!

ABD’den girip, “bizimkiler(!?)”den çıkacağım. Ben, o her “bizimkiler(!?)” dediklerimden değilim. Rachel’in dediği gibi “Onlar bizdense zaten ben bizden değilim”!

ABD'nin 6 Ağustos 1945'te dünyanın ilk atom bombasını Hiroşima'ya atması sonucu 140 bin kişi öldü. Üç gün sonra Nagazaki'ye yapılan 2. saldırıda da 70 bin kişi hayatını kaybetti. Toplam 210.000 kişi. Japonya bu saldırıların ardından 15 Ağustos'ta teslim oldu ve 2. Dünya Savaşı sona erdi. Atom bombasını atanlar diyorlardı ki, savaş devam etseydi, daha fazla insan ölecekti. Yani “Beyaz Adam” o 210 bin kişiyi “savaş tanrısı”na kurban ederek savaşı bitirdi.!?

Dün gece Florida'da Trump, Biden Yönetimi'nin çoğu tecavüze uğrayan, kaçırılan veya öldürülen 150.000'den fazla çocuğun izini kaybettiğine dair şok edici bir iddiada bulundu. Yaklaşık bir ay önce Dr. Phil ile yaptığı röportajda Trump, 88.000 çocuğun kayıp olduğunu belirtmişti. Dört haftadan kısa bir sürede kaybedilen çocukların sayısı 62.000 arttı. Sonuç Hrişomaya atılan atom bombasından daha vahim bir sonuç doğurmuş. Bu öl(dürürül)enler değişik ülkelerden kaçırılan çocuklar. Kimi fuhuş için kullanılmış, kimi kobay, kimisi de bazı solüsyonların üretimi için, kimi de şeytanlarına kurban edilmek üzere.

Bu cinayet şebekesinin Türkiye’den ve Türkiye üzerinden çok büyük ölçekli insan kaçakçılığı yapıldığı söyleniyor. Gayrimeşru çocukları, kaçırılanlar, öldü denilip satılan çocuklar. İddia o kadar büyük ki. ABD’de patlak veren Epstein skandalı da Türkiye’ye kadar uzamıştı biliyorsunuz. Sonra bir el bu iddiaların yayılmasını önledi. Aynı durum çocuk kaçakçılığı için sözkonusu. Bu konuda Amerika’nın Adana’daki askeri üs sün kullanıldığı da iddia ediliyor.

Türkiye’de fuhuş sektörü vergi rekortmeni oluyordu da bunun gelinen noktada Fuhuşta büyük bir sıçrama gerçekleşti. Artık Karnaval yapılar bir ülkeyiz. Fuhuş, Uyuşturucu, Kumar bir “Şeytan üçgeni” oluşturuyor. AGARTHA’nın üç merkezinden biri olduk geldiğimiz noktada. HABAD için de önemli bir merkeziz. F.Gülen ve Adnan Oktar cemaati durduk yerde çıkmadı. Bu iş bunlardan ibaret de değil. Bugün onun için birçok topluluk var.

Bu kayıt dışı ekonomi sonucu Türkiye’de en zengin % 1’lik kesim servetin yüzde 39,5’ine sahip. Bu alanda 21 Avrupa ülkesi içinde ilk sırada. Ve bunlara kimse dokunamıyor. Siyaset, Bürokrasi, Yargı, Polis, her yerde adamları var. Bu sonuç sadece iç dinamiklerden kaynaklanmıyor. Uluslararası sistem bunu böyle yapıyor. Onları kime dokunurlarsa onlar bir anda zengin oluyorlar. Bir CoVID kaç kişiyi ultra zengin yaptı bir anda. mRNA, SinoVac, PCR.. 65 kuruluşluk PCR çubuğunu 4 dolara kakaladılar. Onlar dev anası, bizimkiler dev anasının memesini emince onun çocuğu oluyorlar. Dışarıdan “Allah(cc) yürü ya kulum!” dediği için bunların böyle bir anda zengin olduğunu zannediyor ama, Şeytan onlara “yürü ya kulum” diyor. Çünkü onlar Şeytanın çocukları. Biz değil mi idik, seçimlerde meydanlarda “Allah’ın on pulunu bekleye dursun on kul; / Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul. / Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa; / Yaşasın, kefenimin kefili karaborsa!

“Harun gibi gelip Karun gibi gitmeyeceğiz” derken geldiğimiz yere bakın.. O gün ter ve rutubet kokan kenar mahallerden plazalara, villalara taşınınca anladık, paranın bu kadar tatlı, malum kadınların bu kadar işveli olduğunu ve parayla birçok şeyin satın alınabildiğini. İktidara geldik ve gördük ki “Siyaset kavas, ilim köle, sanat ihtilâç; / Serbest, verem ve sıtma; mahpus, gümrükte ilâç.”

Voleyi vuran “Televole cemaati” bir anda eski günleri unutuverdi. Ben Maraşlı “Tenekeci Ali”nin oğluyum “Hatıp Ali”lerden. Babam soba, mangal, soba borusu, maşrapa ibrik üretirdi tenekeden. Amcam “Camcı İsmail”di. Aile olarak “Seyithanoğulları”ndandık baba tarafından. “AKP’nin Papatyaları” başlıklı dava konusu olan yazımda “Ter ve rutubet kokan mekanlardan çıkıp plazalara taşındılar” dediğim için KADEM bunu hakaret kabul ederek hakkımda suç duyurusunda bulunmuştu. Ve ben Poetika ile Politika arasında bağı yeniden kurmak adına, dünkü mısraları hatırlatmak istiyorum bizimkilere: “Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak! / Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak: / Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden, / Çatırtılar geliyor karanlık kubbemizden”. Sahi birileri hala “uluslararası düzenle birlikte hareket etmek”ten söz ederken ne demek istiyor.

Sahi bir “Poetika sıçrayışı” ile siyasette zirveye sıçramamış mı idik.

Romen Diyojen ne diyordu: “Yaktırayım Kur’anı, yıktırayım kabeyi / Şarka gelen görmesin / Minareli kubbeyi”. Alparslan cevap veriyordu, “Anadolu’nun fetih destanı”nda; “Minareler süngü, kubbeler miğfer / Camiler kışlamız, Mü’minler asker, Allahu ekber”. Bu yolda da bugün bir “Politika sıçrayışı” ile nereye sıçradığımız ortada.

Kılavuzumuz ABD, AB, NATO, WEF olunca, varacağımız yer belli değil mi? Hoş geldin HABAT, AGARTRHA! Yaşasın “Portakal çiçeği karnavalı”, Toplumsal cinsiyet!

Evet, evet, TransHumanizm, Dijitalizm, Globalizm, İstanbul sözleşmesi filan derken bugün biz en zengin % 1’lik kesimin servetin yüzde 39,5’ine sahip olduğu bir duruma geldik. Bu alanda 21 Avrupa ülkesi içinde ilk sıradaymışız”. Artık aramıza lüks arabalara binen, villalarda yaşayan, saati bir servet olan zenginlerimiz var, plazalarda parfüm kokan.. Cennete ulaşmak için dünyevi anlamda bazı şeyleri ayaklarımızın altına almamız gerektiğini öğretmişlerdi bize, ama biz bugün, ayaklarımızın altına manevi değerlerimizi alarak dünyevi mal, makam, paralara ulaştık.

Uluslararası Uzay istasyonu için yılda 150 Milyar dolar harcanıyormuş. Dünya çapında askeri harcamalar için ise 2,4 trilyon dolar harcanıyormuş. Bu paranın onda biri ile dünyada aç insan kalmaz. Öldürmek için harcanan paranın onda birini yaşatmak için harcamayan bir dünya ve bir uluslararası düzen var. Biz onlarla birlikte mi hareket edeceğiz. O zaman sonuçta onların varacağı vere varırız. O yer cehennemin dibidir. Orada onlara Kevser değil, başka içecekler sunulacak, kan ve irinle karışık. “İşte budur onların cezası! Tatsınlar bakalım onu: kaynar suları ve kopkoyu irinleri! (Sad 57), “Bu perişanlığın ardından cehennem azabı gelecek; orada onlara kanlı ve irinli su içirilecek” (İbrahim 16)..

Hiç düşünmez misiniz ki, biz “Alemlere rahmet olarak gönderilen ahir zaman peygamberinin ümmetiyiz”. Ve ölüp uyandığınızda, dünya hayatı sizin için bir gün ya da onun az biraz zaman fazlası kadar gelecek ve ardından uzunluğu suçunuza göre, olan cehennem azabı başlayacak. Eğer inanıyorsanız tabi. Ya da peşinden gittiğiniz Lucifer, sizi alsın Allah’ın elinden alabiliyorsa, Onun günah, suç, ceza, cehennemi olamayan Metaverse’sinden, Şeytanın yalan cennetinde ölümsüzce yaşayın!.

Kamalistler, “10 yılda 15 milyon genç yarattık her yaştan” diyorlardı, biz Çeyrek asırda ne yaptık sahi. Fuhuş, uyuşturucu, kumar..

“Utanırdı burnunu göstermekten sütninem / Kızımın gösterdiği, kefen bezine mahrem”

“Evde cinayet, tramvay arabasında zina!”

“Bir kitap sarayının bin dolusu iskambil / Barajlar yıkan şarap, sebil üstüne sebil!” “Ve ferman, kumar’daki dört kralın buyruğu / Başkentler haritası, yerde sarhoş kusmuğu!” Sahi o 4 kıral kim? BMGK desek, ABD, İngiltere, Rusya, Çin ve Fransa”.. Kimi eş başkanımız, kimi stratejik ortağımız, kimi müttefikimiz, kimi dostumuz. “Hani derler ya bana dostunu söyleye, sana kim olduğunu söyleyeyim”. Sahi biz kimiz? Ya da ABD, İngiltere, AB tamam da 4.sü kim Luciferin çocuklarının? İsrail olmasın.

Tam yerine denk geldi şimdi, bu metin kim yazdı ise, buraya koymak gerek: “Küresel vicdanın sesi olarak dünyadaki adaletsizlikleri her platformda dillendiren Türkiye, NATO için vazgeçilmez bir müttefik. Askeri bir savunma ittifakı olmanın ötesinde ortak değerleri vurgulayan bir örgüte dönüşen NATO’nun bu söylemini devam ettirebilmesi için Türkiye’ye ihtiyacı var.” Ya Allah (cc) sizi bu ikrarınızla haşredecek olursa ne yapacaksınız? Bunu tefsir, te’vil edemezsiniz. NATO yu kimler, niçin ve nasıl örgütlediklerini, bizim oraya nasıl katıldığımızı bilmiyor musunuz? NATO ve VARŞOVA’nın Aynı Şeytani aklın ürünü olduğunu bilmiyor musunuz? Soğuk savaştaki sağ-sol kavgası, insanları birbirine kırdırıp, onların kanları ve gözyaşları üzerinden kendilerine iktidar ve servet üretmek isteyenlerin kirliği bir oyunu olduğunu bilmiyor musunuz?

Tabi, insanlar NAS ile bağlarını kopartıp, dünya, malı, mülkü, parası, makamına olan ihtirasları gözlerini bürüyünce farkı fark edemiyorlar. O zaman gözleri var görmüyorlar, kulakları var duymuyorlar, kalpleri var hissetmiyorlar. Gazze karşısında İslam dünyasının sessizliği büyük ölçüde bundan kaynaklanmıyor mu? Eğer aklımızı başımıza toplamayacak olursak, bekleyelim başımıza gelecek olanları. ” İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden” olacakları bekleyin!

Allah’ın yardımı olmadan içine düştüğümüz bu çukurdan kurtulmamız zor. Allah (cc) ise, cahillere ve zalimlere yardım etmeyeceğini söylüyor. Şimdi tevbe zamanıdır. Tevbe’lerin kabul şartı ise, kişilerin kul hakkı içerek, hak etmedikleri haram mal, mülk, makam, para o her ne ise ondan kurtulmaları gerek. Unutmayalım, bir kavme olan düşmanlığımızın bile bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmemesi gerek. Rüşvet haram, torpil haram, hile halam. “Onlar yedi, sıra bizde şimdi biz de yiyelim” derseniz, istişareyi ve şurayı bir kenara bırakır, ehliyet ve liyakatten uzaklaşıp partizanlık, hemşehricilik, yandaşlık yaparsanız sizin de onlardan bir farkınız kalmaz. Ahirette onlar sizin cehennem arkadaşınız olur. Benden söylemesi.. Bakın, zulüm, adaletin yokluğudur. Adalet yoksa zulüm vardır. Siyasetin ana gayesi adalet olmalıdır. Zulm ile abad olunmaz. Yaşayan bütün adalet bakanlarını, emekli ve muvazzaf bütün savcı, yargıç, adalet mekanizmasında görev alan herkesi, avukatları, hukukçuları bu konuda acil olarak sorumluluk üslenmeye çağırıyorum. Eğer sessiz kalırsanız bilin ki, haksızlıklar karşısında susanlar dilsiz Şaytan’lardır. Şeytansa azapta gerekir. Allahtan korkun, zalimlerden değil. Zira Allah (cc) sizin ellerinizle zalimleri cezalandırmak, mazlumlara yardım etmek ister. Kadere, rızga ve ecele hükmeden Allah, eğer siz Onun rızasına uyarsanız O sizi korur. Unutmayın, bu dünyada yapıp yapmadıklarınızla ya da söyleyip söylemediklerinizle ya kendi sırtınızda kendi cehenneminize odun, ya da kendi cennetinize kendi sırtınızda tuğla taşıyor olacaksınız. Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 249 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar