Abdurrahman Dilipak
Ne mi olacak şimdi!
2023’e girerken 100. yıl coşkusundan çok ciddi anlamda bir takım endişeler ve gerginlik söz konusu. Karar verilmesi gereken, çözüm üretilmesi gereken o kadar çok sorun var ki!
Siyasi karar verirken kin ve öfkeden uzak durmamız gerek. Bir kişi ya da topluma öfkemiz, bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmemeli. Bakarsınız, sonra gelen gideni aratır.
MOSSAD eski başkanı demiş ki, “Erdoğan, 23 seçimini kaybetme endişesi yaşıyor, onun için de yeni arayışlar içine girdi. Bizimle yakınlaşmasının sebebi bu. Bu yeni arayışı batıda da ilgi ile izleniyor ve karşılığını buluyor, ama bize yaklaşımı ülkesindeki İslamcı çevrelerde tepkiye sebeb olabilir.”
Bunu Yunan basınına söylüyor.. Bunun bir anlamı var, “tercihini yap” diyor. Yani demek istiyor ki, yüzünü bize çevir, Rusya ve Çin’le ilişkini sınırlandır. İslamcıları oyala ve kontrol et, resmi din politikasını reformist bir temele oturt. Yani “ılımlı İslam” yanında batılı ve uluslararası sistemle çatışmayan bir dini algıyı topluma kabul ettir!
Tabi dahası da var. ABD’nin bir BOP sancısı var. Yani Türkiye üzerinden İslam ülkelerinin yeniden dizayn edilmesi gerekiyor. Bitti mi? Hayır! Tezkere günlerinden beri ABD’nin bir sancısı var. Afganistan, İran ve Irak konusunda, Türkiye’nin yanında olmasını istiyor. İran’dan uzak duracak, DSG ve PYD’ye dokunmayacak, Kürt politikasında ve Suriye konusunda birlikte hareket edeceksiniz. NATO, Karadeniz, Ermenistan, Gürcistan, Azerbaycan, Türk dünyası, Balkanlar ve Kafkaslarda da aynen. Pakistan da zaten eski RCD, CENTO üyesi. O da öyle.
Kısaca ABD’nin fedailiği anlamına gelen bir müttefiki, ucuz asker deposu, stratejik ortağı, sıçrama tahtası, tarassut kulesi, “savaş alanı” olmamızı istiyor..
Bunları kabul ettikten sonra Hilafeti de ilan edebilirsiniz, Ortodoksluğu da bu çerçevede ihya edebilirsiniz. Doğu Roma’yı da temsil edebilirsiniz.
ABD bizim kalbimizi, beynimizi ve bedenimizi, geçmişimizi, geleceğimizi, hayallerimizi istiyor.
Siz ABD’ye bunları verirseniz, onlar Kürtleri de, Rumları da, Ermenileri de, Süryanileri de, Arapları da satar. ABD’nin bölgede platonik bir aşkı yok, çıkarları var. O bunun karşılığında iktidar ve servet vadediyor. Sermaye, Medya, Sivil Toplum, Akademi büyük ölçüde onların kontrolünde.
Siz ABD’ye tamam derseniz bir şekilde FETÖ işini de hallederler. Tabi şu KKTC meselesini de halletmeniz gerek artık. Verip kurtulacaksınız. O zaman savaş uçağı ve radar sistemleri işi de çözülür.
Tabi bugüne has talepleri de var. LGBT’ye dokunmayacaksın. 5G’ye engel çıkartmayacaktın. Sağlık, iklim, gıda, iletişim, savunma, dış politika konusunda uluslararası sistemle uygun adım hareket edeceksiniz, istihbarat örgütleri ile 5 gözde olduğu gibi 3 göz (Türkiye, ABD, İsrail) birlikte hareket edecek.
Demokrasilerde çare tükenmez.
Daha önce Apo’yu aldınız, sonra Papazı verdiniz.
Bakın, bir kılıf bulundu artık. İsveç ve Fillandiya, Yunanistan’ın NATO’ya girişi gibi farklı bir mizansenle ittifaka dahil oluyor.
Ha! Bu arada GlobalReset, Starlink, İstanbul Sözleşmesi, Lanzarote, NeuraLink, İklim, Sağlık, Gıda projelerinde uluslararası sistemle birlikte hareket edeceksiniz.
Eğer söz dinlemezseniz, suikastlar, intiharlar, siyasi, iktisadi, sosyal olaylar bitmez. Terör artar.
Hani derler ya “Bizde bu ense, birilerinde bu para” varken, işin içinde “evlat acısı ve kuyruk acısı” varken, terör nedir ve terörist kim, bu işin arkasında kim var ve bu eylemler nereden kaynaklanıyor biliyorsanız, adam öldürmekle bu işin bitmeyeceğini de bilmeniz gerek.
Darbecileri ve teröristleri kimin eğittiğini, donattığını, desteklediğini, kimin fonladığını biliyorsanız ne demek istediğimi de anlamışsınızdır.
Buyurun bir ipucu daha, bunların başı sıkıştığında nereye kaçıyorlar?
Bunları topyekûn ya da parça parça söylemezler, ama sizin işmardan anlamanız ve onlar söylemeden yapmanız gerek.
Türkiye bir kavşak noktasında ve zaman daraldı. Uluslararası sistem de bir kavşak noktasında, onlar için de zaman daraldı.
2023’te bir seçim var. Kapıda bekleyen bir de İstanbul depremi var. Ekonomik durum iyi değil. Ancak her kararın bir maliyeti var, kendine göre riskleri var.
Batılılar artık Laiklik ve Demokrasi, İnsan Haklarından, Hukuk devletinden söz etmiyorlar. Daha otoriter ve radikal, hızlı ve acımasız kararlar verilmesi gerektiğini düşünüyorlar.
Onun için Çin rejimini örnek gösteriyorlar.
Eee n’olacak şimdi?. Ya onların yanına gideceksiniz, ya bizim yanımıza geleceksiniz. Yani ya yola çıktıklarınızla birlikte olacaksınız, ya yolda bulduklarınızla yola devam edeceksiniz.
Ya Hasbilerle beraber olacaksınız ya Hesabi’lerle masaya oturacaksınız.
Ben derim ki, ne fabrika ayarlarına, yola çıktıklarınızla masaya oturun, ne de yol bulduklarınızla yola devam edin.
Tek kurtuluşunuz var: Yüzünüzü Hakk’a dönün. Bedeli neyse ödeyin.
Çünkü kendi geçmişinizle yüzleşip, bunun maddi ve manevi faturasını ödemeden, yanınızdaki haktan sapan ve saptıranları uzaklaştırıp, hakşinas insanları yanınıza almadan Allah’ın yardımı size ulaşmayacak.
Unutmayın, Allah’ın kolaylaştırdığından daha kolay, zorlaştırdığından daha zor bir iş yoktur.
Hz. Yunus’un kavmini hatırlayın. Bakarsanız Allah düşmanlarınızı birbirlerinin üstüne salmış, birilerinin eliyle birilerini bertaraf etmektedir.
Karanlık bir geceden sonra sabahın ışıkları ufkumuzu aydınlatmaktadır.
Görünen o ki, kimse ülkemizi öbür tarafa kaptırmak istemiyor. Paylaşmak da istemiyorlar. Türkiye’nin “aktif denge politikası”, “Mavi boncuk politikası” da artık iflas etti.
Artık bir karar vermek gerekiyor. Bizden ya da ötekilerden yana olmaktan, onların yardımını almaktan vazgeçin. Allah’ın yardımına sığının.
Herkes sizden kendi için bir şey ister, şart koşar, Allah sizden sizin geleceğiniz için ne yapmanız gerektiğini söyler. Onun sizin yardımınıza ihtiyacı yoktur. Ama bizim O’nun yardımına ihtiyacımız var.
Eğer O’na yönelmekte tereddüt ediyorsanız, artık geri dönüşünüzün ve o bedeli ödemeye hazır olmadığınızı düşünüyorsanız, sizin hayırdan yana amel defteriniz dürülmüş mühürlenmiş demektir.
İçimizdeki “Ebu Cehil”, “Karun”, “Haman”, Bel’am” Ebu Leheb” karakterlilerden yakamızı kurtarmadıkça iki yakamız bir araya gelmeyecek. Benden söylemesi.
Bu uyarı bir kardeşlik görevi idi. Hz. Ömer diyor ki, “Ben yanlış yaparsam ve yanımda bunu gören, ya da duyup beni uyarmayan kişi benden uzak dursun, çünkü o kişide hayır yoktur. Eğer onlar beni uyarır da ben bu uyarıyı dikkate almazsam, onlar yine benden uzak dursun, çünkü bende hayır yoktur!”
Dost yeri geldiğinde acı söyler.
Ben görevimi yaptım. Birileri, birilerinin ifsadı ile benim uyarılarımın önünü kesmek, sesimi kısmak için, yapana zarar vermekten başka bir işe yaramayan işler yapsa da, ben buradayım ve iş işten geçmeden, haksızlıklar karşısında susanlardan olmamak için, kınayanların kınamalarına aldırış etmeden uyarı görevimi yapıyorum.
Ya Rab! Gönlümü genişlet, sözümü anlaşılır kıl ve anlayışımı artır. Benim ellerimle cezalandır zalimleri ve benim ellerimle yardım et mazlumlara. Beni rızanın tecellisinin vesilesi kıl. (Amin).
Selam ve dua ile.