Neden Kürtlerle temas kuruldu?

Neden Kürtlerle temas kuruldu?

Önemli bir tabu, sessiz sedasız yıkılmış oldu...

Abdülhamid Bilici/Zaman

Kapatma davasının yol açtığı psikolojik atmosfer ve 1 Mayıs geriliminin gölgesinde, Türkiye tarihî bir adım attı. Önemli bir tabu, sessiz sedasız yıkılmış oldu.

Başbakanlık Başdanışmanı Ahmet Davutoğlu başkanlığındaki heyet, önceki gün Bağdat'a giderek Kürdistan Bölgesel Yönetimi başbakanı sıfatını taşıyan Neçirvan Barzani ile görüştü. Ziyaret kapsamında Cumhurbaşkanı Talabani ve Başbakan Maliki gibi önemli isimlerle de görüşmeler yapıldı. Ama bunlar en üst düzeyde daha önce de defalarca gerçekleştirilen temasların devamı niteliğindeydi. Dolayısıyla bu ziyarette önemli ve tarihî olan, birbirlerine iki düşman gibi bakan taraflar arasında, resmi ve kamuya açık dostane bir temasın gerçekleşmesiydi.

Bu çok önemli bir adımdı, çünkü çok yakın zamana kadar Irak Kürtleri, Türkiye'yi kendilerini her an yutma tehlikesi taşıyan korkunç bir dev gibi görüyordu. Irak Kürtleri ise Türkiye'nin gözünde baş düşman PKK ile işbirliği yapan düşman konumundaydı. Bu yüzden Türkiye, PKK'ya yönelik sınır ötesi operasyona hazırlanırken, bu imajın etkisindeki Kürtler korku içindeydi. Terörün bahane olduğunu, Ankara'nın aslında Kürtlerin anayasal haklarını elinden almak için Irak'a gireceğini, bir kez girdikten sonra da çıkmayacağını, Kerkük'e kadar ilerleyeceğini ileri sürüyorlardı. Nitekim benzer şekilde Türkiye'de de en üst düzey ağızlardan sınır ötesi operasyonun hedefinin ne olacağı konuşulurken, Barzani'nin de hedef olabileceği ima ediliyordu.

Konu sadece imajla sınırlı değildi. Ankara'da konuyu yakından takip eden diplomatlara, Irak'ın kuzeyindeki Kürt yönetimiyle neden resmi temas kurulmadığını sorduğunuz zaman şu standart cevabı alıyordunuz: "Irak Anayasası, Kürdistan Bölgesel Yönetimi'ni tanımış olsa da biz tanımıyoruz. Çünkü Irak'taki anayasal süreç tamamlanmış değildir. Bu durumun kalıcı olup olmadığı belli değildir. Bizim muhatabımız Bağdat'tır. Mesud Barzani dahil Iraklı Kürt liderlere de kapımız açık. Ancak temsil ettikleri idari konumuyla değil, parti başkanı sıfatıyla." Şu hususu hatırlatmakta yarar var: Türkiye bu tezi savunurken, Mesud Barzani, Kürdistan Bölgesel Yönetimi başkanı sıfatıyla komşu ülkeleri ziyaret ediyor; Beyaz Saray'da Bush tarafından ağırlanıyor ve Brüksel'deki AB kurumlarında konuşmalar yapıyordu.

Yanlış anlaşılmasın. Irak Savaşı sonrası ortaya çıkan bu yapıyla, baştan beri önkoşulsuz ilişki kurulmasını savunanlar, bunu bir çelişki gibi görebilir. Ama bizim bunları hatırlatmaktaki maksadımız, bir tutarsızlığın altını çizmek değil. Sadece atılan adımın çapının iyi anlaşılması için önceki manzarayı resmetmek. Zira bütün dünya karşı çıksa da haklı olduğuna inandığınız bir davayı savunabilirsiniz. Mesela Türkiye için Kıbrıs davası bunun en iyi örneğidir.

Ancak Ankara'nın bu Kürt oluşumunu muhatap almamakta, Irak'taki anayasa süreci dışında da çok haklı olduğu bir tez vardı. Bu yapı, Türkiye'ye yıllardır kan kusturan PKK'ya elini kolunu sallayarak hareket etme özgürlüğü sağlıyordu. Bölge, örgüt için bir dönem Suriye'nin oynadığı rolü oynamaya başlamıştı. PKK temsilcileri bu idarenin televizyonlarında boy gösteriyor, kuzeydeki şehirlerde örgütlenmesine göz yumuluyordu. Türk tutumu, sadece Irak Anayasası'na dayansa belki haklı görülmeyebilirdi, ancak Türkiye gibi önemli bir bölge gücünün terörü himaye eden bir yapıyla temas kurması hiçbir ölçüye sığmazdı.

Peki ne değişti de dün birbirine düşman kardeşler gibi davranan taraflar masaya oturmaya razı oldu? Bir sonraki yazıda bu sorunun cevabını ele alalım.

[email protected]

(Zaman)