Nedir Bu Füze Kalkanı Meselesi?
ABD ve Rusya arasında sorun olan ve Türkiyeyi ve komşularını yakından ilgilendiren füze kalkanları meselesini Prof. Hasan Köni yazdı.
'Dehşet Dengesi' yeniden mi kuruluyor?
1970'lerde yavaşlamaya başlayan kıtalararası füze savaşları neden yeniden hız kazandı. Romanya'daki NATO toplantısının ana gündemini füze sistemleri oluşturuyordu. ABD ve Rusya arasında sorun olan ve Türkiye'yi ve komşularını yakından ilgilendiren füze kalkanları meselesini Prof. Hasan Köni yazdı.
HASAN KÖNİ/Star
ULUSAL ve uluslararası füze sistemlerinin Sovyetler Birliği daha sonra Rusya Federasyonu ve Amerika'nın belleğinde önemli yerleri var. 1957 yılında Ruslar ilk uzay uydusu olan Sputnik adlı cihazı uzaya fırlatıp dünya etrafında yörüngeye sokunca Amerikalılar çıldırmışlardı. Sputnik adlı uydunun dünyanın çevresinde dönmesiyle birlikte tarihinde ilk defa Amerikan toprakları bir yabancı devletin füzelerine hedef oluyordu. Sputnik uydusu olayı iki ülke arasında uzay ve kıtalar arası füze yapımı yarışmasını başlatmıştı. Amerikan liselerinin ve üniversitelerinin programları değişmiş, sosyalist rejimden ileri olduğunu iddia eden Amerika, liselerde yoğun fen bilimi programlarını sokmuş, üniversitelerin teknik bölümlerine büyük proje paraları aktarmıştı. Projelerinin çoğu Amerika'nın en üsteki askeri örgütü Pentagon'dan geliyordu. Bu yarışmalar, 1962 yılında iki süper gücü nükleer savaşın eşiğine getirdi. Sovyetler Birliği'nin, Amerika'nın Florida eyaletinin hemen altında bulunan Küba'ya yerleştirdiği füzeler iki ülkenin arasını açtı.
O sıralarda iki ülke arasında yapılan pazarlıklarda Sovyetler, Türkiye ve İtalya'ya yerleştirilmiş Jüpiter füzelerinin kaldırılması karşılığında Küba'daki füzelerin kaldırılmasına razı oldular. Bu arada Sovyet lideri Kruşcev, Amerika'yla yapılan pazarlıklar sırasında Türkiye'ye karşı bir nükleer savaş tehdidinde de bulunmuştu. Türkiye hakkında yapılan pazarlıklardan habersiz bir biçimde Jüpiter füzelerinin Türkiye'den kaldırılması durumunda Amerika'nın gözünde öneminin azalacağından çekinerek füzelerin kalması için Amerika'ya ve NATO'ya itirazlar yağdırıyordu. Sonradan Küba krizinin gizli belgeleri açıklanınca bu itirazları yapan devlet yöneticilerimiz ne düşünmüşlerdir acaba?
Kıtalararası füzeler yarışı
Amerika ve Rusya arasındaki uzay ve silahlanma yarışının üzerimizde epeyi etkisi olmuştur. Amerika'nın yardım için verdiği paralar bu yarışlara gidince Türkiye çoğu masraflarını karşılayamaz hale gelmiş ve projeler sunmak zorunda kalarak Uluslararası Para Fonu'ndan (IMF) yardım alarak 1958 yılında tarihinin en büyük devalüasyonunu gerçekleştirmek zorunda kalmıştır. Bu devalüasyonun sonucu olarak iktidardaki Demokrat Parti'nin nasıl bir sona gittiğini tahminen herkes bilmektedir.
Uzay ve kıtalararası füzeler yarışı 1970'lerde yavaşlamıştır. Artık her iki devletin elinde dünyayı yok edecek miktarda nükleer başlık, dünyayı uzaydan gözetleyecek ve dinleyecek uzay aracı vardır. İki ülke dünya üzerinde nükleer bir denge kurmuşlardır. Bu dengeye, çağın stratejistleri 'Dehşet Dengesi' adını vereceklerdir. Bu denge nedeniyle iki büyük ülke savaş yapamayınca bu defa küçük çaplı savaşlarla birbirlerini zorlama çabalarına girmişlerdir.
Ladin'e yolcu uçağı yetti
Kore, Vietnam, Afganistan savaşları aslında iki ayrı ideolojinin Atlantik koruma alanının yani NATO'nun etki alanı dışında yaptığı dolaylı savaşlardır. Öte yandan karşı tarafından müttefikleri içinde giriştikleri boğuşmalar vardır. Amerikan Başkanı Ronald Reagan'ın iş başına gelmesiyle Amerika, Sovyetler Birliği'ni devirme kararı almıştır. Peki iki ülke arasındaki denge nasıl bozulacaktır? Dengeyi Amerika lehine çevirmek için ne yapmak gereklidir? Bu denge Reagan döneminde ortaya atılan 'Star Wars'(yıldız savaşları )projesiyle bozulmak istenmiştir. Bu projeye göre uzaya yerleştirilecek füze sistemleri ile Rusya'dan Amerika'ya atılacak olan füzeler yarı yolda yakalanarak imha edilebilecekti. İlk vuran olma gücünden yoksun kalan Rusya'nın herhangi bir Amerikan saldırısından sonra karşı cevap verme gücü de bu biçimde durdurulmuş olmaktadır.
Bu projenin ilk araştırma harcamaları o dönemin parasıyla yüz milyar dolar kadardı. Enerji gelirleri azalan, kendine bağlı Doğu Avrupa ülkelerine yardım yapmak zorunda kalan, ekonomisi ve teknolojisi Amerika'nın çok gerisine düşmüş bir Sovyetler Birliği'nin bu kadar masraflı bir projede Amerika ile yarışma olanağı olmadığı için Sovyetler Birliği'nde iş başına gelen Gorbaçov yönetimi 1986 yılında Reagan'la İzlanda'da görüştükten sonra Sovyetler Birliğini 'Yeniden yapılandırma' ve 'şeffaflaşma' dönemine sokmuş ve bundan sonraki gelişmeler Sovyetler Birliği'ni yıkarak, Rusya Federasyonu'nun kurulmasına yol açmıştır. Talihin tuhaf bir cilvesi olarak, Rusya'dan saldırı bekleyen, milyarlarca dolar harcama yaparak tarihin en güçlü ordusunu kuran Amerika'ya saldırı kendisinin Afganistan'da işgalci Rus güçlerine karşı geliştirdiği aşırı İslamcı olarak adlandırılan güçlerin başında bulunan Usame Ladin grubundan gelmiştir. Ladin örgütü füze filan kullanmadan Amerika'nın gelişmiş yolcu uçaklarıyla New York'taki kulelere saldırarak Amerikan savunma psikolojisine önemli bir darbe indirmiştir.
K. Kore ve İran faktörü
Amerika'nın bu olaydan sonra korkusu: gelişmekte olan ülkelerin kitle imha silahları üretmeleri, bu silahlarla Batılı müttefiklerine saldırmaları veya Amerika'ya nükleer silah sokarak patlatmaları olmuştur. Bu korku nedeniyle hemen Birleşmiş Milletler'de kitle imha silahlarının yayılmasını önleme anlaşmaları yapılmış ve bu konuda Pentagon içinde resmi daireler kurulmuş, sivil toplum içinde düşünce kuruluşları oluşturulmuştur. Ancak, Batılıların bu korkularının yanında petrol gibi, ham maddeler gibi gereksinimleri bulunmakta, değişik alanlarda çalışan ve üreten büyük Amerikan işletmelerine yeni finans kaynakları gerekmektedir. Günümüzde korkular ile gereksinimleri karıştırarak bir strateji uygulama gereği ortaya çıkmıştır. Irak ve Afganistan işgal altında olduğu için korkulması gereken ülkelerin başında İran gelmektedir. İran nükleer enerjisini geliştirerek nükleer silah yapacağından korkulan bir ülkedir. İran aynı zamanda Şahap adı altında değişik menzillerde füzeler üretmekte, Amerika'ya olmasa bile dostlarına bir gün saldırmayı düşünmektedir. Amerikan istihbarat merkezlerinin ortak raporunda belirtilen İran'ın nükleer silah üretmediğine dair verilerde geçerli değildir.
Politikacı ne derse odur. İran, bir gün kendisinden petrol ve gaz almak için sırada bekleyen, kendisine yağ çeken Avrupalı ülkelere nedensiz olarak saldırabilir. Kuzey Kore'de Amerika'ya Pasifik üzerinden değil tersine bir yol izleyerek Atlantik üzerinden saldırmayı düşünebilir. O halde, NATO'ya yeni giren, Avrupa Birliği içinde yer alarak büyük refaha kavuşacağına inanan ve Batı'ya bağlılığını ispat etmek için yanıp tutuşan eski Sovyet bloğu ülkelerinden Polonya'ya on tane füzesavar sistemi, Çek Cumhuriyeti'ne ise İran ve Kuzey Kore'den gelecek tehlikeleri gözetleyecek bir radar sisteminin yerleştirilmesi gerekmektedir.
Rusya'yı hizaya getirmek
İşte Romanya'daki NATO ülkeleri toplantısında, NATO ülkelerinin ortak kararı bu yönde olmuştur. Ancak, Rusya Federasyonu bu karara itiraz etmektedir. Füzelerin Rusya'ya karşı bir tehdit olduğunu söylemektedir. Rusya nerden bu füzelerden korkmaktadır. Batıya karşı bir suç mu işlemiştir? Evet, Rusya'nın suçu vardır. Rusya'da Putin yönetimi sert bir enerji politikası izliyor. Petrol ve özellikle doğal gaz açısından Avrupa Rusya'ya bağlı. Rusya, Türkistan, İran ve Kazakistan gibi ülkeleri kendine bağlamış ve Avrupa'ya ucuza enerji ulaştıracak olan Nabucco adlı projeye taş koyuyor. Rusya, Çin'le birlikte Ortadoğu enerji alanına sarkıyor. Batılılar bu yüzden Putin rejimine saldırıyor. Rusya daha demokratik olmalı, enerji alanlarının üretimini Amerikan petrol şirketlerinin yatırımlarına açmalı, diyorlar.
Amerikan petrol şirketlerinin Rusya'da yüzde 26 gibi bir pazara sahip olmaları yeterli gözükmüyor. Dünya petrol gelirlerinin, Amerikan Kongresi'nin bir raporuna göre, yüzde 75'ini alan birbirine bağlı beş Amerikan petrol şirketinin karları onlara az geliyor olabilir. Acaba, İran'ın saldırısını önlemek için yerleştirildiği öne sürülen füzeler, Başkan Reagan döneminde olduğu gibi bu sefer de Rusya'yı enerji imtiyazları verme konusunda hizaya getirebilir mi?
Bu sorunun cevabı bu dönemde bazı farklılıklar gösteriyor. Amerika'nın enerji politikası nedeniyle enerji fiyatları çok yüksek. 2000'nin başında uyanan Rusya enerji gelirleri ve ekonomi politikasıyla zengin olmuş durumda. Çin'le işbirliği yapıyor. Öte yandan, Amerikan ekonomisi durgunluğa girdi girecek durumda. Fazladan, silah lobisini tatmin etmek için para harcamak zorunda. Amerikan gazetelerinin yazdıklarına göre füzesavar projelerine 1985'den günümüze 120 milyar dolar harcanmış. Beyaz Saray balistik füze savunması için bütçeden 12.3 milyar dolar daha istiyor.
Silah lobisi beklenti içinde
İşin ilginç yanı bu füzesavar sisteminin gelen füzeleri önleme konusunda bazı denemeler geçirmesine karşılık daha fazla deneme yapılması gerektiğini Amerikan istihbaratının bir kolu olan Kongre Araştırma Servisi yazılarında belirtiyor. Aynı fikre Amerika başkan adayı Obama da katılıyor. İktidara gelirse füzesavar sistemlerine para ayırmayacağını ve Irak'taki askeri geri çekeceğini söylüyor. Amerika, Kuzey Kore korkusundan Alaska ve Kaliforniya eyaletlerine uzun menzilli füzeleri önleme sistemlerini Başkan Clinton döneminde yerleştirmiş.
Ulusal Füze Savunma Programı 1996'da yeniden gözden geçirilmiş bir teknoloji geliştirme çabası. Avrupa'ya yerleştirilmesi düşünülen füze sistemleri orta menzilli yerden ateşlenen füze savunma sistemleri daha geniş Balistik Füze Savunma Sistemlerinin bir parçası. George Bush iktidara gelir gelmez Reagan'ın başlattığı ve Clinton'un devam ettirdiği bu program üzerinde durmuş ve 11 Eylül sabahı, New York'taki binalar vurulmadan, o zaman George Bush'un güvenlik danışmanı olan Condeleeza Rice füze savunma sistemini Bush'un ulusal güvenlik stratejisinin temel taşı olarak açıklamak üzereymiş. Zaten George Bush, Ekim 2007'de Ulusal Savunma Üniversitesi'nde yaptığı konuşmasında Avrupa füze savunma sisteminin niçin gerekli olduğunu anlatmış.
NATO'nun modası geçmiyor
Önemli bir soru tek taraflı karar vermekle suçladıkları Amerika'nın, pek işe yaramayacağını bildikleri bu sistemini niye kabul ediyorlar? Bu konuda NATO müttefikleri ikiye ayrılıyor. Birinci kesim NATO'ya yeni girmiş eski doğu bloğu ülkeleri. Bunlar Batı içinde bulunmak için her şeyi yapmaya hazır ülkeler. Diğer eski Batılı ülkeler ise Kissinger'in Washington Post'taki son yazısına göre; devlet yapıları zayıflamış olan ve kendi ortak güvenlik sistemini kurmaktan aciz olduğu anlaşılan Avrupa'nın NATO şemsiyesi altında fazla masraf yapmadan kalmak isteyen ülkeler. Onların bu durumu Amerika'nın tek taraflı isteklerini kabul etmelerinde önemli bir rol oynuyor. Batı Avrupa ülkeleri halklarından askeri konularda daha fazla fedakárlık talep edecek durumda değiller. Avrupalılar hem İslam ülkelerindeki gelişimlerden korkuyorlar hem de Asya bölgesinin gelişen gücünden çekiniyorlar. Gene bu yüzden pek gerekli olmadığı halde NATO şemsiyesinin altında beraberlik arayışı içindeler. Eski Atlantik merkezli dünya güç yapısını özleyen Fransa, kendine bir şeyler çıkarmak amacıyla Amerika'nın askeri yapısının yanında yer almaya çabalıyor. Oysa, İngiltere şimdiye kadar ne aldıysa onu alabilecek.
Orta menzilli yerden ateşlenen füze savunma sistemi, Türkiye, Romanya, Yunanistan, Bulgaristan'ı koruyamıyor. Gerçekte bu ülkeler İran ve Kuzey Kore'den bir saldırı beklemiyorlar. Füze sisteminin Orta Avrupa ülkelerine konmasını desteklemelerinin nedeni Atlantik birliği sisteminin içinde oldukları Amerika'ya anlatmak ve faydalı gördükleri NATO içinde gürültüsüz patırtısız ve baskısız kalabilmek. Aynı ülkeler Rusya'ya da şirin gözükmek istedikleri için fazla korunmalarına gerek yok. İlerde orta menzilli bir füze kalkanı Türkiye'ye yerleştirilecekse masrafsız olacağı için sevinmeyelim. Amerika onun parasını bizden mutlaka başka türlü çıkarır.