Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Nesilden nesile Devr-i Sabık mirası

Devr-i Sabık yaratmak” Demokrat Parti ile siyaset diline girmiştir. Celal Bayar’a atfedilir. Demokrat Partinin 8 Mayıs 1950 tarihli seçim beyannamesinde de yer almıştır.

Anlamı, geçmiş 23 yıllık Tek Parti dönemine yönelik bir hesaplaşma içine girilmeyeceğinin ilanıdır.

Yani işlenmiş suçlar varsa kapatılacaktır. Bir tür siyasi barış süreci başlatılacaktır.

Söz, sonraki zamanlarda da siyaset zemininde hatırlanmıştır.

Şimdilerde 28 Şubat davası konuşuluyor. Malum, 28 Şubat davasında yargılanan 103 sanıktan aralarında dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, Genelkurmay 2. Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir, Genelkurmay Harekat Başkanı emekli Orgeneral Çetin Doğan ve eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Halil Kemal Gürüz’ün de bulunduğu 21’i müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Bir kısmı tutuklandı.

Ceza alanların yaşları bir hayli ileri. 80-90’larda. Dolayısıyla bir yandan “bu ileri yaşlardaki insanlar cezaevine konmalı mı? Cumhurbaşkanı affetse ne olur?” tartışması sürüyor, bir yandan da “28 Şubat döneminde yaşanan acıların hikayeleri” anlatılarak “Bunlar keselerine mi kalmalı?” sorusu soruluyor.

Kime ne diyeceksiniz? Acılar da bir gerçek, 80’lik – 90’lık, çoğu yürümekte zorlanan insanların belki de cenazelerinin cezaevinden çıkacak olması da bir gerçek.

Düşündüm de, ne kadar çok hesaplaşma duygusu biriktiriyoruz. Mesela Selahattin Demirtaş’ın “Kokmanıza gerek yok, sizi asmayacağız, yargılayacağız.” sözü girdi siyasi hafızamıza ne yazık ki. Yargılamakla – asmayı yan yana kullanan bir devr-i sabık düşüncesi… Sorsanız Doğu – Güneydoğu’da birikmiş dünya kadar acı dosyasını koyacaktır önünüze, tabii bir çok insan da 6-8 Ekim olayları dolayısıyla Demirtaş’a ilişkin yüklü bir -acı dosyası-ndan söz edecektir. PKK’nın yıllar içinde oluşturduğu acı dosyaları ise bir başka fecaat.

27 Mayıs’ın acıları. 12 Mart’ın, 12 Eylül’ün acıları. İdamlar, idamlar, idamlar… Yaşı büyütülerek yapılan damlar. En tepeden savrulan “Asmayalım da besleyelim mi” herzeleri. 28 Şubatın acıları. Mamak ve Diyarbakır Cezaevleri’nin acıları, gözaltında işkence acıları, Balyoz vs davalarındaki kumpaslar, 15 Temmuz’un acıları, 15 Temmuzdan sonra gelen olağanüstü dönemlerin biriktirdiği acılar. Henüz yeterince konuşulmuyor, ama orada bir yerlerde hem de yüzbinlerce insanın yüreğinde adaletsizlik isyanlarının biriktiği, üstelik bu isyan duygularının çocuklara intikal ettirildiği bir gerçek.

Bülent Arınç’ın Diyarbakır Cezaevinde yaşananlar için söylediği “Bunları ben yaşasaydım ben de dağa çıkardım” sözleri, aslında insanların yüreğine konan “hesaplaşma duygusu”nun tercümesi.

Nesillere kin, öfke, nefret ve sonunda “hesaplaşma duygusu” miras bırakıyoruz. Küme küme kin, nefret adaları oluşuyor.

Zaman zaman “Helalleşmek”ten söz edilir Türkiye’de. Herkesin birbirine hakkı geçti, helalleşelim, kapansın bu dosyalar…

Öcalan bile “Zaman helalleşme zamanı” demişti ya 2013 Nevruzu’nda.

Helalleşmek… O kadar uzaklaşıldı ki o iklimden. Siyaset kürsüsünden idam ilmeği atılan bir ülkeyiz.

Düşünüyorum da, eğer ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine idam cezası olsaydı ne kadar çok idam cezası ile karşı karşıya kalırdık ülke olarak.

Yaşadığımız dönem ne kadar adalet sorunu bırakıyor geride. Geçmişten hiç ders almamış gibi. Bu dönemin uygulamalarının bu dönemin aktörlerine karşı uygulanacağı bir dönemi hiç kimse istemezdi eminim.

Keser döner sap döner, sonunda hesap döner” ifadesi böyle durumlar için söylenmiştir.

Çarpık yargı uygulamaları ile ilgili olarak “bumerang”tan bunun için bahsediliyor. Yargıyı sonunda size dönecek bir silah haline getirmeme uyarısı bu.

Bakın işte 28 Şubat acılarını yaşayanlar, o dönemin aktörlerini affetmiyorlar, bugün yapılan vahim yanlışların yarın görülmemesi istendiğinde alınacak cevabın örneği değil mi bu?

Bu yazı toplam 708 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar