New York’ta yaşadıklarım, gördüklerim, duyduklarım

“6 günlük ABD ziyareti”nin ardından, Allah’a şükürler olsun ki, yine beraberiz... Hani; “Yediğin, içtiğin senin olsun, gördüklerini anlat” derler ya; ben de öyle yapacağım... 

Sizlerle; gördüklerimi, yaşadıklarımı ve duyduklarımı paylaşacağım...

Öncelikle şunu söyleyeyim:

Belki, biz “gazete yöneticileri” için değil ama, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan için, “çok yoğun ve yorucu bir gezi” oldu...

Sayın Cumhurbaşkanı, “5 gün” boyunca, “tam 16 ülke”nin “cumhurbaşkanları ve başbakanları” ile ayrı ayrı görüştü... Ki, bazı cumhurbaşkanlarının, “adeta yalvararak görüşme talebinde bulunduklarına” bizzat şahit oldum...

Tabiî, Tayyip Bey; sadece “16 ülkenin cumhurbaşkanı ve başbakanı” ile görüşmekle kalmadı... “Resepsiyon”larda yaptığı görüşmeler var, “fotoğraf çekimleri” var, “vakıf ve dernek temsilcileri” ile görüşmeleri var... Bunlar arasında, “Kanada’dan gelen Türkler” de bulunuyordu.

Anlayacağınız; Tayyip Bey; “yoğun ve yorucu bir görüşme trafiği”  yaşadı.

CHARLIE ROSE İLE RÖPORTAJ

Bir de, “ses getirici röportajları” ile tanınan Bloomberg TV’nin ünlü programcısı Charlie Rose ile yaptığı “röportaj” vardı ki, bu röportajın özetini 25 Eylül Perşembe günkü Akit’te okumuş olmalısınız...

Tayyip Bey, o röportajda özetle dedi ki;

• “Biz bölge dışındaki bir ülke değiliz, bölge içindeyiz. Ateş, bizim bölgemizde yanıyor. 1.5 milyon sığınmacı ABD, Almanya, Fransa’da değil, benim ülkemde... Biz zaten oradayız... Bizim ülkemiz onlara ev sahipliği yapıyor, onları bombalardan kurtarıyor. Bunlar çok önemli. Bu yaptıklarımız, şu anda olanların insani boyutunu oluşturuyor.” 

“ABD ve Fransa’nın uçaklarıyla IŞİD’e karşı belirli bölgeleri bombalaması olumlu bir gelişmedir... Ancak, yeterli değildir. Onlar bir bölgeyi bombalarken IŞİD diğer yerlerde toplarla ve tanklarla ilerliyor. Bu toplar ve tanklar nereden geliyor, nereden temin ediliyor? Dolayısıyla mevcut durumu gerçekten tam anlamıyla değerlendirmeliyiz.”

 “Sorun sadece Irak değil, sorun Irak ve Suriye... İkisinin birlikte ele alınması lazım. Sadece hava saldırısı açısından yaklaşırsak, bu sorun tamamen ele alınmış olmaz. Hava saldırısı bu işin sadece bir boyutu... Kapsamlı bir yaklaşım sergilenmezse, bu mesele tamamlanmış olmaz!”

“DEMOKRASİ”DE DARBE VAR MI?

Amerikalı ünlü gazeteci Charlie Rose, Tayyip Bey’le yaptığı röportajın ardından Mısırlı Cunta Lideri Sisi ile de bir röportaj yaptı...

Duyduğuma göre, Sisi, o röportajda; “demokrasi”ye, “insan hakları”na, “özgürlük”lere filan vurgu yapmış... Hatta, “Biz Mısır’da irticaya karşı savaştık” gibi lâflar etmiş... Anlayacağınız, bütün “darbeciler” gibi, o da; “İslâm ve Müslümanlar”la yaptığı savaşı “irtica ile savaş” kılıfına sokmuş!..

Ama Charlie Rose; Sisi’nin “demokrasi, insan hakları, özgürlük” söylemlerini dinledikten sonra, “bomba bir soru” yöneltmiş kendisine;

“Peki demokrasilerde darbe var mıdır?”

Böyle bir soru beklemeyen Sisi, donmuş kalmış ve demiş ki;

“Yorum yok!”

Ne diyecekti ki?!?..

“Demokrasi” diyen sen, “darbe” yapıp, “halkın seçtiği cumhurbaşkanı”nı deviren sen!..

Ne desin?..

Elbette “Yorum yok” diyecek!..

SİSİ’YE DE ONE MİNUTE!

Söz Sisi’den açılmışken, bir anekdot daha aktarayım: BM İklim Zirvesi’nin ardından, BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon, üye ülkelere bir “yemek” verdi... Yemeğe, elbette Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da davetliydi...

Tayyip Bey, BM binasının yakınında bulunan Türkevi’nden ayrılıp, “öğle yemeği” için “BM binası”na gidiyor... Ancak, kısa süre sonra geri dönüyor...

Anlaşılıyor ki;

Yemeğe katılmamış!..

“Acaba niye?”

O yemeğin “ana masa”sında yemeğin ev sahibi Ban Ki Moon’un yanı sıra ABD Başkanı Barack Obama, İspanya Kralı 6. Felipe, Şili Devlet Başkanı Michelle Bachelet, Güney Kore Cumhurbaşkanı Park Geun-hye, Meksika Devlet Başkanı Enrique Pena Nieto, Güney Afrika Cumhurbaşkanı Jacob Zuma, Ürdün Kralı Abdullah bin Hüseyin de bulunuyor...

O halde;

Tayyip Erdoğan, “ana masa”ya oturmayıp, niye dönüyor?..

İşte burada, Tayyip Erdoğan’ı “Tayyip Erdoğan” yapan özelliklerden biri ortaya çıkıyor...

Tayyip Bey, “yemek masası”na oturmadan önce, kurmaylarından birini görevlendirip; “oturacağı masada kimlerin bulunduğunu” öğreniyor.

Görüyor ki; masada Mısır’ın Cunta Lideri Sisi de vardır ve üstelik Tayyip Bey’le aralarına Güney Afrika Cumhurbaşkanı Jacop Zuma oturacaktır...

Bunun üzerine Tayyip Bey; “Darbecilerle aynı masaya oturmam” deyip, Türkevi’ne geri dönüyor!..

Biz gazeteciler, “ABD’den dönüş yolunda” bu olayı sorduk kendisine...

Dedi ki;

“Darbelere ve darbecilere karşı tavrım net... Ben, o masaya oturup da, ilkelerimi çiğneyemezdim. BM Genel Sekreteri; benim de oturacağım o masaya Sisi’yi de davet ederek, ona meşruiyet alanı açmıştır... Ben, buna göz yumamazdım...”

Haa, bu arada, öğreniyoruz ki; Mısır medyası, “Erdoğan ile Sisi’nin görüştüğüne dair” haberler yapıp, bir anlamda bir “meşruiyet çabası”na girişmişler ama, beyhude!..

Çünkü, “görüşme” de olmadı, “yemek”te de bir araya gelmediler!..

Çünkü Tayyip Bey; “darbecilere karşı tarihi bir tavır” koydu ve o yemeğe katılmadı!..

Bu tavır; Davos’ta İsrail’e karşı konulan “One minute” tavrından sonra, “Darbeci Sisi”ye karşı konulan ikinci bir “One minute” tavrıdır!..

Öyle ya;

Uluslararası ilişkilerde, her zaman “denge hesapları” yapılmaz... Bazen, “ilkeli hareket” etmek de gerekir!..

KUM YÜKLÜ KAMYONLAR!

“İklim Zirvesi” dolayısıyla verilen “yemek”ten bahsetmişken, İklim Zirvesi dolayısıyla alınan “güvenlik tedbirleri”nden bahsetmeden geçmek olmaz...

Efendim, Amerikan polisi öyle “olağanüstü bir güvenlik tedbiri” almış ki,  “paranoya” derecesinde!..

Meselâ, BM Genel Merkezi’ne giden bütün “cadde ve sokak”lar kapatılmış... Eğer “akretitasyon kartı”nız yoksa, oraya doğru bir adım atmanız bile mümkün değil!..

Hele bir adım atın!..

Hemen “kurşun”u basarlar!..

Hem de “yaralamak” için değil, “öldürmek” için!..

Dediğim gibi, “olağanüstü bir tedbir” almışlar... Öyle ki; “bombalı bir saldırı” olma ihtimaline karşı, sokak başlarına “içleri kum dolu kamyonlar” yerleştirmişler!.. Hem de,  bizde “40-50 yıl önce” kullanılan “burunlu kamyonlar”dan!.. Herhalde, “bomba” filan patlarsa, fazla hasar olmasın diye!..

Türkiye’de böyle bir “tedbir” uygulansa var ya; herhalde ilk önce “muhalefet ve STK’lar” ayağa kalkar, “halkın yürüme özgürlüğünün elinden alındığını” iddia ederlerdi.

Ama, “Amerikan halkı” bu tür “kısıtlama”ları kanıksamış olmalı ki, hiç kimsede zerrece tepki yok!.

Hani, Amerika için “özgürlükler ülkesi” filân diyorlar ya, fazla kulak asmayın... Amerika için “polis devleti” demek, çok daha doğru olur!.. Ya “kural”lara uyarsınız, ya “kurşun”u yersiniz!..

Bu işin şakası yok!..

•••

Yazacak, daha çok şey var... Meselâ, “Bugün gazetesi Washington Temsilcisi Adem Yavuz Arslan’ın otelden dışarı atılması” olayı var, “IŞİD meselesi” var, “ABD’de ve Kanada’da oturan Türklerle sohbetlerimiz” var...

Onları da;

İnşallah yarın yazarım... 

 ******************************************************************************

New York’taki Müslümanlar’da “potansiyel” var ama “organize” yok!..

“Batı ülkeleri”nin, Türkiye’deki “Müslüman”larla ilgili şöyle bir tespiti vardır: “Türkiye’deki Müslümanlarda potansiyel var ama organize değiller... Dolayısıyla tehlike teşkil etmezler!”

Bu “tespit”in ne kadar doğru olduğunu New York ziyaretinde bir defa daha gördüm...

New York’un nüfusu “8 milyon” civarında... Buradaki “Müslümanlar” da “nüfusun yüzde 10’u”nu teşkil ediyor... Yani, New York’ta “800 bin civarında Müslüman” yaşıyor... Doğrusu, “çok iyi bir potansiyel!”

Ne var ki, “organize” değiller!.. “Organize olamadıkları” için de, hiçbir “etki”leri yok... Meselâ, “800 bin Müslüman”ı temsil eden bir “belediye başkanı” bile yok!.. “Organize” olup da, bir “belediye başkanı” bile seçememişler.

Buna karşılık; “Fetullah Gülen Örgütü” hayli organize çalışıyor... Kendileriyle ilgili “kulis” faaliyetlerini ve “lobi” çalışmalarını çok iyi yapıyorlar... Ancak; özellikle 17-25 Aralık kirli operasyonları”ndan sonra, “taban kaybı”na uğramışlar... New York’taki “Müslüman Türkler”, onlarla olan bağlarını kesmiş, çocuklarını onların “okul”larından ve “kurs”larından almışlar.

Almışlar almasına da, bir “boşluk” oluşmuş... Öyle ya; çocukların “okul”lara, özellikle de “kurs”lara ihtiyacı var... Bu açığı kapatmak için, Diyanet’in derhal devreye girmesi lâzım!..

Bu arada; “Türklerin dernekleşmesi” için yoğun girişimler var ki; bu, sevindirici bir gelişme... Dilerim, kısa zamanda bir “dernek çatısı” altında toplanırlar.

Çünkü, “organizasyon” şart!.. 

yeniakit

Bu yazı toplam 473 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar