Seyyid Ali Hamanei "Tevhid"(1)

Seyyid Ali Hamanei "Tevhid"(1)

Tarih botunca bütün ilahi davetler, bütün ilahi hareketler, Allah'tan başka ilah olmadığı, uluhiyetin yalnız O'nun elinde bulunduğu esasını açıklayarak yola çıkmışlardır.

Tevhid Mücadelesine Genel Bakış

İslam peygamberi, insanoğlunun kurtuluşu gibi aziz bir hedef için, "La ilahe illallah" ibaresini yüksek sesle dile getirdiği gün O'nunla, ilk şiddetli savaşa girişenler, önce, silahların en ilkelinden istifade ettiler... Bu ilkel silah, istihza etmek, alaya almak idi... Daha sonra ise, "tevhid davası" üzerine kurulu mücadelenin gelişmesine paralel olarak daha tesirli teçhizat ve silahlardan istifade ederek hücumlarını sürdürdüler.

Bunlar kabilelerin reisleri, seçkinleri veya onların kontrolü altındaki kimselerdi... Onlar, Hicret'ten önceki 13 yıl boyunca, Peygamber ve O'nun bağlılarına karşı tarihin en utanç verici manzaralarını sergileyerek husumetlerini sürdürdüler.

Bu Tarihi gerçek, İslam'ın tekrar etraflıca tanınması ve bilhassa da, İslam'ın ilk ve son sözü olarak nitelenmesi gereken tevhidin anlaşılması için dikkat olunması gereken önemi haizdir.

İnsanlığı kurtaracak mesajı taşıyanların tamamının ittifakıyla, bizim tarihimizde, en teessüf olunacak noktalardan birisi, tevhid mefhumunun tahrif edilmiş olmasındaki facia olmalıdır. Çünkü, bu tahrif, bütün ilahi dinlerin en asli muhtevasını hedef almıştır. "En asli muhteva" diyoruz,zira, baştanbaşa bütün tarih boyunca, zulme uğrayan halklara kurtuluş müjdesi götüren, insanlığı felaha erdirecek bir diğer mefhum gösterilemez, "tevhid" akidesinden gayri...

Esasen- Erich Froom'un da dediği gibi- Bilgi'nin hedefleri, kardeşlik sevgisi, ızdırabın azaltılması, istiklal ve mes'uliyet duygusudur. (Gerçi, daha başka yüce değerler de vardır ama, bir metaryalist araştırıcıdan, bütün bunları idrak etmesini beklemek olmaz.)

Bu hedeflerin herbirisi, "tevhid" akidesine hulasa edilmektedir. İlahi peygamberlerin hepsi de "tevhid" ibaresini hem bütün maksadlarını ifade eden bir formül olarak sözkonusu ettiler; bu akideyi pratik hayata uyguladılar vaya uygulamaya konuluşun eşiğine kadar getirdiler.

Bu bakımdan "tevhid" akidesinin muhteva ve sırrının anlaşılmamış veya tahrif edilmiş olması veya sırf zihni bir mesele olarak, sathi şekilde ele alınması, doğrusu, daima sözkonusu olan ve, tahakkuku en zaruri görülen hedeflerin gerçekleşmesini engellediği için; sadece "tevhidi" dünya görüşüne inananlar için değil; sözünü ettiğimiz hedeflerin gerçekleşmesi yol ve çarelerini aradığını iddia eden herkes için teessüf edilecek bir haldir.

İslam güneşinin doğuşundaki kutuplaşmaları da, ancak tevhid konusundaki çok önemli bir hakikatle aydınlatabiliriz.
O hakikat la ilahe illallah'tır. Bu ibarenin darbesi ilk olarak, toplum hayatına musallat olmuş olan, kuvvet-kudret sahiplerine yönelikti... Ki esasen, "tevhid" akidesine karşı ilk husumet cephesini oluşturanlar da onlardı.

Esasen denilebilir ki, bir fikir ve bir harekete karşı gösterile hasmane, düşmanca aksulameller, tepkiler ve bunların içtimai yönlenişleri ve bu yönlenişlerin tesirlerinin, izlerinin derinliği; bu "hareket"in düşmalarının çehresini, onların sosyal dünya içinde işgal ettikleri kesimi mütalaa etmenin yanında, bu tepkilere uğrayan "hareket"in içtimai yönelişini, onun dayandığı sosyal kesimi tanımak şeklinde nitelemek de mümkündür. Keza, maruz kaldığı düşmanlığın şiddetini ve ortaya çıkan yeni düşmanlıkların tepkilerini de, bir "hareket"in drinliği ve tesiri için ölçü olarak almak olabilir.

Bu sebeple bir ilahi davet'in doğru olarak anlaşılabilmesi için güven verici yollardan birisi, bu hareket'in, bu davet'in tarafdarlar cephesi'ni incelemek ise; diğeri de, düşman cephe'nin incelenmesidir.

İlahi dinlere karşı bir düşman cephe oluşturup, onlarla savaşta hiçbir çabayı esirgemeyenlerin bir toplumdaki kuvvet-kudret sahibi olan kesim olduğunu müşahade ettiğimizde, şunu da hemen idrak edebiliriz ki; dinin ve dini hareketlerin tabiatında, bu kuvvet-kudret sahiplerine, bu mütegalibe-zorba sınıfına karşı sistemli bir muhalefet fikri ve hareketi de vardır. Ve esasen o zorbaların, kaba kuvvete dayanarak varlıklarını korumaları onları ve sosyal gruplarını, diğerlerinden ayıran asli özelliği teşkil etmektedir.

O halde, biz de "tevhid akidesi"ni, bu bakış açısından; cemiyet hayatına tahakküm eden, zorba usullerle hakim olan güçlere karşı hucuma geçmiş olması açısından derinlemesine bir incelemeye tabi tutacak olsak; o zaman daha açık anlarız ki, "tevhid akidesi" ,sadece, fikri, felsefi, zihni bir telakki olmayıp; "insan ve cihan" konusunda, başlı başına bir içtimai-iktisadi-siyasi, "bütün" bir sistemdir.

Gerek dini gerekse gayri dini ıstılahlar arasında; "tevhid" ıstılahı kadar derin manalar yüklü, inkılapçı müsbet yönde oluşlara vesile olacak çapta, insanın içtimai hayatı ve tarihi açısından gerekli muhtelif boyutları kuşatan bir diğer ıstılah bulmak mümkün değildir. Tarih botunca bütün ilahi davetler, bütün ilahi hareketler, Allah'tan başka ilah olmadığı, uluhiyetin yalnız O'nun elinde bulunduğu esasını açıklayarak yola çıkmışlardır.

 

Seyyid Ali Hamanei