O Sekiz Asker Suçlu Mu Mağdur Mu?
Dağlıca baskınında esir düşen 8 askere “basının gösterdiği ilgi” her geçen gün azalıyor.
Ali Bayramoğlu-Yeni Şafak
Dağlıca baskınında esir düşen 8 askere “basının gösterdiği ilgi” her geçen gün azalıyor. İlgi azlığı aslında bu erlerle ilgili erken ve ön hükümden kaynaklanıyor.
Kabul etmek gerek, o askerlerin yaşadıklarından hareketle “asker ve esir düşme ilişkisi” memleketin üstü kapalı yeni “sembolik tartışma” konusu haline geldi.
Esir düşmek, esir düşerek ülkeni küçük düşürmek, ölmek yerine teslim olmak askeri, siyasal, medyatik, hatta toplumsal bir hüküm haline döndü.
Van Askeri Savcılığı'nın 8 asker hakkında hazırladığı iddianame, bu iddianamenin sessiz, hatta olumlu bir ön kabulle karşılanması bu erken siyasi hükmün yeni bir kanıtı…
Malum: Dağlıca'da 21 Ekim'deki PKK baskınında 8 asker rehin alındı. Askerlerin PKK tarafından kaydedilen görüntüleri Roj Tv'de yayınlandı ve ardından askerler 4 Kasım'da serbest bırakıldılar. 10 Kasım'da ise Van Askeri Savcılığı tarafından emre itaatsizlik ve izinsiz ülke topraklarını terk etme suçları işledikleri gerekçesiyle tutuklandılar…
Daha ilk günden itibaren mağdur esirden çok şüpheli ve suçlu muamelesiyle karşılaştılar…
Aradan 65 gün geçti…
Ve Van Askeri Savcılığı birkaç gün önce açıklanan iddianamesinde, tutuklu askerlerin 6 ayrı suçtan yargılanmasını talep etti, er Ramazan Yüce için ömür boyu, diğerleri için 3-5 yıl arasında değişen hapis cezası istedi.
Peki, hangi gerekçeyle?
İddianame gerekçeleri şöyle sıralıyor:
1. Suç ve suçluyu alenen övme, 2. Emre itaatsizlik, 3. Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak suçuna yardım etmek, 4. Yurt dışına firar, 5. Zincirleme olarak basın ve yayın yoluyla bölücü terör örgütünün propagandasını yapmak, 6. Basın ve yayın yoluyla halkı askerlik hizmetinden soğutacak beyanlarda, telkinlerde bulunmak, propaganda yapmak…
Peki hangi delillerle?
Deliler arasında “teröristlerle rahat ve samimi davranmak”, “Orada bulunmaktan memnunmuş gibi diyaloga girmek” gibi kanaatler, askerlerin esir oldukları esnada çekilmiş görüntüleri var.
Hakkında ömür boyu hapis istenen er Ramazan Yüce'nin esir olduğu esnada kaydedilen ve Roj Tv'de yayınlanan, “örgüt propagandası” ve “halkı askerden soğutmak” suçu kapsamında değerlendirilen sözleri var…
Anlamak çok zor…
Esir ve rehin oldukları, dolayısıyla baskı ve zor altında bulundukları bir sırada insanların söylediklerini bir gerçek, bir veri, bir delil olarak kabul etmek, bu sözlerden hareketle bu insanları ihanetle yargılamak gerçekten inanılası bir durum değildir.
İran'da, Bağdat'ta, Afganistan'da geçen yıllar içinde bir çok Batılı asker rehin alındı, esir düştü.
Rehin alanlar bu insanların görüntülerini kendi propagandaları için kaydettiler ve kullandılar. Esir askerlerin af dileyen, kendi ülkelerini suçlayan sözleri, bunların hangi koşullar altında sarfedildiğini bilenlerin ne onurları kırıldı, ne de bu görüntüler propaganda olarak değerlendirildi.
Bizde olan nedir o zaman?
“Üşümeyen, acıkmayan, korkmayan, teslim olmayan, her daim üstün ve güçlü asker imajı”yla ilgili manasız ve aşırı bir hassasiyet mi?
Yoksa yaşanan “ağır askeri bir durumun, ordunun prestijini etkileyecek kadar aleni görüntü taşıyan bir zafiyetin örtülmesi” ve faturanın başkasına çıkarılma çabası mı?
Muhtemelen ikisi birden…
Kabul edilmez olan budur…
Diyelim ki bu askerlerden biri ya da ikisi gerçekten PKK'yla ilişki içindeydiler ya da ilişkiye yatkındılar ve bu esnada harekete geçtiler…
Peki o zaman diğer askerlerin durumunu nasıl açıklayacaksınız, onları neden yargılıyorsunuz? Yurt dışına izinsiz çıktıkları, silahlarını teslim ettikleri için mi hainliği çağrıştıran bir suçtan yargılanacak bu askerler?
Diyelim ki bu askerlerin bir kısmı PKK elemanıydı. O zaman onların oradaki varlığını mümkün kılan istihbarat zaafını nasıl açıklayacaksınız? Bu zaaf yüzünden hayatını kaybeden 12 erin hesabını hangi üstüne soracaksınız?
Söz konusu mantık ve iddianame bu konuda son derece duyarlı ve dikkatli yayınlar yapan Taraf Gazetesi'nden öğrendiğimize göre, Askeri Yargıtay Onursal üyesi Ali Fahir Kayacan'ın bile tepkisini çekmiş durumda…
Adalet, vicdan, akıl yeni bir yara daha mı alacak?
Dağlıca baskınında esir düşen 8 askere “basının gösterdiği ilgi” her geçen gün azalıyor. İlgi azlığı aslında bu erlerle ilgili erken ve ön hükümden kaynaklanıyor.
Kabul etmek gerek, o askerlerin yaşadıklarından hareketle “asker ve esir düşme ilişkisi” memleketin üstü kapalı yeni “sembolik tartışma” konusu haline geldi.
Esir düşmek, esir düşerek ülkeni küçük düşürmek, ölmek yerine teslim olmak askeri, siyasal, medyatik, hatta toplumsal bir hüküm haline döndü.
Van Askeri Savcılığı'nın 8 asker hakkında hazırladığı iddianame, bu iddianamenin sessiz, hatta olumlu bir ön kabulle karşılanması bu erken siyasi hükmün yeni bir kanıtı…
Malum: Dağlıca'da 21 Ekim'deki PKK baskınında 8 asker rehin alındı. Askerlerin PKK tarafından kaydedilen görüntüleri Roj Tv'de yayınlandı ve ardından askerler 4 Kasım'da serbest bırakıldılar. 10 Kasım'da ise Van Askeri Savcılığı tarafından emre itaatsizlik ve izinsiz ülke topraklarını terk etme suçları işledikleri gerekçesiyle tutuklandılar…
Daha ilk günden itibaren mağdur esirden çok şüpheli ve suçlu muamelesiyle karşılaştılar…
Aradan 65 gün geçti…
Ve Van Askeri Savcılığı birkaç gün önce açıklanan iddianamesinde, tutuklu askerlerin 6 ayrı suçtan yargılanmasını talep etti, er Ramazan Yüce için ömür boyu, diğerleri için 3-5 yıl arasında değişen hapis cezası istedi.
Peki, hangi gerekçeyle?
İddianame gerekçeleri şöyle sıralıyor:
1. Suç ve suçluyu alenen övme, 2. Emre itaatsizlik, 3. Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak suçuna yardım etmek, 4. Yurt dışına firar, 5. Zincirleme olarak basın ve yayın yoluyla bölücü terör örgütünün propagandasını yapmak, 6. Basın ve yayın yoluyla halkı askerlik hizmetinden soğutacak beyanlarda, telkinlerde bulunmak, propaganda yapmak…
Peki hangi delillerle?
Deliler arasında “teröristlerle rahat ve samimi davranmak”, “Orada bulunmaktan memnunmuş gibi diyaloga girmek” gibi kanaatler, askerlerin esir oldukları esnada çekilmiş görüntüleri var.
Hakkında ömür boyu hapis istenen er Ramazan Yüce'nin esir olduğu esnada kaydedilen ve Roj Tv'de yayınlanan, “örgüt propagandası” ve “halkı askerden soğutmak” suçu kapsamında değerlendirilen sözleri var…
Anlamak çok zor…
Esir ve rehin oldukları, dolayısıyla baskı ve zor altında bulundukları bir sırada insanların söylediklerini bir gerçek, bir veri, bir delil olarak kabul etmek, bu sözlerden hareketle bu insanları ihanetle yargılamak gerçekten inanılası bir durum değildir.
İran'da, Bağdat'ta, Afganistan'da geçen yıllar içinde bir çok Batılı asker rehin alındı, esir düştü.
Rehin alanlar bu insanların görüntülerini kendi propagandaları için kaydettiler ve kullandılar. Esir askerlerin af dileyen, kendi ülkelerini suçlayan sözleri, bunların hangi koşullar altında sarfedildiğini bilenlerin ne onurları kırıldı, ne de bu görüntüler propaganda olarak değerlendirildi.
Bizde olan nedir o zaman?
“Üşümeyen, acıkmayan, korkmayan, teslim olmayan, her daim üstün ve güçlü asker imajı”yla ilgili manasız ve aşırı bir hassasiyet mi?
Yoksa yaşanan “ağır askeri bir durumun, ordunun prestijini etkileyecek kadar aleni görüntü taşıyan bir zafiyetin örtülmesi” ve faturanın başkasına çıkarılma çabası mı?
Muhtemelen ikisi birden…
Kabul edilmez olan budur…
Diyelim ki bu askerlerden biri ya da ikisi gerçekten PKK'yla ilişki içindeydiler ya da ilişkiye yatkındılar ve bu esnada harekete geçtiler…
Peki o zaman diğer askerlerin durumunu nasıl açıklayacaksınız, onları neden yargılıyorsunuz? Yurt dışına izinsiz çıktıkları, silahlarını teslim ettikleri için mi hainliği çağrıştıran bir suçtan yargılanacak bu askerler?
Diyelim ki bu askerlerin bir kısmı PKK elemanıydı. O zaman onların oradaki varlığını mümkün kılan istihbarat zaafını nasıl açıklayacaksınız? Bu zaaf yüzünden hayatını kaybeden 12 erin hesabını hangi üstüne soracaksınız?
Söz konusu mantık ve iddianame bu konuda son derece duyarlı ve dikkatli yayınlar yapan Taraf Gazetesi'nden öğrendiğimize göre, Askeri Yargıtay Onursal üyesi Ali Fahir Kayacan'ın bile tepkisini çekmiş durumda…
Adalet, vicdan, akıl yeni bir yara daha mı alacak?