Ahmet Taşgetiren
Özdağ’ın bombası - Yeni Paralel yapı sınavı mı?
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, bir yıl önce, (17 temmuz 2023) bombayı patlatmıştı; t24’ten Cansu Çamlıbel’e verdiği mülakatta şöyle demişti:
“Kılıçdaroğlu kazansa üç bakanlık ve MİT Başkanlığını alacaktık, yazılı mutabakat var. Altılı Masadaki ortakları itiraz edeceği için bakanlığımı açıklamama ricasını kabul ettim benim içişleri bakanı olacağımı açıklasa seçimi kazanabilirdi”
Cumhurbaşkanlığı seçimi 14 Mayıs’ta sonuçlanmamış, ikinci tura kalmıştı. İkinci tur 28 Mayıs’ta yapılacaktı. Erdoğan d Kılıçdaroğlu da kimi temaslar yapıyordu. Ümit Özdağ ve Sinan Oğan, yüzde 5 kadar milliyetçi oyu kontrol ediyordu. O oylar kime yönelse seçimi o alacaktı.
Bu arada Kılıçdaroğlu, Ümit Özdağ ile görüştü. Özdağ’ın mülakata yansıyan açıklaması, bu görüşmede Kılıçdaroğlu’na destek verme karşılığında aldığı sözle ilgiliydi.
Bu açıklama öncelikle 6’lı masa çevresinde kıyamet kopardı; çünkü Kılıçdaroğlu bu vaatlerden diğer paydaşlara hiç bahsetmemişti.
Bu yazının asıl konusu o değil. Ümit Özdağ’ın bu “gizli mutabakat” iddiasının gerçek olduğunun sonra Kılıçdaroğlu tarafından da doğrulanmasından yola çıkarak bugün patlattığı bombanın değerlendirilmesi…
Evet bir bomba daha patlattı Ümit Özdağ, 15 Temmuz’un yıl dönümünden bir gün önce ve yine Cansu Çamlıbel’in mülakatında… Şu cümle “bomba” değilse ne?
“MHP’nin şu anda AKP üzerinde ciddi bir vesayeti var.”
Bu cümlenin ardından Çamlıbel şu soru – tespit karışımı ifadeyle devam ediyor mülakatta:
“- Gülen teşkilatının bir dönem AKP üzerinde kurmuş olduğu “Şunu yapmazsan bunu yaparız” şeklindeki tehdit mekanizmasının bir benzerinin bugün de MHP tarafından AKP’ye dayatıldığı gibi bir hissiyata kapılmamak mümkün değil son dönemde.”
Özdağ “Bu hissiyat değil, somut gerçek, diye devam ediyor Özdağ. Bahçeli Erdoğan’ı tehdit etti, bir dosyayı elinde tutarak. O fotoğrafta Bahçeli’nin elinin altında duran dosyayı kendisine eski bir AKP’li bakan takdim etmiş; dosyanın içeriği AKP’nin bütün karanlık ilişkileri.”
Soru geliyor: “17- 25 Aralık dosyası mıydı sizce o fotoğraftaki?”
Özdağ: “Benim bildiğim, eski bir AKP’li bakan AKP’nin bütün karanlık diye nitelendirilen ilişkileriyle ilgili bir dosyayı Sayın Bahçeli’ye takdim etmiş.
- İçeriden birisi yani… öyle mi?
Özdağ: “Evet o fotoğraf o dosyayla çekilmiş. Ya da sembolik olarak o ima edilerek çekilmiş. Ama bu çok açık bir mesajdı AKP’ye.”
15 Temmuz Türkiye’nin deyim yerindeyse ipten döndüğü, bir darbe girişimini püskürttüğü gün.
Cumhurbaşkanı’nın, Genel Kurmay Başkanının yaverliğine kadar, ülkenin nerede ise tüm kılcal damarlarına nüfuz etmiş, “Paralel Devlet Yapılanması - PDY“ haline gelmiş “legal görünümlü bir illegal yapı” niteliğinde, 17-25 Aralık 2013’te aslında Emniyet’e Yargıya nasıl nüfuz ettiği anlaşılmış, TSK’daki nüfuzu bilinen bir yapının üç yıl sonraki eylemi 15 Temmuz darbe girişimi…
O zamana kadar nasıl müsaade edildi, göz yumuldu, hatta teşvik edildi bu yapılanma, onun muhasebesi ayrı… Ama 15 Temmuz’da Türkiye’nin ipten döndüğü bir gerçek…
Ümit Özdağ’ın, MHP – Bahçeli’nin sahip olduğu şeylerle ilgili iddia ettiği şey, onun kimi zaman “provokatif” diye nitelenen hamlelerinden birisi mi, yoksa, 15 Temmuz’a giden süreçteki PDY’nin bir benzeri mi?
“Ak Parti üzerindeki MHP vesayeti” ne?
Yargıdaki ve Emniyet’teki MHP nüfuzu Erdoğan’ın bildiği ve kontrol edilebileceğini düşündüğü nitelikte bir hacme mi sahip?
Bu soruyu “Erdoğan, ‘alnı secdeli adamlar’a ‘nüfuz alanı’ açarken de onların gerektiğinde kontrol edilebileceğini” düşünmüş olmalıydı ve acaba 15 Temmuz böyle bir kontrol mekanizması olarak mı görülüyordu?
Ben “MHP liderliğinin son derece rahatsız olduğu Sinan Ateş davası Cumhur İttifakı’ındaki ilişkileri nasıl etkiliyor ya da etkileyecek?” sorusunun sorulabileceğini düşünüyorum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Ayşe Ateş’i kabul ettiği gün içinde (11 Haziran) sadece saatler sonra paylaştı Bahçeli o yüzüklü dosyayı…
Tesadüfün bu kadarı!
Sonra da Erdoğan Bahçeli ile görüştü… Sonra mahkeme seyri Ateş ailesinin kaygılanmasına yol açan gelişmelere sahne oldu.
Ayşe Ateş’in anlattığına gör “Sinan Ateş de adam – gazeteci dövdürmüş. “MHP liderliğinin emriyle” notu düşülüyor bu noktada… “Bazı şeyleri yapmaktan imtina ettiği için kalemi kırılmış olabilir” ifadeleri de Ayşe Ateş’e ait.
Sinan Ateş’in katlinde bir “Ülkü Ocakları iltisakı” var. Açık. Ülkü Ocakları Bahçeli’nin “evlâtlar”ı, bu da açık.
Bütün bunlar Cumhur İttifakı’nı ve Türkiye’yi yönetmekten sorumlu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ilgilendirir mi? Bilmem ki… Sadece, “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın” dediği gibi ben de bir daha 15 Temmuz’lar olmasın temennisini seslendirebilirim.