Abdurrahman Dilipak
15 Temmuz!
Bugün Trump’a yapılan saldırıdan söz etmeyeceğim. Benim için bu olay sürpriz değil. Bundan sonra olacakları bekleyin. Sadece ABD’de değil, başka ülkelerde de olacak benzer şeyler, muhtemelen. Ve bu konu ile ilgili, bizim 15 Temmuz konusunda olduğu gibi bir çok iddia var. ABD’de ilk kez olan bir şey değil bu. Neyse ki, bu dünyada tartışıp durduğumuz şeylerin hakikati öbür dünyada bize gösterilecek. O gün zalimler, cehennem azabı karşısında, keşke yeniden dünyaya dönsek de hatalarımızı tamir etsek diyecekler ama artık çok geç olacak!
28 Şubat’ı anlamadık ki, 15 Temmuz’u anlayalım. “The Cemaat”ı ya da BÇG’yi anladık mı ki, bunlar neyin nesi. Böyle giderse “Mahşere kalacak biçarelerin felahı!”
28 Şubat’ta birçok eylemin önünde, arkasında, içinde ben vardım. Ama ne kendiliğinden beni çağırdılar 28 Şubat davasına, ne de TBMM de 28 Şubat’ı araştırma komisyonuna beni davet ettiler. İçin garip yanı, “Mağduriyet”ten söz eden yüzbinler vardı, hiçbiri mahkemeye dilekçe verip, ne müdahillik talep etti, ne de tanık oldular. Asiltürk ve Kazan mahkemeye gelip davacı olmadıklarını beyan ettiler.
15 Temmuz’a 5 gün kala, 15 Temmuz konusunda darbe teşebbüsünden 4 ay öncesinde Kütahya valiliğine, DDK, içişleri Bakanlığına bilgi veren Kütahyalı iş adamı Mustafa Maltaş’ın oğlu hakkında birileri devreye girdi önce mahkumiyet kararı verdiler, sonra bir süre beklediler ve 10 Temmuz 2024’de önce gözaltına aldılar, arkasından da cezaevine gönderdiler. Devlete sadakatin bir bedeli olmalıydı. Bu tür olaylar sabır taşını zorluyor. Bir an gelir, bardak dolar o taş çatlar. Bu tür olaylar yeni değil, Adana’da, İzmir’de, İstanbul’da, Ankara’da da bunlara her gün yenileri de ekleniyor. Allah mağdurlara ve tabi Maltaş ailesine de sabır versin. Dün Kayseri’de Elitaş’ın başına gelenler, yarın ülkenin her yerinde, her AK Parti yöneticisi ya da Milletvekilinin başına gelebilir. Algı yönetimi ile buraya kadar, artık o algılar da geri tepmeye başladı.
Olanlara o zamanki Malatya valisi, Emniyet Müdürü, Başsavcısı, MİT başkanı hepsi şahid. Ve DDK ve İçişleri Bakanlığı yetkilileri de şahid. Ama sonuç ortada.
Kimse “ayrınım ekşi” demiyor. Hadi “adil şahidler” olacaktık, ne oldu? Hani “haksızlıklar karşısında susanlar dilsiz şeytan”dı, ne oldu? Hani “Zulm ile abad olunmaz”dı, ne oldu? Hani “bir kavme olan düşmanlığımız bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmeyecek”ti, ne oldu? NAS, siyaseten NESH mi oldu? “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste!” denmiştir.
Erdoğan'ın rejimi değiştireceğini düşünen BÇG, ADD, ÇYDD, CHP ve Atatürkçü, Laikçi komutanlar 2003'de darbe yapacaktı ama buna dönemdeki FETÖ denilen TSK imamı engel oldu. Ardından, NATO’cu Kemalistler FETÖ’ye karşı harekete geçince, bu kez Erdoğan iktidara ortak olmak isteyen FETÖ’ye karşı, bunlarla yakınlaşma yoluna gitti. O zamana kadar onlar ne istedilerse iktidar onlara onu vermişti. 15 Temmuz'dan önce bu defa “The Cemaat” iktidara el koymaya kalktı. 17-25 Aralık 2013’te yaşananları biliyorsunuz. 15 Temmuz 2016’da olanlar oldu. O gün darbeye karşı çıkan 248 kişi (180 sivil, 62 polis, 6 asker) hayatını kaybetti.
FETÖ’nün bir darbe planı vardı, ama bu “Paralel Devlet Yapılanması” denilen hareket bunu kabul etmiyor. Bu yapı içindekiler bugün ABD ve AB ülkeleri, İngiltere, daha doğrusu İsrail ve NATO ülkeleri tarafından himaye ediliyorlar. O gün, İncirlik üssünden kalkan uçaklar, operasyona katılan uçaklara ikmal desteği yapmıştı ama, bu işin, siyasi, Media, iş, uluslararası ayağı konusunda kâmil anlamda bir soruşturma olmadı. Mesela Darbecilerin iş birliği yaptığı politikacılar, Sermayedarlar, STK lar, Media mensupları kimlerdi? Darbe başarılı olsaydı, ilk tutuklanacaklar kimlerdi? Aynı şekilde, valiler, garnizon komutanları, büyükelçiler kimlerden oluşacaktı. Meral Akşener başbakan olacaktı da Bakanlar kurulu kimlerden oluşacaktı? “Yurtta Sulh Hareketinin merkez karargâhı kimlerden oluşuyordu?
Aslında hükümet darbe planını öğrendi, darbe içindeki grileri ve kritik bazı isimleri aylar öncesinden kendi yanına aldı. Darbeciler ava gittiler ve avlandılar. FETÖ’cülerin “Karşı Darbe” dedikleri karşı operasyon gerçekleşti. Son güne kadar bu iki kanat arasında gidip gelen, arabulmaya çalışanlar vardı. Onlar da devre dışı bırakıldı. Darbe halkın akşamüzeri bütün bu olanlardan habersiz halkın sokağa çıkmasından sonra, darbeyi durdurup teslim olmak isteyenler de enterne edildi. Ve sonunda olanlar oldu. Bütün can kaybı ve yaralanmalar, bu iki kanadın yaptıklarından habersiz olarak, ilk gün sokağa çıkan Darbe karşıtlarına oldu. Onlar daha saat 18.00 de, Çengelköy’de, Kuleliden çıkan askeri öğrenci konvoyunun Çengelköy kavşağında trafiğin kilitlenmesi üzerine çıkan bir tartışma sonucu, sosyal mediada paylaşılan bazı görüntüler ve haberlerle insanlar sokağa çıktılar. Yani Erdoğan’ın gece yarısından sonra CNN Türk muhabiri Hande Fırat'la telefonundan görüntülü olarak yaptığı açıklama ile insanlar ilk kez sokağa çıkmadı. O olaydan sonra zaten herkes sokakta idi.
O gece çok garip olaylar oldu. Hande Fırat’a konuşmadan yarım saat kadar önce 00.05’te Marmaris’te yerel gazetecilere konuştuğu, ama Temel Irmaktan başka bunu haber olarak paylaşmadığı öne sürüldü. Daha sonra zaten Hande Fırat’ın 14 Temmuz’da, bu konuda bilgilendirildiği bilgisi de tartışıldı bir ara. MİT Başkanı Hakan Fidan’a bir ihbardan söz ediliyor, ardından Fidan Genel Kurmaya gidiyor.
Aslında bugün konuyla ilgili anlatılan birçok şey yerine oturmuyor. Erdoğan otelde tatil yapmıyor, ciddi bir hareketlilik söz konusu gün boyunda.
Ortada 3 Hareket noktası var ve iki kanat sivil tepkiyi beklemiyor. İktidar bir gün önceden gece yarısından sonra halka yapılacak bir çağrıyı planlamış. Darbeciler, gece yarısından sonra harekete geçmeyi planlarken, hükümet kadarı öğleden sonra, aktif hale gelmiş. Sivil halk ise tamamen bu olaylar habersiz. Parti tarafının ve FETÖ kanadının sivil grupları harekete geçirmek için hazırlıkları gece yarısına yakın bir zaman için planlanmış. Darbe karşıtı siviller ise kontrol dışı bir şekilde adeta mayınlı tarlada top oynuyorlar.
Paramiliter gruplar planda kontrol dışı değişiklikleri olunca ne yapacaklarını bilmiyorlar.
FETÖ kendinden emin, çünkü sırtlarını ABD’ye, AB’ye ve İsrail’e, CIA’ya, MOSSAD’a, MI6’e dayamışlar. İktidar kendinden emin, çünkü bütün planı biliyorlar ve kritik isimleri aylar öncesinden kendi yanlarına almışlar ve karşı tarafından yapılacakları biliyorlar ve kendilerinin onlara karşı yapacaklarını da planlamışlar.
Bu “Beyaz adam” asla tek ata oynamaz. “Ölen ölür kalan sağlar onlarındır”. Zaten bu senaryo’da da durum aynen öyle oldu. Rusya da bilgilendirmiş olmalı Ankara’yı, ABD bağlantılı “iyi haber alan kaynaklar”da. Yani yazı da gelse, tura da gelse onlar kazanacaklar. AK Parti hem dindarları, hem laikleri, hem liberalleri iyi idare ediyor. The Cemaat’ın her tarakta bezi var da, sivil reflekslere sahip. Politik refleksler bakımından yetersizler. Örgütsel yapıları da buna uygun değil. Zaten bu Cemaat fazla büyüyüp, yayılınca diğer dini grublarla da ayrışmaya, çatışmaya başlamıştı. Hatta Risale-i Nur grubundaki Tahşiye’ciler, okuyucular, yazıcılar, Kürtçe risale okuyanlar bile bir araya gelemiyordu.
F. Gülen’in 28 Şubat’ın başında ABD’ye gitmesinin ardından CIA ve FBI bu örgütü daha iyi tanıdı. Zaten 28 Şubat’a direnebilseydi, o gün bu işi başarmış olacaktı. Bir BÇG ile bile baş edemedi. Batının kadim dostu, müttefiki BÇG ile de zaten kanlı bıçaklı olmuştu. Bir de FETÖ birçok ülkede, farklı dini, etnik, politik grublarla karmaşık çıkar ilişkilerine girmişti. Bunları bir takım istihbarat örgütleri de kullanmaya başlamıştı. 15 Temmuz bu açıdan Cemaat için bir sınav olacak ve başarılı olursa, kendi içini temizleyecek ve kendisi ile masaya oturularak, BOP, DAHLAN senaryosundan başlayarak, Türk dünyası, İslam dünyası, Ortodoks dünyası, Arap, Fars, Afrika üzerinde yeni senaryolar hayata geçirilecekti. Aşığı öz güven ve cemaatin içindeki birtakım unsurların tehdit ve şantaja boyun eğerek saf değiştirmesi zaten örgütün politik direncinin zafiyetini açıkça ortaya koymuştu.
The Cemaat, efendilerinin kucağına çekildi. Onlardan kimlerle yola devam edeceklerini süreç için belirlediler. Çok büyük bir fon ve ilişkiler ağı var. Bu da hem bazı senaryolar için finansman kaynağı olacak hem de bu network üzerinden bundan sonraki istihbarat faaliyetleri için eşsiz bir kaynağa sahip olmuş olacaklar.
Belki yazacak daha birçok şey var da, yurdum insanı, taraftarı olduğu kanadın at gözlüğünü takmış, kendine ezberletilenleri tekrarlıyor. Gerçeği duymak, bilmek istemiyor. Birilerine bazı gerçekleri anlatacak olursanız, büyük ihtimalle, Türk’seniz FETÖ’cü, Kürt’seniz PKK’lı olursunuz. Hani, haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, haklıdan yana, haksıza karşı çıkacaktık. Haklı olan düşmanımızda olsa, Haksız olan babamız da olsa bu böyle olacaktı. Peki durum ne? KHK’lılarda durum ne? Sahi bazı davalar AYM’den, birçoğu AİHM’den dönüp geliyor. Bu işin sonu nereye varacak? “FETÖ Borsası” gibi utanç verici bir iddia bile hakkı ile soruşturulmadı.
Anayasa değişikliği bahanesi ile bir genel af çıkartacağız diye, bu KHK’lıları, ‘Soros’çuları, PKK’lıları kurtarıyoruz diye, inşallah milletin anasını ağlayan soyup soğana çeviren bir takım vurguncular, yerli ve milli Agarthacılar, Epstein takımını, Mafyöz ilişkiler içinde adamları aklamaz.
Bu 15 Temmuz’dan sonra herkes daha dikkatli olmalı. Çünkü bundan sonra dünyada, bölgemizde ve ülkemizde olacak olanlar bugünlerimizi aratabilir. Çünkü Gazabı hakettik. Tevbe’ye de yanaşmadık.
Neyse hayır da olsa, şer de olsa, herşey olacağına varır. Bütün bunlar olmadan nasıl insan Cehenneme gider ki, ya da biz bunlara karşı direnmeden nasıl Cennete gideriz ki! İmtihan oluyoruz, sonuçta tencere yuvarlanacak kapağını bulacak. Evet, her topluluk layığını bulacak. Biz kendimizi değiştirmeden Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek. Belki bu olayları doğru okur, aklımızı başımıza alırız, din ve devlet büyüklerini İlah ve Rab edinmekten vazgeçeriz, “inni küntü minezzzalimiyn” deriz, üstümüzdeki haram mal, para, makam, unvan o her ne ise onu bırakırız, tevbe ederiz, Allah da bizleri bağışlar. Selam ve dua ile.
NOT: Dini, ideolojik ve Politik konularda sakın aklımızı kiraya vermeyelim. Her duyduğumuza hemen inanmayalım. Tamam, herkesi dinleyelim. Herkesin sözünde eksik, yanlış, yalan ve iftira da olabilir, ama bazı doğrular da vardır. “Yaşadığınız zamana, mekana, insanlara ve olaylara adil şahidlik yapmak istiyorsak, sözü dinleyelim doğrusuna tabi olup yanlışına karşı çıkalım. (Zümer 18)’de ne deniyordu: “Onlar (her) sözü dinlerler; en güzeline uyarlar. İşte onlar Allah'ın doğru yola ulaştırdığı kişilerdir. Derin akıl sahipleri de işte sadece onlardır.” Sakın ola, bir topluluğa olan öfkemiz ve düşmanlığımız bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmesin. Hani şu “iman ettik” dediğiniz kitaptaki (Maide 8)’e bir bakın isterseniz. “Sahte tanrılara kulluk etmekten kaçınan, yüzünü ve özünü Allah’a çevirenlere müjdeler olsun!“ Ötekilere gelince “zalimler için yaşasın Cehennem!