Abdurrahman Dilipak
Panama belgelerinden Pandora’nın kutusuna
Daha önce WikiLeaks belgeleri vardı hatırlarsanız.
WikiLeaks, anonim kaynaklara dayanarak hassas belgeler yayınlayan ve kâr amacı gütmeyen uluslararası bir sivil toplum kuruluşudur. 2006-2016 arasındaki 10 yıllık süreçte 10 milyon belge yayınladığı belirtilen organizasyonun kurucusu ve yöneticisi Avustralyalı internet aktivisti Julian Assange’dır. Hatırlasanıza, sonuç ne oldu! Sonuçta bir şey çıkmaz.
Şimdi Panama belgeleri, PandoraBox’la devam ediyor. Sonuçta bir şey olmayacak.
Aslında olmuyor değil, bir şeyler oluyor. Yani birileri açısından maksat hâsıl oluyor. Birilerinin paralarına el koyuyorlar, birileri ile anlaşıyorlar. Bunlar hep olur. İşin raconu böyle. Medya da burada “işini” yapıyor: “Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu”nun (ICIJ) paylaştığı ve 117 ülkeden 600’den fazla gazetecinin incelediği 11 milyon 900 bini aşkın belge, dünya elitlerinin gizli offshore sırlarını ortaya çıkardı.
Bu bilgiler bilinmeyen bilgiler değil. Ama kural gereği, bu bilgiler bir hacker grubu tarafından ele geçirilir, “istihbarat öğütlerinin de böylece haberi olur”(!?) ve bu bilgiler kamuoyu ile paylaşılır. Asıl iş ondan sonra başlar. Bir takım kişiler ve kuruluşlar deşifre edilmiştir. Bu tam bir keriz avlama taktiğidir. Bu açıklamalardan önce ülkelerde yolsuzluk istatistikleri yayınlanır, “temiz eller operasyonları” için talep oluşturulur. Birilerinin paralarını Offshore’lere kaçırması sağlanır. Artık bu iş daha kolay. BitCoin var. Zaten minareyi çalan kılıfını hazırlamıştır. Oyun başlar. Oyun “Tavşana KAÇ / Tazıya TUT” oyunudur. Aslında bu oyunda herkes figürandır. Asıl oyun kuran hiç ortada gözükmez. Burada basın ve muhalefetin rolü önemli. Hiçbir zaman bilgiler bir bütün olarak açıklanmaz. Birçok kişinin ismi açıklansa da, onlar yemdir, kurban olarak seçilmiştir. Muhalefet iktidarın üzerinde baskı oluştursun diye, iktidara yakın tepe isimlerin adı dolaştırılır ortalıkta. Ve ardından yurt dışına çıkarttığınız paralara blokaj konur. Siz giderseniz, zaten ya uyuşturucu, ya terör örgütleri ya da kara para ile ilişkilendirildiğiniz için tutuklanabilirsiniz. Pahalı ve etkili bir hukuk bürosu ile anlaşmak zorundasınız ve muhtemelen o hukuk bürosu da size “önerilmiştir”!? Kendi ülkenizde aklanmanız zor. Mecburen dışarıdakilerle anlaşmak zorunda kalırsınız. Dışarıdaki paralarınızdan vazgeçmek zorunda kalabilirsiniz. Kabul etmezseniz, artık bir yere gidemezsiniz ve o paraları da çekemezsiniz. Zaten suçlamaları da kabul etmiş sayılırsınız. Birileri size gelip, başka dosyalardan, ses kayıtlarından, video kayıtlarından söz edebilir. Bir yol daha var: Onlarla çalışmayı kabul ederseniz (!?), onlar sizi aklayabilir ve bu paralardan sizin “yeni göreviniz”deki (!?) performans ve başarınıza göre size ödeme yapabilirler, sizi destekleyebilirler.
Anlayacağınız “ava giden avlanıyor”. Siz kendi halkınızı soyuyorsunuz, sonra da “onlar” soyguncuları soyuyorlar. Zaten siz onların ocağına düştükten sonra onların köpeği oluyorsunuz. Size politikacı, bürokrat, iş adamı, gazeteci, STK elbisesi de giydirebilirler.
Yani sanmayın ki, bu yolsuzluk dosyaları açıklanıyor ve bir şey olmuyor. “Olması gereken oluyor” onlar açısından. Siz zannediyorsunuz ki, birileri yolsuzlukları bitirmek için bu yolsuzlukları ortaya çıkartıyor. Bu daha büyük bir yolsuzluk için oynanan bir oyun.
Bu dosyalar açıklandıktan sonra bir sürü pazarlıklar yapılır. Direnecek olursanız da ipinizi çekerler. Ellerindeki bilgi ve belgeleri, gerekirse bire bin katarak “âlemi ibret” olarak sizi bitirirler. Bu listelerde adı geçmeyenler sevinmesinler. Sıra kendilerine gelmemiştir. Onları da beslerler, sonra belli bir büyüklüğe ulaştıktan sonra onları da Lucifer’e kurban ederler. Bu siyaset ve sermaye iş ve ilişkileri, eğer, din, ahlak ve hukuk dışına çıkmışsa, Orwell’in “Hayvanlar çiftliği”ne döner piyasa! Koyunlar, sığırlar, domuzlar hepsi birbirine karışır. Çiftliğin lideri bütün ihtişamı ile domuzdur. Çiftlikte Sıçanlar, tavşanlar, güvercinler, köpekler, herkes var. Yarış atı, eşek, karga, keçi. Bu adamların etrafında ruhbanları da var, akademisyenleri de, medya, mafya, sermaye, siyaset, bürokrasi, asker, polis, hakim, savcı, sanatçı, her çevreden isimler var. Zaten para çok. Parayı veren düdüğü çalıyor. Sizin paranızla sizi esir alıyorlar. Sonra da tef çalıp oynatıyorlar. Yanlış yaparsanız, oyundan çıkmak isterseniz akıbetiniz belli olmaz. Ha! Şu da var, cenaze töreniniz şatafatlı olur. Mezarınız da! Sizin akıbetiniz başkaları için ders olur, bu çetelerin yönlendirmesi ile.
Ah benim insan kardeşlerim! Oysa her şey nasıl da pembe hayallerle dolu idi. Nereden nereye! Yokuş aşağı koşarken duramazsınız da, ama sonuç malum. Şeytanın kulağınıza fısıldadığı yeryüzünde bir cennet yalanına inandığınız gün kaybettiniz aslında. Haram malla saadet olmayacağını, başkalarının kanları, gözyaşları ve çalınan alın terleri üzerinden elde edilen servet, makam ve unvanların size hayır sağlamayacağını düşünmeniz gerekirdi.
Bari sıra size gelmeden aklınızı başınıza toplayın. Onlardan değil, Allah’tan korkun. Kaçırdığınız paralarla ülkenize kötülük ettiniz. Tevbe edin, zalimlerin oyuncağı olmayın, halkınızın vicdanına sığının. O korktuğunuz zalimlerin merhametine sığınırsanız her gün günahınız artar, cezanız da ve sonuçta cehenneminizin ateşi harlandıkça harlanır. Eğer Allah’tan değil de, onlardan korkarsanız, insin şeytanlarına dönüşürsünüz. Unutmayın, onlar size nasıl davranıyorsa, şeytanın has adamları da onlara öyle davranıyor. O serveti ve haksız şekilde elde ettiğiniz ne varsa o bağlardan yakanızı kurtarmadan şeytanın esaretinden kurtulamayacaksınız. Allah’ın yardımı size ulaşmayacak, dualarınız kabul olmayacak, gelecek günler geçen günleri aratacak ve bu dünyada rezillik, ahirette ise yakıcı bir azap sizi bekliyor olacak. Bu dünya etme bulma dünyasıdır. Bu dünyada yaptığınız ve yapmanız gerekirken yapmadığınız, söylediğiniz ve söylemeniz gerekirken söylemediğiniz her sözün hesabının verileceği bir gün var. Panama belgelerinden WikiLeaks’a, oradan Pandora belgelerine aslında oynanan şeytani bir oyun var. Siyaset iktidarı ve muhalefeti ile medya her rengi ile bürokrasi tüm dünyada, büyük ölçüde yargısı, askeri, polisi, istihbaratı, sivil toplumu, ruhbanları ve cemaat yapıları ile bu pisliğe bulanmış durumda.
Siyaset ve sermaye bu pislikten arınmadan kimseye rahat yok. Belki bu gayya kuyusundan ilk kurtarılması gereken, yargı, polis ve istihbarattır. Siyasetin de eş zamanlı aklanması gerek. Yoksa bu ateş herkesi yakar. “İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helak eder misin Allah’ım”.
Selam ve dua ile.