Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

“Pandemi(!?)yle mücadele” ve hukuki durum

Hukukçu Kemal Gözler’in tamamı “www.anayasa.gen.tr/pandemi-ozet.htm” adresinde yayınlanan “Pandemiyle mücadele sürecinin hukukî boyutu” ile ilgili önemli bir makalesini buraya geniş bir şekilde özetlemek istiyorum: (…) Önce kendisine “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi” denilen bir kurul toplanıyor ve pandemiyle mücadele konusunda bir takım “kararlar” alıyor. Ne var ki, bu “kararlar”, Resmî Gazetede yayınlanmıyor. Daha sonra İçişleri Bakanlığı, “Cumhurbaşkanlığı Kabinesinde alınan kararlar çerçevesinde” uygulanacak yasak ve tedbirler konusunda bir “genelge” çıkarıyor [2]. Genelge de Resmî Gazetede yayınlanmıyor. Daha sonra 81 ilde, il umumî hıfzıssıhha kurulları toplanıyor ve İçişleri Bakanlığının söz konusu genelgesi doğrultusunda çeşitli kararlar alıyor. Bu kararlar da Resmî Gazetede yayınlanmıyor. En sonra bu kararlara aykırı hareket edenlere idarî para cezası veriliyor.

Görüldüğü gibi pandemiyle mücadelenin hukukî süreci dört aşamadan oluşmaktadır: (1) “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi”nin toplanması ve karar alması. (2) İçişleri Bakanlığının genelge çıkarması. (3) İl umumî hıfzıssıhha kurullarının karar alması. (4) Kararlara aykırı davrananlara idarî para cezası verilmesi. Bu dört aşamada dört tür işlem vardır. Bu işlemlerden birincisi hukuken yoktur; diğer üçü ise hukuka apaçık bir şekilde aykırıdır. Şöyle:

1. Hukukumuzda “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi” diye bir kabine yoktur; bu kabinenin anayasal, yasal ve hatta kararnamesel bir dayanağı bulunmamaktadır. Hukuken olmayan bir kabine, hâliyle herhangi bir karar alamaz; bu kabinenin aldığı bütün “kararlar” maddî yoklukla malûldür. (…) (Detay Gözler’in 16 Mayıs 2021 tarihli makalesinde)

2. İçişleri Bakanlığının çıkardığı genelgeler, hukuka aykırıdır. Çünkü bir kere, “genelge” bir bakanlığının kendi memurlarına hitap eden bir işlemdir; “genelge” ile vatandaşlara hitap eden düzenleme yapılamaz. Kaldı ki, temel hak ve hürriyetler de genelgeyle değil, Anayasamızın 13’üncü maddesine göre, ancak kanunla sınırlanabilir.(…) (Bu genelgelerin neden hukuka aykırı olduğu konusu ile ilgili Gözler’in görüşleri 14 Mayıs 2021 tarihli makalesinde var)

3. İl umumî hıfzıssıhha kurulu kararları da hukuka aykırıdır. Çünkü 1593 sayılı Umumî Hıfzıssıhha Kanununda, il umumî hıfzıssıhha kurullarına bu tarzda (maske takma zorunluluğu, genel sokağa çıkma yasağı gibi) genel yasaklar koyma yetkisini veren bir hüküm yoktur. İl umumî hıfzıssıhha kurulu kararlarının neden hukuka aykırı oldukları konusu. (…) (Bu konuda daha fazla bilgi için Gözler’in 6 Temmuz 2020 tarihli makalesine bakınız)

4. İl umumî hıfzıssıhha kurulu kararlarıyla belirlenen, sokağa çıkma yasağı, maske takma zorunluluğu belirli gibi yasak ve tedbirlere aykırı davrananlara da 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 32’nci maddesine veya 1593 sayılı Umumî Hıfzıssıhha Kanununun 282’nci maddesine göre verilen idarî para cezaları da hukuka aykırıdır. Çünkü bu 5326 sayılı Kanunun 32’inci maddesine göre idarî para cezası verilebilmesi için kendisine aykırı davranılan “emrin hukuka uygun olması” gerekir. Oysa burada verilen emir, hukuka aykırıdır. 1593 sayılı Kanunun 282’nci maddesine göre ise, bu kanuna dayanarak ceza verilebilmesi için “bu Kanunda yazılı olan yasaklara veya zorunluluklara aykırı hareket” edilmesi veya “zorunluluklara” uyulmaması gerekmektedir. Söz konusu yasak (örneğin genel sokağa çıkma yasağı) ve zorunluluklar (örneğin maske takma zorunluluğu) 1593 sayılı Umumî Hıfzıssıhha Kanununda yazılı değildir. Bu konuda daha fazla bilgi ve keza söz konusu idarî yaptırım kararlarına karşı başvuru yollarının neler olduğu ve sulh ceza hâkimliklerinin ne karar vermesi gerektiği konusunda 6 Temmuz 2020 tarihinde yayınladığım makalemin III nolu başlığına ve 8 nolu dipnotuna bakılabilir.

Özetle pandemiyle mücadele şemasının dört hukukî ayağı vardır; bunların dördü de hukuka aykırıdır. Birinci ayakta, zaten hukuken olmayan bir kurul, hukuken olmayan kararlar alıyor. İkinci ayakta, İçişleri Bakanlığı kanunla konulması gereken yasakları genelgeyle koyuyor; zaten genelge de vatandaşlara değil, kendi memurlarına hitap eden bir işlem türüdür. Üçüncü ayakta ise il umumî hıfzıssıhha kurulları, 1593 sayılı Umumî Hıfzıssıhha Kanununun kendisine vermediği yetkileri kullanıyor. Dördüncü ayakta ise kolluk makamları, 5326 sayılı Kanununun 32’nci maddesindeki “hukuka uygunluk” ve 1593 sayılı Kanunun 282’nci maddesindeki “kanunda yazılı olma” şartına aykırı idarî para cezaları uyguluyor. (…) bu dört hukuka aykırılık, birbirine zincirleme bir şekilde bağlıdır: Kolluğun uyguladığı idarî para cezaları, il umumî hıfzıssıhha kurulu kararlarına, il umumî hıfzıssıhha kurulu kararları, İçişleri Bakanlığının genelgelerine [4], İçişleri Bakanlığının genelgeleri de “Cumhurbaşkanlığı Kabinesinde alınan kararlar”a dayandırılıyor (…)” 18.5.2021’de yayınlanan bu makalede konuyla ilgili şemayı PDF formatında görmek için yine ilgili sayfaya gitmeniz gerekiyor.

Makaleyi önemsediğim için okurlarımla paylaşmak istedim. Bu bilgiler, dayatmalara karşı idari ve hukuki süreçlerde referans olarak kullanılabilir.

Bu süreç birçok bakımdan faydalı oldu. Kim kimdir, kim ne yapmak istiyor, daha iyi anlaşıldı. Herkes eteğindeki taşı döktü. Türkiye’yi bu konuda rol model olarak kullanmak isteyen lobinin planları boşa çıktı. Çünkü sosyal medya üzerinden her dilde bu bilgiler İslam dünyasına, Türk dünyasına, balkanlara, Kafkaslara yayıldı. Haddinden fazla şiddet gayelerindeki hikmeti yok etti. Aşı olanların bile şüphesine sebep olundu. Herkes konu hakkında çok yönlü bilgi sahibi oldu. Artık işçi, memur, köylü, öğretmen, öğrenci, üniversite, futbolcu, herkes bir şekilde bu konuda çok yönlü bilgi sahibi oldu. Bu tartışma sürecinde siyasi partilerde tabandan gelen eleştiriler, talepler parti üst yönetimini, grubunu rahatsız etmeye başladı. Bu konunun bir siyasi maliyetinin olacağı görüldü.

CoVID daha doğrusu GRİP19 komplosu ile, beraberinde Starlink, NeuraLink, TransHumanizm, 5G ile ilişkilendirilince, konu geri dönüşü olmayan başka mecralara doğru yayıldı.

İktidarlar, topluma her politikalarını dayatabilirler mi? Yargı devre dışı bırakılabilir mi?

İstanbul Sözleşmesi, LGBT, Lanzarotte gibi farklı konuların arkasında ortak bir güç ve plan mı var soruları toplumda yeni bir gündemin oluşmasına sebep oldu. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Bize şer gibi gelen bu sürecin sonunda böyle bir noktaya ulaşma umudu, bugün düne göre daha güçlü.

Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 485 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar