"Paralel devlet'ten Kaçarken, 'Paralel Parti' Çıktı"
Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, iktidar partisine yönelik eleştirilerinde "Şu kaygı giderek yaygınlaşıyor: ‘Paralel devlet’ten kaçarken, paralel ‘paralel parti’ çıktı ortaya.
Evet, gerçeklerle yüzleşmeliyiz. Ama bunu önce herkesin kendi içinde, kendi nefsinde yapması gerek. “Başkasına öğütlediğimiz şeylerin kendi nefsimizdeki karşılığı ne?”
Herkes karşısındakinin gözünde çöp ararken, kendi gözündeki merteği görmüyor, görmek istemiyor. Herkes ısrarla karşısındakinin değişmesini istiyor. Ötekileri terbiye etmeye çalışıyor. Asıl yanlış da zaten burada.
Odalar, vakıflar, dernekler, STK’lar, sendikalar, tarikatlar kendini değiştiriyor mu ki, ya da değiştirmenin gerekliliğine inanıyor mu ki! Herkes kendini hakikatin merkezinde görüyor.
Bunlar kendilerini hakikatin merkezinde gördükleri için istişare ve şuraya da gerek görmüyorlar. Kimi sırtını devlete dayamış, istihbarat raporları ile her şeyi bildiklerini düşünüyorlar. Kimileri, 3’ler, 7’ler, 40’lar diye gidiyor. Kimsenin bir dediği ötekini tutmuyor bu arada.
AK Partinin aday belirlemede, siyasi ve bürokratik atamalarda, iş yaptıkları iş adamlarını seçerken ne kadar isabetli kararlar aldıkları ortada.
Gerçeklerle yüzleşmek bu anlamda kulağa hoş gelen, pratikleri açısından içi boş bir söz haline geliyor.
Şu kaygı giderek yaygınlaşıyor: “Paralel devlet”ten kaçarken, paralel “paralel parti” çıktı ortaya. Hani şu AK Parti içindeki AKP’liler. Onlar da İslami değerleri öne çıkartanlardan şikâyetçi. Bunlar medyayı ele geçirdiler ve sosyal medya üzerinden toplumu yönlendirmeye çalışıyorlardı ama olmadı işte. Media bir politik bir illüzyon arayışında. AK Partinin kendi tabanıyla da, toplumun diğer kesimleri ile de olan bağlantıları çöktü. Birileri din, tarih, gelenek, çıkar ilişkileri üzerinden siyaseti meta haline getirmeye çalışıyor sanki. Ve de yiyici, tufeyli bir iş adamı tipi türetildi. Bu yamyamlar yiyecek bir şey bulamazlarsa birbirlerini yerler.. Sermaye, siyaset ve bürokrasi arasında “Win win” düzeni, çıkara dayalı bir “Şeytan üçgeni” oluşturur. Siyasette ve piyasada bir kara deliğe dönüşür bu üçgen ve sonunda kendi içine çöker.
Davutoğlu da bu şikâyetleri aktaran bir açıklama yaptı geçen gün. Bugünlerde bu çevrelerden en çok konuşulan konular bunlar.
Birileri çıkıp siyaset adına medyayı böyle paspas haline getirmemeli. Dini metalaştırmamalı. Cemaati çıkar ilişkilerine alet etmemeli. STK’ları arka bahçelerine dönüştürmemeli.
İmamoğlu’nun Maltepe performansı bu anlamda “için formülünü kaptığını” gösteriyor. “Üstü Fatih, altı Şişhane” bir karikatür var ortada. Turhan’ın AB ile ilgili “domuz sürüsü içinde bir kuzu”ya benzettiği karikatürünün dışında bir de böyle karikatürü vardı. Üstü çarşaf, altı mini etek!” Bizim mahalle medyası” itibar etmese de, Maltepe’ye katılım iyiydi. CHP’nin artık iyi bir duahanı da var. Ramazanda semazenler, mevlidhanlarla, iftar sofraları kurarlarsa şaşmayın. Herhalde Atatürk’e, onun Behçet Kemal Çağlar’ın yazdığı mevlidi okutacak halleri yok. İftar öncesi akşam namazı için Türkçe ezan da okutmayacaklar. Yemekten sonra “Türk’ün yeni amentüsü”nü de Fatiha yerine okutacak halleri yok.
Alıştıra alıştıra, yavaş yavaş, adım adım.. Bakalım CHP’liler Mehterin peşine takılıp İstanbul’un Fethini mi kutlayacaklar, yoksa bizimkiler, İzmir Marşının peşine takılıp soluğu cumhuriyet balosunda mı alacaklar. CHP’liler ümitvar. Kur’an-ı Kerim okunarak başlayan düğün törenine içki servisi ile devam edilecek ve dansla sona erecek. Herhalde dansöz oynatacak halleri yoktu. CHP’liler hep söylüyorum ya, kurban keserek ve dua ile genelev açılışı yapacak kadar ileri gitmişlerdi bir dönem. Bugün geldikleri nokta ortada. Bakalım bu durum ilk kimin midesine oturacak. CHP mitinginden yükselen “Amiiin”ler bu değişimin hızı karşısında beni şaşırtmadı dersem yalan olur.
Hani bizim takımın Kur’an-ı Kerim sonrası zemzem ve gülsuyu ikramı yerine içki servisine bu kadar hızlı geçmeleri beni şaşkına çevirdi. Hani bari “Nane likörü” ile açılış yapsaydınız!? (Estağfurullah)
AK Parti ve MHP şu ittifak işinin şeklini yeniden gözden geçirmeleri gerek. BÇG ile zımni ittifakın da şekli yeniden gözden geçirilmeli. Başörtülü hanımların topluca anıtkabir ziyareti ile bu işler sürdürülemez. Liberallerle ittifakın ölçüsü ne sahi. NATO ittifakı, AB ittifakı derken durum ortada.
FETÖ ile mücadelede ve devam eden yargı sürecinin yeniden gözden geçirilmesi gerek.
Cumhurbaşkanlığı sistemi bu şekilde sürdürülemez. Politika kurullarında dağ fare doğurdu. Hani bakanlıklar icracı olacaktı. Hiyerarşi büyük yara aldı. En son şu tarım politikasının belirlenmesi süreci tam bir felaketti. Neyse ki, reform paketinin açıklanması ertelendi. Ertelenmeyip o plan tepeden tırnağa yenilenmeli. 2 liraya ürettiğini sütü 170 kuruşa satın alamazsınız, hem parasını aylar sonra ödeyerek.
Önce şu seçim tartışmalarından bir kurtulalım. Sonra hükümet ve yerel yönetimlere mal ve hizmet satan ya da müteahhitlik yapanlara kamu borçlarını ödeyin. Alacaklarının bir kısmı kamu borçlarına mahsup edin. Kamu kaynaklarından barter mı yaparsınız. Kamu borcunu vadeli bono ile mi öder. Yoksa bu sistem domino etkisi yapar şirketler bankaların, bankalar hazinenin üzerine çöker.
Piyasa üzerinde baskı kuran, sırtını siyaset ve bürokrasiye dayayan ali kıran baş kesen yamyamların baskısını kırın. Ve bir diğer acil konu: Siber güvenlik. Bu yoksa siber altyapıyı kurmamışsanız, her anlamda, ne zaman başınıza ne geleceğini bilemezsiniz. Altın karşılığı sanal para yıllardır gündemde. Yine aynı şekilde serbest finans bölgesi acil ihtiyaç. Global bir medya networku ile kendimizi dünyaya doğru anlatmamız gerek. Ama bunları kimseyle oturup konuşamıyoruz bile. İnsanlar hep akçalı işlerle meşgul.
Aile, gençlik, tarım, adalet, sağlık, uluslararası ilişkiler, daha birçok konuda yapılması gereken iş var.
Önce teşkilatın tepeden tırnağa gözden geçirilmesi gerek. Şu yamyam işadamlarından partinin yakasını kurtarması şart. Bürokrasinin temizlenmesi gerek. Milletvekillerinin akçeli işlerinin takibi gerek. Basın her yönü ile felaket. Mevcut radyo, TV, gazete dibe vurdu. Tirajları hayali. İnternet medyası başka bir âlem. Sosyal medya trollere teslim. Medya “sahibinin sesi” oldu, inandırıcılığını ve ciddiyetini kaybetti. STK’larla, vakıflarla, odalarla ilişkilerin gözden geçirilmesi gerek. Üniversitelerin hali yürekler acısı. FETÖ’cüler fink atıyor her yerde. “Diplomalı cahillerin fabrikası” gibi çalışıyor fakülteler.
Bazı şeyler için çok geç kalındı. Böyle devam ederse, dibe vurmak kaçınılmaz. Bugünkü kriz, bu anlamda kuruluş için bir sıçrama tahtası rolü üslenebilir.
Değişim kaçınılmaz. Değişim gerçekleşmezse, millet tercihini değiştirir. Bunu seçime giderken defalarca yazdım ve söyledim. Ama dinletemedim. Böyle giderse, gelecek günler geçen günleri aratabilir.. Vakit geç olmadan.. Şimdi yenilenme zamanıdır.
Selam ve dua ile.