Hasan Karakaya
Paralelciler, Tahtakurusu mu... Kan emen Kene mi?
“Paralel Yapı’nın tetikçileri” Hükümet’e ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a karşı “dört koldan saldırı”ya geçmiş durumda!.. Hem Kemal Kılıçdaroğlu’nu kullanarak MİT’e saldırıyorlar, hem de “AB liderlerinin çeşitli temasları”ndan hareketle “Erdoğan’ın ve Türkiye’nin yalnızlaştığını” iddia ediyorlar!..
Dahası, eski Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün “İngiltere temasları”ndan hareketle, kafalara “fitne-fesat” sokmaya çalışıyorlar!..
Ama, bilmiyorlar ki;
Ne “Erdoğan yalnızdır”, ne de Abdullah Gül, bu “tuzak”lara düşecek kadar“deneyimsiz”dir...
Hem, bu ne biçim “yalnızlık”tır ki, daha geçtiğimiz günlerde ABD’nin iki numarası Joe Biden Türkiye’deydi!.. Bugün de, “Papa” geliyor... 1 Aralık’ta da Rusya Devlet Başkanı Putin gelecek!..
“Twitter militanları” bu “yalan”ları yazmaya ve “rüya”larını yaymaya çalışıyorlar da, “Paralel Medya” boş mu duruyor?..
“GÖREVDEN ALMA” KONUSU
Onlar da; çok samimi arkadaşlarım olan Mustafa Karaalioğlu ve Yusuf Ziya Cömert’in “Star yönetimi”nden, Mehmet Ocaktan’ın da “Akşam yönetimi”nden alınmalarını bir “operasyon” olarak yorumlayıp, “senaryo üzerine senaryo” uyduruyorlar.
Oysa, görevden alınan arkadaşlarımız kamuoyuna açıklama yapıp, dediler ki;
“Kurumlardaki görevlerimiz sırasında bazı haksız kazançlar edinildiğine veya başka surette şahsi fayda teminine dair iddiaların tümü yalan ve iftiradır. Haberlerde sıralanan iddiaların hiçbiri, hiçbir şekilde vuku bulmamıştır. Bununla birlikte, hiçbirimizin ne bugün, ne de geçmişte iddia edildiği gibi milyonluk sözleşmeleri olmamıştır. Mesleğe başlarken imzaladığımız sarı basın kartı sözleşmesi dışında tek bir mukavelemiz de bulunmamaktadır.”
İşadamı Ethem Sancak da, önceki gün MÜSİAD Fuarı’nda “Akit Standı”nı ziyaret etti ve burada “görevden almalar”la ilgili çarpıcı açıklamalar yaptı:
“Görevden alınan arkadaşlarımızla ilgili para-pul iddiaları külliyen yalandır... Ben, bu arkadaşlarımı tanıyorum, onlara güveniyorum... Onlarla aynı davanın insanı, aynı yolun yolcusuyuz... Sadece ve sadece tarzlarımız uyuşmadığı için yollarımızı ayırdık... Bu da gayet normaldir... Ne yani; eşler ve kardeşler de, birbirlerinden ayrılmak zorunda kalmıyorlar mı?”
Ethem Sancak’ın, bu olayı “köpürtmeye” çalışan “Paralel Medya” için de“güzel bir benzetme”si vardı.
Onlar için dedi ki;
“Bunlar, tahtakurusu gibi, çatlaklarda gizleniyor ve çatlaklardan besleniyor... Böyle saklanarak ve gizlenerek, içimizde bir çatlak bulmaya çalışıyorlar!.. Avuçlarını yalarlar, bizde çatlak yok... Biz, beton gibiyiz!”
Ama, “tahtakurusu” görevini yapacak!.. “Tahtaların çatlakları”nda yuvalanacak ve orada gizlenecek ki; “karanlık” bastığında ve “emecek bir kan” bulduğunda hemen harekete geçsin!..
Şu anda da, “tahta”ların “yarık”ları ve “çatlak”ları arasında gizleniyorlar ve “Saldır Co” emrini bekliyorlar!..
ÜST AKIL CIA VE MOSSAD!
Hiç kimse zannetmesin ki; bunlar “kendi akılları”dır!.. Bunlar; “Üst Akıl”la hareket ediyor, “üst aklın taşeronluğu”nu yapıyorlar!..
Peki, kimdir üst akıl?..
“Fetullah Gülen’in eski yol arkadaşı” olan ve halen Akit’te yazan yazarımızLatif Erdoğan; dünkü Sabah ve Takvim’de manşetten verildiği gibi,“Paralel Yapı”yı soruşturan “Savcı”ya verdiği “26 sayfalık ifade”de demiş ki;
“Cemaati yöneten CIA ve MOSSAD’tır!.. Üst akıl, CIA ve MOSSAD’tır!”
Devam etmiş Latif Erdoğan;
“Fetullah Gülen’in iki amacı vardı: Biri, ABD ve İsrail’den oluşan üst aklı memnun etmek... Diğeri devleti ele geçirip, İslâm devleti(!) kurmak!.. 17 Aralık başarılı olsaydı, Türkiye devleti ele geçirilmiş olacaktı.
CIA ve FBI, Paralel Yapı’ya çeşitli eğitimler verdi... 17 Aralık başarılı olsaydı, Gülen, Humeyni misali yurda dönecekti... Ama yaşanan hezimet; Cemaat’e ABD ve İsrail nazarında büyük prestij kaybettirdi!”
Latif Erdoğan’ın bu sözleri, “içeriden biri” olması hasebiyle, son derece önemlidir...
ANAHTAR TESLİMİ HESABI!
Bu ifadeler, “afakî” açıklamalar da değildir!..
Bundan 2-3 yıl önce, yani ortada “fol yok-yumurta yok”ken, yani “AK Parti ile kavga” başlamamışken, “Paralelci arkadaşlar”dan bazıları diyorlardı ki;
“Bu devleti çok yakında teslim alacağız!.. Hem de, anahtar teslimi verecekler devleti!”
Demek istiyorum ki;
Bu “kavga”yı başlatan AK Parti değildir... Onlar, devleti “anahtar teslimi”alabilmek için, “yıllar öncesinden” yapmışlar plânlarını!..
Kaldı ki; böyle bir “plân”ın varlığını, geçtiğimiz günlerde, yine “içeriden biri” olan ve o günlerde Zaman gazetesinde yazan Etyen Mahçupyan da açıklamıştı...
Demişti ki;
“Tarih 8 Ocak 2014... Yer Mabeyin Restoran... Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı üç ayda bir düzenlediği değerlendirme toplantısını yapıyor. Benimle birlikte Zaman gazetesi yazarları Ali Bulaç, Mümtazer Türköne ve Şahin Alpay var. Vakfın yöneticileri yanında tanımadığım bazı misafirler, ayrıca Ergun Özbudun, Fatih Üniversitesi Rektörü Şerif Ali Tekalan ve gazetenin eski yöneticisi Alaattin Kaya da toplantıda... Kabaca yirmi kişiyiz. Herkesin kafasında 17 Aralık sonrasında yaşanmakta olanlar ve olayların nasıl gelişeceği meselesi var. Henüz konuya girilmeden gazeteci arkadaşlarımızdan biri, Hizmet mensuplarından birine basitçe ‘Ne oluyor?’ sorusunu yöneltiyor. Cevap şöyle: ‘Bizde değişen bir şey yok. Bir ay içinde netice alırız.’
Birinci nokta, 17 Aralık dosyalarının içeriği boş olsa da olmasa da, Hizmet hareketinin, bu olayı bir darbe girişimi olarak kullandığının sabit olmasıdır.”
Ama onlar, hâlâ “Cemaat’e AK Parti’nin kumpas kurduğunu” iddia ediyorlar... Farzedelim ki, “kumpas” kuran AK Parti’dir!.. Peki, “içeriden birileri” olan Latif Erdoğan’ın, Hüseyin Gülerce’nin, Ahmet Keleş’in veEtyen Mahçupyan’ın açıklamalarını ne yapacağız? Ne yani, onlar da mı“kumpas” kurdular?..
Devam edelim sormaya...
Diyorlar ki;
“AK Parti’nin hırsızlık, yolsuzluk ve rüşvetlerini niye görmüyorsunuz?”
Yine farzedelim ki;
Bunlar doğrudur... Peki, sormazlar mı adama, “12 yıl boyunca”neredeydiniz?.. 12 yıl boyunca “AK Parti iktidarı ile kol kola” yürüyen,“Altın devrimizi yaşadık” diyen siz değil miydiniz?
Cumhurbaşkanı Erdoğan demedi mi;
“Ne istediniz de vermedik?”
Gerçekten de, her istediğinizi almadınız mı?.. “Milyarlık arsa”lara“okul”lar, “dersane”ler, “yurt”lar inşa eden siz değil misiniz?..
Ohh, ne alâ memleket!..
12 yıl boyunca, “hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet” iddialarında bulunmayacak, ilişkiler bozulunca, “Bremen Mızıkacıları” gibi bağırmaya başlayacaksınız;
“Hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet!”
SORU HIRSIZLARI KİM?
Siz hiç “hırsızlık, yolsuzluk ve rüşvet”e bulaşmadınız ve hiç “haram”yemediniz, öyle mi?..
Mehmet Ceviz’in ifadesiyle;
“Haram yemedik, ailecek kopya çektik!”
Sahi, “haram” yemediyseniz, “hırsızlık” yapmadıysanız, “soruları çalanlar”kimlerdi?..
Ali İhsan Karahasanoğlu kardeşim dünkü Akit’te yazdı:
“Yenişafak gazetesinde, 2010 yılı KPSS imtihanında bir ünlü gazetecinin yakınlarının tüm soruları cevapladığı bildiriliyordu. Gazetecinin ismi de,“M.B.” olarak kodlanıyordu.
Baktım gazetelere, baktım internet sitelerine. Bir tanesi bile, o ünlü(!) gazetecinin kim olduğunu yazmadı. Yazamadı.
Sadece Akit, arşiv sayfasında sordu: “O gazeteci Mehmet Baransu mu?”diye..
Şimdi tekrar soralım..
KPSS’de yakınları ful çeken gazeteci, acaba Mehmet Baransu mu?
O arkadaşın tivitlerini, günlerdir takip ediyorum.
“Bakalım iddialar hakkında ne diyecek?” merakı ile..
“Kim bu gazeteci” diye sormasını boşverin..
Direkt kendisinin suçlanmasına karşı bile tek kelime etmedi..
O etmediği gibi, “Yayın yasağına karşıyız. Yayın yasağına uymayacağız”diye meydan okuyan internet siteleri, gazeteler de, KPSS hırsızlığı için tek kelime yazamadı..
Hani sizler, yolsuzluklara karşıydınız?
Niye yazamıyorsunuz, KPSS yolsuzluğunu?”
Evet, niye yazmıyorsunuz?..
Ne yani; “KPSS sorularını çalmak” da bir “hırsızlık, yolsuzluk ve haram”değil mi?..
MİLLETTEN ÇALINAN PARALAR!
Mehmet Ceviz diyor ki;
“17-25 Aralık hadisesi bir algı operasyonu kapsamında siyasi-psikolojik harekât olarak değerlendirilmelidir... Yani buradaki asıl amaç ve gaye sözümona yolsuzluk ve rüşveti önlemek değil de; yasal bir iktidarı hukuk kılıfı giydirilmiş ama illegal saiklerle devirmeye, yani darbeye yönelik teşebbüsler olarak görmek, değerlendirmek lazımdır.
Ama gerçek hırsızlık ve yolsuzluk aranıyorsa bu AKP iktidarı öncesi gecelik faizlerin yüzde 4000-5000’leri bulduğu, bu sayede faiz lobileri, on yıllardır millete, onun değerlerine karşı red ve inkâr politikaları güdenler, savaş çığırtkanları, darbe şakşakçıları ve darbeciler tarafından bu milletin cebinden çalınan para, meblağ ve değerlere denebilir.
Malum fahiş oranlarda faiz dinimizce, aslında tüm semavi dinlerde haksız ve gayrimeşru kazanç kaynağı olarak kabul edilmekte ve lanetlenmektedir.
Bu mana ve bağlamda yaklaşık bir asırdır devam eden ve ekonomistlerin hesaplamasına göre Cumhuriyet tarihinden itibaren faiz lobilerine ödenen 2.5 trilyon Dolar’lık gerçek manada hırsız, soygun ve vurgun AKP iktidarı döneminde kararlı bir şekilde, diklenmeden ama dik bir duruşla büyük ölçüde minimize edilebilmiş, bunun önüne ciddi manada geçilebilmiştir, faiz oranları gelişmiş Batı ülkelerinde de olduğu gibi tek haneli rakamlara indirgenebilmiş, enflasyon oranları da hakeza yıllık yüzde 60-70’lerden tek haneli rakamlara düşürülebilmiştir.
AKP iktidarı döneminde bu devasa, korkunç hırsızlık ve vurgunun önlenebilmiş olmasını hangi kefeye koyacağız, burada hangi hırsızlık söz konusudur, kim kimden ne çalmış götürmüştür, kimler buna set olmuş, engel olmuştur, kim kimlerin önünü, arkasını kesmiştir?
Buradan yola çıkarak biz kimlere hiddetlenip öfkeleneceğiz, hiç önceleri yaşanıp görülmediği gibi elleri havalara kaldırıp beddualar edecek, lanetler okuyacağız?
Buna iyi bakmalı, hedef saptırılmamalı, dikkatler başka yerlere dağıtılmamalı, fitne fesat tohumları ekilmemelidir.
Faiz lobisinin de kimler tarafından teşkil edildiği Türkiye’de ve dünyada az çok bilinmektedir, bunlar bellidir.
Bunlar işin tabiatı gereği yoksul kesimler olamayacağına göre varlıklı sayılan kesimlerdir... Amiyane tabirle kodamanlar, yani yine on yıllardır ülkenin kaymağını yiyen, güçlü ve etkin nüfuzlarını da kullanarak kendilerine büyük imtiyaz ve ayrıcalıklar sağlayanlardır. Bunlar yine halk arasında bilinen ve tanınanlardır... Örneğin Koç, Sabancı, Boyner, Aydın Doğan’lar olarak varsayılmakta, nam-ı diğer ‘Beyaz Türkler’ olarak anılmaktadırlar. 77 milyonluk Türkiye’de bu gerçek ve tüzel kişilerin sayıları 5000’i geçmemektedir.
Bugün ise bu kesimler cemaatin el ele, kol kola yürüdüğü kişi ve kuruluşlardır, yani onun müttefik ve stratejik ortaklarındandır.”
Yalan mı Mehmet Ceviz’in yazdıkları?.. Bunlar yalansa; “ananas”ları,“tesbih”leri ve “seçimlerdeki kirli ittifakları” nereye koyacağız?..
YAVUZ HIRSIZ MİSALİ!
O zamanlar; “tahta çatlakları” arasında gizlenip, “karanlık bastığında”ortaya çıkan ve insanları ısıran, emen “tahtakuruları” ya da “keneler” gibi“milletin ve ülkenin kanını emenler”, bugün, herkesten gür bir sada ile, avazları yırtılırcasına “hırsız var” diye bağırıyorlarsa, bilin ki; “yavuz hırsız”lar kendileridir ve “ev sahibi”ni bastırmaya çalışmaktadırlar!..
Mustafa Karaalioğlu’na, Yusuf Ziya Cömert’e, Mehmet Ocaktan’a, Elif Çakırve İbrahim Kiras’a çamur atacaklarına, önce kendilerinin “hırsızlık”larına bir baksınlar!..
Sizi gidi “tahtakuruları” sizi!..
Sizi gidi “keneler” sizi!..
Hâlâ sömürmeye doymadınız mı?..
************************************************************
Sıfırlanan; Türkiye’nin IMF’ye olan borçlarıdır!..
“Bugün komik bir rakam olarak niteleyebileceğimiz 1 milyar dolarlar içinFetullah Hoca’nın “Ahirette şefaat hakkım olursa onu Bülent Ecevit için kullanırım” dediği şahsın IMF ve ABD kapılarında nasıl el pençe divan durduğu, oralarda nasıl hor ve hakir bir şekilde beklediği, bekletildiğini daha henüz unutmuş değiliz.
Bu kadar da balık hafızalı olunmamalı, oralara tekrar dönmeyi arzulamamalı, o eski Türkiye’ye giden yollara set çekmeli, oraları bir daha geri dönmemek üzere kapamalıdır.
Bugün Türkiye, IMF’ye borç verebilir duruma gelmiştir ve işte bugünCemaat’in birlikte yürüdüğü, onlara oy vererek, hatta kapı kapı dolaşarak oy istemek suretiyle dahi destek verdiği geçmiş beceriksiz iktidarların sebep oldukları IMF borçları sıfırlanmıştır, gerçekte sıfırlananlar ise bunlardır!.
Evet; paralar sıfırlanmıştır, bu doğrudur ama iddia edilenlerin aksine bu başka kapsam ve bağlamda gerçekleşmiştir, gecelik yüzde 4000-5000faiz enstrümanıyla gerçek manada hırsız, soygun ve haramiliğe bu iktidar döneminde son verilebilmiştir.”
l MEHMET CEVİZ
yeniakit