PKK'ya, bu ne muhabbet... Benim de kaçırılasım geldi!

Herkes, olayı bir tarafından yorumladı... Kimi "PKK penceresi"nden yorumladı, kimi "CHP penceresi"nden!.. Hüseyin Aygün'ün serbest bırakıldıktan sonra sarfettiği sözlerin "PKK'ya hizmet ettiğini" söyleyen de oldu; "PKK'yı önemsizleştirdiğini" söyleyen de...

Benim bakışım farklı...

Ben, "söylem"lerden ziyade, "sol zihniyet"i yansıtan sözlere bakıyorum...

Herkes bilir ki;

"Solcu"ların ağızları iyi "lâf" yapar... Zaten "lâf"tan başka da bir şey yapmazlar ya, o da ayrı mesele!..

Evet, iyi "lâf" yaparlar...

Son derece "kibar" görünürler... O kadar "kibar"dırlar ki, gören de onları "efemine" filân zanneder.

"İnsancıl" bir tavır göstermeye, "hümanist" görünmeye son derece özen gösterirler.

Amaaaa!..

Bütün bu "kibar"lıklar, "ince"likler ve "hümanist"likler sadece ve sadece "yoldaş"laradır, "candaş"laradır...

"Nasır"larına basan olursa var ya, hemen "köpek dişlerini" gösterirler ve "rakip"lerini yerden yere vururlar... Bugüne kadar hep "egemen" ve "buyuran" oldular ya, isterler ki, "CHP'nin vesayeti" hep devam etsin, herkes önlerinde eğilsin!..

Sizin anlayacağınız;

"Yoldaş" ve "candaş"lara karşı son derece "müşfik"tirler, "anlayışlı"dırlar, "samimi" ve "sevecen"diler.

"Nasır"larına basılınca ise;

Birden bire "kaba"laşırlar!..

"Seviyesiz"leşirler,

"Çirkef"leşirler,

"Agresif"leşirler!..

YANAŞMA!.. YARDAKÇI!

Buyrun, önceki güne gidelim...

Bay Kemal Kılıçdaroğlu çıkmış kürsüye önüne gelene çakıyor, "Meclis'e niye gelmediniz?" diye...

Gerisini Kılıçdaroğlu'nu takip eden Abdülkadir Selvi'den dinleyelim:

"Aman Allah'ım ne bu şiddet, bu celal.

'Meclis yan gelip yatma yeri değildir' dedi.

O kadar kızgın ki...

Kılıçdaroğlu'nun, Meclis'in önemine vurgu yapan tüm cümlelerinin altına imzamı atarım.

Peki bu Meclis değil miydi, CHP'nin boykot ettiği?

PKK'nın peşine takılıp, Meclis'i olağanüstü toplantıya çağırınca, yeri göğü inletmek iyi de, Kurtuluş Savaşı'nda top seslerinin Polatlı'dan duyulduğu bir sırada Meclis'i açık tutmak doğru da, bunu Meclis'in açılışında, anayasa değişikliğinin yapıldığı sırada, demokratikleşme paketinin geçtiği dönemde neden hatırlamadınız?

O zaman niye boykot ettiniz Meclis'i?"

Evet, Meclis "açık" iken bile gelmeyen; Meclis'i "boykot", kürsüyü "işgal" eden CHP'nin, bugün kalkıp da, "Meclis'e gelmeyen" AK Parti'ye ve MHP'ye ağır bir dille saldırmaya hakkı var mıdır?..

Buyrun, işte "Kemal-ist" çamur:

"Bugün Türkiye'de; ana muhalefete muhalefet eden bir muhalefet partisi var... İktidar yanaşmalığı ile iktidar olunmaz...

İktidar hedefi olmayanlar, muhalefete muhalefet eder!"

Bay Kemal Kılıçdaroğlu bu kadar "kızgın", bu kadar "öfkeli"ydi işte...

Oysa, Meclis'i olağanüstü toplantıya çağırmak, "CHP'lilerin imzaları" ile olsa bile, "teklif BDP'nin"di!..

MHP; terör örgütü PKK'nın güdümünde hareket eden BDP'nin bir projesi olan "Meclis'i olağanüstü toplama" işine "Hayır" deyince, Bay Kılıçdaroğlu açtı ağzını, yumdu gözünü!..

Bahçeli'ye dedi ki;

"İktidar yanaşması!"

Gerçi Bahçeli de ona;

"Terör yardakçısı!.. Bölücülüğün yedeği ve stepnesi" diyerek cevap verdi ama burada "düello"yu ilk başlatan Bay Kemal Kılıçdaroğlu ve onun tavrı masaya yatırılmalıdır!..

PKK'YA TISS YOK!

Zira, Bay Kılıçdaroğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye yönelik, "iktidar yanaşması" gibi "ağır bir suçlama" yaparken, "terör örgütü PKK"ya hiçbir suçlama yöneltmedi, iyi mi?.. Bırakın "suçlayıcı" bir kelâm etmeyi, PKK aleyhinde tek lâf bile etmedi!..

Hem de;

Meclis'i "PKK terörü"nü görüşmek için toplantıya çağırdığı halde!..

Hem de;

PKK terör örgütü, Hüseyin Aygün adlı CHP milletvekilini kaçırdığı halde!..

Düşünebiliyor musunuz;

PKK'yı suçlamak" için bir çok sebebi bulunan Bay Kılıçdaroğlu, onlara toz kondurmazken, Bahçeli'ye gelince aslan kesiliyor!..

Bunu, bir kenara not edin!..

PKK'YA DEVLET MUAMELESİ

Tabiî, PKK'ya lâf etmeyen ve bir anlamda örgüte "zımnî destek" veren, sadece Kılıçdaroğlu değildi elbette... CHP'nin "yoldaş" ve "candaş"ları olan medya mensupları da, "Türkiye Cumhuriyeti"ne değil de, PKK'ya adeta "devlet" muamelesi yaptılar.

Malûm; PKK terör örgütü, CHP milletvekili Hüseyin Aygün'ü kaçırdıktan sonra "devlet edasıyla" şu mesajları verdi.

"Aygün gözaltına alındı!"

"Hüseyin Aygün sorgulanıyor!"

"İşlemler bitince bırakılacak!"

Ne ilginç değil mi;

CHP'nin "yoldaş" ve "candaş"ları da, PKK'dan gelen bu açıklamaları hiç süzgece tabi tutmadan olduğu gibi yayınladılar ve bir anlamda "paralel devlet"e onay verdiler!..

Aynı gazeteler, Akit'e karşı ise, sırf "PKK destekçisi" olduklarını deşifre ettiğimiz için "salya"larını akıta akıta saldırmaya devam ediyor!..

Kılıçdaroğlu, Bahçeli'ye saldırıyor, onun "candaş"ları da PKK'ya "devlet" muamelesi çekerken, Akit'e salya-sümük saldırıyor.

"Kişi"leri, "kurum"ları boşverin,

İşte "tehlikeli zihniyet" budur!..

Bunların "nasır"larına basmayacak, "güdüm"lerinden çıkmayacaksın!..

Yoksa, "hakaret"in bini bi para!..

"Eli kanlı PKK"ya tek lâf etmezler ama "PKK düşmanları"na salya-sümük saldırırlar!..

Bunlar "sözde solcu"durlar,

Ama, "özde faşist!"

Hem de, "kızıl faşist!"

AYGÜN'DEN PKK GÜZELLEMESİ!

CHP Milletvekili Hüseyin Aygün'ün, "serbest" kaldıktan sonraki açıklamalarını herhalde duydunuz..

Bay Aygün demiş ki;

"Beni kaçıran arkadaşlar ülkenin genç evlatları... 'Biz de yürüttüğümüz mücadelenin anlamsızlığını biliyoruz' dediler. Bağımsız vekillik yapmamın iyi olacağını belirttiler. Silahların gölgesi altında böyle bir karar vermeyeceğimi, yeni CHP'de devam edeceğimi söyledim. Akan kanın durması için CHP'den ve benden daha çok çaba beklediklerini ifade ettiler.

"Dağları özlemişim"

Bana yönelik bir tehdit yoktu. Son derece anlayışlı bir yaklaşım vardı. Yolumuzu kesen grup beni tanıyordu. Bana silah bile doğrultmayacaklarını söylediler. Direnebilirdim. Silah kullanacaklarını sanmıyordum ancak arkadan gelen arabalar çoğalınca kimsenin can güvenliğini tehdit etmek istemedim. O yüzden ben gönüllü gittim. 6-7 saat yürüdük. Benim de aşina olduğum Dersim dağlarında kaldık. Dersim dağlarını da özlemişim.

Sürekli Bahoz Erdal'la görüşüyorlardı. Bahoz, kaçırıldığım için gruba kızdı. Dağdayken bombalamaları izliyorduk. Çok dikkatli davrandılar. Beni kaçıran 6-7 kişilik gençlerdi. 'Ankara'ya barış ve ateşkes mesajı vermek için eylem yaptık' dediler. Eve dönmek istiyorlar. Keşke bu toplumda yer alsalar da üniversite okusalar. Bırakırken sarıldılar, öptüler, 'Bu kardeşlerini unutma abi' dediler. Yürüyerek geldim, Dersim'in dağlarını karış karış bilirim."

Görüyorsunuz ya;

PKK'lılar için "Genç arkadaşlar" diyor, "Saygılı tavır gördüm" diyor... "Bana karşı zor kullanmadılar" diyor.

Ne yalan söyleyeyim;

Hüseyin Aygün'ü dinledikten sonra; bunun bir "kaçırma" değil, "istişare amaçlı misafir etme" olduğu yönündeki görüşlerin doğruluğuna inanmaya başladım...

Ne yalan söyleyeyim;

Aygün'ün çizdiği bu PKK ve dağ manzarası karşısında, benim de "kaçırılasım" geldi!..

Dağlar güzel!..

Baskı yok!..

Çaylar gelip-gidiyor!.

Ağırlama güzel,

Uğurlama güzel!..

Bir çok insan, bu durumda;

"Beni de kaçır PKK" derse, hiç şaşırmayın... Çünkü Hüseyin Aygün'ün çizdiği PKK tablosu böyle!..

Şu hâle bakın;

O kadar "insancıl" bir "örgüt" tablosu çiziyorlar ki, bilmeyen de zanneder ki; "caddenin ortasında uzaktan kumandalı mayın patlatan" ve insanları paramparça eden bunlar değil!..

Bilmeyen de zanneder ki;

"Karakol"ları basıp, gözlerini kırpmadan "Mehmetçikleri katleden" bunlar değil!..

Bilmeyen de zanneder ki;

Asker veya sivil demeden insanları katleden "eli kanlı örgüt" bu değil!..

Şu hâle bakın;

PKK'ya gelince boyunlarına sarılıp vedalaşanlar, sırf "PKK ve yandaşlarını deşifre ediyoruz" diye, ellerinden gelse bizim boğazımıza sarılıp, boğacaklar iyi mi?..

Bana göre; son olay; "yoldaş ve candaşların maskesi"ni bir defa daha düşürmüştür.

Artık, "sol"u daha iyi tanıyoruz!..

Artık, iyice "deşifre" oldular!..

 

Akşam'ın palavrası!

"CHP Milletvekili Hüseyin Aygün'ün kaçırılması" haberini "en geniş ve en canlı" veren Akşam gazetesi idi...

Akşam, 13 Ağustos tarihli manşetinde, "Gelmezsen, kafana sıkarız" başlığını kullanıyor ve habere, kendi muhabiri Kadir Merkit'in "izlenim"lerini de ekliyordu...

Haberden öğreniyorduk ki;

Hüseyin Aygün'ün yanında, danışmanı Deniz Tunç ile birlikte Akşam muhabiri Kadir Merkit de vardır... Akşam muhabiri Kadir Merkit'e göre; teröristler ile Aygün arasında geçen "20 dakikalık diyalog"da, PKK'lar demektedir ki; "Bizimle geleceksin!.. Sakın karşı koyma!.. Yoksa zor kullanırız!"

Hüseyin Aygün de, bu tehdide karşı güya "İsterseniz öldürün, gelmiyorum!" diye karşılık verince, PKK'lılar diyor ki; "Gelmezsen kafana sıkarız!"

Ancak, serbest bırakıldıktan sonra Hüseyin Aygün'ün yaptığı açıklamalar, Akşam'da yazılanların bir "senaryo" ve "palavra" olduğunu gösteriyor... Kadir Merkit, kendine göre bir senaryo kurgulamış ve Hüseyin Aygün'ün "zorla götürüldüğü" izlenimi vermiş!.. Oysa Aygün diyor ki; "Hiç direnmedim!.. Direnebilirdim ama direnmedim!"

Kadir Merkit bir "gazeteci" mi, yoksa "PKK-CHP yardakçısı" mı olduğuna karar vermelidir... Zira, "yalancı"ların mumu, yatsıdan önce sönüyor!..

yeniakit

Bu yazı toplam 873 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar