Radikal, Taraf'ı Neden Hedef Aldı?
Cumhuriyet ve Radikal gazeteleri Taraf'ı "dinci basın" yaptı. Ve şimdi Ahmet Altan ve Alper Görmüş'ten yanıt geldi.
Her şey İlhan Selçuk'un gözaltına alınması ve ardından Taraf'ın "Tehlikenin farkında mısınız?" manşetiyle başladı. Derken, Cumhuriyet ve Radikal gazeteleri Taraf'ı "dinci basın" yaptı. Ve şimdi Ahmet Altan ve Alper Görmüş'ten yanıt geldi.
Alper Görmüş, Taraf'taki köşesinde “…kendi payıma kızmak bir yana, epeyce eğlendim” diyerek “dinci” yakıştırmasının ciddiye bile alınmaması gerektiğini vurgularken; Ahmet Altan da esas meselenin Doğan Grubu gazetelerinin Ergenekon çetesine sağır kalmasında olduğunu düşünüyor:
“Grubun gazetelerinin yöneticileri her şey olabilirler ama salak olamazlar. Bizim dinci olmadığımızı da, AKP yanlısı olmadığımızı da bizden daha iyi bilirler.” diyen Altan'a göre, çetelerin ve darbelerin üstüne gittikçe, “belli bir gruba” bağlı bir gazete ısrarla Taraf'ı “dinci” ya da “AKP yanlısı” kategorilere sokmaya çalışıyor.
Radikal, 23 Mart'taki “İslamcı basın gözaltıları mutlulukla karşıladı” başlıklı haberinden sonra, bugün de birinci sayfadan “Bilgi sızdırma çetesi mi var” başlığı altında, Taraf, Star, Yeni Şafak ve Vakit gazetelerinin Ergenekon ile ilgili bilgileri nasıl alabildiğini haber yaptı.
Yine Radikal'e göre, 'Yargıtay'a saldırı planı' haberine imza atan gazeteler, Başsavcı'yı da çileden çıkardı.” (Star, Yeni Şafak ve Taraf hakkındaki suç duyuruları…)
Taraf'ın son günlerde bu kadar sık Radikal'in gündemine gelmesinin bir başka nedeni daha var. Fiyatını 1 YTL'den 40 kuruşa indiren Taraf'ın yeni atağının yanı sıra yaptıkları özel haberlerle gündem oluşturması Radikal cephesinde tedirginlik yarattı. Basındaki etkinliğini ve konumunu kaybettiği eleştirilerine maruz kalan Radikal, okurlarının Taraf'a yönelmesinden de endişe duyuyor anlaşılan…
Şahin Gültepe, HaberX.
17-23 Mart 2008 arasında Radikal'in net tirajı 48.012, Taraf'ın da 22.765
*******
Alper Görmüş'ün Taraf'taki Medyaironik köşesinde konuyla ilgili yazısı şöyle:
Dinci Taraf
Radikal ve Cumhuriyet'in 23 mart tarihli sayılarındaki “dinci” basın haberlerine kızanlarınız var mı bilmiyorum ama ben kendi payıma kızmak bir yana, epeyce eğlendim. Radikal'den başlayalım: “İslamcı basın gözaltıları mutlulukla karşıladı” başlıklı haber, “Ergenekon soruşturmasında İlhan Selçuk, Kemal Alemdaroğlu ve Doğu Perinçek'in gözaltına alınması İslamcı basında 'Arkası gelecek' yorumlarıyla karşılandı” sunumundan sonra “İslamcı” gazetelerin gözaltıları nasıl aktardıklarına ilişkin cümlelerle devam ediyor. Şu sırayla: Vakit, Star, Zaman, Yeni Şafak, Taraf... Star'ın ikinciliği olmasa sıralama “hard'dan “light”a gidiyor diyeceğim ama, değil galiba.
Cumhuriyet'in “Dinci basın bildiğimiz gibi” başlıklı haberi çok daha şenlikli, çok daha renkli. Kupürlerde logoları görünen gazeteler şöyle: Yeni Şafak, Zaman, Vakit, Taraf, Star, Milli Gazete, Star, Bir Gün... Fakat kupürlerle yetinmeyip haberi de okuyanlar için “bonus” mahiyetinde hoş ayrıntılar da var. Mesela Yeni Şafak, Vakit, Zaman ve Milli Gazete'nin ardından Radikal'in geldiğini görmek gibi... Ya da haberin şu cümleyle sona ermesi gibi: “Sabah gazetesi de 'Ergenekon'da büyük gözaltı' başlığı ile manşetine taşıdığı haberi yorumsuz verdi.”
Yani: Dinciyim, dincisin, dinci; dinciyiz, dincisiniz, dinciler...
Bu da Ahmet Altan'ın yazısı
Oyuna bak....
Cumhuriyet tarihinin en keskin kavgalarından birinin içinden geçiyoruz.
Bu kavgada, demokrasiyi ortadan kaldırmaya çalışanlar elbette ellerindeki her silahı kullanıp, her yolu mubah sayacaklar.
Ellerindeki her imkânla, özellikle de sahip oldukları medyayla gerçeği saptırmaya çalışıyorlar.
Bu kavgayı “laik-dinci” ya da “laik-AKP” kavgası kılığına sokmak için çırpınıyorlar.
Aslında bu çarpıtma, kavganın belki de en hassas noktası.
Biz gazete olarak çetelerin ve darbelerin üstüne gittikçe, “belli bir gruba” bağlı bir gazetenin ısrarla bizim gazeteyi “dinci” ya da “AKP yanlısı” kategorilere sokmaya uğraşması boşuna değil.
O grubun gazetelerinin yöneticileri her şey olabilirler ama salak olamazlar.
Bizim dinci olmadığımızı da, AKP yanlısı olmadığımızı da bizden daha iyi bilirler.
Bizim AKP ile ya da Başbakan ile ilgili eleştirilerimizin bir tanesini bile yayınlayacak cesareti gösteremez onlar.
Peki, niye yapıyorlar bunu?
Çok ciddi bir nedenleri var.
Bu kavganın, devletin kılcal damarlarına kadar nüfuz etmiş darbeci bir çeteyle demokrasi arasında yaşandığını gözlerden saklamak istiyorlar.
En önemli amaçları bu.
Bu medya grubu, Ergenekon haberlerini yayınlamamaya özel bir ihtimam gösteriyor.
Böyle bir çete yokmuş gibi davranmaya çabalıyor.
Çünkü Ergenekon çetesiyle ilgili gerçekleri anlatmaya başladığınız zaman bunun bir “şeriat” ya da “AKP” kavgası olmadığı kendiliğinden çıkıyor ortaya.
Ergenekon, AKP iktidarından çok daha önceden biçimlendirilmiş bir örgüt.
Bu çeteyi rahatsız eden, AKP değil.
Bu çeteyi rahatsız eden, Avrupa Birliği üyeliği ve genişlemesinden çekindikleri demokrasi.
Onlar düzenin eskisi gibi yürümesini istiyorlar.
Düzen değişme eğilimi gösterdiğinde, bunu engelleyebilmek için cinayetler işlemeyi, suikastlar düzenlemeyi, bombalar patlatmayı rahatlıkla göze alıyorlar.
Bunların hepsini de yaptılar zaten.
Ve, bu çetenin devletin her kurumunda adamı var.
Şimdi teker teker yakalanmaya başlayan bu çeteyi korumak ve onların planladıkları darbeyi hayata geçirmelerine yardımcı olmak için ne yapmak gerekiyor?
Onların gerçek amacını saklamak gerekiyor.
Bunu nasıl yapacaklar?
Kavganın “AKP”ye karşı yapıldığını söyleyerek bunu “AKP yandaşları ile AKP karşıtları” arasında bir kavga kılığına sokacaklar.
Bu ne işe arayacak?
Demokrasi yanlısı olduğu halde AKP'nin ilkesiz ve bencil tutumundan hoşlanmayan milyonlarca insanı kavganın dışında tutacaklar.
Bu insanların Ergenekon'a karşı çıkmasını önleyip onlara hedef olarak AKP'yi gösterecekler.
Hiç unutmayın ki bu taktik Susurluk skandalında fevkalade iyi işledi.
Susurluk çetelerine karşı başlatılan “ışık söndürme” eylemleri, gayet usta manevralarla “Refah Partisi” aleyhtarı bir kampanyaya çevrildi.
Ve, Susurlukçular bu sayede paçalarını kurtardılar.
Şimdi çok iyi bildikleri bu oyunu bir daha oynamak istiyorlar.
En önemli enstrümanlarından biri Ergenekon çetesi olan darbeci bir planı korumaya uğraşıyorlar.
AKP, tesadüfen bu kavganın içinde.
Asıl hedef AKP değil.
Asıl hedef demokrasi.
Asıl hedef Avrupa Birliği üyeliğini sabote etmek.
Bu kavgada taraf olmak için AKP'li olup olmamanın hiçbir önemi yok, bu kavgada taraf olmanın ölçüsü demokrat olup olmamak.
Ergenekon'a karşı dururken AKP'yi savunmuyorsunuz.
Demokrasiyi, hukuku ve bu ülkenin geleceğini savunuyorsunuz.
Bu AKP'yi ya da herhangi bir siyasi partinin iktidarını çok aşan bir amaç.
Bu, her partiden demokratın yan yana duracağı bir dövüş.
Zaten onların en büyük endişesi de bu gerçeğin anlaşılması, demokrasi cephesinin güçlenmesi.
AKP'nin insana hiç güven vermeyen duruşunu kullanarak bu cepheyi bölmeye uğraşıyorlar.
Doğrusu bunu da önemli ölçüde beceriyorlar.
Yargıtay Başsavcısı'nın ortalığı birbirine katan iddianamesini eleştirenleri, Ergenekon'un ipliğini pazara çıkartanları “dinci” ya da “AKP'li” etiketi altında toplamak istiyorlar ki yaşananın bir “demokrasi kavgası” olduğu anlaşılmasın... Demokratlar bir bütün olarak bu kavgaya girmesin.
Bu oyuna gelmeyin bence.
Susurluk'u unutmayın.
O kampanyanın nasıl saptırıldığını akıldan çıkarmayın.
O günkü taktikleriyle Susurluk'u korumayı becerdikleri için biz bugün Ergenekon çetesi belasıyla uğraşıyoruz.
AKP'ye kızan çok demokrat var, biliyorum.
AKP insanı öfkelendiren işler yapıyor, bunu da biliyorum.
Ama, bu kızgınlığımız demokrasiden vazgeçecek, demokrasi düşmanlarına hizmet edecek kadar büyük mü?
Bana sorarsanız, hiçbir siyasi öfke, demokrasiden vazgeçmeyi hoş gösterecek kadar büyük olamaz.
Lenin'in o çok bilinen klasik sözünü unutmayın:
“Kirli suyla birlikte bebeği de atmayın.”
Size kirli suyu gösterip, bebeği öldürtmek istiyorlar.
Bu oyuna düşer de bebeği öldürürseniz, demokrasiyi ve geleceğimizi öldüreceksiniz.
İyi düşünün.
Alper Görmüş, Taraf'taki köşesinde “…kendi payıma kızmak bir yana, epeyce eğlendim” diyerek “dinci” yakıştırmasının ciddiye bile alınmaması gerektiğini vurgularken; Ahmet Altan da esas meselenin Doğan Grubu gazetelerinin Ergenekon çetesine sağır kalmasında olduğunu düşünüyor:
“Grubun gazetelerinin yöneticileri her şey olabilirler ama salak olamazlar. Bizim dinci olmadığımızı da, AKP yanlısı olmadığımızı da bizden daha iyi bilirler.” diyen Altan'a göre, çetelerin ve darbelerin üstüne gittikçe, “belli bir gruba” bağlı bir gazete ısrarla Taraf'ı “dinci” ya da “AKP yanlısı” kategorilere sokmaya çalışıyor.
Radikal, 23 Mart'taki “İslamcı basın gözaltıları mutlulukla karşıladı” başlıklı haberinden sonra, bugün de birinci sayfadan “Bilgi sızdırma çetesi mi var” başlığı altında, Taraf, Star, Yeni Şafak ve Vakit gazetelerinin Ergenekon ile ilgili bilgileri nasıl alabildiğini haber yaptı.
Yine Radikal'e göre, 'Yargıtay'a saldırı planı' haberine imza atan gazeteler, Başsavcı'yı da çileden çıkardı.” (Star, Yeni Şafak ve Taraf hakkındaki suç duyuruları…)
Taraf'ın son günlerde bu kadar sık Radikal'in gündemine gelmesinin bir başka nedeni daha var. Fiyatını 1 YTL'den 40 kuruşa indiren Taraf'ın yeni atağının yanı sıra yaptıkları özel haberlerle gündem oluşturması Radikal cephesinde tedirginlik yarattı. Basındaki etkinliğini ve konumunu kaybettiği eleştirilerine maruz kalan Radikal, okurlarının Taraf'a yönelmesinden de endişe duyuyor anlaşılan…
Şahin Gültepe, HaberX.
17-23 Mart 2008 arasında Radikal'in net tirajı 48.012, Taraf'ın da 22.765
*******
Alper Görmüş'ün Taraf'taki Medyaironik köşesinde konuyla ilgili yazısı şöyle:
Dinci Taraf
Radikal ve Cumhuriyet'in 23 mart tarihli sayılarındaki “dinci” basın haberlerine kızanlarınız var mı bilmiyorum ama ben kendi payıma kızmak bir yana, epeyce eğlendim. Radikal'den başlayalım: “İslamcı basın gözaltıları mutlulukla karşıladı” başlıklı haber, “Ergenekon soruşturmasında İlhan Selçuk, Kemal Alemdaroğlu ve Doğu Perinçek'in gözaltına alınması İslamcı basında 'Arkası gelecek' yorumlarıyla karşılandı” sunumundan sonra “İslamcı” gazetelerin gözaltıları nasıl aktardıklarına ilişkin cümlelerle devam ediyor. Şu sırayla: Vakit, Star, Zaman, Yeni Şafak, Taraf... Star'ın ikinciliği olmasa sıralama “hard'dan “light”a gidiyor diyeceğim ama, değil galiba.
Cumhuriyet'in “Dinci basın bildiğimiz gibi” başlıklı haberi çok daha şenlikli, çok daha renkli. Kupürlerde logoları görünen gazeteler şöyle: Yeni Şafak, Zaman, Vakit, Taraf, Star, Milli Gazete, Star, Bir Gün... Fakat kupürlerle yetinmeyip haberi de okuyanlar için “bonus” mahiyetinde hoş ayrıntılar da var. Mesela Yeni Şafak, Vakit, Zaman ve Milli Gazete'nin ardından Radikal'in geldiğini görmek gibi... Ya da haberin şu cümleyle sona ermesi gibi: “Sabah gazetesi de 'Ergenekon'da büyük gözaltı' başlığı ile manşetine taşıdığı haberi yorumsuz verdi.”
Yani: Dinciyim, dincisin, dinci; dinciyiz, dincisiniz, dinciler...
Bu da Ahmet Altan'ın yazısı
Oyuna bak....
Cumhuriyet tarihinin en keskin kavgalarından birinin içinden geçiyoruz.
Bu kavgada, demokrasiyi ortadan kaldırmaya çalışanlar elbette ellerindeki her silahı kullanıp, her yolu mubah sayacaklar.
Ellerindeki her imkânla, özellikle de sahip oldukları medyayla gerçeği saptırmaya çalışıyorlar.
Bu kavgayı “laik-dinci” ya da “laik-AKP” kavgası kılığına sokmak için çırpınıyorlar.
Aslında bu çarpıtma, kavganın belki de en hassas noktası.
Biz gazete olarak çetelerin ve darbelerin üstüne gittikçe, “belli bir gruba” bağlı bir gazetenin ısrarla bizim gazeteyi “dinci” ya da “AKP yanlısı” kategorilere sokmaya uğraşması boşuna değil.
O grubun gazetelerinin yöneticileri her şey olabilirler ama salak olamazlar.
Bizim dinci olmadığımızı da, AKP yanlısı olmadığımızı da bizden daha iyi bilirler.
Bizim AKP ile ya da Başbakan ile ilgili eleştirilerimizin bir tanesini bile yayınlayacak cesareti gösteremez onlar.
Peki, niye yapıyorlar bunu?
Çok ciddi bir nedenleri var.
Bu kavganın, devletin kılcal damarlarına kadar nüfuz etmiş darbeci bir çeteyle demokrasi arasında yaşandığını gözlerden saklamak istiyorlar.
En önemli amaçları bu.
Bu medya grubu, Ergenekon haberlerini yayınlamamaya özel bir ihtimam gösteriyor.
Böyle bir çete yokmuş gibi davranmaya çabalıyor.
Çünkü Ergenekon çetesiyle ilgili gerçekleri anlatmaya başladığınız zaman bunun bir “şeriat” ya da “AKP” kavgası olmadığı kendiliğinden çıkıyor ortaya.
Ergenekon, AKP iktidarından çok daha önceden biçimlendirilmiş bir örgüt.
Bu çeteyi rahatsız eden, AKP değil.
Bu çeteyi rahatsız eden, Avrupa Birliği üyeliği ve genişlemesinden çekindikleri demokrasi.
Onlar düzenin eskisi gibi yürümesini istiyorlar.
Düzen değişme eğilimi gösterdiğinde, bunu engelleyebilmek için cinayetler işlemeyi, suikastlar düzenlemeyi, bombalar patlatmayı rahatlıkla göze alıyorlar.
Bunların hepsini de yaptılar zaten.
Ve, bu çetenin devletin her kurumunda adamı var.
Şimdi teker teker yakalanmaya başlayan bu çeteyi korumak ve onların planladıkları darbeyi hayata geçirmelerine yardımcı olmak için ne yapmak gerekiyor?
Onların gerçek amacını saklamak gerekiyor.
Bunu nasıl yapacaklar?
Kavganın “AKP”ye karşı yapıldığını söyleyerek bunu “AKP yandaşları ile AKP karşıtları” arasında bir kavga kılığına sokacaklar.
Bu ne işe arayacak?
Demokrasi yanlısı olduğu halde AKP'nin ilkesiz ve bencil tutumundan hoşlanmayan milyonlarca insanı kavganın dışında tutacaklar.
Bu insanların Ergenekon'a karşı çıkmasını önleyip onlara hedef olarak AKP'yi gösterecekler.
Hiç unutmayın ki bu taktik Susurluk skandalında fevkalade iyi işledi.
Susurluk çetelerine karşı başlatılan “ışık söndürme” eylemleri, gayet usta manevralarla “Refah Partisi” aleyhtarı bir kampanyaya çevrildi.
Ve, Susurlukçular bu sayede paçalarını kurtardılar.
Şimdi çok iyi bildikleri bu oyunu bir daha oynamak istiyorlar.
En önemli enstrümanlarından biri Ergenekon çetesi olan darbeci bir planı korumaya uğraşıyorlar.
AKP, tesadüfen bu kavganın içinde.
Asıl hedef AKP değil.
Asıl hedef demokrasi.
Asıl hedef Avrupa Birliği üyeliğini sabote etmek.
Bu kavgada taraf olmak için AKP'li olup olmamanın hiçbir önemi yok, bu kavgada taraf olmanın ölçüsü demokrat olup olmamak.
Ergenekon'a karşı dururken AKP'yi savunmuyorsunuz.
Demokrasiyi, hukuku ve bu ülkenin geleceğini savunuyorsunuz.
Bu AKP'yi ya da herhangi bir siyasi partinin iktidarını çok aşan bir amaç.
Bu, her partiden demokratın yan yana duracağı bir dövüş.
Zaten onların en büyük endişesi de bu gerçeğin anlaşılması, demokrasi cephesinin güçlenmesi.
AKP'nin insana hiç güven vermeyen duruşunu kullanarak bu cepheyi bölmeye uğraşıyorlar.
Doğrusu bunu da önemli ölçüde beceriyorlar.
Yargıtay Başsavcısı'nın ortalığı birbirine katan iddianamesini eleştirenleri, Ergenekon'un ipliğini pazara çıkartanları “dinci” ya da “AKP'li” etiketi altında toplamak istiyorlar ki yaşananın bir “demokrasi kavgası” olduğu anlaşılmasın... Demokratlar bir bütün olarak bu kavgaya girmesin.
Bu oyuna gelmeyin bence.
Susurluk'u unutmayın.
O kampanyanın nasıl saptırıldığını akıldan çıkarmayın.
O günkü taktikleriyle Susurluk'u korumayı becerdikleri için biz bugün Ergenekon çetesi belasıyla uğraşıyoruz.
AKP'ye kızan çok demokrat var, biliyorum.
AKP insanı öfkelendiren işler yapıyor, bunu da biliyorum.
Ama, bu kızgınlığımız demokrasiden vazgeçecek, demokrasi düşmanlarına hizmet edecek kadar büyük mü?
Bana sorarsanız, hiçbir siyasi öfke, demokrasiden vazgeçmeyi hoş gösterecek kadar büyük olamaz.
Lenin'in o çok bilinen klasik sözünü unutmayın:
“Kirli suyla birlikte bebeği de atmayın.”
Size kirli suyu gösterip, bebeği öldürtmek istiyorlar.
Bu oyuna düşer de bebeği öldürürseniz, demokrasiyi ve geleceğimizi öldüreceksiniz.
İyi düşünün.