Abdullah Büyük
Ramazan mektebinden rıza diploması alabilmek
Ramazan ayı “Evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden âzâd” ayıdır. Allahu Teâlâ’nın afv ve mağfiretinin coştuğu, kötülüklerin asgariye indiği, şeytanın iğvasının azaldığı bir aydır.
Orucun, manevî ve ruhî hayatımızın tamir, takviye ve yücelişini sağlayan faziletli bir ibadet oluşuyla ilgili, Rasûlüllah (s.a.v) şöyle buyururlar: “Oruç, sizi her türlü kötülükten koruyan bir kalkandır. Biriniz, oruçlu olduğu zaman çirkin söz söylemesin, cahillik etmesin. Birisi kendisine çatar, dövüşür ve kötü sözler söylerse ben oruçluyum desin.” (Buhari, Savm, 2; Müslim, Sıyam, 160)
Oruç, Rasulullah’ın (s.a.v) diliyle, aynı zamanda hesapsız mükâfatın verileceği bir ibadettir: “Âdemoğlunun her ameli katlanır. Bir iyilik on mislinden yedi yüz misline kadar katlanır. Allah (c.c), “Yalnız oruç müstesna. Çünkü o benimdir. Onun mükâfatını verecek olan da benim. Kullarım şehvetini ve yemesini benim için bırakıyor” buyurmuştur.( Müslim, Sıyam, 164)
“Oruç benimdir onun mükâfatını ben veririm”den murat, diğer ibadetlere riya girdiği halde, oruçta riyanın bulunmamasıdır. Çünkü oruç, fiilli olarak anlaşılmayan bir ibadettir. Kimin oruçlu olup olmadığını Allah’tan başkası bilemez. İnsanlara oruçlu olduğunu söyleyip tenhada oruç yemek mümkündür. Bunu da ancak Yüce Allah bilebilir.
Manevî dinamikleri ile tutulmayan bir oruç, sahibini ruhen olgunlaştıramaz. Ebû Hureyre’nin naklettiği bir hadiste Peygamberimiz bu konuyla ilgili de şöyle buyurur: “Kim yalan söylemeyi ve yalanla iş görmeyi terk etmezse Allah’ın, o kimsenin yemeyi, içmeyi terk etmesine ihtiyacı yoktur.” (Müslim, Sıyam, 164)
İbadetlerimizde ihlâs, samimiyet, huşû ve hudû; her zaman o ibadetin kabulü için olmazsa olmazıdır. Ramazan mektebinde, bu iç dinamikler doruk noktaya ulaşmalıdır. Kur’an okuyuşlarımız, teravih namazlarımız, yasak savma kabilinden çıkarak “gerçek ibadet” boyutu kazanmalıdır. “Âdet” olmaktan çıkıp “ibadete” dönüşmelidir.
Dokuz ayda gevşeyen manevî hayat iplerinin, bu mübarek üç aylarda, günlerde düğümleri tekrar sağlamlaştırılır. Bu aylar, şarj olma ayları olarak algılanmalıdır. Normal olarak yaşanan ibadet hayatının bu aylarda biraz daha yoğunlaştırılması gereklidir. Bunun örneğini Rasulullah (s.a.v.) bize vermiştir. Bu aylarda diğer aylara oranla Peygamber Efendimiz Rabbine daha çok yönelmiştir. Özellikle Ramazan’ın son on günü Mescidde i’tikafa girerek kendini dış dünyadan soyutlayıp Allah’a ibadete adamıştır.
İşte Rasulullah’ın bu örnek tavrı bizlere, kudsiyyeti Rabbâni olan bu mübarek günlerde, bizlerin de normal ibâdet hayatlarına ilaveler yaparak iyilikleri yaşama, kötülüklerden uzak durma ameliyesinde daha dikkatli olma ve gevşeyen manevî bağlarımızı pekiştirme, bu alışkanlığımızı da diğer aylara yayma mesajı vermektedir.
Öyleyse ibâdetler ve hayırlar için bir mevsim ve mü’minlere açık bir panayır olan Ramazan ayı, insanlığı karanlıktan aydınlığa çıkaran öldürücü ideoloji ve süflî ihtiraslardan kurtaran İslam inkilabının kanunlarını ihtiva eden Kur’an-ı Kerim’in indirilmeye başlandığı bir ay olarak incelendiği zaman, bütün mü’minlere kapılarını açmış amelî eğitim yaptıran çok güçlü bir mektep olduğu görülür.
Bu Ramazan mektebi; namaz, oruç, fıtır sadakası, tefekkür ve Kur’an okuma gibi yoğun ameli dersleriyle ruhun, nefis üzerinde hâkim olmasını sağlayan terbiye kanunlarını pekiştirerek ta’lim etmektir. Bu yüce mektebin müfredatına gönül vererek geçmiş onbir ayın muhasebesini yapan ve bu muhasebeyi yapanlar gelecek on bir aya bedenen ve ruhen hazırlanan ve böylece İslam Dininin hayat kanunlarını yaşama aşkıyla şarj olan mü’minler, Rasûlullah’ın ifadesiyle “analarından doğdukları gün gibi saf ve günahsız olarak” Yüce Mevlâ’mızdan “rıza” diploması alırlar.
Ramazan mektebinden geçer not alarak mezun olanlar, mezuniyetlerine yakışan bir tavırla Ramazan’da edindikleri iyi alışkanlıklar ve ibadetlere olan düşkünlüklerini hayatlarının devamında da sürdürmelidirler. Sadece Ramazan’da Allah’ın rızasına uygun davranıp, Ramazan’dan sonra heva ve hevesin güdümüne girmeyi, İslam’la uzlaştırmak mümkün değildir. Aslında Müslüman, her ayını Ramazan, her gecesini de Kadir bilerek Rabbine olan kulluk vazifesini sürekli bir şekilde ayakta tutmalıdır.
Müslüman, kulluğunu ihlal edecek her davranıştan ömrü boyunca, bütün zaman dilimlerinde uzak kalıp, Allah’a yaklaştıran her amele koşarak ulaşmak zorundadır. “Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı?” diyen Rasul’ün (s.a.v) çizgisini kendine rota edinerek, tağutların sultasından kendini kurtarıp “Rabbe şükreden bir kul” olmayı her an öncelemelidir.
Ramazan mektebinin müdâvim öğrencileri, bu ayı bu duygu ve düşüncelerle değerlendirip rıza diploması almalıdır. Selam, bunu idrak edenlere olsun.
yeniakit