Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Rasmus'un eyleminden çıkarılacak ders

Derin Gerçekler

İsveç, Finlandiya krizi devam ediyor. NATO İsveç ve Finlandiya’nın üyelik başvurusunu askıya aldı. Bu arada Türkiye’ye ve İslam’a, Müslümanlara yönelik kışkırtıcı eylemler devam ediyor. Merak edilen krizin nasıl çözüleceği. Birilerine göre Türkiye’nin üyeliğini askıya alıp, sonra askıya alınan üyelikleri kabul edip, Türkiye’nin üyeliğinin askıdan indirilmesi için Türkiye ile Rusya, Çin, İsrail ve Yunanistan’la ilgili, KKTC ile ilgili konularda bir mutabakat sağlanmadan üyeliğin askıdan indirilmeyeceği mesajını vermek.

Ey düşmanım sen benim ifadem ve hızımsın / Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın

Bizi öldürmeye gelenler, biz de dirilsin”. İster misiniz Rasmus Müslüman olsun! O cahilin biri, bilmiyor. Onun eylemi, içeride ve dışarıda gözleri görmeyen bir çok kişinin gözünün açılmasına vesile oldu. Hak şerleri hayreyler! Bakarsınız bu işten nice hayırlar doğacak.

Hindistan'ın Uttar Pradeş eyaletinde Hindular tarafından yıkılan Babri Camisi'nin 6 Aralık 1992'deki yıkımında yer alan Hindulardan biri olan Balbir Singh, bu olaydan 6 ay sonra Müslüman oldu ve Muhammed Amir adını aldı. Tarihi bir caminin kubbesine çıkıp yıkarken birden düşünmeye başladı ve İslam’ı, Müslümanları, insanları daha yakından tanımaya karar veriyor. Ve sonunda Müslüman oluyor. Günahlarının temizlenmesi için yıkımına katıldığı 100 camiyi yeniden inşa etme sözü vermesinin ardından 2019’a geldiğinde geçen 27 yılda 90 cami yaptırdığını veya tamir ettirdiğini söylüyordu. Kendi halkını ve Müslümanları eleştiriyor. Halkı cahil ve Müslümanlar güzel örnek olmuyorlar, İslam’ı anlamak ve yaşamak konusunda tembeller.

Malcolm X de böyle biri değil mi, sonra Malik el Şahbaz adını aldı ve göz aydınlığımı oldu. Ya da Halid b. Velid’i, Vahşi’yi hatırlayın!

Bizim merhametimiz gazabımızdan, sevgimiz nefretimizden büyük olacak.

Biz batıya kendimizi ne kadar anlattık. Müslümanlık, Türklerin, Arap’ların, Farisi’lerin, Hind’lileri, Malay'ların ve Afrika’lıların dini oldu. Hayır bu din Allah’ın insanlık için seçtiği dindir.

Buyurun bakın bakalım, “İstiklal Marşının şairi” ne diyor, “Şeriat” ve “Kavmiyyet” hakkında?

“Hani, milliyyetin İslâm idi... Kavmiyyet ne!

Sarılıp sımsıkı dursaydın a milliyyetine.

Arnavutluk” ne demek? Var mı şerîat’te yeri?

Küfr olur, başka değil, kavmini sürmek ileri!

Arab’ın Türk’e; Laz’ın Çerkes’e, yâhud Kürd’e;

Acem’in Çin’liye rüchânı mı varmış? Nerde!

Müslümanlık’ta “anâsır” mı olurmuş? Ne gezer!

Fikr-i kavmiyyeti tel’în ediyor Peygamber.”

Biz biraz da suçluluk kompleksi ile, şuuraltındaki dini gereklerden uzak yaşamanın getirdiği, dini kaybetmek korkusu ile biraz da şecaat arzediyoruz.

Genel olarak dini konularda en az hassasiyet sahibi çevreler, biraz da politik kaygılarla şecaat arzetmek için hemen öne geçiyorlar. Saldırganın asıl istediği de bu.

Mesela bu çevrelerin çoğu, dini hükümler, kurallar, mesajlar konusunda aslında son derece yakışıksız, aykırı, saldırgan ifadeler kullanabiliyorlar, kimse de onlara bir tepki vermiyor.

Osmanlıdan bize gelen “Kaplumbağa terbiyecisi”nin mihrabta yırtılmış Kur’an sayfalarını ayaklar altına alan kadın portresine kimse bu kadar tepki göstermez. Şeriat’a küfredenler, İslam’ın hükümlerini alaya alanlara ses çıkartan var mı? Kadının tek başına şahidliği, ihtilaflarla hakemliği yasaklayan hükümlere karşı kaç kişi aynı öfkeye sahip.

Müslüman kardeşlerimiz, “ensar” ve “muhacir” hak ve sorumluluklarını vahiy çerçevesinde değil, uluslararası sözleşmeler, kavramlar ve kurumlarla anlamaya anlatmaya çalışmıyorlar mı mesela.

Eğer İslami kavram ve kurumların idraki içinde hareket etseler, İstanbul sözleşmesinini, Lanzarotte’yi imzalayabilirler mi idi, savunabilirler mi idi, uygulayabilirler mi idi, bu konuda bu kadar inatla direnebilirler mi idi. Tek başına iyi niyet yetmiyor bazan ve hatta bazan cehennemin yolları iyi niyet taşları ile de döşeli olabiliyor.

Romen Diojen ne diyordu, hatırlasanıza “Anadolu’nun Fetih Destanı”nda : Yaktırayım Kur’anı, yıktırayım Kabe’yi / Şarka gelen görmesin minareli kubbeyi”. Alparslan da cevap veriyordu: “Minareler süngü, kubber miğfer / Camiler kışlamız, mü’minler asker, Allahu ekber!”

Rasmus’un eyleminin hedefi belli: İsveç’in NATO’ya girişini engelleyen Türkiye’yi cezalandırmak. Bunu yaparken de, İslamofobi lobisini kışkırtmak ve Türkiye üzerinden İslam dünyasına, “kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle” kabilinden bir mesaj vererek, aba altından sopa göstermek.

Burada o şunun farkında, Turhan Selçuk Cumhuriyet’te bir karikatüründe Türkiye kuzu olarak, yavrularını emziren domuzun önünde bekliyor. Sahi, Domuz kaş’ını kime çatmış dersiniz. Bu AB karikatürü NATO aslında bu mantıkla domuz ağılı. Sahi bizim orada ne işimiz var. Aşağılandığımız, istenmediğimiz bir yerin kapısında yarım asırdan fazladır bekletiliyoruz.

Sahi bu durum aslında tek başına ağır bir aşağılanma değil mi? Karikatürü kasdetmiyorum, Türkiye’nin AB ile ilişkisi açısından söylüyorum. GlobalResetçilere de imtiyazılı diplomatik statü veren, aslında bu PedefolikSananist İslamofobiklerin yerli işbirlikçilerine ne demeli.

Sahi, mesela bu Rasmus tevbe etse, Müslüman olsa, Türkiye’ye yerleşmek istese, vatandaşlık verilmesine razı olur musunuz? Vatandaş oldu, partinize üye olup, kongrede genel başkanlığa oynasa razı olur musunuz? Bir çoğunuz olmaz. Peki bana, en fazla Sahabeyi şehid eden Halid b. Velid Müslüman olunca, nasıl İslam ordusunun başkomutanı oldu. Bunu nasıl açıklayacağız!

Sahi Kaside-i bürde’nin yazarı Kaab b. Züheyr’in önceki hayatı ile sonraki hayatı arasındaki farkı nasıl anlayacağız. Hani o peygamberimizi alaya alan bir şiir yazmıştı da, sonra geldi peygamberimizden özür diledi ve ona kendini ve özürünü anlatan bir şiir yazdı da, peygamberimiz ona sırtındaki hırkayı çıkarıp hediye etmişti. O orada ne diyordu: “Ağuyu altın tas içre sunarlar / Bal da onun suç ortağı”. Şüphesiz ki küfrü inadı olanlar için ila cehennemüzzera. Yaşasın onlar için cehennem ve bu dünyada de alemi ibret bir şekilde cezalandırılırlar inşallah.

Bizim, genel olarak test edilmemiş bir Müslümanlığımız var. İslam diye kabul ettiğimiz de, biraz tarih, biraz gelenekle harmanlanmış, “atalarımızın dini”nden başka bir şey değil. Allah’ın dini yeri-göğü, ölümü ve hayatı açıklar, bizim yaşadığımız din, karı-koca, gelin-kaynana kavgasını bile çözmez!

Şu da var, Rasmus sonrası bir çok insan, özellikle Tevrat’ın yakılmasına engel olunması olayından sonra batılıların iki yüzlülüklerini görmüş oldular. Bazı İslam’ı daha çok merak edecektir. Bu da çok önemli. Umarım içimizdeki zihniyet ikizleri “Arap yaveleri”(!?) dedikleri kitap hakkında yeniden düşünürler. Biz de bu vesile güzel örnekler olalım ve İslam’ın tebliği konusunu yeniden düşünelim. Gelinen noktada İslam üzerinden karalama ve kötü örnekler üzerinden nerede ise İslamofobik oldular. Bunun da bizim üzerimizde ağır bir vebali var.

İster misiniz, bu Rasmus olayının arkasında da bir başka komplo çıksın. Ve hatta NATO İsveç’i aralarına almak için Türkiye’nin üyeliğini askıya alsın. Olmaz olmaz deme, olmaz olmaz.

Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 432 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar